Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Ana Sayfa Blog Sayfa 1994

Bu tarz senin!

Konu fark yaratmak ise emin olun ki kadınlar bu işi çok iyi biliyor. Giyiminden kuşamına tarzını ortaya koyan kadınlar, yanlarında taşıdıkları teknolojik cihazlara da bir o kadar özen gösteriyor. Bu hafta sizler için kadınların kullanabileceği 10 ilginç tablet aksesuarını tanıtıyoruz.

BookBook for iPad
bookbook
Tabletinizin en olmazsa olmaz aksesuarı kılıflar, çizilmelere, darbelere karşı adeta bir siper görevi görüyor. Ancak BookBook for iPad, bu görevin biraz daha dışına çıkarak tabletinize farklı bir hava katıyor. Eğer iPad’inizde kitap okumaya meraklıysanız, dışı kitap görüntüsünde tasarlanmış olan bu ürün tam da size göre!

Doodle Stylus
doodle
Dokunmatik ekranlara retro bir dokunuş getiren Doodle Stylus, boş vakitlerinizi geçirmek için en eğlenceli arkadaşınız olabilir. İçinizdeki ressamı ortaya çıkaracağınız bu kalem ile dokunmatik ekranlı tüm cihazlarda çizim yapabilirsiniz. Çizim yaptığınız zaman ürünün uç kısmındaki anahtarlığı çıkarabilir, bittiğinde ise kolaylıkla yanınızda taşıyabilirsiniz.

iCade Core
icade core
Biraz geçmişe gitmeye ne dersiniz? Eğer siz de Pac-Man, Battlezone gibi Arcade oyunları oynamaya meraklıysanız bu ürünü mutlaka denemelisiniz. Yalnızca iPad ile kullanılan bu üründe, oyun oynamak için App Store’dan ücretsiz olarak Atari Greatest Hits uygulamasını indirebilir, geçmişe doğru bir yolculuğa çıkabilirsiniz.

Griffin Skyview
griffin
Uçakla gidilen uzun yolculuklarda vakit bir türlü geçmek bilmez. Ancak yanınızda tabletiniz varsa, birkaç film izleyerek bu zamanı daha eğlenceli hale getirebilirsiniz. Griffin Skyview ile tabletinizi sizden bağımsız hale getirerek daha iyi bir izleme açısı oluşturabilir ve bir yandan da yemek yiyebilir, içeceğinizi yudumlayabilirsiniz.

iBed
iBed
Siz de sabah uyandığınızda yataktan bir an önce çıkmak yerine, elinize tabletinizi alarak keyif yapanlardan mısınız? iBed adlı ürün sabahları tabletinizin yanında kahvaltınızı da yatağa getiriyor. Nasıl mı? Tabletinizi ürüne yerleştiriyorsunuz, boş kalan kısımlara da çöreğinizi ve kahvenizi koyuyor, sonra da internette keyifli bir gezintiye çıkıyorsunuz.

Classic Match Foosball
foosball
Futbolu sadece erkekler sevmiyor. Maçları çok sıkı takip eden kadınlar da var. Classic Match Foosball, arkadaşlarınızla birlikte vakit geçirebileceğiniz oldukça enteresan bir ürün. Sadece iPad ile çalışıyor ve App Store üzerinden Foosball uygulamasını indirerek 4 kişiye kadar sınırlı olarak birlikte maç yapmaya başlayabiliyorsunuz.

iBallz Minis
iballz
Tabletinizi sürekli yere düşürmekten korkuyorsanız, bu korkunuzu bir kenara bırakın! iBallz Minis kılıfıyla tabletiniz yere düşse bile, kenarlarındaki köpükten imal edilmiş toplar sayesinde herhangi bir darbe almıyor. Tüm tablet modelleriyle uyumlu olan bu ürünü yanınızda kolaylıkla taşıyabilirsiniz.

Screen Egg
screen egg
Şimdi biraz da temizlik zamanı. Gün içinde elimizden düşürmediğimiz tabletlerimizin ekranlarında oluşan parmak izi görüntüsü sizi de mutlaka rahatsız ediyordur. Çift taraflı kullanılan Screen Egg’in bir tarafı ekranda oluşan parmak izlerini ortadan kaldırırken, diğer tarafı da tozları içine hapsediyor.

Kitchen iPad Rack
kitchen rack
Mutfakta yemek yapmak artık çok daha eğlenceli hale geliyor. Kitchen iPad Rack ile, tabletinizi çok daha rahat kullanabilirsiniz. Yemek yaparken, internette gezinirken farklı tarifler alabilirsiniz. Çekilmiş videolarla hangi yemeğin nasıl yapıldığını izleyebilir ve aynı anda siz de kendi mutfağınızda yapmayı deneyebilirsiniz. Dilerseniz yemek yaparken vakit geçirmek için, yakından takip ettiğiniz dizi ya da televizyon programlarını açabilirsiniz.

iPad Bluetooth Keyboard with Telephone
ipega telefon
Uzaktaki sevdiklerinizle görüntülü konuşmak için artık cep telefonlarından daha geniş ekrana sahip tabletlerinizi kullanabilirsiniz. iPega’nın tasarladığı ahizeli klavye ile bir yandan Skype üzerinden görüntülü görüşmelerinizi yapabilir, diğer yandan da bluetooth klavyesi sayesinden yazışmalarınıza devam edebilirsiniz.

Tabletinizle birlikte kullanabileceğiniz daha fazla aksesuar seçeneği için buraya tıklayabilirsiniz.

Hiper zekanın çağı

gorsel20

“Geleceğe ne kadar hazırız?“ Hepimizin gelecekten beklentileri çok farklı olsa da teknolojinin akıllara durgunluk veren gelişme hızı bizi ortak bir teknolojik gelecek ile karşı karşıya bırakacak gibi gözüküyor. Üzerinde asıl düşünülmesi gereken önemli gelişme ise makinelerin gittikçe akıllanması ve birbirleriyle iletişim halinde olmaları. Yakında satın alacağımız elektronik araçların yapay bir zekası olacak ve kendi başlarına düşünüp karar verebilecekler. Onlar bizim yerimize düşünüp karar verirken belki hayatımız çok daha kolaylaşacak ama bu hiper zekanın çağı acaba insanoğlunun varlığına da bir tehdit olabilir mi diye düşünmeden edemiyor insan.

Gelecekte zeka unsuru ne tür gelişmeler göreceğiz? En dikkat çekicilerini sizler için aşağıda başlıklar halinde toparlamaya çalıştım.

Akıllı Evler

Farkındaysanız oturduğumuz evlerimiz gittikçe akıllanıyor. Bazı evlerde elimize aldığımız tabletlerimizden ışık sistemini, alarm sistemini, yakıt sistemini ve kamera sistemlerine kadar daha birçok cihazı kontrol edebiliyoruz. Çok yakında oturduğumuz binaların yüzeyleri ve çatıları da güneş enerjisinden doğrudan yararlanabilecek ekipmanlar ile kaplanacak. Elektriğini kendi üreten, enerji konusunda tasarruf yapabilen, birçok şeyi sesinizle komut vererek yönetebileceğimiz evlerde oturmaya inanın çok az zaman kaldı.

Rutin İşler Robotlardan Sorulacak

Robot teknolojisini günlük hayatta daha sık kullanabilmek için çalışmalar sürüyor. Robotlar çok yakında hemen her türlü günlük işlerde, çeşitli deney ve uzay araştırmalarında sıklıkla kullanılacaklar. Özellikle insanoğluna zor gelen ne kadar iş varsa bunları robotlar yapacak. Gelecekte hepimiz evimize beyaz eşya alır gibi günlük hayatımızda bize yardımcı olacak robotları seçip alacağız. Belki çok yakında değil ama günümüzde nasıl her evde 2-3 televizyon bulunabiliyorsa gelecekte de evlerde her bireyin işlerine yardımcı olacak bir robotu bulunacak.

Akıllı ve Elektrikli Arabalar

Petrol kaynakları gittikçe azalıyor. Bir de buna petrolden üretilen yakıtın oluşturduğu artıklar ve motorlu araçların egzos kirliliği eklenince sektör yıllardan beri farklı arayışlara yöneldi. İlk akla gelen seçenek elbette elektrikli arabalar oldu. Akü teknolojisindeki gelişmeler ve kısalan şarj süreleri ile Çevreyi kirletmeyen, sessiz ve sensörlerle donatılmış akıllı araçları özellikle 2020 sonrası çok daha sık göreceğiz

Giyilebilir Cihazlar

Son günlerin en popüler konusu giyilebilir cihazlar olsa gerek. Çünkü gün geçmiyor ki medyada karşımıza yeni bir akıllı saat, akıllı gözlük veya akıllı elbiselerimize takılabilir cihazlar çıkmasın. Bir anlamda teknolojiyi üstümüze giyiyor ve teknolojiyi kendi üstümüzde kullanıyoruz. Yakın bir zamanda gardroplarımızda asılı duran gömleklerimizle birlikte giyilebilir cihazların da olduğu ek bir bölüm daha göreceğiz. Daha şimdiden akıllı saatler yerlerini almaya başladılar bile…

Elektronik Kağıt

Yakın zamanda bildiğimiz kağıt yerini tekrardan kullanılabilir özelliğe sahip olan elektronik kağıtlara bırakacak. Elektronik kağıtlara aktarılan bilgiler bir elektrik akımı yardımıyla okunabilecek yani bir çeşit ekrana dönüşecek. Fakat yaygın kullanımına daha epey bir zaman gerekecek.

Yapay Organlar

Özellikle organ bekleyen hastalara yapılan organ nakillerinde elektronik olarak kontrol altında tutulabilen yapay organlar kullanılacak. Toplu iğne başı büyüklüğündeki robotlar hasta bedenlerdeki hücrelere doğrudan ilaç vermek ve farklı mikrocerrahi işlemlerinde kullanılacak. Bu mikro robotlar insanın vücudunun içinden sağlığımızın durumuyla ilgili bilgileri elektronik olarak istenilen cihaza aktarabilecek. Böylece insan ömrünün kademeli olarak ikiye katlanacağını düşünmek sanırım yanlış olmaz.

3 Boyutlu Baskı Ucuz ve Her Yerde

Son olarak 3 boyutlu yazıcıların gelecekte evimizin bir parçası olacağını şimdiden söyleyebiliriz. Evde gereksinimini duyduğumuz bir eşyayı, bir aleti veya bir giysiyi tamamen kendimiz tasarlayarak oluşturabileceğiz. Şu an için çok pahalı ve sınırlı kullanımı olan 3 boyutlu yazıcılar gelecekte çok daha ucuz ve çok daha fazla işlevsel olacaklar.

Kulaklık satın alma rehberi

Müzik dinlemek, oyun oynamak, film ya da dizi izlemek onlarla daha keyifli. Ancak kafanızı rahatsız eden, kulağınızda düzgün durmayan, etrafı rahatsız eden ya da atmosfere bir türlü girememenize sebep olan kulaklıklar yerine, sizin için uygun olanı almaya ne dersiniz?

Fotoğrafa konum bilgisi ekleme

gps01

Fotoğraflara çekilen yerle ilgili koordinat bilgisi ekleyerek tam olarak nerede çekim yaptığınızı kayıt altına alabilirsiniz.

Yurtdışında bir tatile gittiniz ve birçok fotoğraf çektiniz ya da Toros dağlarında nadir bulunan bir çiçeği yerinde fotoğrafladınız. Peki bu fotoğrafların tam olarak nerede çekildiğini biliyor musunuz? Ya da aynı yere tekrar gitseniz bulabilir misiniz? İşte tam da bu durumda fotoğrafa konum bilgisi ekleme özelliği imdadınıza yetişiyor.

Bir fotoğrafla ilgili birçok bilgi biz farkında olmasak da fotoğrafın üzerine kayıt edilir. Aslında her fotoğraf üzerinde birçok bilgiyi barındırır. EXIF adı verilen bu bilgi dağarcığı içinde fotoğraf makinesinin markası, modeli, diyafram, enstantane, kullanılan objektifin odak uzaklığı, flaşın kullanılıp kullanılmadığı, çözünürlük ve daha birçok bilgi yer alır.

Eğer fotoğraf makinenizde böyle bir özellik varsa çekimin yapıldığı yerin koordinatları da bu bilgiler içine yazılır. EXIF bilgilerini uygun bir fotoğraf düzenleme yazılımı (mesela Photoshop) ya da işletim sistemlerinde fotoğraf hakkında bilgi al komutu ile görebiliriz.

Standart bir özellik oldu

Günümüzde az sayıda fotoğraf makinesinde GPS yani küresel konum belirleme teknolojisi standart olarak yer alıyor. Bu sayede isterseniz çekilen fotoğraflara konum bilgisi (enlem ve boylam) otomatik olarak ekleniyor. Birçok akıllı cep telefonunda da yer alan bu özellik ayarlar bölümünden aktif hale getirilebiliyor.

Nasıl kullanılıyor?

Eğer bu özelliği standart olarak sunan bir fotoğraf makineniz ya da cep telefonunuz varsa ayarlardan aktif hale getirmeniz yeterli. Fotoğraf makinesi çekilen her fotoğrafa otomatik olarak konum bilgisini ekleyecektir.

Bazı dijital SLR modellerde sonradan takılan ek aksesuarlar ile bu özellik kazandırılabiliyor. Genelde orta/üst seviye modellerde bulunan GPS özelliğini kullanabilmek için makine üreticisinin böyle bir destek sunması gerekiyor. Eğer kullandığınız marka ve modelin böyle bir özelliği yoksa GPS hayaliniz suya düşebilir.

Sistem nasıl çalışıyor?

Aynen navigasyon sistemleri ve cep telefonlarında olduğu gibi fotoğraf makinelerindeki GPS sistemi de dünya etrafında dönen uydularla bağlantı kuruyor. En az 3 uyduya bağlanan sistem yaklaşık 100-150 metre hassasiyet ile dünya üzerindeki konumunuzu belirliyor. Elde edilen enlem ve boylam bilgisi fotoğrafın üzerine EXIF verisi içine yazılıyor.

Nasıl görüntüleniyor?

Enlem ve boylam bilgisi bulunan bir fotoğrafın harita üzerinde nerede çekildiği Google Earth ya da benzeri bir yazılım yardımı ile görüntülenebiliyor. Bu sayede özellikle arazide yapılan çekimlerde tam nokta bulunabiliyor. GPS özelliği ağırlıklı olarak bilimsel çalışmalarda kullanılan bir teknoloji. Zira bu tip çalışmalarda fotoğrafın nerede çekildiği bilgisi ayrı bir önem taşıyor.

Ayrıca EXIF bilgilerine bakarak da enlem boylam verileri görüntülenebiliyor. Ancak bu verileri harita üzerinde görmek için enlem ve boylam girilebilme özelliği olan bir yazılımdan faydalanmak gerekiyor.

gps02

Sonradan kazandırılabilir mi?

Evet GPS özelliği olmayan bir fotoğraf makinesine bu özellik (dolaylı yoldan da olsa) kazandırılabiliyor. Bunun için akıllı bir cep telefonu ve uyumlu bir uygulama gerekiyor. Koordinatları kayıt eden bir uygulama fotoğraf çekimi sırasında telefondan açılıyor. Bu uygulama dolaştığınız bütün yerlerdeki koordinatları kayıt ediyor.

İkinci adımda fotoğraf makinesindeki fotoğraflarla bilgisayar üzerinde eşleştirilen uygulama kendi üzerindeki bilgileri fotoğraflara aktarabiliyor. Bu yöntem biraz zor ve uğraştırıcı olsa da eldeki imkanlarla yapılabilecek en mantıklı çözümlerden biri.

Ayrıca yukarıda anlattığım gibi bazı dijital SLR modellerine sonradan takılan aksesuarlarla ile bu özellik kazandırılabiliyor. Ama bu da sınırlı sayıda marka ve modelin sunduğu bir özellik. Her marka da olmadığı gibi, olanlarsa sadece belli modellerle çalışabiliyor.

Pil canavarı

Sürekli uydularla bağlantıda olmak fotoğraf makinesi için pili tüketen önemli etkenlerden biri. Bu bakımdan GPS özelliğini idareli ve gerektiği zamanlarda kullanmanızı öneririm. Adeta bir pil canavarı olan GPS, arazide elinizde pili bitmiş bir fotoğraf makinesiyle kalmanıza sebep olabilir. Dikkatli kullanmakta fayda var.

Günlük hayatta çok önemli değilmiş gibi görünse de fotoğrafa konum bilgisi eklemek, bilim ya da iş dünyasında ve spesifik projelerde hayati önem taşıyor. Bu bakımdan böyle bir özelliği gerektiğinde kullanmak size önemli fayda sağlayacaktır.

Işığınız bol olsun

Edward Snowden, CeBIT ziyaretçilerini uyardı: “Hepiniz saldırı altındasınız!”

snowden-cebit-messe-hannoverGüvenlik, teknoloji dünyasının en önemli sorunlarından biriydi… Hala da öyle… Özellikle Assange ve Snowden gibi, aslında bizi izleyenlerin hükümetlerimiz olduğunu ortaya koyan kişilerin itiraflarını göz önünde bulundurursak…

Snowden, Almanya’da düzenlenen dünyanın en büyük teknoloji fuarında güvenlikle ilgili konuşmak istediğinde bu öyle çok da kolay olmadı. Öncelikle kendi güvenliğini sağlamak çok önemli bir meseleydi. Gleen Greenwald ve Deutsche Welle Televizyonu’nun ana haber sunucusu Brent Goff ile internet üzerinden canlı bir akım aracılığıyla röportaj gerçekleştirildi. Snowden’in bulunduğu mekan, arka planına baktığınızda size neresi olduğuna dair en küçük bir fikir bile vermeyen siyah perdelerle kapatılmış Rusya’da olduğu sanılan, küçük bir odaydı.

Snowden’in görüntüsü ekrana gelmeden önce Hanover’deki geniş salon dolmuş, insanlar sessizce bekliyorlardı. Görüntüyle birlikte cep telefonları çıktı ve herkes, Snowden’i çekmeye başladı.

Güvenlik farkındalığı
Snowden’in ilk açıklamalarından bu yana iki yıl kadar geçmesine rağmen, güvenlik birçok etkinlikte olduğu gibi CeBIT 2015’te de günü popüler konusuydu. Çünkü her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu bir dünyaya doğru yol alıyoruz ve güvenlik zaaflarının yol açtığı sorunlar açtık çok daha geniş bir alanda karşımıza çıkıyor. Düşünsenize “Internet of Things” yüzünden kötü niyetli birilerinin elektrik ve su sayaçlarını aşırı çalıştırdığını ve yüksek faturalarla canınızı sıktığını… Bugün, “Industry 4.0”a doğru ilerliyorken, herkes güvenliğin ne kadar önemli olduğunun farkında..

Elbette ki tüm gelişmelerle birlikte güvenlik meselesi de büyüyor, gelişiyor. Eskiden, bilgisayara, sisteme yüklenen bir yazılımın bizi koruması beklerken, güvenlik tedbirleri fiziksel anlamda da dikkat etmemiz gereken çalışmalar arasında yer alıyor. Ünlü hacker Kevin Mitnick, bir başka salona davetliyken, herkes özellikle Almanya’da iş dünyasında güvenlil konusunda farkındalığın ne kadar arttığını konuşuyor. Bu artışın kaynaklarından birinin de Snowden’in daha önceki sızıntıları olduğunu söylemekte yarar var.

Siber suçlarda dramatik bir artış söz konusu… 2013’te iş dünyasının yüzde 26’sı e-suç tarafından vurulmuş, 2014 yılında ise bu rakam yüzde 40’lara yükselmiş. En çok vurulan kurbanlar arasında finansal hizmetler ve üretim endüstrileri ön sıralarda yer alıyor.

Siber suç yükseliyor, hükümet izliyor
Aslında bu siber atakların birçoğunda büyük hedeflere nişan alınmıyor. Genellikle küçük ve ortaboy işletmeler hedef seçiliyor. Güvenlik firması Symantec, yapılan her üç elektronik suç saldırısından en az birinin 250 çalışandan daha az şirketlere yapıldığını kanıtlıyor. Burada da sıkça rastlanan, aslında çalışanların bizzat kendilerinin ağdaki en zayıf halka olmaları…

Zararlı yazılımlarla işlenmiş olan epostaların şirket ağlarına giriş yaptığı noktalar incelendiğinde, yapılmak istenenin Almanya’da çalışmakta olan bir çelik işletmesinin ocaklarından birinin yok edilmek olduğu anlaşıldı. Saldıranların niyeti, küçük bir şakadan çok daha uzak, önemli bir zarar vermek amacını taşıyordu.

Güvenlik büyük bir iş
Armin Simon, Safenet adlı bir veri koruma şirketinde yönetici ve şirketine son dönemde gösterilen yoğun talep artışının farkında. “1997’de şirketlere neden ateş duvarına ihtiyaçları olduğunu açıklamak zorundaydım. Bugün, encyription anahtarlarını güvende tutup tutmadıklarından emin olmaya gayret ediyorum.” diyor. Belki de en iyi tarafı ürünün kendisiyle çok fazla içli dışlı olmaması… “Business Security Forum”da ziyaretçilere yaptığı konuşma aşağı yukarı Snowden ve Greenwald’ın anlattıklarından ortaya çıkan bir özet gibi… Prism, Tempora, Xkeyscore ve TreasureMap’ten söz edince ziyaretçiler arasındaki o ilginç gerilim yükseliyor da yükseliyor.

Simon’ın şirketi aralarında İsviçreli ecza kuruluşu Novartis ve veri güvenliği şirketi Verisign’ın da bulunduğu birçok büyük kuruluşa encryption teknolojisi ve çalışmaları sunuyor. Safenet, bugünlerde Gemalto tarafından satın alındı, hani şu hükümet tarafından izleme altına alınan SIM Kart şirketi…

Röportaj sırasında Snowden, iş dünyasından çok politikalarla ilgili konuştu. Aslında, evine Amerika Birleşik Devletler’e dönmek istediğini söyledi. Oysa kendisinin de birçok kez belirttiği gibi gizli belgeler düzenlemeleriyle ilgili adil bir yargılanma konusunda adil bir yargılama gerçekleştirileceği konusunda çok emin değil. Almanya ile ilişkileri de pek iyi sayılmaz. Her ne kadar kendisi doğrudan söylemese de, Alman hükümetinden aldığı desteğin yetersizliği, onu açıkça hayal kırıklığına uğratmış görünüyor.

Nankör Almanya
Glenn Greenwald, eleştirisini daha da tiz bir tondan yapıyor: “Bu ülkeler, Edward’ın kişisel riskler alarak getirdiği bilgilerden yararlanmalarına rağmen, bugün utanç verici bir şekilde, Edward’a sırtlarını dönüyorlar.” diyor Edward için sığınma talebini reddeden komiteye.

Kapanışta Edward Snowden, izleyicileri uyarıyor: “Şu anda, siz bu odada oturanlar, hepiniz saldırı altındasınız.” diyor ve hükümetlerin yalnızca teröristleri izlemediğini, etki yapanları da izlediğini söylüyor. “Saldırı altındasınız çünkü altyapımıza ve birçok insanın verisine erişiminiz var. Bu altyapımıza yapılan sistematik bir saldırı.”

Kablosuz Sabit Disk: WD My Passport Wireless

1 TByte bilgiyi depolayabiliyor ve bu bilgiye ulaşmak için bilgisayara ihtiyaç duymuyor. Western Digital My Passport Wireless inceleme altında.

Akıllı telefonunuzun ve Tabletinizin kapasitesi doldu. Birçok veri yüklediniz ve bu verileri kaybetmek istemiyorsunuz. İster resim olsun isterse de video veya müzikler. Artık hiçbirini silmeniz gerekmiyor. Western Digital’ın bu tür kullanıcılar için oluşturduğu çözüm sayesinde hem ekstra bir kapasiteye sahip olacaksınız hem de verilerinize anında ulaşabileceksiniz. Nasıl mı?

Western Digital My Passport Wireless, akıllı telefon ve Tablet ürünleri için geliştirilen kablosuz iletişim standardını üzerinde barındıran yeni nesil sabit disk ürünü ile. Görünürde harici bir sabit disk’e benzeyen My Passport Wireless, üzerinde bulunan WLAN modülü sayesinde, sekiz cihazın aynı anda bağlanıp dosya paylaşmasını sağlıyor. Kişisel bir Cloud ürünü olan My Passport Wireless, elbette USB 3.0 bağlantısını da destekliyor.

wd1

Ürünün en önemli avantajlarından biri MIMO teknolojisini desteklemesi. Bunun anlamı, dört kullanıcının bu ürüne bağlanıp, altı saat boyunca aynı anda HD filmleri (Stream) izleyebilmeleri.

Üzerinde bulunan WPS düğmesi sayesinde kablosuz ağlara anında dahil olabilen Western Digital My Passport Wireless, üzerinde bulunan ikili LED takımı sayesinde bağlantı durumunu ve pil seviyesini kontrol etmenizi sağlıyor. Aynı zamanda bir SD kart okuyucusuna sahip olan My Passport Wireless, burada yer alan verileri de kablosuz ortamda aktarabiliyor.

Kullanımı Oldukça Kolay

Ürünün kurulumu ve kullanımı oldukça kolay. Western Digital My Passport Wireless‘i akıllı telefon veya Tablet ile kurmak isteyen kullanıcılar Android ve iOS ‘da bulunan My Passport App uygulamasını yüklemeleri gerekiyor. Bilgisayarlı kurulumda tek şart, WiFi teknolojisinin kullanılıyor olması.

wd4

Western Digital My Passport Wireless’in adaptörünü takın ve cihazı açın. Cep telefonunuzdaki uygulamayı çalıştırın ve buradaki adımları takip edin. Bilgisayar ile kurulıum yapacak olan kullanıcılar tarayıcılarında http://mypassport adresini yazmaları yeterli. MAC kullanıcıları tarayıcılarında http://mypassport.local yazmaları gerekiyor. Sonraki adımlar oldukça basit. Verilerinizi korumak için bir şifre girdikten sonra cihazı kablosuz ağınıza dahil edebiliyorsunuz. Burada istediğiniz kablosuz ağları seçebiliyorsunuz. Elbette bu cihazı herhangi bir kablosuz ağa bağlamak zorunda değilsiniz. Kendi ağınızı yaratıp, kişisel bulut teknolojisine sahip olmak da mümkün.

wd3

Western Digital My Passport Wireless’ın arayüzü sayesinde pilin durumu ve sabit diskin doluluk oranı hakkında bilgilere anında ulaşabiliyorsunuz. Bu alanda cihazı güncel sürümlere yükseltmeniz de mümkün. Bununla birlikte Dropbox, OneDrive ve Google Drive servislerine de erişmek mümkün.

İç Dünyasını Keşfedin

Western Digital My Passport Wireless, 2.5 inç’lik, 5400 rpm döngü hızı ile çalışan ve 1 TByte kapasiteli bir WD (SATA 300) diski içeriyor. 2 TByte kapasiteli modelde S-ATA 600 teknolojisini destekleyen bir disk bulunuyor. 175 x 172 x 58 mm boyutunda olan bu ürün sadece 270 gr (2 TByte modeli 350 gr) ağırlığında.

wd2

Ürünün önemli bir artısı DLNA teknolojisini de desteklemesi. Bunun anlamı DLNA sertifikalı bir televizyonda multimedya verilerinin kablosuz ortamda sorunsuzca aktarılması.

Yaptığımız denemelerde, Western Digital My Passport Wireless’ın üzerinde bulunan resim ve videoları televizyona sorunsuzca aktarmayı başardık. Bununla birlikte telefonumuzda bulunan bir video dosyasını cihaza aktarıp, ardından bu dosyayı hızlı bir şekilde Stream ettik.

Western Digital My Passport Wireless hem adaptör hem de pil ile çalışabilmesi önemli bir artı. Stand By süresi 20 saat olan Western Digital My Passport Wireless’ın pil durumunu üzerinde bulunan LED ışığı ile takip etmek mümkün. LED ışığı mavi yandığında %75, yeşil yandığında %50 ve turuncu yandığında %15’lik bir pil olduğunu gösteriyor. LED ışığı kırmızı yandığında pilin bitmek üzere olduğu hemen anlaşılıyor.

Harici depolama ürünleriyle ilgileniyorsanız buraya tıklayın

Kablosuz Ortamlardan iPhone’a Erişim

Her yerden online olunan bir çağda yaşıyoruz. Bu süreçte, en önemli sorunlardan birisi, şarjın çok çabuk bitmesi ve aynı zamanda kablolara bağımlı kalma durumu. Şarj sorununun çözülmesi konusunda, kablosuz şarj ve portatif şarj üniteleri bir nebzede olsa çare olmaya başladı. Diğer taraftan, akıllı cihazların kullanımı arttıkça, çekilen resimlerin, videoların, farklı akıllı telefonlara veya bilgisayarlara transferi veya bilgisayar ortamından bulunan resim, video ve buna benzer içeriklerin, akıllı cihazlara yüklenmesi oldukça önemli olmaya başlıyor. Aynı zamanda akıllı telefonların tıpkı bir USB diski olarak kullanılması ve bütün bunların kablo yumağından uzak, tamamen kablosuz olarak kullanılması, kulağa oldukça hoş geliyor.

Bu yazımda, iTunes kullanmadan iOS cihazlara kablosuz olarak bağlanıp, fotoğraf yükleyip indirebileceğimiz ve aynı zamanda akıllı telefonları bir USB disk olarak kullanabileceğimiz iki uygulamadan bahsedeceğim.

Her iki uygulama ile kablosuz olarak iOS cihazlara bağlanılabiliyor. Uygulamaların iOS cihazlarda çalıştırılması ile herhangi bir Windows veya OSX çalıştıran bilgisayardan, bağlantıya izin veren bir servis çalışmaya başlıyor. Üzeride iOS çalışan cihazın bulunduğu ağdan aldığı IP üzerinden cihaza bağlanılabiliyor.

Uygulamalardan birincisi;

Simple Transfer Pro:

Wi-fi üzerinden iOS cihazlara bağlanıp, fotoğraf ve video yükleyebileceğiniz  ya da bilgisayarınıza fotoğraf ,video indirebileceğiniz bir uygulama.

5

 

Uygulamanın çalıştığı telefona bağlanırken, sadece Mac bilgisayarlardan bağlanma zorunluluğu yok. Herhangi bir ortamdan, Simple Transfer Pro uygulamasını çalıştıran iPhone veya iPad’e web arayüzünden bağlanıp, istenilen resim yada video görüntülenebiliyor yada izlenebiliyor. Tersi olarak da istenilen resim yada video, iPhone veya iPad’e transfer edebiliyor. Bu uygulama ile uygulama dosyası yani video veya resim dosyası dışında, dosya yüklemek mümkün değil.

1

Uygulama, iPhone veya iPad’e yükledikten sonra çalıştırıldığında, cihaz bulunduğu ağ üzerinden otomatik bir IP alıyor ve üzerindeki bağlantı servisini açıyor. Bu uygulama ile aynı zamanda iPhone ile iPhone arasından yada iPhone ile iPad arasında dosya transferi de yapılabiliyor.

3

 

Uygulamanın güvenliğini sağlamak için de “Passcode” özelliği eklemiş. Bu özellik ile bir bağlantı şifresi tanımlanıp,  sadece şifreyi bilen kişilerin bağlanması sağlanıyor.

2

iPhone veya iPad üzerinde çalışan uygulamaya bağlanıldığında, cihaz üzerinde daha önceden çekilen fotoğraf veya videolar görülebiliyor. Eğer istenirse, bilgisayara indirilmeden de izlenilebiliyor. Ücretsiz versiyonu da bulunan uygulamanın Pro versiyonu, 2.99 dolara satılıyor.

Tamamen kablosuz olarak kullanılabilecek uygulamanın oldukça kullanışlı olduğunu söyleyebilirim.

Uygulamalardan ikincisi;

Wireless Drive:

19

 

Wireless Drive uygulaması, telefonunuzu kablosuz USB disk olarak kullanmanıza olanak sağlıyor. Bilgisayarda bulunan herhangi bir uygulama, video vs. dosyayı, iPhone veya iPad’e kablosuz olarak  yükleyebilir, aynı şekilde daha önce yüklemiş olduğunuz dosyayı, farklı bilgisayarlardan indirebilirsiniz.

16

Wireless Drive uygulaması, akıllı telefona yüklendikten sonra, uygulama başlatıldığında, bilgisayardan yada farklı bir akıllı telefondan bağlanmak için http protokolü kullanılıyor. Uygulamanın çalıştığı akıllı telefonun IP’si ile birlikte 4096 portu kullanılıyor. Güvenliğin sağlanması için

222

QR doğrulaması isteniyor. Bilgisayardan iPhone veya iPad’deki  uygulamaya, web tarayıcısı ile bağlanabilmek için  web tarayıcısında QR  kodu üretiliyor. Akıllı telefonun kamerası ile  QR kodu okutularak, telefona bağlanılabiliyor.

22

Bağlantı sağlandığında, bilgisayarda bulunan herhangi bir dosya, fotoğraf, video vs. telefona aktarılabiliyor. Bu sayede telefonda bulunan boş alan  sınırlarında, tamamen kablosuz dosya transferi sağlanabilmekte.

18

 

Bu uygulamanın da ücretli ve ücretsiz versiyonları bulunuyor. Ücretli versiyonu 2.99 dolara App Store’da satılmakta.

iPhone veya iPad cihazlarına kablosuz dosya transferinde kullanılan başka uygulamalarda bulunuyor. Bu uygulamalardan sadece iki tanesini anlatmaya çalıştım.

iPhone veya iPad sarf malzemesi  almak için linki takip edebilirsiniz.

Oyunseverlerin yeni canavarı: NVIDIA Titan X

0

Her yeni yıl, PC oyuncuları için heyecan dolu başlar. Oyun dünyasına yön veren firmalar en yeni oyunlarını duyurur, donanım üreticileri de bu heyecanı körükleyecek yepyeni ekran kartlarını piyasaya sürer. NVIDIA bu yıl da bu geleneği bozmadı ve bugüne kadar ürettiği en güçlü ve en gelişmiş ekran kartı olan GeForce GTX TITAN X’i tanıttı. TITAN X, haşmetli adının karşılığını fazlasıyla veren bir ekran kartı oldu. 2013 yılında tanıtılan ilk TITAN ile aynı güç tüketimiyle çok daha yüksek performans sağlayan TITAN X, 4K kalitesinde oyunculuğun gerçek anlamdaki ilk adımı olarak nitelendirilebilir. Fransa’da yapılan lansmanın ardından deneme fırsatı bulduğum GeForce GTX TITAN X’in öncelikle özelliklerine göz atalım. Daha sonra oyunlarda ve benchmark testlerinde ne gibi sonuçlara imza attığını irdeleyelim.

titanx

Maxwell mimarisiyle maksimum verimlilik

Yeni nesl Maxwell GPU mimarisini kullanan GeForce GTX TITAN X, Kepler tabanlı eşdeğer GPU’lara oranla çekirdek başına %135 daha yüksek performanslı ve Watt başına elde edilen performansta iki kat daha başarılı. TITAN X, ilk nesil TITAN’dan sadece 1,12 kat daha fazla CUDA çekirdeği içeriyor ama 1.002MHz saat hızıyla büyük ağabeyine tur bindiriyor. Bünyesinde 12GB GDDR5 görüntü belleği içeren ekran kartı, tüm bu özelliklere rağmen önceki TITAN modelleriyle aynı güç tüketimini sağlamayı başarıyor.

nvidia-geforce-gtx-titan-x-12gb-framebuffer

Gerçek 4K oyunculuk keyfi

4K çözünürlükte oyun oynamak çok yakın zamana kadar hayaldi. Geçtiğimiz yıl piyasaya çıkan birçok ekran kartı “Artık 4K oyun çağını başlatıyoruz!” vaadiyle piyasaya çıkmış olsa da, hepimiz biliyoruz ki bu vaadi çok az model yerine getirebildi. GeForce GTX TITAN X, 4K oyun çağını resmen başlatıyor. Bu ekran kartı tek GPU’lu olmasına rağmen gerçekten de hiçbir takıntı yapmadan 4K kalitesinde ve yüksek seviye grafik ayarlarında oyun oynatabiliyor. Üstelik NVIDIA’nın DSR (Dynamic Super Resolution) teknolojisi sayesinde bambaşka bir oyun keyfi sizleri bekliyor. GeForce GTX TITAN X’in DSR teknolojisini kullanarak, oyunlardaki 4K grafik kalitesini 1080p ekranınızda görünebilecek hale getirerek çok daha detaylı kaplamalar ve çok daha gerçekçi grafiklere ulaşabiliyorsunuz. Kısaca bu teknolojiyle 1080p ekranınızda bile 4K detayında oynayabiliyorsunuz.

Zengin bağlantı seçenekleri

NVIDIA’nın tarafıma ulaştırdığı GeForce GTX TITAN X referans model olmasına rağmen çok zengin bağlantı seçeneklerine sahipti. Ekran kartının üzerinde 3 adet DisplayPort, 1 adet HDMI 2.0 yuvası ve bir DVI yuvası bulunuyor. Aynı anda 5 monitörü çalıştırabileceğiniz TITAN X, dörtlü SLI desteği de sunuyor. Bu ekran kartını alanlar hangi tür kullanım şekline sahip olursa olsun bağlantı konusunda sorun yaşamayacaktır.


titan-x-drama

ASUS Maximus VI Extreme (Intel Z87) anakart, Intel Core i5-4670 @3,40GHz işlemci, 2x8GB DDR3 HyperX Savage RAM, 850W Cooler Master Silent Pro güç kaynağı ve Samsung SSD 840Pro konfigürasyonuna sahip sistemimizde test ettiğim GeForce GTX TITAN X, benchmark sonuçlarıyla da oyun performansıyla da beni büyülemeyi başardı. Bahsettiğim sistemde TITAN X gelmeden önce Gigabyte’ın TITAN’ı kullanılmaktaydı. GeForce GTX TITAN X, bir önceki TITAN modeline göre yaklaşık 1,5 kat daha yüksek performansa imza attı. 3Dmark Fire Strike Ultra testlerinde 2K çözünürlükte 6858 puan, 4K çözünürlükte 3878 puan alan GeForce GTX TITAN X, GIGABYTE’ın GV-NTITANOC-6GD-B modeline 2K’da 2159 puan, 4K testinde 1414 puan fark attı. Bu fark, TITAN X’in özel tasarımlı bir TITAN’a karşı bile ne kadar ağır üstünlük gösterdiğini fazlasıyla kanıtlıyor.

Oyun tarafında ise gözlerinizi alamayacağınız kadar güzel grafiklerde muhteşem bir performans sağlanıyor. Alien: Isolation, Middle-Earth: Shadow of Mordor ve Evolve oyunlarında test ettiğim GeForce GTX TITAN X, üç oyunu da 4K’da bile çok akıcı çalıştırdı. Alien: Isolation, Ultra grafik ayarlarında 4K çözünürlükte 60FPS’den aşağı düşmedi. Evolve’da en yüksek grafik ayarlarında 4K oyun keyfi 30FPS civarında seyrederken, Middle-Earth: Shadow of Mordor’da 4K oyun keyfi 37FPS civarında hıza sahipti. Tüm bu testler sonucunda şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, GeForce GTX TITAN X tam bir performans canavarı olmuş.
Son olarak kartın Türkiye fiyatına değinmek istiyorum. NVIDIA tarafından aktarılan bilgilere göre TITAN X ülkemizde 3.549TL tavsiye edilen son kullanıcı fiyatına sahip olacak. Bu fiyat tabii ki üreticilerin modifikasyon seçenekleriyle özelleştirilen TITAN X modellerinde farklılık gösterecektir.

Sürücüsüz Otomobil Teknolojileri

Trafikte geçen zamanlar yaşam kalitemizi düşürüyor. Bugüne kadar araçların içindeki teknoloji konforu geliştirmeye yönelikti. Araçlar son yıllarda adeta hareket halinde bir medya istasyonuna döndü. Fakat konforun dışında bir de trafik kazalarının hayatlarımızı tehdit etmesi söz konusu. Lastik Sanayicileri ve İthalatçıları Derneği’nin (LASİD) verilerine göre trafik kazaları birkaç sene içinde en büyük ölüm nedenlerinden biri haline gelecek. Şu an için ülke ekonomilerinin ortalama %3’ü trafik kazalarının maddi kayıplarını kapatmak için kullanılıyor. Bu tarz acı veriler bitmekle bilmiyor. Bu nedenle firmalar sürücüsüz yani kendi kendini süren otomobil teknolojilerine büyük yatırım yapıyorlar. Şu an için belli alanda kendi kendine park edebilen araçlar piyasada mevcut. Bunu çok daha büyük bir dünyanın ilk adımı gibi düşünsek yanlış olmaz.

volvo_road_train-8
Kontrolü tamamen otomobile bırakıp birşeyler okumaya cesaret eder misiniz?

Sürücüsüz otomobillerin en hayati parçası işlemci ve algılayıcıları. Bu alanda Nvidia’nın otomobil markalarıyla yakın bir ilişki içinde olduğunu görüyoruz. Ekran kartları ve güçlü tablet işlemcilerinden tanıdığımız Nvidia markasının Tegra X1 işlemcisi Audi’nin merkezine oturacak. Nvidia’ya göre Tegra X1 işlemcisi 15 sene önceki dünya üzerindeki en güçlü bilgisayardan çok daha güçlü ve buna karşın elbette küçük ve çok az enerji ile çalışabiliyor. Bu tarz teknolojilerde kullanılan işlemcilerin en önemli özelliği de esnek olmaları. Otomobillerde her geçen gün daha sık göreceğimiz bu işlemcilerin ortak özelliği öğrenebilmesi. Tabii bir işlemcinin öğrenmesi bir insanın öğrenmesine göre son derece kısıtlı kalıyor. Buradaki öğrenmeden kasıt, yol durumunda hava, yol durumu, kaza, yaya gibi sayısız etken ve değişkenin çok hızlı ve hatasız şekilde işlenmesi. Güzergah üzerinde bir anda beliren bir lastik patlamasının zincirleme kazaya sebebiyet vermesi ihtimali hızlıca hesaplanıp araç tarafından otomatik olarak devreye girmeli. Hedef otomobilin, belki de hiçbir insanın erişemeyeceği bir refleks hızında tepki vererek senaryolarda can ve mal kayıplarını önlemesi. Audi ve Nvidia CES fuarında bu hedef doğrultusundaki birlikteliği gövde gösterisi şeklinde kutladı. Audi A7 modeli 800 km’lik yolu hatasız şekilde sürerek fuar alanına girdi ve büyük ilgi gördü.

Tabii Audi bu alanda tek değil. Şu an için kendi kendine gidebilen “autonomous” teknolojisine sahip en küçük araç Nissan Leaf EV. Hızlı ve seri bir otomobil arayanlardasınız BMW 5 serisinin yakında bu özelliğe kavuşacağını söyleyelim. Hatta BMW 100 km’e hıza sürücüsüz bir şekilde 5 saniyede varacak kadar iddialı. Cadillac’ın 2 ton ağırlığındaki ağır ve büyük aracı SRX de yakında sürücüye ihtiyaç duymayacak. Bu alana yatırım yapan bir diğer dev marka da Volvo. Onlara göre 2017 yılında tamamen kendi kendine sürebilen bir otomobil satın alınabilir halde galeride sahibini bekleyecek. Satın alındıktan sonra bir sürpriz yapıp adrese kendi mi gidecek bilemiyoruz. Volvo binek otomobiller dışında da tırlar ve konvoylar üzerinde çalışıyor. SARTRE (Safe Road Trains for the Environmen) isimli projede öndeki araç bir insana emanet edilirken konvoyu oluşturan diğer üç araç lazer, radar ve kamera sistemleri kullanıyor. Araçtan araca iletişim teknolojisinin geliştirildiği SARTRE özellikle şoförlerin dinlenme payı göz önüne alarak geliştirilmiş.

Vehicle_prototype_0_0
Google Car Prototipi yollara düşmek için gün sayıyor

Sürücüsüz otomobillerin yol bilgisini almak için başvuracağı kaynaklardan en iddialı olanlarından biri Google. Haritalarıyla popülerliğini farklı bir boyuta taşıyan Google şimdi de kendi otomobilinin prototipini geliştirmiş durumda. Google Car isimli projenin prototipi hazırlanmış durumda. Kendi kendine gidebilen bu araç şu an için yağmur ve kar gibi zorlu hava koşullarında algılama sorunları yaşıyor. Bir diğer temel konu da Google haritalarının dışına çıktığınızda ya da gerçek yol ile harita uyuşmadığında otomobil tercih hakkını gerçek sürücüye bırakıyor.

Çok yakın bir gelecekte sürücüsüz sürüş özelliği otomobillerin standart bir özelliği haline gelecek. En azından teknoloji olarak buna hazırız fakat temel bir sorun yaşanması muhtemel kazalarda devreye giriyor. Şu an için bir araç %100 olarak kendi kendine hareket ediyor bile olsa yasal olarak sürücünün direksiyon başında olması gerekiyor. Ancak ileride bu teknoloji yaygınlaştığında neler yaşanacağını kestirmek güç. Bir sinyal kaybı nedeniyle yaşanacak bir kazada kim gerçekten suçlu olacak? Sürücüler ve hatta yayalar otomatik pilottaki araçlara ne derece güvenebilecek ve bu araçlar yolda giderken küçük bir çocuk ile kaya parçasındaki ayrımı hatasız şekilde işlemden geçirebilecek mi? Sanıyoruz bu teknoloji aynı zamanda hukuki ve etik birtakım soruları da beraberinde getirecek.

Dijital dönüşüme hazır olun

0

Her yıl Almanya’nın Hannover şehrinde düzenlenen ve en son 15 yıl önce gittiğim CeBIT’e bu yıl yeniden gitme şansı buldum. Son 15 yılda Hannover’de çok şey değişmese de CeBIT  son 15 yılda oldukça değişmiş. CeBIT artık son kullanıcılardan ziyade daha çok kurumları çeken bir etkinlik haline gelmiş. Dolayısıyla daha çok kurumların ilgileneceği tarzdan ürün ve çözümler sergilenir hale gelmiş. Buna rağmen son kullanıcıları da ilgilendiren çeşitli ürün ve çözümler yok değildi.

16 – 20 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilen etkinlikte 70’in üzerinde ülkeden 3.500’e yakın şirket katılımcı olarak yerini aldı. Türkiye’den ise toplamda 6 şirket etkinliğe katılım gösterdi. Dünyanın dört bir yanından 250 binin üzerinde kişi CeBIT’i ziyaret etti. D!Economy sloganına sahip bu yılki CeBIT’in partner ülkesi ise Çin oldu. Bu yüzden açıkçası şehrin her tarafında Çin rüzgarları esiyordu.

CeBIT 2015, 16. bis 20. März

CeBIT’in kapılarının açılmasından bir gün önce yani 15 Mart’ın akşamı sadece özel davetiye ile girilebilen bir açılış töreni gerçekleştirildi. Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Alibaba.com’un kurucusu Jack Ma’nın açılış konuşmalarıyla yer aldığı tören oldukça ilgi çekiciydi. Bir zamanlar küçük bir stantla katıldığı CeBIT’te şimdi sponsorlar arasında yer aldığını belirten Jack Ma şu sözleriyle başarısının sırrını aktardı: “Bizim dünyayı değiştirmemizi sağlayan teknolojilerin arkasında hayallerimiz yatıyor”. Ardından dijital dönüşümle birlikte gelecekte bizleri nelerin beklediğini aktaran Jack Ma, yeni geliştirdikleri yüz tanıma destekli ödeme sistemini tanıttı. Artık telefonun kamerası ile şifre ya da diğer bilgileri girmeden alışveriş yapmak mümkün.

Bu yılın odağı Dijital Ekonomi ve Dijital Dönüşüm oldu

Son yıllarda yaşanan dijital dönüşümün farkında olmamak mümkün değil. Kullanıcılar, şirketler, devletler, kısacası herkes bu dönüşümün bir parçası. Bu dönüşüme ayak uyduranlar için sorun yok, ama uyduramayanlar için sorun büyük. CeBIT’de gördüğümüz şu, hem yazılımlar hem de donanımlar inanılmaz bir gelişim gösteriyor. Sadece Mobil Dünya Kongresi’nde gördüğümüz gibi cep telefonları ya da tabletler değil, hayatımızın her anında kullandığımız yazılımlar, donanımlar araçlar kısacası her şey.

CeBIT 2015, 16. bis 20. März

Her şey dijitalleşiyor, buna ekonomi de dahil. Yeni D!economy’nin yani Dijital Ekonomi’nin en önemli parçaları ise bulut teknolojileri, büyük veri, akıllı şehirler ve diğer teknolojiler. CeBIT’te birçok şirket Dijital Ekonomi’ye hizmet eden ürün ve çözümlerini tanıttılar.

Biraz önce de belirttiğim gibi bu yıl CeBIT’te partner ülke Çin’di. Etkinlikte yaklaşık 600 Çinli şirket yer aldı. Ziyaret ettiğim Çinli şirketlerin stantlarında dikkatimi en çok çeken şey ise oldukça kaliteli ürünlere imza attıkları oldu. Çinli şirketler artık kaliteye daha çok önem veriyor, bu bir gerçek. Açıkçası önümüzdeki yıllarda Çinliler ürünleriyle çok daha fazla rekabetçi olacaklar gibi gözüküyor.

Türkiye’den katılan şirketler

CeBIT’e gitmişken Türkiye’den katılan şirketlerin stantlarını ziyaret etmemek olmazdı. Canovate Elektronik, Havelsan, Mabas Elektronik, Özgün Kablo, Türksat ve Voksporta Teknoloji’nin stantlarını da ziyaret ettim. Her bir şirket kendi alanlarında uzman oldukları teknolojilere yönelik ürün ve çözümlerini ziyaretçilere tanıtırken, iş görüşmeleri ile bunların pazarlanma faaliyetlerini de yürüttüler.

Yaklaşık 15 yıllık bir aradan sonra CeBIT’i tekrar ziyaret etmenin oldukça keyifli olduğunu söyleyebilirim. Bu kadar zaman geçtikten sonra CeBIT’in düzenlendiği fuar alanının ne kadar büyük olduğunu unutmuşum, başlangıçta yürüyerek gezmeyi denedim ama sonunda dayanamayıp fuar alanında gezen otobüslere binmek zorunda kaldım. Yoksa CeBIT yürümekle bitecek bir fuar değil.

Şimdi sıra önümüzdeki aylarda Türkiye’de düzenlenecek olan CeBIT’e geldi. Bakalım Türkiye’deki CeBIT nasıl geçecek.