Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Diğer
    Ana Sayfa Blog Sayfa 1387

    10 GB RAM’li telefon iddiası!

    10 GB RAM’li telefon olur mu demeyin!

    4 GB RAM’e sahip notebook’ları anımsıyor musunuz? Aslında hala 4 GB RAM’e sahip bir bilgisayar kullanıyor olabilirsiniz, ancak mobil teknoloji dünyasında işler hayli değişmiş durumda. 4 GB RAM’e sahip akıllı telefonlardan 6 GB’ye geçişin yavaş yavaş kendini hissettirmesi, 8 GB RAM’li ‘oyun telefonlarının’ ortaya çıkışı derken sırada 10 GB var gibi görünüyor.

    Çin merkezli mobil cihaz üreticisi Oppo’nun 10 GB RAM’li bir model üzerinde çalıştığı iddia ediliyor.

    Oppo R15 ve R15 Pro modellerini geçtiğimiz aylarda lanse eden şirketin, Oppo R17 model ismine sahip yeni akıllı telefonunda donanımın sınırlarını bir hayli zorlayacağı kaydediliyor. Şimdilik bütün bunlar birer iddia olsa da kaynakların güvenilir olması gözleri 10 GB’lik Oppo R17’ye doğru yöneltiyor.

    Çin’de ortaya çıkan bir görsele dayandırılan gelişme, Oppo’nun 10 GB’lik bir model sunmaya hazırlandığına işaret ederken, diğer teknik detaylar hakkında herhangi bir ipucu bulunmuyor. Bununla birlikte 10 GB’nin altında RAM’e sahip seçeneklerin de sunulması bekleniyor. Özetle 6 veya 8 GB RAM’li Oppo R17’ler de gündemde.

    Neden 10 GB?

    Peki neden 10 GB? Elbette mobil oyunlar için. Bu olağanüstü donanım argümanı ile 8 GB ile ulaşılan üstün oyun deneyiminin sonraki aşamalarına merhaba denilebilir. Akıllardaki soru ise bu denli yüksek donanıma sahip bir telefonun ne kadar kompakt olabileceği noktasında birleşebilir. Kalın ve ağır bir Oppo R17 söz konusu olabilir özetle.

    NOT: Görsel temsilidir.

    Samsung Android Oreo dağıtım takvimini güncelledi

    Ortaya çıkan yeni detaylara göre popüler akıllı telefon üreticisi Samsung’un Android Oreo işletim sistemine dair yol haritasında bir dizi güncelleme söz konusu. İşte detaylar…

    Güney Kore merkezli teknoloji şirketi Samsung, Android işletim sisteminin nihai kullanımdaki en son versiyonu olan Oreo için dağıtım takvimini bir dizi değişiklikle güncelledi. Değişmeyen şey şu; 2018 yılı içerisinde birçok Samsung telefonun güncelleme alacağı anlaşılıyor.

    Dikkat çeken ve yüzleri güldüren bir diğer gelişme ise şirketin mütevazı fiyatlı modellerinin de yeni işletim sistemine geçecek olması.

    Buna göre güncelleme takvimi şöyle:

    • Samsung Galaxy Note 8 – Temmuz 2018
    • Samsung Galaxy Tab S3 9.7 – Ağustos 2018
    • Samsung Galaxy Tab A (2017) – Ekim 2018
    • Samsung Galaxy J7 Max – Kasım 2018
    • Samsung Galaxy A9 Pro – Aralık 2018
    • Samsung Galaxy C9 Pro – Aralık 2018
    • Samsung Galaxy C7 Pro – Aralık 2018
    • Samsung Galaxy C7 (2017) – Aralık 2018
    • Samsung Galaxy On5 (2016) – Aralık 2018
    • Samsung Galaxy On7 (2016) – Aralık 2018
    • Samsung Galaxy On7 (2018) – Aralık 2018

    Bu arada en son güncelleme alan cihazlar da şöyle sıralanıyor;

    • Samsung Galaxy A5
    • Samsung Galaxy A7
    • Samsung Galaxy S7
    • Samsung Galaxy S7 Edge
    • Samsung Galaxy A8+

    Kontrol ettiniz mi?

    Eğer bir Samsung cihaz sahibiyseniz Oreo güncellemesi için alıp almadığınızı kontrol etmek için cihazınızın Ayarlar > Yazılım Güncelleme yolunu izleyebilir, buradan ilgili işlemi gerçekleştirebilirsiniz.

    Teknoloji dünyasına dair öne çıkan gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz…

    Benim gözümden Fujifilm X-H1 | Cem Kıvırcık

    Cem Kıvırcık, Fujifilm X-H1 ile Istanbul sokaklarında…                                                                                   Fotoğraf: © Berke Araklı

    Şubat 2018’de duyurulan Fujifilm X-H1’i birkaç günlüğüne de olsa deneyimleme fırsatı buldum. Öncelikle bu konuda bana yardımcı olan Fujifilm Eğitim Koordinatörü Ferhat Sönmez başta olmak üzere tüm Fujifilm çalışanlarına ilgilerinden dolayı teşekkür etmek istiyorum. İzlenimlerimi paylaşmadan önce, birkaç konuyu öncelikle dile getireyim.

    Detaylı bir inceleme değil, izlenim…

    X-H1 bugüne kadar bu kadar uzun deneyimleme fırsatı bulduğum ilk Fujifilm ürünü… Dolayısıyla sistemine çok aşina olmadığım bir fotoğraf makinesi. Ayrıca, bir fotoğraf makinesinin performansıyla ilgili daha derinlemesine bilgi vermek için, çok daha uzun bir kullanım süresi olması gerekir. Ancak, bu birçok açıdan mümkün değil. Dolayısıyla yazacaklarımın tam bir incelemeden ziyade fotoğraf üreten birinin gözünden bir “izlenim” olarak değerlendirilmesi gerektiğini hatırlatmak isterim.

    Bir başka önemli konu ise, izlenimlerim daha öncekilerde de olduğu gibi fotoğraf makinesi performansı odaklı olacak. Bildiğiniz üzere, bu ürünlerin çok önemli video özellikleri bulunuyor.

    Bu deneyimleme süreci sırasında karşılaştığım bazı soruları da hemen başta yanıtlamam gerekiyor. Birçok kişinin kafasında aynı soru var: “DSLR mı, aynasız mı?”… Kişisel olarak ben tercihimi aynasızdan yana kullandım. Çünkü, aynasız fotoğraf makinelerinin “gelecek” olduğuna inanıyorum. Kaldı ki, fotoğraf makineleri üreticileri ciddi bir sorunla karşı karşıya… Bugün internette gördüğünüz fotoğrafların yüzde 85’i cep telefonlarıyla çekiliyor. Fotoğraf makinelerinin 2017’de internete yüklenen 1,2 trilyon fotoğraf arasındaki payı yüzde 10’u biraz geçiyor. Bu daralan pazarda DSLR’ların durumu ortada… Bu teknolojiye direnen Canon ve Nikon da aynasız fotoğraf makinesi pazarında yer almak için teknoloji geliştiriyorlar. Fujifilm, Olympus ve Sony bu pazarda çok daha ileri bir noktaya vardılar.

    Ancak, şunu da belirtmek gerekiyor, “DSLR mı daha iyidir, aynasız mı?” sorusunun yanıtına sağlıklı bir yanıt vermek çok mümkün değil. Her teknolojinin ve bu pazarda piyasaya sürülen her ürünün hem üstünlükleri hem de zayıflıkları mevcut. Dolayısıyla bu muhasebeyi yaparken tüm özellikleri iyi değerlendirmek ve irdelemek gerekiyor.

    Kendinize sormanız gereken sorular

    Kişisel olarak görüşüm size klişe gibi gelecektir ama, “En iyi fotoğraf makinesi sahip olduğunuz ve kullandığınızdır…” diyeceğim. Her şeyden önce fotoğraf makinesi pahalı ve önemli bir yatırım. Satın alma sürecinde kendinize sormanız gereken sorular şunlar olmalı bence:

    • Bu makineye ihtiyacım var mı? Varsa neden?
    • Ne tür fotoğraflar çekmek için kullanacağım?
    • Fotoğraf makinesini kolay kullanabilecek miyim? Alışkın olduğum bir sistem midir?
    • Makineyle ilgili lens ailesi çeşitli mi, aksesuarlar bulunabiliyor mu?
    • Satış öncesi ve sonrası hizmetler, servis kalitesi yeterli mi?

    Ve elbette ki, en önemli soru:

    • Param bu fotoğraf makinesini satın almaya yetiyor mu?

    Son 40 yıldır fotoğraf çeken biri olarak, “kullan at” kameralar da dahil olmak üzere, analog özelliklerinde birçok makine kullandım. Dijitalde de kullandığım marka birçok kişi tarafından biliniyor. Dolayısıyla Fujifilm X-H1 kullanırken bana en çok sorulan soruların başında, halihazırda kullandığım sistemi terk edip Fujifilm’e geçip geçmeyeceğimdi. Yukarıda da yazdığım gibi fotoğraf makinesi önemli ve pahalı bir yatırım. Bir fotoğraf makinesi satın aldığınızda gövdenin yanı sıra, lens ve aksesuar takviyesi de yapıyorsunuz. Kaliteli lenslerin bazıları satın aldığınız gövdeden de çok daha pahalı olabiliyor. Dolayısıyla sahip olduğunuz bütün ekipmanı satıp bambaşka bir sisteme geçmek son derece radikal bir karar… Bu kararı alacak şartların oluşması her zaman mümkün olmuyor.

    Peki, Fujifilm X-H1 satın alır mıydım? Kanımca, fotoğraf makinesi üreticilerinin hemen hepsi birçok açıdan son derece kaliteli ürünlere imza atıyorlar. Milyonlarca doların harcandığı, teknolojilerin geliştirildiği ve uygulandığı bir ortamda, “Şu kamera iyidir, bu kamera kötüdür…” demek bu kadar ucuz ve kolay olmamalı. Dolayısıyla yanıtım şöyle olacak: “Fujifilm sistemine sahip olsaydım ve video özellikleri benim için vazgeçilmez olsaydı, evet!” Ama, bir X-T2 sahibi olsaydım, bir değişikliğe gerek duymazdım. Bu arada X-T2’ye oranla önemli gelişmeler var mı? Var, elbette… Onu da aşağıda izlenimlerimi yazarken paylaşacağım…Neden Fujifilm X-H1

    Düşüncem şudur ki, APS-C yani piyasa bilinen adıyla “kroplu” (kırpılmış) algılayıcı ile ilerleyen Fujifilm, diğer markalarla kıyaslandığında çok daha iyi bir lens ailesine sahip. Sadece lenslerin kalitesi ve fiyat/performans oranları bile Fujifilm tercihinde önemli rol oynayabilir. Yeri gelmişken, Fujifilm X-H1 ile kullandığım XF 16 mm f/1,4 lense bayıldığımı itiraf etmeliyim. Prime lens olarak keskinlik, hız ve köşelerdeki netlik performansıyla sokak ve manzara fotoğrafları için bence ideal…

    Genellikle sokak fotoğrafları çektiğim için bir fotoğraf makinesinde aradığım ilk özellikler daha hafif, göze çarpmaması için daha küçük, otomatik odaklama ve poz ölçümü konusunda daha hızlı olması… Fujifilm X-H1 sokakta kullanılabilir ama X-T2’ye göre daha hafif ve daha küçük değil… Ancak, bu boyut değişikliğinin getirdiği birtakım avantajlar da var tabii ki…

    Grip denilen tutma bölümü derinleştirilen ve büyütülen X-H1 kullanım sırasında daha konforlu bir tutuş sunuyor. Daha iyi kavrama, fotoğraf çekenler için önemli ve aranan bir özellik… Ayrıca X-H1’de Fujifilm’in orta format ürünü GFX 50S’te de kullanılan küçük LCD bilgi ekranı mevcut. DSLR’larda sıkça rastladığımız bu bilgi ekranı gövdeyi büyütüyor olsa da itiraf edeyim son derece kullanışlı… Makine kapalıyken, SD kartınızda kalan fotoğraf karesi sayısını, ya da video zamanını görebiliyorsunuz. Yaptığınız tüm ayarları, diyafram, enstantane, ISO vs… bu ekrandan tek seferde izlemeniz mümkün… Ayrıca elektronik mürekkebe benzeyen bir teknolojinin kullanıldığı bu ekranı kişiselleştirebiliyor, düşük ışıkta ve karanlıkta aydınlatarak buradaki bilgilere ulaşabiliyorsunuz.

    Fiziksel olarak bakıldığında X-H1, X-T2’den yaklaşık 166 gr kadar daha ağır. Boyut ölçülerindeki farklar ise şöyle:

    • X-H1 – 140 x 97 x 86 mm
    • X-T2 – 133 x 92 x 49 mm

    Fujifilm X-H1’de öne çıkan özellikler

    Makinenin üzerinde yer alan ISO ve enstantane çarkları yerlerini korurken X-T2’deki pozlama telafisi çarkı hemen deklanşörün yanında elektronik hale getirilmiş durumda. Alışkın olmayanlar için bir sorun gibi görünse de birkaç küçük atama operasyonuyla kullanımı son derece kolay ve pratik hale getirilebiliyor. X-H1, dokunmatik özellikli 3” boyutlarında X-T2 ile tamamen aynı 1,040 dots bir LCD ekrana sahip. Özellikle video çekimlerinde sadece parmağınızı dokundurarak odaklama yapabilmesi önemli bir özellik… Ayrıca farklı açılarda fotoğraf çekimini kolaylaştıran katlanabilir LCD ekran konusunda X-H1 dik kadraj fotoğraf çekenler için de ayrı bir güzellik yapmış. Bence çok akıllıca…

    Fujifilm X-T2 modelinde kullanılan 24 MP APS-C CMOS X-TRANS III algılayıcı ile X-H1’in 24 MP APS-C CMOS algılayıcısı arasında görsel kalitesini etkileyecek kadar belirgin bir farklılık yok. Ancak, X-H1’de gövdeye bütünleşik algılayıcı kaydırmalı görsel sabitleyici son derece başarılı. Düşük hızlarda, ya da tele lenslerle yapılan çekimlerde neredeyse üç ayaklı sehpaya ihtiyacınız bile olmuyor.

    Bir başka önemli özellik ise EVF, yani elektronik bakaç teknolojisinde karşımıza çıkıyor. X-T2’deki 2360 dots, X-H1’de 3690 dots’a yükseltilmiş. Dolayısıyla elektronik bakaçtan baktığınızda çok daha konforlu bir görsellik sizi bekliyor. Aynasız fotoğraf makinelerinin sunduğu bu avantajın Fujifilm tarafından bir adım öteye taşınmış olması güzel…

    Aslında video konusuna pek girmek istemiyorum ama X-T2’deki 3840×2160 video çözünürlüğünün X-H1’de 4096×2160’a yükseltilmiş olması 200 mbps video bit oranıyla iki kat daha fazla video kalitesine ulaştırıyor.

    Şimdi X-H1’in özelliklerini ve farklılıklarını topladığımızda sabitleyici, dokunmatik ekran, daha kaliteli elektronik bakaç çözünürlüğü ve video performansıyla daha ziyade fotoğraf çeken ama videoyu da önemseyen bir kullanıcı kitlesini hedeflediklerini düşünüyorum. Çünkü çok daha önemli geliştirmeler video performansıyla ilgili…

    Bu arada 2014’ten beri UHS-II teknolojisini destekleyen Fujifilm, 2016’dan bu yana da çift kart yuvasıyla geliyor. X-Pro2’de bir yuvada UHS-I, ötekinde UHS-II desteğiyle yola çıkan Fujifilm, X-T2 ile her iyi yuvada da UHS-II desteği veriyor. Dolayısıyla X-H1 de Fujifilm’in bu vizyonundan nasibini almış. Bugün birçok rakip marka çift yuvada da UHS-II desteğine sahip değil…

    Belki garip gelecektir ama Fujifilm X-H1’le gelen ve GFX 50S’te de kullanılan boyun askısına bayıldığımı itiraf etmek zorundayım. Binlerce dolara satılan fotoğraf makinelerinin içinden çıkan askılar hiç de kullanıcı dostu değil ne yazık ki… Fujifilm X-H1’in boyun askısı piyasaya örnek olacak nitelikte… Sanıyorum bir tür neopren kumaş kullanılmış. Yumuşak, kaymıyor terletmiyor ve hızlı hareket ettiğinizde makinenin sağa sola yalpalamasına engel oluyor. Ayrıca makine ağır olmasına rağmen sizi çok yormuyor.

    Fujifilm GFX50S
    Fujifilm X-H1

    Fujifilm X-H1 ile geçen birkaç günün ardından…

    Başka markaların menülerine alışkın olanlar beni anlayacaklardır. Yeni bir ürünün kullanımına alışmak öyle çok da kolay olmuyor. Ancak, Nikon sahiplerinin Fujifilm’e geçerken çok zorlanacaklarını sanmıyorum. Her iki menüde de aynı mantık kullanılmış gibi sanki. Özellikle favori özelliklerin bulunduğu “Q”uick menüye yalnızca “Q” tuşuna basarak ulaşabiliyorsunuz bu son derece basit…

    X-H1’in sokak için biraz büyük kaldığını söylemek gerekiyor. Açıkçası otomatik odaklama performansını çok merak ediyordum. Elbette kullandığınız lense göre bu durum değişkenlik arz etse de 16 mm f/1,4 ve 23 mm f/2 ile deneyimlerimde pek de AF kaçırdığımı söyleyemem. Gerek tekil gerekse de devamlı odaklamada hiç de fena değildi. Pozlama konusuna gelince… Otomatik ayarlarda biraz az pozladığı kanaatindeyim. Ancak, bu çok da önemli bir sorun değil, daha keskin detaylar ve daha belirgin bir görsel kalite sunuyor. Zaten dinamik aralık performansı üst düzeyde…

    Fujifilm, analog dünyasının çok önemli film üreticilerinden biri olduğu için renkler üzerindeki bilgi ve deneyimini dijitale mükemmel bir şekilde taşımış. Film örneklerinden birini seçtiğinizde herhangi bir fotoğraf işleme yazılımına bile gerek duymadan çekim yapabiliyorsunuz. Provia, Velvia, Astia, Classic Chrome, Acros, Monochrome, Sepia, PRO Neg.Std ve Pro Neg.Hi film simülasyonlarına X-H1’de Eterna da eklenmiş. Aslında video çekenleri daha çok ilgilendiren bu gelişmenin biraz abartıldığı kanaatindeyim. Provia, Velvia ve Acros bana yetti de arttı bile…

    Fotoğraf makinesinde belki de en çok sevdiğim özelliklerden biri, kişiselleştirmenin neredeyse sonsuz boyutta olmasıydı. Film simülasyonları, keskinlik, kontrast, renklerin doygunluğu, hemen her şeyi kendi fotoğraf anlayışınıza göre değiştirebiliyor, ideal tonlarınızı kendiniz yaratabiliyorsunuz. Makinenin bu özelliğiyle oynayarak tek kare çekmeden birkaç kere pili bitirdim doğrusu…

    Son olarak, Fujifilm çok radikal değişiklik yapmadan APS-C algılayıcıya sahip segmentinin amiral gemisi olan X-H1’i dokunmatik ekran, sabitleyici, daha gelişmiş elektronik bakaç ve video özellikleriyle donatarak piyasaya çıkartmış. Her ne kadar yaklaşık iki ay sonra düzenlenecek olan Photokina’da X-T3 duyurulacak şayiası yayılmış olsa da bence X-T3’e bel bağlamanın anlamı yok. X-H1 gayet yeterli… Özellikle APS-C algılayıcısına sahip fotoğraf makinesi kullanan ve video performansı beklentisinde olan profesyoneller için…

    İddia: 3 ayda 3,5 milyon Apple Watch satışı gerçekleşti

     2018 yılı ikinci çeyreğine ilişkin olarak Apple Watch satışlarına dair paylaşılan son veriler dikkat çekti…

    Teknoloji şirketi Apple’ın akıllı saat serisinin satış rakamlarına ilişkin bir rapor yayınlandı. Araştırma şirketi Canalys imzası taşıyan raporda şirketin 2018 yılı ikinci çeyreğinde kaç milyon ünite akıllı saat satışı gerçekleştirdiği tahminine yer verildi.

    Buna göre 2018 yılının ikinci çeyreğinde, yani Nisan-Haziran aylarını kapsayan dönemde tüm dünyada 3 milyon 500 bin adet Apple Watch satışı gerçekleştirildi. Bu rakam, 2017 yılının aynı dönemine göre yüzde 30 artış anlamı taşıyor. Diğer yandan Apple’ın 2017 yılı ikinci çeyreğinin genel itibarıyla iyi geçmediği de biliniyor.

    Söz konusu artışta Apple Watch Series 3’ün gördüğü ilginin payı yüksek. Öncül modellere göre önemli artılarla gelen akıllı saat, daha fazla benimsenmişe benziyor. Buna karşın Apple’ın akıllı saatleri ile ilgili dönemdeki pazar payının, bir önceki döneme (2018 ilk çeyreği) gerilediği belirtiliyor. Payın yüzde 43’ten yüzde 34’e düştüğünün altı çiziliyor.

    Apple’ın akıllı saatleri ile elde ettiği başarılı satış rakamının dışında yakın takipteki rakipleri de rekabette kendilerini hissettirmeye devam ediyor. Raporda Fitbit ve Garmin’in satış rakamlarında da artış kaydedildiğine işaret ediliyor. Son bir detay olarak Apple Watch Series 3’ün özellikle LTE özelliği ile aynı zamanda akıllı telefon bağlantısı olmaksızın konuşma imkanı sunmasının beğenildiği ortaya çıkıyor. Özellikle Asya ve Avustralya pazarlarında akıllı saatin yoğun talep gördüğü kaydediliyor. Bilindiği üzere Apple, iki pazarda da mobil operatörlerle iş birliğini artırmıştı.

    İthalatçı garantisi ve üretici garantisi arasındaki farklar

    0

    Teknoloji ve teknoloji satın alımları, şakaya gelmeyecek kadar ciddiyet taşıyan bir konu. Özellikle, pahalı teknoloji ürünleri satın alırken, resmi üretici garantisi ve ithalatçı garantisi arasında, fiyat avantajını hesaba katıp, daha uygun olsun ve günü kurtarsın diye yapılan seçimler, çoğu zaman can sıkıcı sonuçlar doğurabilir. İthalatçı garantisi ve üretici garantisi arasındaki farklar bu durumun gerekçesi oluyor. Peki, bu farklar neler?

    İthalatçı garantisi ve üretici garantisi arasındaki farklar

    Öncelikli olarak, günü kurtaran ithalatçı garantisi ve bu tür satışlardan başlayalım. Bir ürün, ithalatçı garantisi altında satıldığında, fiyat olarak belirli oranlarda daha uygun olabiliyor. Bunun başlıca sebepleri arasında, teknik servis bütçesi, vergiler ve pazarlama gibi bütçelerden arınmış olması var. Pazarlama ve vergiler, son kullanıcıyı çok fazla alakadar etmese de, teknik servis ve yedek parça konusundaki handikap, orta uzun vadede önemli sorunlara yola açabilir.

    Bir ürünü ithalatçı garanti ile satın aldığınızı düşünün. Satın aldığınız cihaz, tamamen satıcının garantisi altında olacak. Bu da şu anlama geliyor. Aldığınız cihaz, bulunduğunuz başka bir yerde bozulduğunda yetkili bir servise verme ihtimaliniz yok. Bu durumda ise, sahip olduğunuz ürünü, satın aldığınız yere kargolamanız veya bizzat götürmeniz gerekecek. İthalatçı garantili aldığınız yerin, sunacağı servis imkanı da belirli ölçülerde olacaktır. Bu da, sizin kısa vadede avantaj olarak gördüğünüz maliyet farkının, aradan geçen süreç içinde maddi zararı olarak geri dönecektir. İthalatçı garantili bir satın alım sonrasında, ürün değişimi gibi beklentiler içinde de olmamak gerekiyor. Bu, tamamen satıcının insiyatifinde bir durum olacaktır. Peki, resmi üretici garantili satın alımlarda durum nasıl?

    Resmi üretici garantisi her zaman avantaj sağlar

    Diğer tarafta ise, resmi üretici garantisi altında satın alınan ürünlere ve satış sonrası hizmetlere değinmek gerekiyor. Resmi üretici garantisi ile teknoloji mağazalarından satın alacağınız ürünleri, Türkiye’nin neresinde olursanız olun, yetkili bir servise veya satın aldığınız mağazanın bir şubesine teslim edebilirsiniz. Bu da, size hem zaman hem de maddi avantaj sağlar.

    Bir diğer önemli avantaj ise, teknik servis ve ürün değişim süreçleri. Elinizdeki, cihazı teknik servise verdiğinizde, o cihazın belirli bir süre içinde servis işlemlerinin tamamlanması gerekmekte. Tamamlanmadığında ise ürün değişim veya para iadesi haklarını sahip olursunuz. Bu, resmi garantinin size sunabileceği en önemli avantaj. Özetle, resmi garanti altında satın aldığınız bir ürün ile mağduriyet yaşamanız imkansız. Hem satıcılar hem de kullanıcılar, resmi garanti altında güvende olmakta.

    Bir kullanıcı olarak, satın alacağınız teknoloji ürününün, resmi garanti altında olması, sizi uzun vadede rahat ettirecektir. Kısa vadede maddi avantaj sağlayabildiği için ithalatçı garantisine yönelmek, ilerleyen dönemlerde sizi pişman edebilir.

    Türkiye’nin tatil rotaları haritası çıkarıldı

    Yandex Navigasyon, Türkiye’nin tatil rotaları haritasını çıkardı…

    Yandex Navigasyon, yaptığı analizle yaz döneminde en çok rota oluşturulan tatil bölgelerini ortaya çıkardı. Analizde en popüler 10 tatil bölgesinden 7’sinin Ege ve Akdeniz bölgelerinde olduğu belirlendi. Ayrıca İstanbul’a yakınlığı ile bilinen Şile ve Karasu’nun yanı sıra Marmara Denizi’ne kıyısı olan Şarköy de kullanıcıların en çok tercih ettiği bölgeler arasında yer aldı.

    Yaz mevsimi geldiğinde veya bayram tatili dönemlerinde milyonlarca kişi ya ailelerini ziyaret etmek ya da Türkiye’nin dünyaca ünlü turizm bölgelerinde yılın yorgunluğunu atmak için yollara çıkıyor.

    En popüler tatil bölgeleri Ege ve Akdeniz’de

    2017 yılındaki Ramazan ve Kurban Bayramı tatili dönemlerinde kullanıcılarının seyahat verilerini dikkate alan Yandex Navigasyon, en popüler tatil bölgelerini belirledi. Analize göre Türkiye’nin en çok ziyaret edilen 10 tatil bölgesinin 4’ü Ege’de yer alıyor.

    Marmaris, Bodrum, Ayvalık ve Çeşme bölgeleri doğal güzellikleriyle tatilcilerin öncelikli tercihleri arasında yer alıyor. Akdeniz Bölgesi’nde ise turizm cenneti Antalya’ya bağlı olan Manavgat, Muratpaşa ve Alanya bölgeleri, en yoğun rota oluşturulan bölgeler olarak dikkat çekiyor.

    En popüler 10 tatil bölgesi listesinde ayrıca İstanbul’a yakınlığıyla bilinen Şile ve Karasu’nun yanı sıra Marmara Denizi’ne kıyısı bulunan Şarköy yer alıyor.

    Seyahati seven İstanbullular, en çok çabuk ulaşabildikleri Şile’ye rota oluşturuyorlar. Analize göre İstanbulluların yaz aylarında tatil için ikinci tercihi ise Bodrum oluyor. Ankaralılar çoğunlukla Antalya başta olmak üzere güney sahilindeki tatil yerlerine seyahat ediyorlar.

    Galaxy Note 9 bileşenleri ortaya çıktı

    0

    Samsung’un Galaxy Note 9 modeli için çok kısa bir süre kaldı. 9 Ağustos tarihinde, Samsung Unpacked etkinliği ile resmen tanıtılacak olan telefonun donanım bileşenleri ortaya çıktı.

    Karşınızda yeni S-Pen!

    Galaxy Note 9 bileşenleri ortaya çıktı

    Sızdırılamaz denilen ancak tüm detayları resmi lansman öncesinde internet ortamına sızdırılan Note 9’un bazı donanım bileşenleri de internet ortamına düştü.

    SM-N9600 kod adıyla ortaya çıkan komponentlerin başında şarj işlemini yürütecek olan bileşenler yer alıyor. Bir diğer donanım bileşeni ise arka kamera modülü oldu. Aslında kameralar da diyebiliriz. Note 9 modelinin arka tarafında yer alacak çift kamera en belirgin şekilde karşınızda.

    Arka kameralardan birinin oldukça büyük olduğunu görüyoruz. Bu büyük kamera, Galaxy S9 modelinde olduğu gibi değişken diyafram açıklığına sahip olacak.

    Sızdırılan bir diğer donanım ise ön kamera oldu. Galaxy Note 9’un selfie kamerası, anakart üzerinde oldukça küçük bir yer kaplayacak gibi görünüyor.

    Son olarak, Note 9’un yakınlık sensör ve alıcıları ortaya çıktı. Ön kamera ile yakın bir noktada konumlandırılacak olan yakınlık sensörünü de aşağıdaki görselde görebilirsiniz.

     

    LEGO The Incredibles İnceleme

    0

    LEGO dediğimizde aramızdan bazı arkadaşlar için akan sular durur. Bende LEGO oynayarak büyümüş nesilden biri olarak LEGO serisi adı altında çıkan video oyunlarına ayrı bir heyecan ile yaklaşırım. 90’ların sonlarında LEGO Racers vardı. Arabamızı LEGO parçalarına göre kendimiz dizayn ediyorduk. Büyük bir olaydı tabi bu durum. Streed Rod 2 oynayıp araba modifiyesini görmüş bünye LEGO ile kendi arabanı yarat ve yarış fikrine de hemen ısınmıştı elbette.

    Sonrasında 2005 yılına geldiğinde karşımıza çıkan LEGO Star Wars ile asıl tutkumuz alevlendi. Eğlenceli oynanışı, tek ekranda CO-OP gibi imkanları sunması ile birlikte bilgisayar oyunlarının belki de eğlence anlayışı en tatlı oyunlarından birisinin serisi hayata geçti.

    Star Wars başlı başına bir keyif ve kalite unsuruyken, yanına eklenen LEGO ibaresi ve tüm hikayenin LEGO karakterler üzerinden oynanır olması, ölen karakterlerin bir anda LEGO parçalarına ayrılması gibi komik detaylar ile bağımız iyice güçlendi. Devamında çıkan diğer film serileri ile bütünleşmiş LEGO oyunları ile birlikte eski dostumuza dijital dünyamızda iyice büyük bir yer ayırdık.

    Gelelim inceleme konuğumuza. Daha önce bir LEGO oyunu oynadıysanız, oynanışın neredeyse aynı olduğu, çok ufak değişikliklerin bizlere sunulduğunu söyleyebilirim. Bu aşamada bu yorum sizi korkutmasın, LEGO oyunlarının kullanıcıya sunduğu alışkanlık ve eğlence hep üst düzey olmuştur. Stres ve yorgunluğu almaya, sizi cidden LEGO oynarken nasıl kafanızı boşaltıyorsanız o şekilde muhafaza etmeye odaklıdır.

    Oyunumuzun hikayesi yeni The Incredibles filmi ile paralel gidiyor. Sanırım hayatımda ilk kez filmi çıkmadan oyunu çıkmış ve o filmden içerikler barındıran bir oyun incelemesi de yapıyorum. Film ülkemizde 22 Ağustos 2018’de gösterime girecekken oyunun çıkış tarihi 13 Temmuz olarak gözüküyor. İlginç ve eğlenceli bir detayı daha geride bırakıp incelemeye devam edelim.

    Oyunumuz hayali şehir Metroville’de geçiyor. Açık dünya konsepti olduğu için araçla ya da yürüyerek şehri dolanıp görevler yapmamız mümkün. Oynanış içinde ana görevlerin etrafında dolanmamıza izin veriliyor. Açık dünya olsa bile yaş aralığı düşünüldüğünde çok da dallanıp budaklanan bir harita yapısı ile oyuncunun kaybolması engellenmiş. Haritayı daha çok gezmek istiyorsanız bunun tek yolu görev yapmaktan geçiyor. GTA oynarmışçasına haritada kopup gitmek mümkün değil. Fakat ana hikayeyi bitirirseniz şehirde istediğiniz gibi dolanıp tadını çıkartabilirsiniz.

    Görsel olarak oyunun bir LEGO oyunu olduğunu düşündüğünüzde görsel kalite sizi rahatsız etmemeye başlıyor. Oyunda görsellik haricinde bana sıkıcı gelen tek nokta, oyunda tekrar oynanabilirlik adına bazı parçaları ilk seferde toplatmıyor olması cidden tat kaçıran bir detay. “Her şeyi açacağım” diye düşünerek oynayan bir oyuncuysanız geçtiğiniz bölümü sadece yeni bir parça almak için oynamak sizi kızdırabilir.

    Bu ufak yüz buruşturan detayına rağmen LEGO serisine renk katan The Incredibles mutlaka görülmesi ve eğlenceli anlar yaşanması gereken bir yapım. Yaş olarak hem büyüklere hem de küçüklere hitap eden yapım güzel duruyor.

    İşlevsel Mac Uygulamaları

    İşlevsel mac uygulamaları ile bilgisayarınızı hızlandırmaya ve daha güvenli hale getirmeye ne dersiniz?

    Yazımda sizin için seçtiğim harika uygulamalar var.

    2019’daki Windows 10 güncellemesi için testlere başlandı

    2019 ilk yarısında gelecek olan ‘kapsamlı’ Windows 10 güncellemesinin ilk işaretleri verilmeye başlandı. İşte detaylar…

    Microsoft, Windows 10 işletim sistemi için sonraki en önemli güncellemesine yönelik testlere başladı. Windows 10 test kullanıcılarına gönderilen 19H1 güncellemesi, böylelikle uzun bir inceleme ve geliştirme dönemine girmiş oldu.

    Diğer yandan şirketin 2019 ilk yarısında indirilmeye sunacağı 19H1 kod ismine sahip dev güncellemesi, birçok açıdan yeniliklerle dolu.

    Söz konusu güncellemede Mixed Reality Flashlight özelliği öne çıkanlar arasında yer alıyor. Özellik sayesinde sanal gerçeklik kumandalarından kaynaklı gecikmelerin önüne geçilmesi hedefleniyor. Ayrıca ilgili özelliğin temelini oluşturan kamera aktarımı ile sanal gerçeklik oyun/uygulamalarının deneyimlenmesi esnasında gerçek dünyadan tam olarak kopulmaması sağlanıyor.

    Bir diğer dikkat çekici yenilik de emoji tarafında. İşletim sistemine, Unicode 11’e eklenen en yeni emojilerle uyumlu olacak şekilde simge tasarımları dahil ediliyor. Böylelikle birçok insan, hayvani bitki, yemek figürü, çeşitli bayraklar ve süper kahramanları da içeren 157 farklı emojinin Windows 10 entegrasyonu sağlanıyor. Güncellemenin, önümüzdeki süreçte ortaya çıkacak birçok yeni özellikle kullanıcı deneyimini daha ileri aşamaya taşıması bekleniyor.

    İlginizi çekebilir: Sıfırdan Windows 10 kurulumu nasıl yapılır?

    Öte yandan bir sonraki Windows 10 güncellemesi olan ve kısa süre içerisinde kullanıma sunulması beklenen Microsoft Redstone 5 için de çalışmalarda sona yaklaşıldığı bilgisi paylaşılıyor.