Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Diğer
    Ana Sayfa Blog Sayfa 1990

    Samsung Galaxy S6: iPhone Ailesini Zirveden Uzaklaştırdı

    Samsung, yeni telefon ailesi Galaxy S6’da her şeyi doğru yaptı. Zengin donanım birleşenleri, yüksek performans ve sıra dışı tasarım bu ürünü zirveye yaklaştırdı. Ürünün tek rakibi zirveyi kapan Galaxy S6 Edge oldu

    Galaxy S6’ya ilk baktığınızda Galaxy S5’e çok benziyor. Bu ürünü ellediğinizde ve detaylı incelediğinizde fark hemen ortaya çıkıyor. Alüminyum bir çerçeveye sahip olan Galaxy S6, ön ve arka tarafta çizilmeye karşı oldukça dayanıklı olan Gorilla Glass 4 malzemesini kullanıyor. Galaxy S6 ile çok kaliteli bir işçilik sunan Samsung, 138 gr ağırlığı ile ele çok iyi oturuyor.

    samsung galaxy s6 3

    Galaxy S5 (8.1 mm) ile kıyasla çok daha ince olan Galaxy S6 (6.8 mm), 70.5 mm uzunluğu ile de biraz daha kısa. Üründe belirgin bir özellik ise, kamera lensinin ara tarafta hafif çıkık olması. Bununla birlikte arka kapak özelliği artık yok. Dolaysıyla 2550 mAh’lik pil değiştirilemiyor. Tüm bunlarla birlikte Samsung’un, Galaxy S5’de övündüğü toza ve suya karşı olan dayanıklılığı ne yazık ki Galaxy S6’da yer almıyor.

    samsung galaxy s6 2

    Düşük Işıkta Yüksek Kalite

    16 MP’lik bir kameraya sahip olan Galaxy S6, f1.9’luk değeri ve optik görüntü stabilizasyonu ile büyük sükse topluyor. Bunun anlamı ışık ortamlarının zayıf olduğu ortamlarda tıpkı iPhone 6 Plus ve Lumia 930 gibi çok kaliteli fotoğraflar çekebilmesi. Detay seven kişiler için HDR fonksiyonunun unutulmaması önemli bir özellik. Tıpkı iPhone 6 ürünlerinde olduğu gibi saniyede 240 fotoğraf çeken (1280×720) ağır çekim modunun da yer alması bu ürüne ekstra bir güç katıyor.

    5 MP’lik ön kameranın da f1.9 değerine sahip olması da önemli bir avantaj. Bununla birlikte 0.3 saniye içinde otofokus yapıp fotoğraf çekebilmesi de görülmeye değer. Galaxy S6’da beğendiğimiz bir özellik, Home tuşunu arka arkaya iki kere basıldığında kamera özelliğinin anında açılması. Telefon kilitli olsa bile 1 saniye içinde fotoğraflar çekebilmeniz mümkün.

    samsung galaxy s6 4

    Ultra Keskin Ekran

    Galaxy S5 ile aynı büyüklükte (5.1 inç) bir AMOLED ekrana sahip olan Galaxy S6, zengin renk dağılımı ve çok daha keskin görüntü kalitesi ile kendisini farklılaştırıyor. 2560×1440 piksel çözünürlüğüne ulaşan bu ekran 577 ppi’lik piksel yoğunluk değeri ile rakipsiz. Galaxy S6, piyasada bulunan tüm akıllı telefonlar arasında en keskin görüntüyü sunuyor. Tabi bu kaliteyi görebilmek için gözlerinizin çok keskin olması gerekiyor. Yoksa bu kalite farkını anlamanız mümkün değil.

    Galaxy S6’nın parlaklık ve kontrast değeri de çok yüksek. Bu değerin yüksek olması özellikle güneşli ortamlarda bulunan kişiler için çok büyük bir avantaj. Çünkü en parlak ortamda bile, ekranın rahatlıkla okunabilmesi önemli bir özellik.

    samsung galaxy s6 5

    Toplam Kapasite Yükseltilemiyor

    Samsung, Galaxy S6’da 14 nm mimarisine sahip sekiz çekirdekli Exynos 7420 işlemcisini kullanıyor. Bu işlemcinin en büyük avantajı bir önceki nesille göre %35 daha düşük bir güçte %20 daha performanslı olması. Yaptığımız testlerde, işlemcinin gücü hemen hissediliyor. Galaxy S6, Galaxy Note 4 ve iPhone 6 Plus’u geride bırakıyor. Performansı HTC One M9 ile neredeyse aynı seviyede. Bu yüksek performansın diğer bir nedeni, %88 daha hızlı olan 3 GByte büyüklüğünde LPDDR4 belleklerin kullanılması. Zaten ürünü ele aldığınızda bu hızı hemen hissediyorsunuz. Galaxy S6, sayfalar arası geçişleri hızlıca açıyor ve tüm uygulamaları zorlanmadan çalıştırıyor.

    Galaxy S6nın toplam kapasitesi arttırılamıyor. Yani microSD kart yuvası yok. Bu yüzden 32,64 ve 128 GByte ürünlerinden birini seçmeniz gerekiyor. 2550 mAH’lik pil, cihazı ince tutmak için düşük tutulmuş. Bu da kesintisiz 9 saat’lik bir kullanım (Galaxy S5: 11 saat) sunuyor, ki bu birçok kişi için yetersiz. Yeni nesil 802.11ac WiFi (MIMO)ve 300 Mbps’lik LTE teknolojisinin Galaxy S6’da yer alması, zaten beklediğimiz bir özellikti.

     Ürünü detaylı incelemek ve satın almak için buraya tıklayın

     

    Bloodborne İnceleme

    0

    Bloodborne ve bağlı olduğu devasa dünya her şeyin ötesinde, gelenek olarak aslında diğer Souls oyunlarına bağlı. Aradan geçen yıllarla beraber From Software oyunları yavaş yavaş kendi tarzlarına sahip oldular. Kesinlikle her seferinde üzerine koyarak ilerleyen bir firma ve bu sefer bambaşka bir maceranın kapısını aralamaya kararlılardı.

    Hack’n Slash/Aksiyon Rol Yapma oyununu Viktoryan ve bağlı olduğu boğuk evrene sokma düşüncesi biraz riskli. Orta Çağ temalı RYO’ların sunduğu güvenli ve artık alışılmış sulara veda etmek pek akıl karı değil gibi görünüyor.

    bloodborne

    Bloodborne sadece kendi kurallarını koymuyor. Salt RYO veya başka türde bir yapım değil. Birçok tarzdan ve ana akımdan parçalar alıyor ve bunları gayet organik bir biçimde kendi mekanikleri arasına eritiyor. İşin özü detaylar olunca, her bir düşmanın, her bir tuzağın özenle yerleştirildiğini kavramak oluyor. Bloodborne içerisindeki tek bir parça bile ne fazla ne eksik.

    From Software bu sefer sizi zombiye çevirmiyor ama firmanın ünü sağ olsun, bir yerden alıp bir yere vermekte ustalar. Görünürde ölmenin Kan Yankısı kaybetmek dışında bir eksi yönü yok gibi görünüyor ama işin aslı öyle değil. Artık ekipmanlarımız çok çabuk tükeniyor ve bir kaç ardı ardıma ölümden sona kendimizi dımdızlak ortada buluyoruz. Bu noktada umutsuzca bir farm başlıyor ve uzun süre o boss kapıları bizim için hayal oluyor.

    bloodborne_2_3013436a

    Oyunun sınıf sistemi önceki Souls oyunlarına göre biraz daha farklı ve RYO hayranları bu konuda biraz hayal kırıklığı yaşayabilirler. Bloodborne bariz bir biçimde önceki oyunlardan daha az özelliğe ve sınıfa sahip. Can Puna, Dayanıklılık, Yetenek gibi özelliklerin haricinde, orta çağ bazlı oyunlarda görmediğimiz bazı şeyler de mevcut. Silahların gücünü belirleyen Kanrengi ve eşya bulma sıklığınızı belirleyen Arkana gibi…

    Bloodborne bir şeyleri öğretme konusunda önceki oyunlardan bile daha acımasız. Kendinizi bir süre sonra “Ya ben nasıl seviye atlayacağım?” diye yakınırken bulmanız olası. Seviye atlayabilmek için öncelikle oyunun bir puan sistemi olan Sezgi’ye sahip olmanız gerekiyor. 1 sezgi puanı elde edince ana üssünüzdeki bebek canlanıyor ve siz de seviye atlayabiliyorsunuz.

    bloodborne_2

    En çok merak edilen konuların başında gelen bu dönüştürülebilir silahlar, oyun deneyimini bambaşka bir noktaya taşıyorlar. “L1” tuşuyla dönüşen ana silahınız doğrudan bambaşka bir silaha dönüşüyorlar. Aradaki etki arabadan, dev robotlara dönüşen Transformers’lar kadar çarpıcı.

    Ben kendi karakterimde çoktan oyunun ikonası haline gelen satır testereyi tercih ettim. Bunun sebebi dönüşüm yaptıktan sonra bile, sol elimdeki silahı kullanabilmek oldu. Testere özellikle sizi dövüş sırasında oldukça seri hale getiriyor. Doğru zamanda L1’e basmaksa mücadelenin seyri açısından büyük önem taşıyor.

    bloodborne_tgs

    From Software bu sefer gerçekten de bir hikayeyi bize evreleriyle anlatmaya çalışıyor ama neyin nerede olduğunu yine belirtmeyi unuttuğu için, ister istemez ipin uzu kaçıyor. Kendinizi bir anca asla geçemeyeceğiniz bir dövüşün ortasında bulabiliyor veya kokuşmuş bir hapishanede uyanabiliyorsunuz.

    Oyunun en çok merak edilen kısmı elbette boss’lar. Boss’lar yüksek ihtimalle From Software ve Miyazaki’nin en çılgın kabuslarının birer dışavurumu. Onları görmek bile yetiyor. Yaratıklar, kutsal varlık olarak kabul edilen Kozmos’lar ve bir zamanlar sizin gibi Avcı olan kafayı yemiş yaratıklar. Nedeyse hepsi en az sizin kadar çevik ve birden fazla tek atan saldırıya sahipler. Komboya yakalandığınız anda ölüyorsunuz. Hızla üzerinize atlarlarsa ölüyorsunuz. Yanlış hamle yaparsanız ölüyorsunuz. Kısacası boss’lar sizi öldürmek için oradalar ve bunu gerçekten de başarıyorlar. Ama oyundaki en zayıf boss’u bile haklayınca gelen o başarı hissi tarif edilemez bir duygu.

    bloodborne-gamescom

    Bloodborne’u sadece yarım saat oynamanız bile kendisine hayran olmanız için yeterli. Grotesk yapısı, etkileyici ve sonuna kadar Hardcore oynanış öğeleri ve oyun dünyasında yepyeni bir soluk olan Hile Silahları’yla muhtemelen kolayca Yılın Oyunu payesini alabilecek bir oyun. Eğer PlayStation 4‘ün varsa düşünmeden alın, eğer yoksa almayı düşünmeye başlayın.

    iPad ile Öğrenme

    Dijital  eğitim,  öğrencinin  öğrenme  hızını, şeklini  ve  ihtiyaçlarını  baz  alarak,  eğitimin bireyselleşmesi açısında son derece stratejik bir öneme sahip.

    Eğitimde dijital dönüşüm uzun soluklu bir süreç olmakla birlikte, bu konuda yurt dışında önemli gelişmeler sağlanmış durumda. Ülkemizde bu konuda son yıllarda ivme kazanan gelişmeler yaşanıyor.  Bu sürecin akademik çevreler tarafından yönetilmesi oldukça önemli. Öncelikle hedeflerin belirlenmesi ve gerekli altyapının oluşturulması büyük önem taşıyor.

    Unutmamak gerekir ki eğitim teknolojileri ile eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması, toplumun her kesimine hitap eden çözümler sunulması oldukça önemli. Bu çözümlerin sunulmasında yöneticilere büyük görevler düşmekte.

    Bilişim teknolojilerinin gelişmesiyle ve hayata kattığı yenilik ve değişimlerin etkisiyle, hemen hemen her alanda teknolojiyi kullanma becerisi ve teknoloji tabanlı bilgi donanımı oldukça önemli hale gelmiştir. Eğitimin en önemli işlevlerinden birisi, toplumun ihtiyacı olan bireyleri en doğru ve en güncel bilgilerle donatılmasıdır. Dijital kültürü hayatımıza taşımanın, kaçınılmaz bir hal aldığı bir çağda yaşıyoruz. Rekabet gücü sağlayan bilgisayar, okulöncesi dönemden başlayarak hemen hemen her yaşta öğrencinin interaktif olarak öğrenmelerini pekiştirmeyi ve dünyada var olan değişim ve yenileşmeyi takip etmesinde öncü bir rol oynuyor.

    iStock_000016202529_Full

    Dijital eğitimin amacının, öğrenmeyi interaktif hale getirip, amaca yönelik cihazlar kullanarak, ders içeriklerini animasyon, simülasyon, sanal deney, ses, video, resim gibi multimedyalarla zenginleştirilerek öğrenciye sunulması olarak görüyorum. Burada önemli olan, öğretmenin öğrenciye bilgi aktarırken çeşitli akıllı cihazların kullanılarak, derse olan ilginin artmasını sağlamaktır. Öğrenci ile öğretmen arasında etkileşimin önemini yabana atmadan, farklı araçlar kullanarak özümsemenin artmasını sağlamaktır.

    Dijital eğitimle, öğrencinin görsel ve işitsel algısı uyarılarak, öğrenimin daha hızlı ve kalıcı gerçekleşmesi sağlanmakta, ayrıca interaktif oyun, etkinlik ve testlerle öğrencinin ders boyunca ilgisinin üst seviyede tutulması ve derse aktif olarak katılması sağlanmaktadır.

    Bu yazımda eğitimde kullanılan akıllı cihazlardan birisi olan iPad konusunda ayrıntılı bilgi vermek istiyorum. Dijital eğitimde kullanılan iPad, interaktif içeriklerin sunulmasında, etkileşimin sağlanmasında, içeriğe her an her yerden ulaşılmasında oldukça etkin olarak kullanılıyor.

    iPad ile eğitim konusunda, eğitimi veren okulların kendi geliştirdikleri uygulamalar ile birlikte, Apple mağazasında 65.000’in üzerinde uygulama bulunuyor. Bu uygulamalar arasında interaktif kitaplar, tüm dünyada birçok kurum ve uzmanın konuşmaları ve videoları da mevcut. Bu uygulamalar konu gruplarına ve yıllara göre kategorize edilmiş durumda.

    iPad, kolaylıkla çeşitli öğrenme seviyesindeki öğrencilere uygun hale getirilebiliyor. iPad ile bütün öğrencilere aynı ders, farklı yollarla sunulabilir.

    Öğrenciler iPad’le yalnızca izlemek, dinlemek veya okumakla kalmıyor, aynı zamanda yaratıcılıklarını da geliştiriyor.

    iTunes U

    iTunesU_121

    iTunes U’yu iTunes’da bulunan ve tamamen ücretsiz ders anlatımları, kitaplar ve daha fazlası olan sayısız öğrenim kaynaklarıyla dolu bir ortam olarak tanımlayabiliriz.

    iPad ile iTunes U dersleri oluşturulabiliyor, ders planları ve eğitim materyallerinin tamamı tek bir yerde organize edilebiliyor. Böylece öğrenciler istedikleri zaman ve istedikleri yerde derse katılım sağlayabiliyor. Bunun yanında öğrencilerin hiçbir içeriği kaçırmaması için ödevlere ilişkin anlık güncellemeler yapılabiliyor.

    iTunes U, tüm eğitim içeriklerine öğrencilerin kendi iPad’lerinden erişebilecekleri bir ortam sunuyor. iTunes U, Ders Yöneticisi ile ders programlarını, broşürleri, ödevleri, videoları, kitapları ve podcast’leri sisteme yükleyebiliyorsunuz.

    iPad’de bulunan içeriği Apple TV’nin AirPlay servisi ile herhangi bir HDTV’de yayınlayabiliyorsunuz. Böylece sınıfta beyin fırtınası seansı başlatabiliyor veya bir sunumun üzerinden birlikte geçebiliyorsunuz. Öğrenciler Apple TV’ye çok kolay bir şekilde bağlanabilir; projelerini veya diğer çalışmalarını büyük ekranda herkesle paylaşabilir.

    iPad çeşitlerine bakmak için linki takip edebilirsiniz.

     

    Filmlerden gerçeğe dönüşen teknolojiler…

    Çocukluğumdan beri bilim kurgu dizileri ve filmleri her zaman benim gözdem olmuştur. Uzay Yolu, Uzay 1999, 25. Yüzyıl (Buck Rogers), Yıldız Savaşları, Tatlı Sert… Bunları açıkçası saymakla bitmez. Bu dizileri, filmleri seyrederken keşke şu cihazdan ya da teknolojiden olsa da kullansak demeyen herhalde olmamıştır. Bu teknolojilerin bir kısmı artık gerçeğe dönüştü, bazıları da belki gerçeğe dönüşecek ama bunları görmeye bizim ömrümüz yetmeyecek…

    Tablet bilgisayarlar

    Ben tablet bilgisayarı ilk defa Stanley Kubrick’in 1968 yılında çevirdiği 2001: Bir Uzay Macerası adlı filmde gördüm. Aslında Stanley Kubrick diğer bilim kurgu filmlerindekinin aksine oldukça iyi bir tahminde bulunmuş. Filmin geçtiği 2001 yılından 8 – 9 yıl sonra iPad’le birlikte tabletler tüm dünyada yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı. Şu an birçok kişinin en çok kullandığı cihazlardan birisi haline geldi.

    tablet_2001

    Sanal Gerçeklik

    Sylvester Stallone ve Sandra Bullock’un 1993 yılında oynadıkları Cezalandırıcı (Demolition Man) filminde ikili sanal gerçeklik için başlarına taktıkları kask benzeri cihazlar kullanmışlardı. Benzer sanal gerçeklik cihazları artık yavaş yavaş hayatımıza girmeye başlıyor. Oculus Rift, Microsoft HoloLens, HTC Vive, Samsung Gear VR, Sony Project Morpheus, Carl Zeiss VR One, Avegant Glyph, Razer OSVR ve Archos VR Headset şu an piyasada olan ve yakında piyasaya sunulacak olan cihazlardan sadece birkaçı… (Bu arada saydıkça ne kadar çok olduklarını ve gelecek senenin en önemli konularından birisinin sanal gerçeklik olacağını daha da iyi gördüm.)

    Demolition_man

    Otomatik olarak ayağa göre ayarlanan ayakkabı

    ayakkabiMichael J. Fox’un oynadığı Geleceğe Dönüş (Back tho the Future) serisini izlemeyen yoktur herhalde. Bu filmde belki de birçok kişinin en çok istediği teknoloji herhalde zamanda yolculuk yapabilen otomobil olmuştur. Bu teknolojinin hayatımıza girmesi biraz mümkün değil gibi gözüküyor, girseydi herhalde haberimiz olurdu J Ama bu filmde yer alan bir teknoloji yakında hayatımıza girecek gibi gözüküyor. Hayır hayır uçan kay kay değil, onun da biraz daha zamana ihtiyacı var sanırım. Ama Michael J. Fox’ın ayağına göre ayarlanan ayakkabı gerçeğe dönüşüyor. Ünlü spor ayakkabısı üreticisi Nike yakın bir gelecekte bu ayakkabıyı piyasaya sunacak gibi gözüküyor.

    Kendi kendine giden otomobiller

    Filmlerde en çok yer alan teknolojilerden birisi kendi kendine giden otomobillerdir belki de. Bir zamanlar yine hayal olarak gördüğümüz bu teknoloji de gerçeğe dönüşen ve şu anda deneme aşamasında da olsa sokaklarda görme ihtimali olan teknolojilerden birisi. Google’ın geliştirdiği araç birkaç yıldır yollarda ve testleri başarıyla devam ediyor. Bu konuda çalışan sadece Google değil. Bütün otomobil geliştiricileri kendi kendine giden otomobiller için çalışmaya devam ediyor. Hatta bazılarımızın otomobillerinde kendi kendine gitmese de bu araçlarda da kullanılan otomobil şerit dışına çıktığında uyaran, aracın ön tarafı başka bir araca çok yaklaştığında tehlike durumunda otomatik olarak fren yapma gibi özellikler şimdiden bulunuyor. Açıkçası ben kendi kendine giden otomobillerin önümüzdeki birkaç yıl içerisinde ticari olarak piyasaya çıkacağına inanıyorum. Google’ın aracını yolda giderken gördükten sonra bu inancım daha da arttı. Bu arada kendi kendine giden otomobile ilk dikkat ettiğim film ise Arnold Schwarzenegger’in 1990 yılında oynadığı Gerçeğe Çağrı (Total Recall) olmuştu. Hatta otomobilin sanal şoförünün ismi de Johnny Taxi idi… Kara Şimşek’ten (K.I.T.T) bahsetmeye gerek bile yok, o her zaman efsane olmaya devam edecek 🙂

    johny

    Uçan Otomobil

    Kendi kendine giden otomobillerden bahsetmişken uçan otomobillerden bahsetmemek olmazdı. Çok eski filmlerden Jetgiller’e, Beşinci Element’e (Fifth Element) kadar birçok dizi, film ve çizgi filmde uçan otomobilleri izledik.  Bu konuda geçmişte birçok çalışma yapıldı ama şu ana kadar benim gördüğüm en gerçekçi çalışma Aeromobil 3.0 oldu. Şu an prototip aşamasında olan ve kullanılan otomobilin önümüzdeki yıllarda ticari olarak satışa sunulması bekleniyor. Otomobili ayrıntılı incelemek için buraya tıklayabilirsiniz. http://www.aeromobil.com/

    flying_car

    Hologramlar

    1977 yılında çevrilen Yıldız Savaşları Bölüm IV’de Prenses Leia, Luke Skywalker’dan hologramı vasıtasıyla yardım istemişti. O gün bu gündür birçok şirket bu teknolojinin üzerinde çalışmaya devam ediyor. Şu an oldukça başarılı örnekler mevcut. Hologram teknolojisiyle konferanslara katılan konuşmacılar, konserler ve diğer etkinlikler bulunuyor. Hatta insanlar Michael Jackson’ı ölümünden sonra hologram teknolojisi sayesinde sahnede izleme fırsatı bile buldular.

    Berlin Bilgisayar Oyunları Müzesi’nde bir tur atmaya ne dersiniz?

     

    _DSF0204
    Nintendo kahramanı Link’i hiç bu kadar büyük görmemiştik

    Zelda’lar Mario’lar… Bilgisayar oyunlarına dair her türlü ikonun ve yaşanmışlığın sergilendiği çok özel bir müzeye götürüyoruz bugün sizi: Bilgisayar Oyunları Müzesi. Berlin’de tam olarak Karl-Marx-Allee 93a, 10243 adresinde yer alan merkezden biraz uzak alternatif bir mekanda yer alan bu müze daha içine girmeden sizi etkilemeyi başarıyor. Bu arada mekana yaklaşırken direklere asılı Pac-Man logolu yön belirten tabelalar sizi gülümsetecek. Tepsindeki retro tasarımlı logo ve camların arkasında göreceğiniz belli belirsiz dekorlar sizi unutamayacağınız bir yolculuk için karşılayan ilk işaretler. İçeri giriş için 10 euro ödemeniz gerekiyor. Genellikle Berlin’de devletin birçok müzesi ya ücretsiz ya da bu ücretin altında olduğu için fiyatın yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Ancak daha çok özel bir kuruluş olduğu için fiyat makul sayılır. Herhalde benzeri bir müze ülkemizde açılsa daha az ödemeyeceğiz. Hazır böyle demişken sonda söyleyeceğimiz sözü başta söyleyelim. Bir gün bizim ülkemizde de oyunlar için hazırlanmış bir müze görmek istiyoruz! Hem de bunu çok istiyoruz.

    Commodore'un efsane modeli PET karşısında saygıyla eğilin!
    Commodore’un efsane modeli PET karşısında saygıyla eğilin!

    Evet, içeri girdiğimizde Zelda’dan tanıdığımız Link karakterinin dev kartoneti ile selamlaşıyoruz. Daha sonra ilk olarak duvarda sabit bir şekilde bilgisayar oyunları donanım yönüyle sergileniyor. Yani duvarda Atari’den Commodore’a her şeyi görüyorsunuz. Tabii bunlar camlı bölmede korunduğu için dokunamıyorsunuz ancak hemen solunuzda çalışır vaziyette bir Amiga 600 bulunuyor. Burada ünlü zeka ve bulmaca oyunu Lemmings oynayabilirsiniz. Tabii önce bıyıklı ve Amiga’lardan sorumlu görevli amcadan izin almanız gerekiyor.

    Oyun oynamaya doyamayanları hemen biraz ilerideki atari salonuna bekliyoruz. Özellikle 80’lerin klasik oyunları Donkey Kong başta olmak birçok eski oyunu burada deneyebilirsiniz. Tabii jeton için para vermiyorsunuz ama buraya rağbet çok olduğu için sırada beklemeniz gerekiyor. Salonun dışında daha özel bir alanda ilk Pong makinesi gibi mihenk taşlarını da deneyebilirsiniz. Yine bu bölümde sanal gerçeklik gözlüklerinin 90’lardaki ilk primitif denemelerine bakabilirsiniz. İlginizi çekecek bir başka makine ise PainStation. Makineyi, elektrik şoku veren basit bir tenis oyunu kabini olarak düşünebilirsiniz. Topu kaçırdığınız zaman elektrik şoku yiyorsunuz ve acıya dayanamayan yenilgiyi kabul ediyor. Bu aleti denemeden önce uyarıları dikkatlice okuyun. Giant Joystick yani dev oyun kumandası da mutlaka “üzerine çıkmanız” gereken bir başka tarihi eser! Burada da Pac-Man’i kontrol edip yaratıklardan kaçmaya çalışıyorsunuz yalnız işiniz hiç kolay değil çünkü neredeyse boyunuza gelen dev bir joystick üzerinde kendinizi sağa sola geriye ve ileriye itip labirentlerde yol almanız gerekiyor.

    _DSF0221
    70’lerden yaşayan bir sahne…

     

    Bunun dışında etkileşime gireceğiniz özel odalar söz konusu. Açıkçası müzenin en sağlam yeri de bu odalar. 70’lerin, 80’lerin ve 90’ların tüm detayları özen gösterilerek hazırlanmış farklı odalarda televizyondan duvar kağıdına, raflardan koltuk takımlarına kadar her türlü detaya özen gösterilmiş. Benzeri bir uygulamanın ülkemizde olması durumunda televizyon üzeri dantel uygulamamızı göreceğimize eminiz.

    _DSF0209
    Uzaydan gelen bir konsol mu bu?

     

    Peki, böyle bir müzeye neden gidilir? İlk akla gelen şey biraz klişe olacak ama çocukluğunuzu yaşamak ve nostaljik duygularınızı tatmin etmek. Peki ya bir çocuk bu müzeye niye gitsin? İşte bence burada genellikle ihmal edilen bir düşünce yatıyor. Müzeler eğitici ve fikir verici yerler olduğu için bu tarz bir müze bilgisayar oyunlarına ilgili herkes için “ders” niteliğinde. Oyunların geçmişini bilmek oyunların bugününü ve geleceğini daha iyi yorumlamamıza yarayacak. Belki buraya veya bu tarz bir yere adım atan küçük bir çocuk aldığı ilhamla büyüyüp kendini geliştirip hepimizin oynayacağı süper bir oyuna imza atacaktır.

    Sizin de canınız oyun dünyasına girmek istiyorsa buraya uğramayı ihmal etmeyin!

     

     

     

     

     

     

     

     

    Oyuna var mısın?

    Bundan uzun yıllar öncesine gidelim. 80 kuşağının o zamanlarda çocuk olduğu zamana kadar uzanalım. Bilgisayar, cep telefonu, oyun konsolu gibi elektronik cihazların evimize henüz girmediği dönemlerde en büyük eğlence televizyondu. Peki, en çok merakla beklediğiniz programı hatırlıyor musunuz? Oyunseverlerin aklına ilk olarak Hugo’nun geldiğinden hiç şüphem yok. Uzun kulakları ve yuvarlak burnu olan bu sevimli karakterin maceralarını hepimiz ilgiyle izledik. Bir kısmımız yayına bağlanarak Hugo’yu yönlendirmek için telefonun tuşlarına çılgınlar gibi basarken, bir kısım da acaba oyun sırasının bir gün kendisine gelip gelmeyeceğiyle ilgili hayaller kurdu. Sonrasında ise şimdi sahip olduklarımızın yanında çıtır çerez olarak kalabilecek oyun konsollarıyla tanıştık. Grafikten yoksun, en fazla iki tuşla yönlendirilebilen sınırlı sayıdaki oyunla eğlenmeye çalıştık. Bugüne baktığımızda ise oyun dünyasındaki gelişimi ve bu gelişmenin hiç bitmeyeceğini çok net olarak görebiliyoruz. Sektörü domine eden PlayStation, Nintendo Wii ve Xbox gibi oldukça güçlü oyun konsolları hayatımıza girdi. Mobil pazarın da gelişmesiyle oyun sektörü bu alanda da gücünü gösterdi. Peki, biz kadınlar, erkek egemen gibi gözüken oyun dünyasına ne kadar hakimiz? En çok hangi oyunları oynamayı tercih ediyoruz?

    Students - Two happy female teenager playing TV game

    Yapılan araştırmalar, her ne kadar erkeklerin oyun dünyasında daha aktif olduğunu gösterse de, kadınların da oyun oynama yüzdeleri oldukça fazla. ABD’li oyun endüstrisi grubu Entertainment Software Associaton (ESA) geçtiğimiz yıl yaptığı bir araştırmada, oyun oynayan ABD’li vatandaşların yüzde 48’inin kadın olduğunu belirtti. Son zamanlarda oyun firmalarının çoğu, kadın oyuncuların sayısını artırmak için farklı bir strateji geliştirerek, oyunların içine kadın karakterleri de dahil etmeye başladı.

    Her şey Sims ile başladı…
    Hugo kadar eskiye uzanmasak da Sims de eskilerde oldukça popüler olan ve kadın oyuncular tarafından daha çok tercih edilen bir oyun oldu. Hatta yakın bir zamanda oyunun üreticisi Electronic Arts, Sims 4 adlı oyununu piyasaya sundu. Oyunun başlangıcında Sim’in dış görüntüsünü oluşturuyorsunuz, göz rengini, saç şeklini kendi zevkinize göre belirliyorsunuz. Ondan sonra Sim ailesinin yaşayacağı evi tamamen kendi zevkinize göre döşemeye başlıyorsunuz. Oyun, bir yaşam simülasyonu tarzı olduğu için, oyunun akışında Sim’leri istediğiniz gibi yönlendirebiliyorsunuz. İster bulaşık yıkatın, ister uyutun, isterseniz de akıllı telefonunda oyun oynatın.

    Ekran karşısında dev mücadele
    Biz kadınların en çok dikkatini çeken oyun tipi de oyun konsolu üretici firmalarının, hareketli oyun oynamamızı sağlayan yenilikleri oldu. Yani, televizyon ekranının yakınına yerleştirdiğimiz bir kamera ile ekranda kendimizi gördüğümüz ve görevlerimize canlı canlı hazır olduğumuz oyunlardan bahsediyorum. Her şeyin başında Sony’nin PlayStation oyuncuları için çıkardığı EyeToy’la başladı aslında. Kendimizi oyunun içine dahil ettikten sonra, seçtiğimiz oyunda aşçı olmayı tercih ettiysek, var gücümüzle domates kestik, salatalık doğradık. Sonrasında ise Nintendo Wii, Xbox Kinect ve PlayStation Move ile tanıştık. Bu alandaki oyun seçeneklerine bakarsak, PlayStation Move Fitness oyunuyla, evinizde ekran karşısında spor yapabilirsiniz. Sizi gerçekten yoracak, şimdiden hazırlıklı olun. Yine aynı şekilde SingStar oyununu tercih ederek, evde kendi karaoke ortamınızı oluşturabilir, adeta kendinizden bir star yaratabilirsiniz. Xbox Kinect Bowling ile, dışarı çıkmaya zaman ayıramıyorsanız, evinizde bowling oynayabilirsiniz. Seçenekler sadece bunlarla sınırlı değil. İster basketbol oyunu alın, basket atın, isterseniz de tenis oyunu alın, raketteki gücünüzü ortaya çıkarın.

    Şeker patlatmaktan vazgeçmedik!
    Kadınların oyun oynama tercihlerinin başında mobil oyunlar var. Cep telefonlarımız elimizden düşmediği için en çok tercih ettiğimiz platform aslında burası. En fazla oynamaktan keyif aldığımız oyun ise Candy Crush Saga. Her ne kadar yeni bir oyun olmasa da ve 1 yıldan fazla süredir oynanıyor olsa da, popülaritesini hala yitirmedi. Bugün metroda yolculuk ederken ya da sinema, tiyatro gibi kültürel etkinliklerin aralarında ‘Awesome’, ‘Delicious’ ya da ‘Divine’ seslerini duyabilmek mümkün. Yanımızda birini oynarken gördüğümüzde ise, kaçıncı level’da olduğuna bakmadan da içimiz rahat etmiyor. Şimdi ise yine aynı üretici firma Candy Crush Soda’yı çıkardı. Burada da şekerleri patlatmanın ve çikolataları eritmenin yanında soda şişeleri ve balıklarla tanışabilirsiniz.

    Eğer siz de gerçek bir oyun tutkunuysanız buraya tıklayarak yüzlerce seçenekten zevkinize hitap oyunları seçebilir ve eğlenceli vakit geçirebilirsiniz.

    Elektronik Cihazları daha uzun ömürlü nasıl kullanırım?

    0

    gorsel24

    Evimizde, işyerimizde veya nerede olursak olalım yaşadığımız her alanda hayatımızın bir parçası elektronik cihazlar hem yaşantımızı kolaylaştırırken hem de konforlu bir hayat sürmemize yardımcı olurlar. Hatta bilgisayar, akıllı cep telefonu, fotoğraf makinesi ve akıllı televizyon gibi elektronik cihazları almak için hatırı sayılır paralar ödemeniz gerekir. Bu kadar para verdiğiniz bu teknolojik ürünleri çok daha uzun ömürlü kullanabilmek için dikkat edilmesi gereken en önemli maddeleri aşağıda sıraladım.

    Bu maddelerin neler olduğuna geçmeden önce satın aldığınız elektronik cihazın özellikle garantisinin devam edebilmesi için kullanıcı hatalarından mutlak suretle uzak durmanız gerektiğini ayrıca sıvı dökülmesi ve düşme gibi eylemlere karşı çok dikkatli olmanız konusundaki hassasiyeti de hatırlatmakta fayda var.

    Uzun Ömürlü Teknolojik Ürünler İçin Neler Yapmalıyız?

    – Aslında cihazınızın kaderi daha cihazı satın aldığınız bayinin güvenilir olup olmaması arasında yazılır. Güvenilir olduğunu düşünmediğiniz satış noktalarından elektronik cihaz almayınız. Garanti ve tamir gerektiğinde işin içinden çıkılmaz sorunlar yaşayabilirsiniz.

    – Yeni satın aldığınız bir ürünü kendi özel kılıf veya koruma amacıyla üretilmiş aksesuarı ile kullanmanız faydalı olacaktır. Özellikle kılıflar akıllı cep telefonlarının hassas ekranlarının çizilme ve kırılmalara karşı daha uzun süre dayanmasını sağlayacaktır.

    – Toz, elektronik cihazların en büyük düşmanıdır. Tozdan uzak durun dememiz çok doğru bir yaklaşım olmayacaktır. O yüzden düzenli olarak cihazların temizliğine ve tozdan arındırılmış olmasına dikkat etmekte fayda var.

    – Şarj edilen pili bulunan cihazlarda pilinin nasıl kullanıldığı çok önemlidir.  Şarjın tamamı son bulmadan şarj etmemeye gayret gösterin. Çünkü pil tamamen bitmeden şarj yaptığınız sürece pil ömürlerinin kısaldığını göreceksiniz.

    – İhtiyacınıza en yakın cevap verebilecek cihaza sahip olmak çok önemli. Eğer işinize en uygun performans sağlayacak cihaz yerine fiyatı daha ucuz veya yanında promosyon veren tamamen farklı özelliklere sahip alakasız bir cihaz seçerseniz hem size sağlayacağı fayda azalmış olacak hem de cihaz sizin işinizi tam olarak çözemediği için atıl durumda kalacaktır. O yüzden her zaman cihaz seçerken önceliğiniz marka, fiyat ve verdiği hediye çeki değil işinizi tam anlamıyla çözüp çözmediği olmalıdır.

     – Kullandığınız cihaz eğer içine bir program veya işletim sistemi yüklenebilen türden yani bilgisayar, tablet, navigasyon cihazı veya telefon benzeri  ürünlerden oluşuyorsa bu cihazların kendi üreticilerinin yayınlamış olduğu son sürüm program ve işletim sistemlerini yükleyerek kullanmanızı öneririz.

    – Cihazlarınızda her zaman için orijinal aksesuar ve yedek parça kullanmanızda fayda vardır. Çünkü orjinal olmayan ister aksesuar olsun ister yedek parça cihaza zarar verebilir. Siz çok ucuza aldığınızı düşündüğünüz bir yedek parçayı kullanarak cihazınızı riske atmış olursunuz.  Yani özetle orjinal aksesuar ve yedek parçadan biraz pahalı da olsa şaşmayın.

    – Cihazınızı kullanma yeriniz de çok önemlidir. Yani cihazı tozlu, nemli veya dumanlı bir alanda mı kullanıyorsunuz? Cihaz yağmur ve rüzgar gibi dış etkilere maruz kalıyor mu? Cihazı üzerine koyduğunuz masa veya sehpa sağlam mı?  Akıllı telefonunuzu iç cebinizde mi gömlek cebinizde mi yoksa kılıfında mı taşıyorsunuz? Cihazın bulunduğu ortam aşırı sıcak veya aşırı soğuk oluyor mu? Uzun ömürlü kullanım için bu konulara da dikkat etmeliyiz.

    – Altın kurallardan biridir. Cihazlarınızı sıvı temasından mümkün olduğunca uzak tutmaya çalışın. Çünkü suya düşen veya üzerine sıvı dökülen cihazınız çok büyük olasılıkla hem kullanım dışı kalarak servise gitmek zorunda kalacaktır hem de sıvı teması yüzünden garanti süresi bitmemiş bile olsa garanti kapsamı dışında değerlendirilecek ve size cihazınızın eski haline gelmesi oldukça tuzluya gelecektir.

    Kulaklarınızın pasını bu cihazlarla atın!

    Film, oyun ve müzik dinlemenin keyfi iyi bir ses sistemiyle çıkar. Ancak her sistem her amaca uygun değildir. Kulağınıza değer veriyorsanız farklı işlere göre farklı bir hoparlör sistemi satın alarak ya da farklı bileşenleri bir araya getirip, kendi sisteminizi kurarak rahat edebilirsiniz.

    Videoda 4K dönemi

    4K01

    4K olarak bilinen ve zaman zaman Ultra HD olarak adlandırılan yeni nesil video çözünürlüğü daha fazla detay ve daha zengin bir görüntü desteği sunuyor. Bu renkleri görmek ve detayları hissetmek için kayıt edilen görüntülerin 4K olmasına ek olarak bu teknolojiyi destekleyen bir televizyon ya da monitöre ihtiyacımız var.

    Günümüzde yaygın olarak kullanılan video kayıt çözünürlüğü Full HD. Bu çözünürlüğün bize sunduğu piksel boyutu ise 1920×1080 pikseldir. 4K ya da Ultra HD olarak bilinen çözünürlükte ise Full HD’nin 4 katı daha fazla piksel bulunur. Yani günümüzde birçok 4K destekli televizyon, projeksiyon cihazı ya da benzer ürün 3840×2160 piksel çözünürlük sunmaktadır. Bu da piksel sayısı bakımından Full HD’nin yaklaşık 4 katı çözünürlük anlamına geliyor.

    Daha fazla detay

    4K’nin ilk bakışta sunduğu en önemli özellik daha fazla detay getirmesi. Bir görüntüyü Full HD kayıt ettiğimizde ekranda görünen detaylar 1920×1080 piksellik bir alandan oluşacaktır. Aynı görüntüyü 4K destekli bir kamera ile kayıt edersek izlediğimiz detaylar 3840×2160 piksel olacaktır. Bu ise daha fazla detay ve daha net, keskin ve kaliteli görüntü anlamına geliyor.

    Özel kamera gerekiyor

    Günümüzde bir görüntüyü 4K kayıt edebilmek için bu özelliğe sahip bir kameraya ihtiyaç duyuluyor. Halen satışta olan 4K destekli video kameralarla, bu özelliği bulunan fotoğraf makinelerini Türkiye’de de alabiliyoruz. Bu kameraların fiyatları Full HD kayıt yapan ürünlere şimdilik biraz yüksek olsa da önümüzdeki yıllarda yaygınlaşmalarıyla beraber daha kolay alınabilir hale geleceklerini söyleyebiliriz. https://thesanddollarlv.com/

    Bu arada yeni nesil aksiyon kameralarının da bu teknolojiyi desteklediğini belirteyim. GoPro’nun en yeni Hero modelleri ve Sony ActionCam ailesinin en son üyeleri 4K desteği sunuyor. Ayrıca bazı üst düzey akıllı cep telefonları da 4K video kayıt edebiliyor.

    4k02

    Televizyon desteği de şart

    4K kayıt edilmiş görüntüleri yüksek kalitede izleyebilmek için uyumlu bir televizyona ya da monitöre sahip olmak gerekiyor. Her ne kadar 4K görüntüler bu özelliği desteklemeyen bir televizyonda da izlenebilir olsa da görüntü kalitesini tam olarak anlayabilmek için bu özelliği bulunan bir cihazda izlenmesi şart.

    Günümüzde 4K destekleyen televizyonların fiyatı neredeyse Full HD modeller kadar olduğu için çok fazla para harcamadan bu tip bir ürüne sahip olunabiliyor. Televizyonların ulaşılabilir bir fiyattan satılması son kullanıcı açısından güzel bir haber. Bugünlerde televizyon almayı planlıyorsanız 4K destekli modellerdin tercih etmenizi de öneririm.

    Yayınlar da geliyor

    4K’nin bir diğer yönü ise yayıncılık tarafı. Çünkü 4K kayıt edilmiş içeriklerin yaygınlaşmasının birinci yolu televizyon yayınlarının bu teknolojiyi desteklemesinden geçiyor. Bu alandaki ilk adım TRT’den geldi. TRT 4K isimli kanalı yayına alan TRT, günün belli saatlerinde 4K yayın yapmaya başladı. Önümüzdeki yıl yapılacak bütün TRT 4K yayınlarının bu çözünürlükte olması planlanıyor.

    Alıcı tarafı

    Elbette bu yayınları izleyebilmek için özel uydu alıcılara sahip olmak gerekiyor, Şimdilik çok yaygın olmasa da 4K destekli uydu alıcılar yavaş yavaş satış noktalarındaki yerlerini almaya başladılar. Önümüzdeki aylarda bu tip ürünlerin çeşit sayısının artacağını söyleyebiliriz.

    4K teknolojisinin bir de fotoğrafla ilgili yönü var. MediaTrend için daha önce hazırladığım bir yazıda o konudan da bahsettiğim için burada detaya girmiyorum. Merak edenler o yazıma bakabilir.

    4K ile yeni bir dönem geliyor. Daha yüksek görüntü kalitesi ve daha fazla detay sunan bu teknolojinin ismini ilerleyen günlerde daha fazla duyacağız. Bugünlerde televizyon almayı planlıyorsanız yazdıklarım size yol gösterecektir.

    Hem aksiyon hem de video kameralardaki en cazip fırsatlar burada. 

    Çocuk ve teknoloji

    iStock_000019533827_LargeYaşı 40’lara yaklaşmışlardansanız, o güzel eski günleri iyi hatırlıyorsunuz demektir. Şöyle geriye yaslanın, gözlerinizi kapatın, hatıralar geçidi başlamak üzere… Mahallenizdeki arsadaki dut ağacına tırmanışınızı düşünün… Bütün gün dut yemekten nasıl midenizin bozulduğunu… Arkadaşlarınızla yaptığınız mahalle maçlarını, ya da kapının önünde ip atladığınızı, lastik oynadığınızı…

    Yemek masasında muhabbet

    Evet, bundan 20 yıl kadar önce çocuklar neredeyse bütün gün dışarıda oynar, bisiklete binerdi. O günün çocukları, kendilerine göre biçimlendirirdi oyunları ve aile gözetimi nispeten çok daha hafifti. Aileler, kahvaltı ve akşam yemeklerinde bir araya gelirler, babalar “Dersler nasıl, okulda ne yaptın?” sorularını o zaman sorarlardı. Aile içi iletişim yemek masalarında yürütülürdü. Hatta yemekten sonra annelerle el işi yapıldığı da olurdu o eski güzel günlerde…

    Bugün aile yapısı değişti. Teknoloji aile yapısını kökünden sarstı ve buna aile içi iletişimi dönüştürmekle başladı. Önce TV’de gün boyu süren eğlence programları, İnternet, video oyunları, tabletler, akıllı telefonlar) hepimizi çok ağır bir bilgi bombardımanına tutuyor.

    Günde 7,5 saat eğlence teknolojisi

    2010 yılında Kaiser Vakfı tarafından yapılan bir araştırmaya göre ilk okul çağındaki çocuklar, günde 7,5 saatlerini eğlence teknolojisi için harcıyorlar. Bu çocukların yüzde 75’inin yatak odalarında televizyonları bulunuyor, Kuzey Amerika’da evlerin yüzde 50’sinde televizyon gün boyu açık. Dışarıya yemeğe gitmek, yemek masası muhabbetlerinin yerini “Büyük ekran” ve “ısmarlama yemek” almış.

    Çocukların gelişimi konusunda evrensel bir sorun yaşanıyor. Özellikle okulda derslere odaklanma meselesi, sorunlar yığınının en üstünde yer alıyor. Bunun dışında okula uyum sağlama, öğretmenlerle sağlıklı bir ilişki kurma ve iletişim gibi sorunlar da kendini zaman zaman gösteriyor. Özellikle son dönemde çocuklar ve bir kısım yetişkinler arasına daha sıkça gözlemlenen obezlik ve diyabet sorunları meselenin artık fiziksel sağlığı da tehdit ettiğinin en önemli göstergesi…

    İki yılda tablet kullanımı yüzde 8’den, 40’a yükseldi

    Amerika’da 2013 yılında 0-8 yaş arasındaki çocuklarda yapılan bir araştırmaya göre çocukların elektronik gereçlere ulaşma yoğunluğunda ciddi bir artış gözlenmiş. Akıllı telefonlarda yüzde 41’den yüzde 63’e, Tabletlerde yüzde 8’den yüzde 40’a, herhangi bir mobil gereçte ise yüzde 52’den yüzde 75’e varan bir artış meydana gelmiş. Mobil medyanın kullanımına baktığımızda ise hiç mobil medya kullanmamış çocukların iki yıl içinde yüzde 38’den yüzde 72’ye yükseldiğini görüyoruz.

    Ancak teknolojinin olumlu taraflarından da söz etmeden olmaz. İngiltere’de tablet kullanarak ders yapan öğrenciler arasında yapılan bir araştırmada, tabletlerin öğrencilerin derse odaklı kalma konusunda dikkatlerini yüzde 30 ila yüzde 40 arasında arttırdığı saptandı. Hatta, bu araştırmanın sonuçları Londra’da her yıl yapılan BETTS Eğitim etkinliğinde de paylaşıldı.

    Etiyopya’da öğretmensiz tabletle eğitim deneyi

    Dünyada ilkokul çağındaki 100 milyondan fazla çocuk ne yazık ki, bir okula gitme şansına sahip değil… Bunu gören Nicholas Negroponte, One Laptop Per Child hareketini başlattı ve ilk etapta Etiyopya’daki iki köyü seçti. Köydeki ilk öğretim çağındaki çocuklara içinde alfabe öğrenme, resim yapma, çizgi filmler ve çeşitli uygulamalar bulunan, güneş enerjisi ile şarj edilebilen Motorola Xoom marka tabletler dağıttı. Burada amaç, çocukların ilk kez karşılaştıkları bu şeylerin üstesinden kendi kendine gelmeleriydi. Haftada bir kez bir teknisyen köyleri ziyaret ediyor, hafıza kartlarını değiştiriyordu. Bilim adamları da hafıza kartlarını inceleyerek çocukların neler yaptıklarını gözlemlemeye çalışıyorlardı.

    Birkaç ay sonra, incelemelerinde çocuklardan birinin “Alfabe Şarkısı”nı ezberden okuduğunu fark ettiler. Bir öteki ise aslan resminin karşısına tek bir harfi bile bilmiyorken, “LION” yazmıştı.

    Deney, Addis Ababa’dan yaklaşık 80 km uzakta iki izole köyde yapılmıştı. Her ikisinde de yaklaşık 20’şer ilk öğretim çağındaki çocuk vardı. Köylerden birinin adı Wonchi’ydi ve 3300 metre yüksekliğinde volkanik bir kraterin kenarında bulunuyordu. Öteki ise, Great Rift Vadisi’ndeki Wolonchete köyü idi ki, oradaki çocuklar hayatlarında basılı bir malzeme, yol işareti, ya da üstünde kelimeler olan bir paket bile görmemişlerdi.

    Beş ayda Android’i hacklediler

    Tabletler, bantlarla sımsıkı paketlenmiş biçimde çocuklara dağıtıldı. İçinde ne olduğuna dair, hiçbir işaret yoktu. Herkes çocukların kutuyla oynamasını beklerken, dört dakika içinde bir çocuk kutuyu açtı, tabletin açma kapama tuşunu keşfetti ve çalıştırdı. Beş gün içinde, çocuk başına günde 47 uygulama kullanıyorlardı, iki haftada ezberden ABC şarkısını okumaya başladılar, beş ayda ise Android’i hacklediler… Negroponte, “Organizasyonumuzdaki ya da Media Labs’teki bir şaşkın kamerayı devreden çıkartmıştı, ancak kamerayı keşfettiler ve Android’i hacklediler.” diyor. Her ne kadar, Negroponte’nin ekibi tablette değişiklik yapmayı engelleyici bir yazılımı yüklemiş olsa da, bütün çocukların tableti birbirinden farklıydı. Her çocuk tabletini kendi zevk ve kullanım alışkanlıklarına göre kişiselleştirmişti. Çok daha önemlisi, çocuklar başlarında bir öğretmen olmadan da tablet sayesinde öğrenebiliyorlardı.

    Çocuk ve teknoloji… Hala tartışılan bir kavram. Araştırmalar, olumsuz sonuçlar da ortaya koyuyor, olumlu sonuçlar da… İletişim biçimimiz değişiyor, acaba asosyal mi oluyoruz, yoksa sosyalleşmenin bir başka biçimini, içinde yaşadığımız bilgi bombardımanı bizi uyuşturuyor mu, daha fazla bilgi sahibi olmamıza mı neden oluyor? Çocuklarımız geleceğimiz, yarınlarımız… Ve dünyayı gelecekte onlar şekillendirecek…