Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Diğer
    Ana Sayfa Blog Sayfa 2003

    iPhone 6’yı Hedef Alan Samsung Galaxy Alpha İle Tanışın

    Samsung Galaxy Alpha hakkında çok şey söylendi. Sonunda da gerçek oldu. Metal çerçeveli Samsung Galaxy Alpha gün yüzüne çıktı. Durum böyle olunca da bu ürüne yakından bakalım istedik.

    Samsung, ne zaman bir ürünü piyasaya sürse, ardından eleştiri bombardımanı başlıyordu. Kullanıcılar, Samsung’un ürünlerinde kullandığı Polycarbonat çerçeveden inanılmaz sıkıldılar. Değişiklik istiyorlardı ve isyanlarını haykırmaya başladılar. Samsung bu durumu Galaxy Note 3 ve S5 ile biraz değiştirmeye denedi. Ama ne yazık ki bu isyanlar durmadı. Rakipleri ergonomi ve tasarımları ile öne geçmeye başlayınca Samsung’da geri adım attı. Bu yüzden de Galaxy Alpha geliştirildi.

    galaxy alpha 4

    Samsung Galaxy Alpha, herkesin beklediği metal çerçeveli Samsung akıllı telefon. Hatta bu telefonun tasarımı öyle bir abartıldı ki Eylül ayında tanıtılan iPhone 6 ailesine inanılmaz çok benziyor. Zaten bu ürünün iPhone 6 ile aynı zamanda duyurulması tesadüf olamaz. Belli ki Samsung, iPhone kullanıcılarını kendi saflarına çekmek istiyor.

    iPhone Ailesine Benziyor

    Samsung Galaxy S ailesi ile büyük bir başarı yakaladı. Fakat bu başarı, yavaş yavaş kendisini yitirmeye başladı. Galaxy S tutkunları ürünlerin tasarımlarından şikâyetçiydiler. Plastik telefondan sıkılmışlardı ve telefonun tasarımında keskin çizgiler istiyorlardı. Samsung tüm bu şikayetleri dinlemiş olmalı ki Galaxy Alpha’yı tasarladı. Hemen söyleyelim. Galaxy Alpha’ya çok fazla özen gösterildi. Samsung Galaxy Alpha, işçiliği ve malzeme kalitesi ile fark yaratıyor. Elinize aldığınızda bu hisse hemen kapılıyorsunuz. Hiçbir Galaxy S modeli, elde kendisini bu kadar iyi hissettirmemişti.

    galaxy alpha 2

    Android 4.4 işletim sistemine sahip olan Galaxy Alpha, Galaxy S5’den çok daha ince. Metal çerçevesi ile oldukça sağlam olan Galaxy Alpha, iPhone 6’dan çok iPhone 5S’e çok benziyor. iPhone 6 ile kıyasla 15 gram (S5’de 20 gr) daha hafif olan Galaxy Alpha, her ne kadar 2 mm daha ince olsa da iPhone 6 gibi güzel elde oturmuyor.

    Teknik Özellikler

    1280×720 piksel çözünürlükteki 4.7 inç ekran iPhone 6 ile aynı büyüklükte. Çözünürlük değeri bile aynı. Full HD ekrandan vazgeçilmiş. Ama bu çok da dert değil. Çünkü Samsung’un Super Amoled ekranı, renkleri çok canlı verebiliyor. 32 GByte’lık kapasitye sahip olan Galaxy Alpha, 1860 mAh’lik bir pil kullanıyor. Samsung, pili düşük tutmasının sebebi kuşkusuz iPhone 6’nın 1810 mAh’lik pil kullanmasından kaynaklıyor olabilir. Yinede yaptığımız testlerde , Samsung Galaxy Alpha ile kesintisiz yaklaşık 11 saat (iPhone 6, 9 Saat) konuşulabildiğimizi gördük.

    galaxy alpha 5

    Samsung’un pil tüketim süresinin daha iyi olmasının başlıca sebebi, sekiz çekirdekli (4×1.9 GHz + 4×1.3 GHz) Exynos 5430 işlemcisinden kaynaklanıyor. Bu işlemci oldukça başarılı. Uygulamaları oldukça hızlı ve takılmadan açabiliyor. Benzer bir durum oyunlar için de geçerli. Fakat işlemcinin toplam performansına baktığımızda, Galaxy S5’den daha düşük olduğunu söylemeliyiz. Hatta iPhone 5’in işlemcisi bile daha iyi.

    galaxy alpha 3

    4K Video Kaydı Yapabiliyor

    Samsung Galaxy Alpha, arka kısmında 12 MP’lik bir kameraya sahip. Bu kamera 4K çözünürlüğünde videolar kayıt edebiliyor. Ön tarafında ise 2.1 MP’lik bir kamera mevcut. Yaptığımız testlerde fotoğraf kalitesi 16 MP’lik Galaxy S5’e çok benzediğini söylemeliyiz. Fakat burada elde edilen kalite iPhone 6 ile kıyaslanamaz. 8 MP’lik iPhone 6 çok daha hızlı ve daha kaliteli fotoğraflar çekebiliyor.

    Buna karşın Galaxy Alpa sağlık özellikleri ile büyük bir avantaj sağlıyor. Adım sayacının yanı sıra kan basıncını da ölçebilen Galaxy Alpha, parmak izi okuyucusuna da sahip. S5’den de bildiğimiz S-Health uygulaması bu üründe de çalışıyor. Samsung Galaxy Alpha, ne yazık ki Galaxy S5 gibi suya ve toza karşı dayanıklı değil.

    Kral Geri Döndü: Samsung Galaxy Note 4

    En güzel oyun sinematikleri

    0

    Oyun endüstrisi her gün daha da gelişiyor. Bunda teknolojideki ilerlemeler en önemli etkenlerden biri. Daha hızlı işlemciler, daha güçlü ekran kartları, oyunların grafiklerinin kalitesinde önemli etkenlerden biri. Geçtiğimiz yıllarda çıkan en keyifli beş videoyu sizler için derledim. İzlemediyseniz mutlaka bir göz atın. İzlediyseniz de yeniden seyretmeyi mutlaka isteyeceksiniz.

    The Elder Scrolls Online
    The Elder Scrolls Online, Alliance fragmanıyla ilgili söylenebilecek çok fazla şey var. Daha en başında, rahatlıkla gerçek sanılabilecek kalitesiyle ağızlarımızı bir karış açık bırakmayı başarmıştı. Imperial City’nin gösterildiği sahnede, serinin hayranlarının etkilenmemesi mümkün değil. Oyun dünyasının en sağlan arka plan hikayelerinden birine sahip olan The Elder Scrolls serisinin, çok fazla bilinmeyen ilk dönemlerine konuk olacağımız fragmanda, bölünmüş dokuz ırkın kurduğu ittifakı tanıyorduk. Deadra tehdidi, 3 ittifakın Cyrodiil’i ele geçirme çabası derken, kendimizi Tamriel’in büyülü dünyasına bırakıveriyorduk. Sırasıyla Nord’ların başını çektiği Kuzey İttifakı (Ebonheart Pact), Breton’ların önderliğindeki Doğu İttifakı (Daggerfall Covenant) ve Altmer/High Elf’lerin çatısı altında toplanan Güney İttifakı (Aldmeri Dominion) fragmana konuk oluyordu.

    Mass Effect 2
    Mass Effect 2’deki ekibimizin tanıtımı niteliğinde olan sinematik, bir oyuncunun yorumuna göre “Üçüncü oyunun tamamından bile daha iyi!”. Sırasıyla Thane, Grunt, Jack gibi önemli Mass Effect karakterlerini tanıdığımız fragman, serinin takım odaklı oynanışına da ışık tutuyor. Kumandan Shephard’ın intihar görevini konu alacak yapımda, güçlü müttefiklere ihtiyacı vardı ve onları Samanyolu Galaksisi’nin dört bir yanından toplamak zorundaydı. Ona en büyük yardımı edense, ilginç bir şekilde Cerberus teşkilatıydı. İlk Mass Effect oyununda terörist grup olarak gösterilen Cerberus’un neden bize yardım ettiği daha burada büyük bir merak konusu olmuştu. En sonunda gerçek düşmanımız ile tanıştığımız ve Illusive Man’in karizmasının tavan yaptığı bu fragmanı kesinlikle izlemelisiniz.

    Assassin’s Creed: Revelations
    Assassin’s Creed fragmanlarının hepsi çok güzel, hepsi izlenesi… Ama içlerinde bir tane var ki kendini defalarca izletse bile sıkmamayı başarıyor. Ezio’nun İstanbul macerasının hemen öncesinde geçenlerin anlatıldığı bu fragman, müziğinden teknolojisine kadar her yönüyle mükemmel görünüyor. Bir suikastçı efsanesi olan Altair’in ki kendisi ilk oyunda yönettiğimiz karakterdir, İstanbul’da sakladığı anahtarların peşine düşen Ezio’nun zorlu macerası, işte tam fragmanın başladığı yerde, Masyaf Kalesi’nde başlamaktadır. Tapınakçılar tarafından ele geçirilen suikastçı kalesinde işi hiç de kolay değildir.

    World of Warcraft: Wrath of the Lich King
    Blizzard bu işi gerçekten çok iyi yapıyor. Hatta onların sinematik fragmanlarını en iyiler içinde sayabiliriz. Özellikle World of Warcraft, ek paketleri öncesinde yayımladığı fragmanlarla hayranlarını her seferinde şaşkına çevirirken, tek sorun hangi fragmanın en iyi olduğunu seçmekte kalıyor. İşte o konuda Wrath of the Lich King diğer tüm sinematik fragmanları geride bırakıyor. Arthas, Warcraft hayranları için inanılmaz özel bir karakter. İyi kalpli bir insanın, güç karşında nasıl da yozlaşabileceğini, kalbinin temizliğini kolayca kaybedebileceğini temsil ediyor. Geçmişin hala Arthas’ın peşini bırakmadığını, tüyleri diken diken eden babasının sesiyle anlıyoruz. Geçmişinin hala peşini bırakmadığı, düşmüş adamın hikayesi, tüm WoW oyuncuları tarafından büyük bir merakla bekleniyordu.

    Dead Island
    Eğer bugün Dead Island bu kadar eleştiriliyorsa, işte sebebi bu muhteşem fragmandır. Bir zombi hikayesini, böylesine duygu yüklü hale getirmek gerçekten takdiri hak ediyor. Basit, sıradan bir ailenin tatil seyahatinin, nasıl da berbat olabileceğini farklı bir dille (ve kesinlikle rahatsız edici) anlatılıyor. Küçük bir kızın görüş açısından, bir ailenin zombi istilası karşında paramparça oluşunu izlemek zorunda kalıyoruz. Etkileyici, duygusal ve artık suyu çıkartılan zombi oyunlarına farklı bir açıdan bakan fragmanın, hayranlar tarafından onlarca farklı versiyonu hazırlandığını da belirtelim. Techland’in bizlere sunduğu bu etkileyici fragmanı ne kadar övsek azdır. Olayların geriye doğru ilerlediği ters kurgusuyla ve geniş perspektifiyle gerçekten dikkat çekmeyi başarıyor.

    Nano Teknoloji

    crystal latticeNano teknoloji, atomik boyutlardaki yapıların ticari bir amaca hizmet edebilecek şekilde düzenlenmesidir. Nano teknoloji, günümüzde kullanılan teknolojilerin daha ileri düzeyde hassasiyet ve küçültülmesine dayalı olarak ortaya çıkan çağımızın trend teknolojilerindendir. Nano, metrik sistemi içinde bir ölçü birimi olarak kullanılır ve milyarda bir anlamına gelir. “Nano” kelimesi Latinceden gelir  ve  “cüce” anlamındadır. Nanometre “nm” ile gösterilir. Her bir ölçüde 1 milyar nm vardır. Her bir nm, üç ile 5 atom genişliğinde ve ortalama bir insan saç kalınlığından yaklaşık 40,000 kez daha küçüktür.

    Nano teknoloji denildiğinde 1-100 nanometre boyutlardaki atomik parçaların, atomik seviyede değiştirilip işlevsel hale getirilmesi akla gelmelidir.

    Maddeler üzerinde 100 nanometre ölçeğinden küçük boyutlarda gerçekleştirilen işleme, ölçüm modelleme ve düzenleme gibi çalışmalar nano teknoloji çalışmaları olarak nitelenir.

    Structure Link ConceptMalzemenin büyüklüğü, nanometre ölçütlerine inince bilinen klasik davranışların yerini kuantum davranışları almakta, fiziksel özellikleri kesikli bir değişim göstermeye başlamaktadır. Kimyasal ve fiziksel özellikler, yapının büyüklüğüne ve atom yapısının ayrıntılarına, dışardan sisteme etki eden yabancı bir atomun cinsine ve yerine göre çok farklı ve olağanüstü davranışlar sergilemektedir.

    Nano teknoloji, 21. yüzyılın endüstriyel devrimi olarak gelişmektedir. Nano teknoloji, yediğimiz gıda ürünlerinden giydiğimiz kıyafetlere, kullandığımız ilaçlardan bilgisayarlarımızın gücüne, arabalarımızdan yaşadığımız evlere kadar hayatımızın her alanını etkileyecektir.

    Nano teknolojinin günümüzde ve gelecekte kullanılacağı alanlar

    Nano teknolojinin kullanıldığı sektörlerin başında nano elektronik ve bilgisayar gelmekte. Bunlar ile birlikte malzeme ve imalat sanayi, ilaç sanayi, havacılık ve uzay sanayi, tarım ve enerji sektörleri de  öne çıkmaktadır.

    Elektrik veya bilgisayarlar gibi nano teknoloji de yakın gelecekte hayatımızın her alanında kullanılmaya başlayacak. Nano teknolojinin önemli taraflarından biri de sadece iyi ürünler değil, aynı zamanda daha gelişmiş üretim araçları sunmasıdır.

    Nano teknolojinin kullanıldığı alanlardan en önemlisi bilgisayar ve elektronik sektörüdür. Saniyede milyarlarca işlem yapan makinaları cebimizde taşıdığımız zamanda yaşıyoruz. Bu cihazlarında kullanılan transistörlerin boyutları neredeyse 20 nm altına  inmiş durumda.

    Transistör düzeyinde nano teknolojinin getireceği yenilikler konusuna gelindiğinde, nano transistörlerden bahsetmemiz gerekiyor.

    Yarıiletken teknolojisi ve evlerimizde kullandığımız bilgisayarlar büyük oranda silisyum transistörlerden ve mantık elemanlarından oluşurlar. Bir mantık kapısı açılıp kapandığında milyonlarca elektron yer değiştirerek sinyalin oluşmasını sağlar. Çalışma voltajı ve geçen akım bu işlemi, mikrowatt seviyelerinde güç harcanarak yapılmasını sağlar.

    Nano TechnologyBir elektronik devrede harcanan güçü veya hızı etkileyen faktörlerin başında aygıtın kapasitansı(Bir iletkenin yük kaldırabilme kapasitesi) gelir. Aygıt küçüldükçe kapasitans küçülür ve daha az akımla daha hızlı çalışabilir. Transistörlerin küçülmesinin belli sınırları vardır. Bunun sebeplerinden birisi, boyut küçüldükçe kuantum etkilerinin devreye girmesi ve aygıtın çalışma prensibinin farklılaşmasıdır. Malzeme özellikleri küçük boyutta değişmektedir. Örnek olarak, şu anda kullanılan malzemelerdeki kaçaklar kabul edilemez derecede artmaktadır. Bu sebeple nanometre boyutundaki transistörlere uygun malzemeler ve farklı modellere göre düzenlenmiş tasarımlar gerekmektedir.

    Nanotransistörler

    Nanotransistörlerde, milyonlarca elektron yerine tek bir elektronun hareketi ile bilgi işleme gerçekleştirilebilir. Bu da enerjiden büyük oranda tasarruf etmeyi sağlar.

    Buna ek olarak küçük olduğu için milyarlarca transistör bir santimetre kareye sığdırılabilir ve daha hızlı çalıştırılabilir.

    Bu konulardaki teorik ve deneysel çalışmalar hızlanarak devam etmektedir.

    Gelecekte tek molekülden oluşan transistörlerin yapılması mümkün olabilir. Bu sayede tek elektronla çalışabilen, hızlı, az enerji harcaya ve çok ucuza üretilebilen bilgisayarlar cebimize girebilecektir. Fakat bunun mümkün olabilmesi için işlemci yapısında ciddi değişikliklere ihtiyaç vardır.

     Media Markt’ta Nano Teknolojik ürünlere bakmak için buradan..

    Kenti Boyayan Adam Tunç “Turbo” Dindaş

    0

    Sokakta yürürken büyük bir karmaşa ortasında kalırsınız. Bu olay büyük şehirlerde Normandiya Çıkarması kadar yoğun olabilir. İşte tüm bu şehir keşmekeşinin içinde bazen son derece estetik bir çizim sizi selamlayabilir. Sanatın en umulmadık bir anda duvarın üzerinde sizi karşıladığı graffitiler her geçen gün daha popüler hale geliyor. Bu akımın Türkiye ve Dünya çapındaki geliştiricilerinden Tunç Dindaş 80’lerden beri bu işin içinde. Bilgisayar ile çizim geliştirme teknikleri konusunda birçok dergide yıllarca içerik üreten “Turbo” ile tanışmak istiyorsanız duvarlara bakmanız yeterli.

    turbo_02

    Önce lakabınla başlayalım. Seni herkes Turbo olarak tanıyor. İsminle çağrışım içinde olmasının dışında Turbo’nun bir anlamı var mı senin için?

    Turbo ismi bana Break Dance yaptığım dönemlerde takıldı. Breakin’ isimli filmdeki bir karakter yüzünden oldu her şey. Açıkçası “universal” bir isim olduğu için benim de hoşuma gitti ve kullanmaya devam ettim. 2004’den beridir de reklam sektöründe animasyon filmleri hızlı yaptığım için bana Turbo diyorlar. Hoşuma da gidiyor. Tunç yada Turbo. hangisini kullanmak istersem kullanıyorum. (Gülüyor)

    turbo_mavi_01

    Sokak sanatı ve graffiti ile uğraşıyorsun. Sen bu kavramları nasıl yorumluyorsun?

    Beni var eden şey aslında graffiti. Sokaklara bir şeyler yapan kişiden, sanat platformuna çıkaran ve dünyaca tanınmamı sağlayan hobim aslında. Ben graffitiyi ilk başladığım dönemlerdeki heyecanla yapıyorum. O amatör ruhum hiç bitmedi diyebilirim. Hâlâ arıyorum, deniyorum. Kendim için boyuyorum aslında. Kimsenin fikri beni bağlamıyor. Graffiti’yi yaptığım özel işlerde de kullanıyorum. yaptığım videolarda, yazdığım alışveriş listelerinde bile…

    turbo_moas

    Çizimlerinde mesaj kaygısı yerine estetik duruş öne çıkıyor. Bu kişisel tercihini nasıl açıklıyorsun?

    Hiç bir zaman mesaj kaygısı gütmedim. Zaten ülkemizde mesaj vermeye meraklı dolu insan var. Ben güzel, göze hoş gelen çizimler, yazılar yapmayı seviyorum. Duvarı gri olarak görmek istemiyorum. Sıkıcı şehir hayatında insanlara bir anda görsel eğlence yaratmayı seviyorum.

    Bir çizim ne kadar zamanını alıyor? Polis vs. gibi dış etkenler müdahale ediyor mu, başına hiç böyle bir olay geldi mi?

    Bayağı bir süredir illegal çalışmıyorum. O yüzden polis maceralarım 80’lerin sonu ve 90’ların başında kaldı. Yaptığım duvarlar renkli ve detaylı olunca izinli graffiti yapmayı tercih ediyorum. Artık yaşımın ilerlemesi ve sosyal sorumluluklarım gibi sebeplerde var. Genelde İstanbul dışında başka şehirlerde boyamayı sevdiğim için o şehirlerdeki insanlar iyi yaklaşıyorlar. Çünkü onların gözünde İstanbul’dan gelip onların yaşadığı şehre emek sarf eden bir insan var. Belki de çizdiklerimden olsa gerek olumlu tepkiler alıyorum hep.

    moas_turbo_cam2

    Sıkı bir Amiga geçmişine sahipsin. Sence 80’ler ve 90’lar günümüz dijital sanatlarını nasıl etkiledi?

    Eskilerden Amigacı birine yakışacak bir soru. Kimse bana bunu sormamıştı. (Gülüyor) 80’ler ve 90’ların dışında teknoloji sanatı oldukça etkiledi. Artık sanatçılar muhakkak günümüz teknolojisini ürettikleri eserlerde bir yardımcı araç gibi kullanıyor. Teknolojinin bu hale gelmesi ve internette her türlü görsele rahat ulaşım, sanat akımlarını da beraberinde etkiledi tabii ki. 80, 90’ların grafik stillerini bir çok eserde görmek mümkün. Hatta o akımlar üzerinden eser üreten sanatçılar çıktı. Teknoloji ve sanat iç içe girdi diyebilirim.

    Seni en son Pera Müzesindeki sergide gördük. Kısaca ondan bahsedebilir miyiz?

    Pera müzesindeki sergimiz iyi geçti. En azından benim için iyi geçti. Müzedekilerin 20 küsur deliyi o tarihi binaya sokup bir şeyler yaptırmak hoşlarına gitti mi bilmiyorum? (Gülüyor) 20000’den fazla ziyaretçisi olan bir sergi düzenledik. Sağ olsun kuratörümüz Roxane Ayral bizim çok kahrımızı çekti. Bir çok röportaj verdim sergiden sonra. Almanya, Fransa ve Uzakdoğu’dan birçok kanalın hazırladığı belgesellerde yer aldım. Benim açımdan güzel bir sergi oldu. Ben çok eğlendim. Dünyanın en ünlü graffiti sanatçıları ve adamları ile yan yana durmak ve iş yapmak benim için inanılmazdı.

    Müzeden sonra bir çalışma veya projen oldu mu?

    Yeni solo sergime hazırlanıyorum. Daha çok fikir ve taslak aşamasındayım. En önemli projem o. Tabii ki bunu dışında birçok kurum ve şirket için graffiti yaptım. Reklam ve filmler için de graffitiler yaptım.

    Teknoloji ile aran nasıl? Sosyal medyaya bağımlı mısın, akıllı telefonları sık sık yeniler misin?

    Sosyal medyayı çok sevemedim açıkçası. Instagram dışındaki platformlara ben pek bakmıyorum. Genelde asistanım ilgileniyor. Amiga döneminde deli gibi teknolojiyle ilgilenirken şu anda teknolojiden nefret ediyorum. Bilgisayarıma format atmasını bile bilmem. kafamı gereksiz şeylerle doldurmayı sevmiyorum. Hele günümüzde şu telefonu bilgisayarla, bilgisayarı bilmem neyle bağlama ve veri alışverişi olayları beni deli ediyor. (Gülüyor) iPhone kullanıyorum sadece. Öteki telefonlarla artık ilgilenmiyorum.

    Bilgisayar oyunlarıyla aran nasıl? Eski yeni sevdiğin oyunlara örnek gösterebilir misin? 2d vs 3d oyun kavgasına girer misin 🙂

    Hahaha! İşte süper bir soru daha! (Gülüyor) Yeni oyunları oynayamıyorum. Özellikle 3d vs olanları. Grafikler ise inanılmaz oldu. Ben hâlâ eski piksel oyun grafiklerini görmek istiyorum. Ama nerdee? Online eski oyunları görürsem oynuyorum. Telefonda ise klasik vakit geçirme oyunlarını seviyorum. En sevdiğim oyunlar ise şunlar. Sana nostaljik bir liste yapayım. Battle Squadron (Amiga), Exolon (Spectrum 48k), Jim Power (Amiga), Hybris (Amiga), Barbarian (Commodore 64), Chuckie Egg (Spectrum 48k), Green Beret (Spectrum 48k), Turrican 2 (Amiga), Jetpac (Spectrum 48k), Gods (Amiga)

    turbo_01

    Graffiti yapmak bu işe başlamak için nasıl bir yolda ilerlemek gerek?

    Aslında yapılan graffitileri incelemek ve harflerin nasıl oluştuğunu anlamak en önemlisi. Resim bilgisi olan bir kişi daha hızlı ilerleyebiliyor. Uygulama tarafında ise mahalleden çizenlerle takılmak en iyisi.

    Çamaşır kurutma derdine son!

    Aşırı kentleşme ile birlikte hayatlarımız da kökünden değişti. Artık eskisi gibi balkonlarımıza çamaşır ipi asamıyor, reklamlardaki gibi yemyeşil bahçelerde çamaşırlarınızı özgürce kurutamıyoruz. Standart olarak 2+1 evlerimizin içinde yaşamaya çalışıyor, bütün hayatımızı evin işine sıkıştırıyoruz. Haliyle çamaşırları da evde kurutmamız gerekiyor. Peki onca çamaşırı nereye asacağız, nasıl kurutacağız? Çoğu insan çamaşırları kapının, koltukların ve peteklerin üzerine severek kurutmayı tercih etse de biz size yeni ve ultramodern bir tavsiyede bulunacağız: Kurutma makinesi kullanın!

    camasir-kurutma

    Neden kurutma makinesi satın almalıyız?

    Kullandığımız deterjan ve evde kurutma yapıldığında alerjik hastalıklar ve astım hastalığında bir artış söz konusu. Bu yüzden evlerimizde çamaşır kurutma makinesi kullanmamız gerekiyor. Kurutma makineleri daha çok bebekli ailelerde tercih ediliyor. Bebekler kıyafetlerini çok çabuk kirlettikleri için sürekli olarak çamaşırların kısa aralıklarla yıkanması ve kurutularak bebeğin kullanımına hazır hale getirilmesi gerekiyor.

    Çamaşır makinesi kullanımda oluşan deterjan kalıntıları kurutma makinesinde kalmıyor. Çamaşırlar daha yumuşak ve daha sağlıklı kuruyor, tüylenme, renk atma, gömleklerde dikiş kayması yapmıyor.

    ÇAMAŞIR KURUTMA MAKİNELERİ: 

    SIEMENS-WT48Y860TR-8-kg-A----Enerji-Sınıfı-Solo-Çamaşır-Kurutma-Makinesi-Beyaz

    SIEMENS 48 Y 860 TR Kurutma Makinesi: 8 ve 9 kg’lık kapasitesi olan çeşitleri vardır. Kuru temizleme gibi buharlı havalandırma yapar.  Çamaşırların ütülenmesini kolaylaştırır. A+++ enerji tüketimi, 120 dk ve 45 dk kurutma seçeneği var. SpeedPerfect özelliği ile daha kısa zamanda daha hızlı kurutma performansı sergiler. Normal şartlarda kurutma işlemi yoğuşturma ile gerçekleştiği için çamaşırlara zarar verebilir. Makinenin softDry tanbur tasarımı çamaşırların yıpranmadan tanbur içinde dönmesini ve kurumasını sağlar. Çok fazla zamanınız yoksa eğer SpeedPerfect özelliğini seçerek çamaşırınızı 40 dakika gibi kısa bir sürede kurutabilirsiniz.Makinede aynı zamanda JogDial özelliği de mevcut. Bu özellik sayesinde telefon ve tabletler aracılığıyla makinenizin teknik arızasının ne olduğu servise bildiriliyor fakat özellik henüz Türkiye’de aktif değil.

    BOSCH-WTY88860TR-112-lt-A----Enerji-Sınıfı-Çamaşır-Kurutma-Makinesi-Beyaz

    BOSCH WTY 88860 TR Hava Yoğuşturmalı Kurutma Makinesi: Bu makinenin teknik özellikleri SIEMENS’in kurutma makinesiyle hemen hemen aynı. Makinenin en ön plana çıkan özelliği ise 2 ayrı hafıza ayarı sayesinde sürekli kuruttuğunuz çamaşırları tekrar ayar yapmaya gerek kalmaksızın aynı programda kurutması. Makinede kondenser motor teknoloji kullanılıyor. Makine kendi kondenserini kendi temizleyebiliyor. Bu sayede kurutma sonrasında makinenizi temizlemenize gerek kalmaz. Makinekurutma sırasında oluşan tiftik ve pamuk gibi vs. Materyalleri kendi filtresinde biriktirir. Kurutma işlemi bittikten sonra kolayca temizlenir.

    Malum bu kış ağır geçiyor ve dışarıda ayakkabılarımız ve kıyafetlerimizi ıslatarak eve geliyoruz. Ayakkabılarımız da soğuk havada kurumak bilmiyor. Kurutma makinesinde kurutarak ayakkabılarımızı da kup kuru bir şekilde günün her saati kullanabiliriz. Ayakkabılarımızı kurutmamakinesinde kurutmak için ekstra olarak sepete ihtiyacımız var. Çamaşır kurutma sepetleri bazı modellerde standart olarak mevcut.

     

    electrolux_edh_3897_sde

    ELECTROLUX EDH 3897 SDE Kurutma Makinesi: makinenin çalışma prensibi ısı pompalı ve hava yoğuşmalı sistemdir. Bu sistemde normal standartlarda ısı 85 dereceye kadar çıkabiliyorken, bu makinede 55 dereceye kadar çıkıp, 85 derecede kuruttuğu zamanla eşdeğer kurutmayı bitirebiliyor. Bu sayede düşük enerjiyle hem enerji tasarrufu sağlarsınız hem de çamaşırları deforme olmadan kurutabilirsiniz. En önemli özelliğinden birisi de makinenin buharla tazeleme ve kırışıklık açma özelliğinin olması. Bu sayede çamaşırlar daha yeni kalıyor ve ürünü kullanım ömrü de doğal olarak uzuyor. Inverter motor sayesinde çok daha az enerji ve sessizlik sağlıyor ve makinenin 10 yıllık motor garantisi mevcut.

    TMW 840

    Miele TMV 840 WP S Finish&Eco XL Tronic Kurutma Makinesi: 9 kg’luk kurutma kapasitesiyle Isı pompalı kondanse kurutma en yüksek tasarruflu enerji sınıfı A +++ değerlerine sahiptir. Petek dokulu Plus kazan, WhiteEdition alüminyum kapı, + ProfiEco motor, koku fonksiyonu ve SteamFinish özelliği makinenin en ön plana çıkan özellikleri arasında yer alıyor. Petek dokulu kazan sayesinde çamaşırlarınız hassas biçimde eşit olarak kurutulur. SteamFinish özelliği ile su buharı ve ısı kumaşlarınızı henüz kurutucu içindeyken düzleştirir, çamaşırlarınız gözle görülür şekilde kolayca ütülenebilir veya ütülemeye gerek olmadan asılabilir. Perfect Dry sistemi ile çamaşırlar her noktada tam kurur. Kalan nem oranı su sertlik derecesi sensörü sayesinde ölçülür ve gerekli kurutma işleminin süresi otomatik olarak ayarlanır. ProfiEco motor sayesinde Miele kurutma makineleri çamaşırlarınızı korurken enerji tasarrufu yapmanızı da sağlar. FragranceDos özelliği sayesinde  kurutma makinesinden çamaşırlar sadece yumuşacık çıkmaz aynı zamanda mis gibi kokar. Tek koku tabletiyle 50 kurutma yapabilir, sevdiğiniz kokuları çamaşırlarınızı kurutmada kullanabilirsiniz. Çok yoğun kokudan hoşlanmıyorsanız, koku yoğunluğu istediğiniz oranda ayarlayabilirsiniz.

    Profilo_KM8430BTR_ProfilokurutmaMakinesi

    PROFİLO KM74101CTR Çamaşır Kurutma Makinesi:  Profilo’nun 7 kg’luk KM74101CTR ve 8 kg’luk Profilo KM8430BTR Kurutma makineleri zengin program seçenekleriyle dikkat çekiyor. Özellikle 8 kg kapasiteli Profilo KM8430 BTR Süper 8 serisi çamaşır makineleri gibi zengin program seçenekleri ile dikkat çekiyor. “Kırışık azaltma sistemi” sayesinde program sona erdikten sonra 60 dakika çamaşırlar kırışmadan muhafaza edilebiliyor, yünlüler ve spor giyim için geliştirilmiş farklı programlarla çamaşıra göre kurutma yöntemi belirlenebiliyor. Ürün Ekspres 40 dakika ve gömlekler için 15 dakika seçenekleriyle zor anlarda en büyük kurtarıcınız oluyor.

    Sosyal medya yokken

    gorsel11

    Sosyal medya hayatımızda yokken kafamız çok daha rahat, zamanımız oldukça boldu. Hatta bilgisayarımızın, internetimizin ve cep telefonumuzun olmadığı zamanlarda mesaimiz bittiğinde ne yapacağımızı şaşırır, tek kanallı televizyonumuzda seyredebileceğimiz programları heyecanla beklerdik. O dönemlerde sosyal ağlardaki kabarık arkadaş listelerimiz yoktu ama  az sayıdaki dostumuz ve ailemizle çok daha gerçek ve mutlu anları paylaşıyorduk.

    Bilmem hatırlar mısınız? Sabit bir telefon hattına sahip olmak için yıllarca beklenirdi. Telefonu ancak telefon kulübelerinde görür ve jetonumuz yoksa telefon ile konuşamazdık. Sabit hatlı telefon ise mahallede sadece 1-2 komşumuzda vardı. Bir yakınımızdan telefon geldiğinde camdan cama komşular bağırarak birbirlerini çağırırlardı. Ayrıca telefonunuz olsa bile şehir dışı ve yurtdışını öyle kafanıza göre arayamazdınız. Önce santrale arayacağınız numarayı yazdırmanız gerekirdi. Bazen yarım bazen bir gün sürerdi bu beklemeler. Halbuki sosyal ağlarda dünyanın diğer ucundaki kişiyle bırakın anlık yazışmayı istediğiniz an evinizin konforunda video görüşmesi yapmak için sadece birkaç tuşa basmak yeterli.

    Şimdiki gibi istediğiniz şarkıyı youtube’dan dinleyip sosyal ağlarda tek tıkla paylaşamazdınız. Sevdiğiniz parçaların listesini yapar, kaset doldurtmak için kaset satan müzik dükkanlarına giderek liste verirdiniz. Birkaç gün sonra da sizin sevdiğiniz parçalardan oluşan kasedi teslim almaya gider ve ancak ondan sonra sevdiğiniz şarkıları dinlemenin keyfini sürerdiniz.

    Filmlerin ise Beta ve VHS video kasetlerden video oynatıcısına takılarak seyredildiği günlerdi. Bol bol film kiralanır, her sokakta mutlaka film kiralayan “videocu” bulunurdu. Özellikle kış gecelerinin en büyük keyfi ailecek kiralanan filmi hep birlikte izlemekti. Şimdiki gibi aile bireyleri evlerinde her biri kendi odalarında sosyal medya üzerinden birbirleriyle yazışmazdı.

    Bilgisayar kavramıyla bile 80’li yılların başında Commodore 64, Atari ve Amstrad CPC464 gibi markalar aracılığı ile tanıştık. Yazdığımız ve çalıştırdığımız her program için sadece 64 KB’lık bir belleğe sahip bilgisayar kullanırdık.

    O dönemlerin bizler için en önemli teknolojik yeniliği telsizdi. Telsiz kullanıcılarının “Arkadaş arıyorum, arkadaş…” diyerek yaptığı anonslar hala kulağımdadır. Telsiz sahibi olmak da öyle kolay değildi. Telsiz cihazı alabilmek için bile maddi durumunuzun iyi olması gerekirdi.

    Özellikle o yıllarda bilgisayarın başında oturup Facebook’da oyun oynarken online arkadaş edinemezdik ama sokakta misket veya yakartop oynayarak hatta topaç çevirirken arkadaş olduğumuz insanlar çok daha gerçek ve daha vefalıydılar. Uzun eşek oynar, balığa çıkar haftada birgün mutlaka sinemaya gider, sokaklarda eski bilyelerden yaptığımız iptidai patenlere binerdik. İki tekerlekli bisiklet sahibi olmak bile lüks sayılırdı. Bisikleti olan  arkadaşlarımızdan “bir tur bineyim mi?” istekleri hiç eksik olmazdı.

    Facebook ve diğer sosyal ağlardaki gibi kurduğumuz sanal gruplarımız yoktu. Mahalle arkadaşlarımız vardı. Gerektiği zaman yan mahalle ile hep birlikte kavga eder, gerektiğinde bir simiti bölüşür yerdik. Birbirimizi “beğen” tuşuna basmadan çok beğendiğimiz zamanlardı.

    Bu anlattıklarımın artık çok eskilerde kaldı. Teknoloji çok hızlı gelişti ve artık hemen herkesin evinde bilgisayar, notebook, tablet, cep telefonu, internet, büyük boy akıllı TV, dekoder, dijital fotoğraf makinesi ve oyun konsolu sıradan bir ev eşyası gibi bulunuyor. Teknoloji konusunda çok ilerledik, belki de hayatımız yeni teknolojileri kullandığımız için çok kolaylaştı. Hayalini bile kuramadığımız çok fazla şeye sahibiz. Sokakta yaşamak yerine, sosyal ağlarda yaşamayı tercih eden, hayatı oldukça hızlı yaşayan, çok şeyle uğraşan ama bir türlü mutlu olamayan insanlar olduk.

    Sosyal medyanın en çok ne için kullanıldığına baktığımızda daha çok “şurada bunu yedim”, “burada şunu yaptım”, “falanca ile ilişkim başladı”, “filan konuda şöyle hissediyorum” veya hastayım-yastayım gibi paylaşımlar yapıyoruz. Yakın 1-2 dostunuzla veya özel bir grubunuzda paylaşabileceğiniz konuları herkesle paylaşmak bazen sevimsiz görünebiliyor.  Elbette herkesin tercihleri farklı. Kimbilir belki de bütün bu paylaşamlarımız  içimizdeki gittikçe artan yalnızlık ve mutsuzluğumuzun dışa vurumudur.

    Fotoğraf makinesi ile video kayıt etmek

    kamera01

    Günümüz modern dijital fotoğraf makineleri artık aynı zamanda iyi birer video kameranın özelliklerine de sahip. Bu özellikleri verimli kullanmak için bazı konularda dikkatli olmak gerekiyor.

    Fotoğraf makinelerinin video kameralarla flörtü uzun yıllara dayanıyor. Benzer mantıkla çalışan bu iki cihaz türü dijital teknolojilerin hayatımıza girmesiyle beraber tek bir üründe birleşti.

    Filmli fotoğraf makineleri zamanında video özelliği bulunmayan fotoğraf makineleri, dijital dünyaya geçişle beraber video özelliğine de kavuştu. Başlarda düşük çözünürlükte ve sessiz video kayıt edebilen fotoğraf makineleri teknolojinin gelişmesiyle beraber adeta birer video kameraya dönüştü.

    Şu an piyasada satılmakta olan fotoğraf makinelerinin neredeyse tamamı video kayıt özelliğine sahip. En kötü kayıt yapan fotoğraf makinesi 720p (1280×720 piksel) çözünürlüğü destekliyor. Full HD ya da 4K dediğimiz boyutları destekleyen fotoğraf makineleri de var.

    Mutlaka kullanın

    Eğer bir fotoğraf makineniniz varsa video kayıt özelliğini mutlaka kullanmanızı öneririm. Zira fotoğraf sabit bir kareden oluştuğundan hareket eden bir konuyu anlatmakta her zaman başarılı olmayacağı aşılardır. Bu bakımdan video teknolojisinin devreye girmesi gerekiyor. Örneğin çocuğunuzun ilk adımlarını, bir düğünde yapılan eğlenceli dansı ancak ve ancak video ile tam anlamıyla anlatabilirsiniz. Bu bakımdan fotoğraf makinenizin bu özelliğini bu gibi durumlarda kullanmanızı öneririm.

    Ses konusu

    Videoda en önemli konuların başında ses gelir. Eğer gürültülü bir ortamda ses kaydı yapacaksanız fotoğraf makinenizin bu ortamdaki bütün sesleri kayıt edeceğini unutmayın. Bu bakımdan gürültülü ortamlarda video kayıt etmek isterseniz ses konusun dikkat edin. Yapabiliyorsanız sessiz bir yerde kayıt yapın.

    Ayrıca DSLR bir fotoğraf makineniz varsa harici mikrofon yuvasına takacağınız bir el mikrofonu ile çok daha iyi ses kaydı yapabileceğinizi unutmayın. Ayrıca bu tip bir mikrofon çevreden gelen gürültülü seslerin videoya yansımasını engelleyebilir. 60-70 TL’lik bir mikrofon bile işinizi görür. Kalitenin çok değiştiğini göreceksiniz.

    Yine de ses konusunun ayrı bir dünya olduğunu ve işin detayına girersek çıkamayacağımızı da belirteyim. Ama video kayıt edeceksiniz sesi de ihmal etmeyin.

    kamera02

    Netleme sorunu

    Kompakt ya da aynasız bir fotoğraf makinesi kullanıyorsanız video modunda konuya netlik çok sıkıntı olmayacaktır. Bu iki türdeki makineler DSLR rakiplerine göre netlik konusunda daha iyidir. Ancak DSLR fotoğraf makinelerinde netlik yapmak ciddi bir olaydır ve el alışkanlığı ister. Bu bakımdan video kayıt ederken kamera ya da konu hareket edecekse DSLR makineler konusunda uzman birinden yardım almanız gerekebilir. Eğer böyle biri yoksa DSLR cihazlarla hareketli konular çalışmanın zor olacağını yaşayarak öğreneceksiniz demektir.

    Yine de biraz pratik ve tecrübe ile bu sorunu ortadan kaldırabilirsiniz. Ancak bu konuda çalışmak ve tecrübe etmeniz şart.

    Pil ömrü

    Video kayıt etmek haliyle fotoğraf makinesinin pil ömrünün çok daha çabuk bitmesine yol açar. Örneğin 500 kare pil ömrü olan bir fotoğraf makinesiyle 30-40 dakika video çekerseniz pili bitebilir. Bu bakımdan video kayıtlarının pil ömrünü azalttığını göz önünde bulundurun.

    Süre sınırı

    Ayrıca bazı fotoğraf makinelerinde (ağırlıklı olarak DSLR kategorisinde) video kayıtlarda belli bir süre sınırı vardır. Bazı ürünlerde 20 dakika olan bu sınır bazılarında 1 saate kadar çıkabilir. Ancak bu sürenin sonunda aşırı ısınan makinenin dinlendirilmesi ve soğuması gerekir. Bu bakımdan uzun süreli arkası arkasıya video kaydı yapacaksanız bu konuyu göz ardı etmemeniz gerekir. Fotoğraf makineleriyle kesintisiz olarak sürekli video kaydı yapamazsınız.

    Hızlı bellek kartı

    Fotoğraf makinesi ile video kayıt ederken tercih edilecek bellek kartının hızlı olması gerekiyor. Hızdan kastım ise Class 6 ya da Class 10 (bellek kartı üzerinde C harfi ve ortasında bir rakam ile gösterilen ibare) olması gerekiyor. Bu hızlara sahip bellek kartları makinenin veri aktarım hızına yetişebilir. Eğer yavaş bir bellek kartı kullanırsanız makinenin video kayıt hızı bellek kartı hızından fazla olacağı için belli bir süre sonra kayıt durur.

    Ayrıca videolar fotoğraflara göre daha fazla yer kapladığı için bellek kartınızda yeteri kadar yer olması gerekiyor. Örneğin standart MOV formatında 40 saniyelik bir video yaklaşık 200 MB yer kaplar. MTS formatında ise bu rakam 70 MB olur. Süre arttıkça video dosyasının boyutu da artacağı için kapasitesi yüksek bir bellek kartı kullanmanızı öneririm.

    Çekim sonrası düzenleme

    Bu konu biraz teknik bilgisi olanlara hitap etse de günümüzde basit video düzenleme programlarıyla güzel sonuçlar alınabiliyor. Çektiğiniz birçok videoyu bir montaj programı ile birleştirirseniz eğlenceli ve evladiyelik bir çalışma oluşturabilirsiniz. Biraz merak, biraz da emek size bu imkanı sunacaktır.

    Fotoğraf kadar önemli bir kavram olan viedo dijital fotoğraf makinelerimizle artık hepimizin kullanabileceği bir hale geldi. Videoyu da en az fotoğraf kadar önemseyin ve kullanın. Aldığınız sonuçlardan siz de memnun kalacaksanız.

    Işığınız bol olsun…

    Yeni Windows’u şimdiden kurun

    Microsoft, yeni işletim sistemi Windows 10’un teknik önizlemesini yayımladı. Bunu sisteminize kurarak, tüm yenilikleri kendiniz test edebilirsiniz.

    Çalınan iPhone nasıl bulunur?..

    Tam şu anda, şu satırları okuyan, içinizden birinin telefonu eminim ya çalınmıştır, ya da kaybolmuştur. Bu durum çok normal… Yapılan araştırmalara göre Amerika Birleşik Devletleri’nde geçtiğimiz yıl 4,5 milyondan fazla akıllı telefon çalındı, ya da kayboldu. Dakikada 113 akıllı telefonun çalındığı ABD’de, New York Polis Departmanı’nda özel bir iPhone görev ünitesi bile kuruldu. Çünkü en çok tercih edilen akıllı telefonlar arasında iPhone bir numarada yer alıyor. Nitekim, her gün Londra’da 300’ün üzerinde iPhone çalınıyor.

    Önce IMEI numarası

    Aslında, telefonunuzu çalan, ya da bulan kişinin niyetine ve hırsızlık becerisine bağlı olarak, telefonunuzu bulabilir, ya da kolaylıkla kullanmasına, satmasına engel olarak hayatını zorlaştırabilirsiniz. Elbette sizin aldığınız her türlü önleme karşı onların da birçok çözümü var ama, bunlardan da söz edip hırsıza yol göstermek istemem…

    Bilmeniz gereken ilk şey “International Mobile Station Equipment Identity” kısaca şekliyle IMEI numarası. Bu numarayı telefonunuzun Ayarlar > Genel > Hakkında bölümünde bulabilirsiniz. Ya da cep telefonunuzun #06# tuşlarına basabilirsiniz. Ekrana gelen 15 rakamlı numarayı hemen bir kenara not edin çünkü size lazım olacak. Bu arada not ettiğiniz yer telefonunuzun not defteri olmasın lütfen…

    iStock_000048643268_Large

    Touch ID ve mutlaka parola

    Eğer telefonunuzun Touch ID özelliği varsa, yani parmak izinizi okuyarak kilitlenebiliyorsa hemen Ayarlar > Touch ID ve Parola bölümüne gidin ve dört rakamdan oluşan parolanızı ve parmak izinizi girin. Telefonunuzun parmak izinden sizi tanıması, size vakit kazandıracaktır ama dört rakamı da sakın ola unutmayın ve lütfen doğum tarihiniz yerine başka bir numara seçin. Her ne kadar basit gibi görünse de, bu şifreleme telefonunuzu çalan, ya da bulanın canını sıkacaktır.

    iStock_000020063083_Medium

    Find My iPhone ya da iPhone’umu Bul

    Telefonunuzda iOS 7.0 veya üzeri bir işletim sistemi yüklüyse “Find My iPhone” (iPhone’umu Bul) özelliğini mutlaka devreye sokun. Bunun için Ayarlar > iCloud bölümüne gitmeniz yeterli olacaktır. Bu özellikle birlikte otomatik olarak etkinleştirme kilidi devreye girecektir. Siz yalnızca Apple kimliğinizi ve parolanızı sakın ola unutmayın. Diyelim ki, iPhone’unuz kayboldu veya çalındı. Hemen “Find My iPhone” (iPhone’umu Bul) bölümüne giderek, kayıp durumunu devreye sokun. Böylece telefonunuzu kitler ve yolladığınız mesajla size ait olduğunu bildirirsiniz. Kayıp durumunu devreye sokmak için bir Mac veya PC’den icloud.com/find sitesine giriş yapın veya (iPhone’umu Bul) iOS uygulamasını kullanın. Ayrıca dilerseniz, telefonunuzdaki bilgileri uzaktan rahatlıkla silebilir, başkalarının eline geçmesini engelleyebilirsiniz.

    BTK’dan 7/24 destek

    Çalınmış olduğundan eminseniz, daha önce not etmiş olduğunuz IMEI numarasıyla birlikte Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun 444 9 777 – 0312 232 23 23 numaralı Bilgi ve İhbar Merkezi’ni arayarak 7/24 arayarak, bilgilerinizi verin ve cihazın haberleşme şebekesinden hizmet almasını engelleyin. Bölgenizdeki Cumhuriyet Savcılığı’na başvurarak, telefonunuzun markasını, IMEI no’sunu ne zaman, nerede çaldırdığınızı, kimlik fotokopiniz ve telefonun size ait olduğunu belirtir belgelerle şikayet dilekçesi verin. Yapmanız gerekenlerden biri de, telefonunuzu çalan ya da bulanların fırsat bu fırsat Almanya’daki halası, İngiltere’deki dayısı, ya da Amerika’daki amcasıyla konuşmasını engelleyerek sizi bir de okkalı bir faturayla karşı karşıya bırakmaması için GSM operatörünüzle temasa geçin ve hattınızı iptal ettirin.

    Tüm bu önlemler, telefonunuzun bulunmasının çok kolay bir işlem olduğu anlamına gelmiyor. Geçtiğimiz günlerde Amerikalı bir blogger’ın çalıntı telefonunu nasıl bulduğunu okumuştum. Acaba aynı durumlar Türkiye’de nasıl gerçekleşir diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

    iStock_000021710581_Medium

    Hırsızı buldunuz, ya sonra?

    Geçtiğimiz Kasım, Sam Sheffer bir barda otururken arka cebinden gıcır gıcır iPhone 6 Plus’ı çalınmış. Aslında daha önce de bir iPhone 5s çaldırmış bizim Sam. “Ahmaklığıma doymayayım. Paten yaparken bankın üstüne koymuştum, oradan götürmüşler…” diyor özeleştiri yaparak. Ancak bu kez akıllandığını söylüyor, çünkü iPhone 6 Plus’ta “Find My iPhone” özelliği etkinleştirilmiş. Kendi telefonunu aradığında numarası çalmış ama açan olmamış. “Find My iPhone” ona 3 seçenek sunmuş. Kayıp modu, telefonunda bir ses çalma modu, ya da 30 saniyede bir güncelleyerek GPS’ten lokasyon belirtme modu… Telefonu kaybettiği bara giden Sam, ardarda telefonunda ses çaldırarak, telefonun belki de barda düşmüş olabileceğini düşünmüş. Ancak, telefonu barda değilmiş. O da umutsuzca telefonu kayıp moduna almış ve bulunduğunda geri aranması için kardeşinin telefonunu vermiş. Tabii arayan olmamış. Bir gece sonra yine aynı barda otururken, telefonunun aynı lokasyonda dolaştığını fark etmiş. Kardeşiyle birlikte ekrandaki ikonu takip etmeye başlamışlar. Kardeşiyle birlikte karşıda bir grup görmüşler, sonra gruptakiler taksiye binmiş ve gördükleri kişi yürümeye başlamış. Peşine takılmışlar… Kardeşi adamın 5 metre arkasından, o da kardeşinin 5 metre arkasından yürürken telefona ses sinyalleri yollamış. Sinyali duyan kardeşi başını sallamış, “Evet, bu o!”… Her ikisi de gergin, kavgaya hazır –ki hayatlarında böyle bir şey yaşamamışlar- yaklaşmışlar. Ses çalarken, Sam yüzünde koca bir gülümseme bağırmış: “Heyyy bu benim iPhone’um… Bulmuşsun onu moruk… Helal olsun. Bak cebinde çalıyor…” Adam tek bir söz bile söylemeden iPhone’u cebinden çıkartmış ve Sam’e teslim etmiş. Daha sonra adamla bir iki kelam etmişler, hatta şakalaşmışlar. Adam telefonu barda bulduğunu, birinin çıkıp aramasını beklediğini filan söylemiş. Tabii Sam ve kardeşi de buna inanmış gözükmüş.

    Şimdi düşünün, Brooklyn, New York gibi suç oranının tavan yaptığı bir yerde 900 dolarlık bir telefon ve saat sabahın 4’ü… Aynı şey İstanbul’da meydana gelse sonuç nasıl olurdu acaba diye ben kendimi düşünmekten alamıyorum.

    iPhone’lara yakından bakmak için buradan

    Oyuncular İçin Özel Olarak Tasarlandı: HyperX Cloud

    Bellek ve SSD alanında ürünleri ile kendisinden söz ettiren Kingston, şimdi de üst seviye kulaklık işine girdi. Hiçbir masraftan kaçmayan HyperX Cloud’a yakından bakıyoruz.

    Kingston, üst seviye oyuncular için ilk olarak bellek modüllerinde HyperX serisini geliştirmişti. Ardından farklı peformanslı modeller HyperX olarak adlandırılmaya başlandı. Bu o kadar çok iyi tuttu ki, Kingston, Hyperx’i farklı bir marka olarak konumlandırıldı. Artık HyperX denildiğinde üst seviye performans ürünleri akla geliyor. Durum böyle olunca oyun alanını genişletmeye karar verildi ve kulaklık işine girildi. HyperX Cloud, karmaşık ses teknolojilerini kullanmayan bir kulaklık sistemi. Kingston, kaliteden ödün vermemek için, bu üründe oldukça geniş bir ses spektruma ulaşan 53 mm’lik sürücüler kullanıyor. Bununla birlikte oluşturulan ergonomi ile sesler kulaklığın içimde izole olarak kalıyor. Müzik dinlediğinizde ses dışarıya çıkmıyor ve bu sayede de kimseyi rahatsız etmiş olmuyorsunuz.

    hyperX cloud

    Tasarım ve Ergonomi

    Bu ürünün bir avantajı suni deri görünümlü kulaklık süngeri yerine, bez ile kaplı sünger ile değiştirebilmesi. Ürün ile birlikte, sesi çoğaltan Splitter ve uçak adaptörü veriliyor. Bununla birlikte HyperX Cloud’un işçiliği görülmeye değer. Suni deri ve Aluminyum’un aynı anda kullandığı bu ürün sadece 300 gram ağırlığında. İşin güzel tarafı ise, HyperX Cloud’u uzun süre kafanızda taşıdığınızda herhangi bir rahatsızlık vermemesi. Oldukça stabil bir kulaklık oluşturan Kingston, her türlü ortamda rahatlıkla kullanılabiliyor.

    HyperX Cloud’a dışardan bakıldığında oldukça kaliteli bir kulaklık görmek mümkün. Siyah’ın ağırlıklı olarak kullanıldığı bu üründe beyaz kulaklık kapakları çok şık duruyor. Aluminyum etrafındaki suni deri kaplama ürünü çok sağlam ve pahalı gösteriyor.

    hyperx cloud 3

    Ses kablosu kulaklıktan ne yazık ki çıkmıyor. Bu kablonun plastik yerine bez ile kaplı olması önemli bir avantaj. Bu kablo ilk bakışta kısa gibi görünebilir. HyperX Cloud’un kutusunda birçok uzatma kablosu geliyor ve bu sayede de kablo 2 metreye uzuyor. Bununla birlikte bir kontrol ünitesi veriliyor. Bu kontrol ünitesi sayesinde hem kabloyu uzatıyorsunuz hem de sesleri kontrol edebiliyorsunuz. HyperX Cloud’da beğendiğimiz bir özellik, mikrofonun çıkartılabilmesi. Kulaklık üzerinde bulunan girişte, mikrofonu ihtiyacınız olduğunda takıp çıkartabiliyorsunuz.

    Teknik Özellikler

    HyperX Cloud’un ergonomisi oldukça başarılı. Bu ürünü tüm gün üzerinde taşıyabilirsiniz. Benzer ürünler belli bir süre baş ağrısı yapıyorken, HyperX de bu söz konusu değil. Bunun en önemli özelliği benzer ürünlerle kıyasla daha hafif olması. Buna ek olarak kulak süngerleri de oldukça rahat bir konfor sunuyor. Bu süngerlerin değiştirilebilmesi iyi düşünülmüş bir özellik. Ayrıca terleme yapmaması da önemli bir avantaj.

    HyperX_Cloud

    Kablo eklenip uzatılabilmesi iyi düşünülmüş. Bu sayede kablo salatasının önüne geçmiş oluyorsunuz. Ürünü dışarda kullanmak isteyen kişiler için mikrofonun çıkartılması oldukça önemli. Ürün ile birlikte elbette bir taşıma çantası da veriliyor. 53 mm’lik dinamik sürücüler 15-25 000 Hz frekans aralığında çalışıyor. Bunun anlamı ses kayıplarının yaşanmaması. Bununla birlikte 98dB’lık gürültü oranı fazlasıyla yeterli. Kulaktaki ses dışarıya aktarılmıyor. Dışardaki ses ise tam filtre edilemiyor.

    Ses kalitesine gelince, HyperX Cloud QPAD QH-90’a çok benziyor. Hatta her iki ürün aynı olduğunu söylemeliyiz. Kingston, kulaklığı kalitesi ile bilinen Takstar’a üretiyor. Dolaysıyla fiyat/performans oranına baktığımızda, HyperXin başarılı olduğunu söylemeden edemeyeceğiz. Bass’lar oldukça güçlü ve tok olmasından dolayı ses kalitesine önemli bir katkı sağlıyor. Bu özellikle oyun oynamayı seven kişiler için büyük bir eğlence.

     

    hyperx cloud 2Çünkü oyun içindeki patlamaları çok yakınınızdaymış gibi hissedebiliyorsunuz. Orta sesler gayet net ve daha çok arka planda kullanıyor. Buna karşın Tiz’ler inanılmaz yükseklere çıkabiliyor. Mikrofon ise profesyonel ürünlerle yarışacak kalitede. Konuşmalar gerçeğe yakın aktarılıyor ve yüksek seste bile bozulmalar yapmıyor.

    Yine de şunu söylemekte fayda var. Birçok profesyonel oyuncu özellikle Surround kulaklıklarla oyunda düşmanın yerini anlayabiliyorlar. HyperX Cloud bu tarz teknolojileri desteklemediği için oyun içinde arkadan yaklaşan düşmanı duyamayabilirsiniz. Buna karşın müzik kalitesi inanılmaz net ve canlı. Sonuç olarak, Kingston HyperX Cloud ile çok başarılı bir kulaklığı piyasaya sürdü. Gerek ergonomisi ve tasarımı, gerekse de ses kalitesi ile çok daha pahalı kulaklık modelleri ile rahatlıkla yarışacak durumda.

    Kulaklıkları incelemek için buraya tıklayın