Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Diğer
    Ana Sayfa Blog Sayfa 1906

    Bu da oldu! Japon filminde başrolde bir robot

    Sayonara

    Japonya, robotlarla ilgili en ilginç gelişmeleri kaynağı adeta. Manga ve anime robotlarının büyük ilgi gördüğü ülkede ayrıca Sony’nin geliştirdiği robot köpeklerden tutun da otellerdeki robotik resepsiyonislere kadar sayısız faktörle de karşılaşabilmek mümkün. Ancak Doğu Asya’dan gelen son haber diğerlerine taş çıkarır türden…

    Japonya’da Sayonara adlı filmde başrol oyuncusu ne ünlü bir aktrist ne de gelecek vaat eden genç bir isim; film yapımcılarının bu konudaki tercihi kadın görünümündeki bir robottan yana. Geminoid F adlı robot bakışları ve insana özgü hareketleri ile bir hayli çarpıcı. Temelde insan gibi hareket edebilmesi için tasarlanmış; şarkı bile söyleyebiliyor…

    Yüzünde lastik bir ciltle sarılı robot; gülümseme, kaşlarını ve ağzını hareket ettirebilme gibi gerçekçiliğini artıran özelliklerine ek olarak konuşadabiliyor. Tüm bu hareketleri ise bilgisayar üzerinden gerçekleştirilen kontrollerle yapılıyor.

    Star Wars’ta da vardı ama…

    Filmin konusu ise Japonya’da ölümcül bir nükleer santral patlamasının ardından yaşananlara dayanıyor. Öte yandan ilgili filmde kullanılan robot, sinema sektörü için bir ilk değil; Star Wars R2-D2 ve C3PO gibi yan karakterler de robotlardan oluşuyordu. Öte yandan Sayonara, robotun başrolde olduğu ender yapımlardan biri olarak tarihe geçti.

    kemal_sunal

    Ustalara saygı

    Bu noktada Kemal Sunal ve Fatma Girik’in başrolleri paylaştığı ve Girik’in Japonya’da hediye olarak gönderilen bir robotu canlandırdığı Türk sinemasının kült yapımlarından Japon İşi’ni de burada anmak gerekiyor.

    Kasım ayının ücretsiz PlayStation Plus oyunları

    ps-plus

    PlayStation, dünya genelinde bir fenomen adeta. Geçtiğimiz günlerde PlayStation 4 satış rakamlarına ilişkin duyuru da bunun en son göstergeleri arasında. Sony, 25 milyon üniteden fazla satış gerçekleştirildiğini resmi olarak açıklamıştı, söz konusu satış adedi rakamı, Xbox One’dan yaklaşık 10 milyon ünite daha fazla. Elbette PlayStation 3, PS Vita gibi diğer konsollar da ilgi görmeye devam ediyor ve tüm serinin kullanıcılarının daha kapsamlı oyun imkanları, ücretsiz/indirimli oyun, online gibi faktörler için tercih ettiklerin, ücretli bir sistem var: PlayStation Plus aboneliği…

    Her ayın sonunda PlayStation Plus aboneleri için Sony tarafından sonraki ayda yayınlanacak ücretsiz oyunlar açıklanıyor. Büyük bir merakla beklenen 2015 Kasım ayının ücretsiz oyunları da kısa süre önce belli oldu. Evet, hediyeler bu kez 2015 yılının geneline göre gerçekten de tatmin edici olabilir…

    [vsw id=”L-sUMmIY1AA” source=”youtube” width=”425″ height=”344″ autoplay=”no”]

    Ücretsiz oyunlardan ilki PlayStation 4 için The Walking Dead: Season 2. Popüler TV dizisinden ilham alan yapım, zombiler tarafından istila edilmiş bir dünyada hayatta kalma teması üzerinden şekilleniyor. Oyuncular, kendi kararları ile çok sayıda alternatif sonla The Walking Dead: Season 2’yi tamamlayabiliyorlar. Grafikleri ve ürpertici konusu ile dikkat çeken oyun, PlayStation Plus üyeleri tarafından ücretsiz olarak PS4 konsollarına indirilebilir.

    Kasım ayında PlayStation 4 için Magicka 2 de ücretsiz olarak geliyor. Aksiyon oyun, fantastik ve keyifli bir oyun deneyimi vaat ediyor.

    PlayStation Plus programı çerçevesinde PS3 ve PS Vita sahiplerine de sürprizler var. Önceki nesil konsol sahipleri için Mass Effect 2 ve Beyond Good & Evil bu ay ücretsiz. Keyifli oyunlar.

    Twitter daha az stresli MRI taramaları için kullanılıyor

    Yoğun şekilde kullanılan sosyal ağlardan biri de Twitter. Mikro blog platformu, 140 karakterlik ifadeler, duygu ve düşünce paylaşımları için harika bir yol. Peki bu paylaşımların MRI görüntüleme ile ilgisi ne dediğinizi duyar gibiyiz. Okumaya devam ediniz…

    ABD’de Tıbbi Görüntüleme ve Radyasyon Bilimleri Dergisi’nde yayınlanan bir araştırmaya göre Twitter, MRI’ın daha az travmatik bir süreç halini almasına yardımcı olabilir…

    Eklem hastalıkları, kanser gibi sorunların belirlenmesinde kritik önem taşıyan MRI görüntüleme metodu, birçok insan için hoş bir deneyim değildir. Radyo dalgaları bedeni çevrelerken çoğu kişi için psikolojik olarak sıkıntılı ve huzursuz bir zamanı da beraberinde getirir. Bu stresli durumun daha düşük seviyeye indirgenmesi için neler yapılabilir sorusuna odaklanan araştırmacılar Twitter’a yöneldiler…

    twitter-mri

    MRI ile ilgili 500’e yakın tweet analiz edildi ve bazı sonuçlara ulaşıldı. Öncelikle randevu, tarama ve tanıya dair tweet’ler kategorize edildi. Öncelikle hastaları en çok rahatsız eden iki şeyin MRI’ın klostrofobi (kapalı yerde kalma korkusu) ile ilgili duygulara neden olması ve duyulan sesler olduğu belirlendi.

    Belli başlı çıkarımlara göz atıldığında hastaların ortak bir şikayet olarak MR sırasında çalan müziği kendilerinin seçmelerinin mümkün olmaması sorun olarak atfedildi. Hastaların kendi müziklerini seçme sansına sahip olmalarının süreç sırasında daha az endişeye kapılmalarını sağlayabileceği sonucu çıktı. Ekip ayrıca arkadaş ve ailenin destekleyici tweet’lerinin önenime vurgu yaptı. Ek olarak hastaların MRI’ı dinlenmek ve biraz şekerleme yapmak için iyi bir fırsat şeklinde tanımlamaları da olumlu tweet’lerin ortak noktaları arasında yer aldı.

    Sosyal mühendislik, insanların hayatlarını daha iyi bir hale getirmek için gelecekte önemini artırarak devam ettireceğe benziyor.

    Sanal gerçeklik hayatımızı nasıl kolaylaştıracak?

    Oculus’un çabalarıyla bir süredir hayatımıza geri dönen sanal gerçeklik, teknoloji, eğitimden sağlığa, oyundan savaşa kadar birçok alanda potansiyel sunuyor. İlgi çekici kullanım örneklerini bu yazıda bulabilirsiniz.

    Canon EOS M3 inceleme

    m3_01

    Canon’un yeni aynasızı Türkiye’de de satışa sunuldu. Cihazın bütün özelliklerine bu incelemede göz atıyoruz.

    Aynasız olarak tabir edilen ve üzerinde prizma sistemi olmadığı halde objektifi değiştirilebilir fotoğraf makineleri son yılların popüler ürünleri arasında yer alıyor. Canon’un bu alanda M ailesi ile yer alıyor. Firmanın en yeni modeli ise M3 olarak tabir edilen fotoğraf makinesi.

    APS-C boyutunda sensör

    Fotoğraf makinesinde APS-C olarak tabir edilen ve genelde giriş seviyesi dijital SLR modellerde yer alan sensör kullanılıyor. 22.3×14.9 mm boyutlarındaki bu sensör 24 Megapiksel çözünürlük sunuyor. DIGIC 6 imaj işlemcisi, maksimum 25600’e çıkabilen ISO, öne doğru döndürülebilir 3 inç boyutunda dokunmatik ekran, Hibrit CMOS AF netlik sistemi, saniyede 4.2 kare seri çekim hızı, Wi-Fi, NFC ve 49 noktalı netlik sistemi fotoğraf makinesinin temel özellikleri arasında yer alıyor.

    Zengin çekim modları

    Fotoğraf makinesinde manuel çekim modları bulunduğu gibi hazır çekim modları da yer alıyor. Bu sayede fotoğraf konusunda bilginiz az bile olsa bu hazır çekim modları fazlasıyla işinizi görüyor. Ayrıca önceki modelde (M) bütünleşik bir flaş yoktu. M3’te ise bütünleşik flaş bulunuyor. Bu da özellikle karanlık ortamlarda yapılan fotoğraf çekimlerinde işe yarıyor.

    Fotoğraf makinesinin ekranının öne doğru hareket edebiliyor olması özellikle selfie çekimlerinde işe yarayan bir özellik. Bu sayede kendi fotoğraflarınızı ekranda görerek rahat bir şekilde çekebiliyorsunuz.

    Objektif seçenekleri

    M3’ün kit objektifi Canon EF-M 18-55mm f/3.5-5.6 IS STM. Bu objektif günü kurtarma anlamında yeterli. EF-M bayonet kullanan birkaç objektif seçeneği de var. Ayrıca özel bir adaptör ile EF-S serisi objektifleri de aynasız modellere takabiliyorsunuz. Yani tercih seçeneğiniz epey fazla.

    m3_02

    Fotoğraf kalitesi

    Canon EOS M3 fotoğraf anlamında klasik Canon kalitesini sunuyor. Çekilen fotoğrafların kalitesi giriş ve orta seviyesi bir dijital SLR modeli aratmıyor. Nisbeten büyük sensör daha az grenle daha iyi fotoğraflar çekme imkanı sunuyor.

    Canon EOS M3 Teknik özellikler

    • 24 Megapiksel çözünürlük
    • APS-C boyutunda sensör
    • DIGIC 6 imaj işlemcisi
    • JPEG ve RAW desteği
    • 49 noktalı netlik sistemi
    • Harici mikrofon girişi
    • 3 inç 1.040 milyon piksel döndürülebilir dokunmatik ekran
    • Hazır çekim modları, manuel modlar
    • Saniyede 4.2 kare seri çekim hızı
    • SD/SDHC ve SDXC uyumlu bellek yuvası
    • Bütünleşik Wi-Fi ve NFC
    • CIPA standartlarına göre 250 kare

    Video konusu

    M3 benzerlerinde olduğu gibi video kayıt özelliği de sunuyor. Saniyede 30 kareye kadar Full HD (yani 1920×1080 piksel) çözünürlükte video kayıt edebilen fotoğraf makinesinde bu videoların kalitesi de ortalamanın üzerinde. Zaten Canon’un bu alanda önemli bir tecrübesi var. Bu tecrübeyi M3’te de görebiliyoruz.

    Merak edenler için söylemekte fayda var: M3’te harici mikrofon yuvası da bulunuyor. Bu sayede video kayıt ederken isteğe bağlı olarak harici mikrofon da bağlanabiliyor. Buna gerek yoksa bütünleşik mikrofonu da kullanabiliyorsunuz. Ama özellikle gürültülü ortamlarda sesin daha iyi olmasını isterseniz harici mikrofon şart olduğundan güzel bir özellik.

    eosm3

    Wi-Fi ve NFC

    M3’ün önceki modellerden en önemli farkı kablosuz ağ bağlantısı ve NFC özelliğine sahip olması. NFC ile uyumlu cihazlarla tek dokunuşla iletişim kurabilen M3, Wi-Fi sayesinde fotoğraf aktarımı ve uzaktan kullanım gibi özelliklere kavuşuyor. Özellikle kablosuz kullanım zaman zaman fazlasıyla işe yarayan bir özellik. Gelmesi iyi olmuş.

    Pil ömrü

    CIPA standartlarına göre M3’ün pil ömrü 250 kare. Benzer fotoğraf makinelerine göre yeterli bir pil ömrü. Ancak elektrikten uzak ortamlarda yapacağınız çekimlerde yanınızda yedek pil bulundurmanızı öneririm. Zira özellikle video kayıt ettiğinizde pil hızlı bir şekilde tükeniyor.

    Yenilenen M ailesinin en son modeli olan M3, gelişmiş özellikleri, kablosuz ağ bağlantısı ve diğer fonksiyonlarıyla dikkat çeken bir model olmuş. M3, ‘Canon bir makinenim olsun, objektifi değişebilsin ve hafif olsun’ diyenlere önerebileceğim bir fotoğraf makinesi.

    Işığınız bol olsun

    Lenovo A7000: Dolby Atmos teknolojisi ile fark yaratıyor

    Giriş seviyesi bir telefon olan Lenovo A7000, sahip olduğu Dolby Atmos teknolojisi sayesinde kendisini farklılaştırıyor. En derin ve ince sesleri bile rahatlıkla duymanızı sağlayan bu teknoloji, 5.5 inç ekran ve uygun fiyat ile birleştiğinde, oldukça heyecan yaratan bir telefon ortaya çıktı.

    Lenovo, bu sefer çok farklı bir ürün ile karşımızda. Vibe serisi ile büyük beğeni toplayan Lenovo, şimdi de A7000 ile gönülleri fethetmek istiyor. Öyle ki Vibe serisi daha çok kamera performansı ile göz dolduruyorken, A7000 sahip olduğu Dolby Atmos teknolojisi sayesinde puanları kapmak istiyor.

    2

    5.5 inç büyüklüğünde Lenovo A7000, etkileyici Dolby Atmos hareketli ses teknolojisinin avantajıyla, yüksek performanslı bir ses sistemi ile ayrıcalıklı bir alternatif sunuyor. Bunun anlamı Lenovo A7000’in özellikle müzikte, oyunda, videolarda ve video konferanslarda yüksek ve keskin ses kalitesi kullanıcıya sunması. Bu teknoloji kaliteli bir kulaklık ile birleştiğinde şaşırmamak elde değil.

    Bu özellik birçok kişi için yeni gelebilir. Sonuçta Lenovo A7000, Dolby Atmos teknolojisine sahip ilk akıllı telefonu olma özelliğini de taşıyor. Fakat ürünü denediğinizde sesin çevrenizi sarması ve ortamı etkileyici bir şekilde dönüştürmesi dinlemeye değer.

    5

    Tasarım

    Lenovo A7000, daha önce bir serinin devamı değil. Bu telefon tamamen sıfırdan tasarlanmış olan biri ürün. Giriş seviyesi bir telefon olan A7000, bu yüzden olsa gerek metal bir kasaya sahip değil. Bununla birlikte su ve toza karşı direnç böyle bir üründe aramak yanlış olur. Başarılı bir ergonomiye sahip olan A7000, 8 mm kalınlığı ve 5.5 inç büyüklüğündeki ekranı ile eke çok iyi oturuyor. Araka kapak plastikten ve bu kapak çıkıyor. Kapağın altında SIM ve MicroSD kart yuvaları yer alıyor.

    Unutmadan söyleyelim. Lenovo A7000 iki adet SIM kart desteğine sahip. Bununla birlikte 2900 mAh’lik bataryanın çıkarılıp değiştirilmesi de önemli bir avantaj. Lenovo A7000’nin güçlü pili yaklaşık 12 günlük bir bekleme süresine ulaşıyor. 2G modunda yaklaşık 2 gün, 3G modunda ise de 1 gün boyunca rahatlıkla kullanılabiliyor.

    3

    Performans

    Lenovo A7000, 1.5 Ghz hızında sekiz çekirdekli MediaTek MT6752m işlemcisini kullanıyor. Bu işlemci 2 Gbyte’lık bir sistem belleği ve 8 GByte’lık kapasite ile destekleniyor. Giriş seviyesi bir telefon için bu bellek miktarı ve işlemci fazlasıyla yeterli. Lenovo A7000, günümüzün multimedya ihtiyaçlarını karşılıyor. 8 Gbyte kapasite 32 Gbyte’a kadar arttırılabiliyor. Yaptığımız testlerde menüler arası geçişlerde herhangi bir takılma görmedik. Uygulamalar ve sistem performansını kasmayan oyunları rahatlıkla oynayabildik. Yine de şunu söylemeden edemeyeceğiz. Lenovo A7000 her ne kadar giriş seviyesi bir telefon için yeterli kalsa da, 5.5 inç büyüklüğündeki IPS ekranın 1.280 x 720 piksel çözünürlüğünün daha yüksek olmasını isterdik. Üründe beğendiğimiz bir özellik, ekran parlaklığının yüksek ve geniş bir görüş açısı sayesinde neredeyse her ortamda uyum sağlaması.

    1

    Kamera

    Lenovo A7000, ön tarafa 5 MP arka tarafta da 8 MP’lik bir kameraya sahip. Bu alanda çok iddialı olmayan A7000, giriş seviyesi bir telefon için kendi kategorisinde ortalamanın üzerinde bir performans sunuyor. Yine de şunu söylemekte fayda var. Fotoğraf çekmeyi seven kişilere tavsiyemiz, farklı alternatifler bakmaları. Bu kategoride 13 MP’lik çözünürlük sunan giriş seviyesi telefonlar unutulmamalı. Ön kamera ise, Selfie tutkunları için yeterli.

    Gelelim ’nin en güçlü özelliğine. 699 TL’lik bir fiyat ile satılan bu ürün, bu fiyat karşılığında oldukça zengin özellikler sunuyor. 4G desteğine sahip olan bu ürün, üstün ses kalitesi, inceliği ve hafifliği ile birçok kişinin beğenisini kazanacağını söylemeliyiz.

    Lenovo A7000 siyah beyaz renk seçenekleriyle mutlaka görülmesi gereken bir akıllı telefon.

    Son yılların en önemli buluşlarından birisi Grafen

    0

    Son dönemlerde aerojel, elastomerik, grafen gibi birçok süper maddeden bahsediliyor ama bunların içerisinde en önemlisi Grafen. Grafen, Nobel Ödülü alan çok önemli bir süper madde. Hatta birçok kişi Grafen’i son yıllardaki en önemli keşif olarak görüyor. Bunun nedeni ise birçok alanda birçok şeyi kökünden değiştirebilecek potansiyele sahip olması.

    Grafen, çok nadir bulunan bir madde değil, aslında birçoğumuzun çocukluğundan beri haşır neşir olduğu, 500 yıllık geçmişe sahip kurşun kalemlerimizdeki grafitten türetilen bir madde. Grafen’i bu kadar önemli yapan ise dünyanın en ince, en güçlü ve en iletken madde olması. 1947 yılından bu yana bilinir olsa da Grafen gerçek anlamda ilk olarak Manchester Üniversitesinde Konstantin Novoselow ve Andre Geim tarafından yapılan çalışmalar sonucunda ortaya çıktı. Bu çalışmalar Novoselow ve Geim’a Nobel Fizik Ödülünü kazandırdı.

    Gelmiş geçmiş en hızlı, en sağlam, en güçlü madde

    Grafen deyip geçmeyin, çelikten neredeyse 300 kat daha güçlü, ısı iletkenliği konusunda elması tahtından indiren, inanılmaz esnek bir maddeden bahsediyoruz. Kullanım alanları o kadar geniş ki bilgisayarlardan cep telefonlarına, otomobillerden uçaklara, biyoteknolojilere kadar bir çok alanda kullanılabiliyor. Açıkçası gelecekte üretilecek her elektronik cihazın bir parçası olacak gibi gözüküyor. Şu anda Samsung’dan IBM’e kadar birçok şirket Grafen üzerinde çalışmaya devam ediyor. Her gün Grafen ile ilgili yeni bir haber geliyor. Örneğin IBM geçtiğimiz aylarda grapheneGrafen tabanlı 100GHz hızında çalışabilen bir transistörü duyurdu ve demosunu gerçekleştirdi. Şu anda 1THz’lik transistör üzerinde çalışıyor. Dolayısıyla şu an kesin bir süre veremesek de belki de 10 yıl içerisinde şu an telefonlarda, tabletlerde ve bilgisayarlarda kullanılanlardan belki de 100 kat daha hızlı işlemciler ortaya çıkacak. Sadece işlemciler değil, elektronik cihazlarda kullanılan tüm bileşenlerin hızlanmasını sağlayacak. Bu arada grafen tozunun kullanılması ile birlikte bataryaların da süresini uzatacak. Yani akıllı telefonunuzu ya da tabletinizi belki de aylarca şarj etmeye gerek kalmadan kullanabileceksiniz. Batarya teknolojisine sağladığı bu katkı sadece akıllı telefonlar ya da tabletlerde olmayacak, günümüzün popüler konularından birisi olan elektrikli otomobillerin de menzillerinin şimdikinin belki de 5 – 10 katına çıkmasını sağlayacak.

    Plastik üzerine kaplanabilmesi sayesinde birçok elektronik cihazın, otomobillerin, uçakların hatta uzay araçlarının çok hafif üretilebilmesini sağlayacak. Şeffaf güneş hücreleri üretilebilmesini mümkün kılacak bu sayede binalardaki pencerelere uygulanarak elektrik üretilebilecek.

    Sınırsız kullanım alanına sahip

    Çok sağlam bir madde olduğu için tıp alanında protezlerde kullanılabilecek. Spor tarafına baktığımızda çok daha sağlam ekipmanların üretilebilmesini mümkün kılacak. Geçirgenliğinin çok az olması sayesinde Grafen ile kaplanan plastik bir kutuda yiyecekler uzun süreler saklanabilecek.

    Kısacası Grafen sadece teknoloji dünyasına değil tüm dünyaya yeni bir soluk getirecek. Çünkü neredeyse tıp alanından spora kadar neredeyse her sektöre değen çok önemli bir gelişme. Son 60 – 70 yılda dünyanın değişmesinde bilgisayarların dolayısıyla işlemci güçlerinin hızla artması çok büyük rol oynadı. Dolayısıyla Grafen ile birlikte önümüzdeki yıllarda çok daha hızlı bir gelişmeye şahit olacağız.

    Grafen ile ilgili yapılan çalışmalara gelirsek, biraz önce belirttiğimiz gibi birçok şirket şu anda Grafen üzerinde çalışıyor. Bu çalışma sadece şirketler bazında kalmıyor elbette. Bunun için çeşitli çalışma grupları da kurulmuş durumda ve çalışmalar hızla devam ediyor. Örneğin Avrupa’da Graphene Flagship isimli bir girişim bulunuyor. Bu girişimin arkasında, Nokia, Alcatel Lucent, Philips, Ericsson, Basf gibi 150’nin üzerinde irili ufaklı birçok şirket bulunuyor.

    Türklerin Zirveye Oynadığı Uzay Yarışı

    Uzay bize Kaptan Kirk’ün mirası… Tabii kendisi Atılgan isimli gemiyle evrende adım atılmadık yr bırakmadı. Biz sıradan insanlar onun kadar şanslı olmasak da adım adım hedefi göklerin ötesine, bilinmeyene çevirmeye başladık. Uzay işlerinden sorumlu bir kurum denildiğinde akla ilk gelen isim NASA şu an için fazlasıyla Mars görevlerine yoğunlaşmış durumda. Ancak Uzay Turizmi de yoğun talep doğrultusunda gelişmeye devam ettiği için NASA, Uzay işlerini özelleştirmeye karar vererek kendisine bağlı ihaleler açtı. Bu ihalelerde birini SpaceX kazandı. SpaceX firmasının ismini not edin çünkü yakın gelecekte ona bolca rastlayacağız. PayPal kurucusu ve Tesla Motors sahibi (daha havalı bir kariyer düşünülemez herhalde) Elon Musk’ın son dönem projesi Uzay. Herhangi bir devletten bağımsız olarak Uzay’a ilk defa kapsül ve araç gönderip geri getiren şirket özelliğini taşıyan SpaceX yakında yolcularla dolu turistik uçuşlara başlıyor. 2010 yılında Dragon isimli kapsülü Uzay’a yollayarak bu sektörde parlayan SpaceX bir iki sene içinde asıl atılımını gerçekleştirecek.

    Hedef 100 km

    Uzay Turizminin kısa vadeli hedefi yer yüzünden 100 km yukarı çıkarak gezegenimizin dışına yani Uzay’a varmak. Orta vadeli hedefler arasında Ay’a gidiş dönüş ve Ay’da 500 metre yürüyüş var. Daha uzak hedefler arasında NASA’nın da başını çektiği Mars’a gidiş ve dönüş var. Tabii Mars’tan dönüş şu aşamada bir hayal gibi gözükse de yakıt sorununun üstesinden gelinmesini sağlayacak teknolojik gelişmeler umut veriyor. Microlattice ismi verilen yeni bir materyal son derece hafif ve dayanıklı olmasıyla göze çarpıyor. %99.9’u hava olan bu materyalin patenti uçaklarından tanıdığımız Boeing firması tarafından alınmış durumda. İlk etapta uçaklarda kullanılarak yakıt tasarrufu sağlanması hedeflenen microlattice önümüzdeki 5-10 yıllık dönem içerisinde Uzay projelerine adapte edilecek. Bu tarz bir malzemeden üretilen araçların çok daha düşük maliyetle günümüzde kat ettiğimiz mesafelerin en az üç dört misli üzerine çıkması söz konusu. 2011 yılında ilk kez bilimsel çevrelerde bahsi geçen bu materyal dünyayı değiştirecek en önemli gelişmelerden biri olarak kabul edilmişti. NASA ile dirsek temasını her geçen gün artıran Boeing’in microlattice ile uzay araştırmalarına yatırım yapmasının da altında bu yatıyor.

    dream-chaser-101b6ecef5f206a2

    Uzay Yarışındaki Türkler

    Uzay yarışında biz de varız diyen firmalardan biri Sierra Nevada Corporation. www.sncorp.com sitesinden projelerine bakabileceğini firmada sizi büyük bir sürpriz bekliyor. Firmanın sahipleri Fatih Özmen ve Eren Özmen çifti. Ankara doğumlu girişimcilerin ABD’deki firması SNC hızlı bir yükseliş içerisinde. Birçok ödül alan teknoloji firması da NASA’dan uzaya yolcu taşıma izni almış durumda. Dream Chaser ismi verilen uzay aracının testleri bitime yakın durumda. 12 yıldır üzerinde çalışılan uzay konusu yakın zamanda gerçek anlamda devreye girecek gibi. Özmen çiftini bu süreçte daha yakından takip edeceğiz.
    Kartlarını gizli oynayan ve yine NASA’dan onay alan özel şirketlerden biri Blue Origin. İsmini muhtemelen az ya da hiç duymadığımız Blue Origin’in gündemi sır gibi saklanıyor. 2000 yılında faaliyetlerine başlayan firmanın kurucusu Jeff Bezos. Onu aslında hepimiz tanıyoruz çünkü kendisi Amazon’un da kurucusu. Birçok farklı teknolojiye yatırım yapan Jeff Bezos’un Blue Origin ile tam olarak Uzay Turizm’inde nasıl bir farklılık yaratacağını kestirmek güç. Şahsi fikrime göre Amazon gibi dev müşteri kitlelerini kontrol eden bir firma, bu alışkanlığını korumak isteyecektir. Bu açıdan bakınca da Blue Origin’in fiyat anlamında rekabetçi olması söz konusu. Muhtemelen Amazon’un uygun fiyatlı algısı Uzay yolculuklarına aktarılacaktır.

    Görüldüğü gibi şu ana kadar NASA ile iş birliği yapan büyük isimlerden bahsettik. İçlerinde Amazon ve Tesla Motors’u kurucularıyla bizleri gururlandıran bir Türk çiftin olması artık geleceğin nereye doğru kaydığının en büyük göstergesi. Dünyadaki kaynakları bitirip bitirmediğimiz ayrı bir dosya konusu ancak dünya dışında kendimize bir kaynak olarak uzayı yeni baştan keşfedeceğimiz günlere hiç olmadığımız kadar yakınız.

    Kadınlar ne ister?

    Son zamanlarda 3 boyutlu yazıcılar oldukça popüler hale geldi. 3 boyutlu nesneleri basabilmemize olanak sunan bu akıllı teknolojinin üretim rakamları her geçen gün artıyor. Yapılan bir araştırma 2017 yılında 1 milyon yazıcının üretileceğini söylüyor. Pazarın ise 3.1 milyar dolar büyüklüğe sahip olması bekleniyor. Şimdiden pek çok aksesuarın basılabildiği bu teknoloji kadınların kıskacı altına girdi. Gelin, kadınlar 3 boyutlu yazıcıdan ne istiyor, birlikte bakalım…

    iStock_000055162886_Small

    Hızla gelişen teknoloji bizi her geçen gün daha fazla şaşırtıyor. Bundan sadece 5 yıl önce biri karşınıza çıkıp “Yazıcıdan kolye bastım” dese muhtemelen ona inanmazdınız. Sadece kağıt basmaya yarayan yazıcılar, son dönemlerde kağıdın kullanımının azalmasıyla zaten bir kenara konulmuştu. Yeniden doğuşu ise 3D yazıcılarla oldu! Nedir bu 3D yazıcılar, önce kısaca onu anlatalım: Alışık olduğumuz yazıcıların görüntüsünden biraz daha büyük ve ağır olan bu yazıcılar, kullandıkları özel mürekkep teknolojisiyle birtakım nesneleri 3 boyutlu olarak basabiliyor. Bu teknoloji ilk olarak 1980’li yıllarda Japonya’da kullanılmış. Daha sonra Amerika’da ticari hale getirilmiş. 6-7 yıl içinde ise kullanımı yaygınlaşmış. Geleceğin teknolojisi olarak görülen 3 boyutlu yazıcılar, hayal ettiğiniz bir parçayı bilgisayar ortamında modelleyerek, birkaç dakika içinde yazıcıdan çıkartmanıza olanak sağlıyor. Tabi bu durum da kadınların dikkatinden kaçmıyor!

    En çok telefon kılıfı basıyorlar
    3 boyutlu yazıcılardan basabileceğiniz ürünler hakkında hayal gücünüzü oldukça geniş tutabilirsiniz. İlk olarak tanışma amaçlı küçük ebatlı nesneleri bastığımız bu teknolojik cihazlarda bugün organ bile basılabilir hale geldi. Dünyanın üç boyutlu yazıcıyla üretilen en ilginç ürünü ise Defense Distributed adlı bir grubun ortaya çıkardığı silah oldu. Yaklaşık bir yıllık çaba sonucunda ortaya çıkan silah, Teksas’ın Austin kentindeki atış alanında denendi. Bu kadar ilginç ürünlerin basılabildiği bu teknolojik cihazda kadınlar da bileklik, kolye, anahtarlık gibi ürünleri basmayı denediler. Renkli renkli tasarımlar, şıklıkla birleşince her kadın kendi aksesuarını tasarlamaya merak saldı. Hatta son zamanlarda kıyafet ve topuklu ayakkabı basanları bile duyuyoruz. 3 boyutlu yazıcıların kadınlar tarafından en verimli kullanıldığı bir diğer alan da telefon kılıf ve kapakları… Birbirinden gösterişli telefon kapaklarını satın alan kadınlar, artık kıyafetlerine uyacak farklı kombinasyonlarda cep telefonu kılıflarını kendileri tasarlayıp basıyorlar.

    Mobilya basacakları günleri de göreceğiz
    Basabileceğiniz ürün çeşitlerine çok farklı örnekler var. Örneğin geri dönüşümün öneminin bu kadar vurgulandığı bir dönemde, Dirk Vander Kooji adındaki Hollandalı bir öğrenci, eski buzdolabı parçalarını kullanarak kişiye özgü mobilyalar üretti. Kooji’nin bu keşfi dünyanın çeşitli yerlerinde inovasyon ödülleri almasına da sebep oldu. Kadınların evlerinde kullandıkları mobilyaları da büyük hassasiyetle seçtiklerini göz önüne alırsak, kadınların 3 boyutlu yazıcılardan mobilya bastıkları günleri görmek pek de hayal değil.

    Çocuğunuza oyuncak basabilirsiniz
    Eğer çocuğunuz varsa 3 boyutlu yazıcılar sizin için oldukça ilgi çekici olabilir. Modibots adlı bir marka şimdiden 3 boyutlu yazıcılarda oyuncak üretmeye başladı. Hâl böyle olunca, yakın zamanda diğer oyuncak firmaları da bu işe girişebilir. Ya da siz yaratıcılığınızı kullanarak, çocuğunuz için farklı farklı oyuncaklar tasarlayabilir ve bunları 3 boyutlu yazıcınızdan basabilirsiniz.

    Arabanız olsun ister misiniz?
    Urbee markası bu konuda bir ilk oldu ve üç boyutlu yazıcı ile basılan ilk arabayı üretti. Yakın bir zamanda da dünyaca ünlü otomobil markası Peugeot, yeni tanıttığı modeli Fractal’da 3 boyutlu yazıcı ile basılmış parçaların yer aldığını duyurdu. Aracın iç kısmında yer alan 3D yazıcı ile üretilmiş parçalar, toplam alanın yüzde 80’lik bir bölümünü kaplıyor. 3 boyutlu yazıcı teknolojisi bu kadar hızlı gelişirse belki yakın bir zamanda kendi arabanızı da basabilirsiniz, belli mi olur…

    İnternet dini ve milli bayram kültürümüzü nasıl değiştirdi?

    gorsel48

    Türkiye’de ilk Internet bağlantısı 12 Nisan 1993’te PTT’den sağlanan 64Kbps kapasiteli kiralık bir hat kullanılarak yapıldı. Bu bağlantı ODTÜ’den ABD’de bulunan bir ağ olan NSFNet’e (National Science Foundation Network)’e bağlanılarak gerçekleştirildi. Türkiye İlk İnternet Servis Sağlayıcılarıyla da 1996 yılında tanıştı. Daha cep telefonları bile yeni yeni kullanılmaya başlanmıştı. O yıllarda insanların çok büyük bir bölümünün internetten haberi bile yoktu.

    e-Posta adresimiz olmadığı için herkes birbirine ya mektup yazar ya da kart atardı. Özellikle yurtdışına ve denizaşırı ülkelere mektubun gitmesi ve gelmesi 1-2 ayı bulur ve bu süre normal karşılanırdı. İnternetin hayatımıza girmediği yıllarda özellikle de bayramlarda ülkemizde bize has bazı kültürel alışkanlıklara sahiptik. Bu alışkanlıkların neredeyse tümünü hayatımıza internet girdikten sonra kaybetmeye başladık.

    Bugün size internetin dini ve milli bayram kültürümüzde neleri değiştirdiğini anlatacağım.

    Kart Gönderme Kültürü Neredeyse Sona Erdi

    Çok değil sadece 20 yıl öncesine kadar özellikle dini bayramlarımızdan 10-15 gün kadar önce hemen herkesi tatlı bir telaş sarardı. Akrabaya, eşe dosta gönderilecek kartların seçilmesi için bayram öncesi açılan kart tezgahlarının altını üstüne getirirdik. En orjinal kart bizimkisi olmalıydı düşüncesiyle farklı özellikte ve farklı boyutlardaki kartlar arasında çoğunluklar kaybolurduk. İşin tuhaf yanı bütün bu uğraşı bize hiç angarya gelmezdi.

    Kartların seçimi tamamlandıktan sonra artık hangi kartın kime gönderileceğine karar vermemiz gerekirdi. Kararını verdiğimiz kartın arkasına gönderilecek kişiyle olan samimiyetimize istinaden bir şeyler karalar sonra onu bir zarfa koyarak postanenin yolunu tutardık. Kart gönderirken dikkat ettiğimiz bir nokta da postaneden kartı gönderirken koyduğumuz zarfın ağzını yapıştırmamaktı. Ağzı yapıştırılmamış kartların gönderiminde ücret yarıya inerdi. Öyle hemen postaya da veremezdik kartlarımızı. Önce her biri için pul almamız ve o pulları tek tek yalayarak zarfın üzerine yapıştırmamız gerekirdi. Hiç unutmuyorum o pulları yalamaktan ağzımızın tadı birkaç saat kaçardı. Fakat bu zorlukların hiç birisi kimseyi yıldırmaz ve bayramlarda gönderdiğimiz ve aldığımız kartlar bizim o zamanlardaki en büyük mutluluğumuz olurdu.

    Mektup Yazmak Yerine e-Posta Göndermek

    Şimdilerde artık hemen hiç kimse bayramlarda birbirine bayram kartı kartı alıp, yazıp, zarflayıp ve postaneye giderek postalayıp göndermiyor. Çünkü insanların birbirleriyle iletişim kurabilmeleri internet yoluyla öylesine kolaylaştı ki sizin bile yazmadığınız hazır olarak bulduğunuz bir bayram kutlama metnini kopyalayıp ekine de yine internetten bulduğunuz hoş bir fotoğrafı ekleyerek göndereceğiniz tüm kişileri “ ; “ ile ayırarak ekleyip tek bir seferde onlarca, yüzlerce veya binlerce kişiye tek bir tıklama ile gönderebiliyorsunuz. Yani artık kimse kart yazmıyor ve postaneye gitmiyor ama daha da önemlisi o ruhu ve heyecanı kaybetmiş olmamız.

    Skype veya 3G İle Görüntülü Bayramlaşma

    Bayramlarda kart gönderme kültürümüzün dışında en fazla yaptığımız şey özellikle de aile büyüklerimize gitmekti. Bayramlarda kapı kapı dolaşarak öncelikle aile büyükleri sonra yakın akrabalar ve son olarak da eş-dost ve komşu ziyaretleri yapılırdı. Aile büyüklerini bayramlarda ziyarete gitmemek büyük ayıp sayılırdı. Şimdilerde bayramların neredeyse DNA’sı değişti. Aile büyüklerine gitmek yerine tatile gitmek milli geleneğimiz haline geldi. Günümüzde artık aile büyüklerimize SKYPE ile bağlanıyor. Video görüşmesi yoluyla hal hatır ediyor ve ellerinden öpüyoruz.

    Tatil Fırsatı Siteleri

    İster dini olsun ister milli bayram olsun artık bizler için “bayram = tatil” demek. Daha bir yıl öncesinden hesaplamaya çalışıyoruz bayramlarda kaç gün tatil yapabileceğimizi. Bir elimiz tatil fırsatı sunan internet sitelerinde, bayramlarda gidebileceğimiz uygun fiyatlı bir tur bulma telaşındayız.

    Mezar Ziyaretleri de Neredeyse Bitti

    Eskiden dini bayramlarda vefat etmiş aile büyüklerinin mezarları mutlaka ziyaret edilir ve buna tüm aile bireyleri eksiksiz olarak katılırdı. Milli bayramlarda da şehit mezarlıklarının ziyareti hatta Çanakkale Şehitliği ziyareti adettendi. Şimdi günümüzde internet ve sosyal ağlar var. Eski bir mezar başında fotoğrafınıza bir de hüzünlü, duygusal bir mesaj ekleyip sosyal ağlarda paylaştıysanız artık boşu boşuna mezarlığa da gitmenize gerek kalmıyor. Ölülerinize rahmet için üç kulhuvallah bir elham’ı da tatilden bir yerden gönderirsiniz artık.