Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Diğer
    Ana Sayfa Blog Sayfa 1907

    Sonbaharda fotoğraf çekmenin incelikleri

    sonbahar_foto_02

    Yapraklar dökülür, havalar soğur ve yağmurlar yağmaya başlar. Sonbahar aylarının bu tipik özellikleri fotoğraf çekmek isteyenlere çok güzel ortamlar sunar.

    Konu fotoğraf olunca mevsim ya da ışık şartları mutlaka çekeceğiniz karelere etkileyecektir. Hal böyle olunca bu dış etkenleri göz önüne almadan fotoğrafa niyetlenmemek gerekiyor.

    Mevsimler etkiler fotoğrafı çok ciddi anlamda etkiler ve farklı sonuçlar almanızı sağlar. Ne demek istediğimi aynı manzarayı bir kış bir de yaz mevsiminde çekerseniz daha iyi anlarsanız. Sonbahar ise mevsimler içinde en farklı sonuçların alınabileceği dönemlerden biridir. Sonbaharın etkilerini temelde iki şekilde görürüz:

    Hava şartları

    Sonbahar aylarında yazın o sıcak etkisi yavaş yavaş kaybolmaya başlar. Bu da sıcaklığın düşmesi, yağmurların başlaması ve en önemlisi ağaçların yapraklarının dökülmesi olarak gözlemlenir. Fotoğraf çekecek kişi ise bu etkileri lehine çevirmeyi bilmelidir.

    Duygusal şartlar

    Sonbaharda özellikle açık havada yapılan çekimlerde yaprakların sarı tonları, çıplak ağa dalları, hafif sis ve pus romantik bir etki oluşturur. Bu tarz fotoğraflarda kadraja eklenecek parlak renkler (şemsiye, yağmurluk vs) çok dikkat çekici fotoğrafların oluşmasını sağlar.

    Yukarıdaki iki şartı kullanarak güzel fotoğraflar elde edebiliriz. Sonbaharın olmazsa olmazı olan dökülen yaprakları karelerimizde sıklıkla kullanarak güzel etkiler oluşturabiliriz. Ayrıca sarının tonlarının bulunduğu ormanlar, ağaçlar da bizim için güzel bir fon olacaktır.

    Sonbahar dökülen ağaç yaprakları bir yandan romantik duyguların zeminde bize gösterirken aynı zamanda ağaçların yapraksız görüntüleriyle yalnızlık, terk edilmişlik ve boşluk gibi hislerimizi harekete geçirir. Fotoğraf çeken kişinin yapacağı ise bu hisleri en güzel şekilde kendi üslubunca hissettirmek olacaktır.

    sonbahar_foto_01

    Sonbahar fotoğrafları için pratik tavsiyeler

    Işın romantik ve sanat yönü bir tarafa bazı pratik tavsiyeler de sonbaharda fotoğraf çekerken işinize yarayacaktır. Öncelikle sonbaharda çektiğiniz fotoğraflarda mutlaka mevsimler etkileri gösteren nesneler kullanmaya dikkat edin. Yani bir ağaç, yapraklar, şemsiyeli biri, yağmur, sis vs gibi sonbaharı çağrıştıran nesneleri fotoğraflarınızda bol bol kullanmaya çalışın.

    Bir diğer tavsiye ise özellikle araziye çıktığınızda hem fotoğraf makineniz hem kendiniz için uygun kıyafet ya da korumaları yanınıza almayı unutmayın. Bu hem sizi hem de makinenizi koruyacaktır. Zira sonbahar, hava şartlarının çok hızlı değiştiği bir dönemdir. Sabah güneşli olan hava öğleden sonra sağanak yağmura çevirebilir.

    Sonbahar aylarında gökyüzü yavaş yavaş gri tonlar vermeye başlar. Bu yüzden fotoğraf makinenizin renk ayarlarında muhtemelen bulunan renk seçeneklerinden Vivid’i zaman zaman kullanabilirsiniz. Bu renk seçeneği fotoğrafı manipüle etmeden sıcak tonlarla çekim yapmanızı sağlar. Deneme yanılma yöntemi ile bu rengi kullanın. Beğenirsen kullanmaya devam edersiniz.

    Bu aylarda genelde manzara fotoğrafı çekeceğiniz için eğer objektif olarak geniş açılı çözümlere yönelmeniz daha mantıklı olacaktır. Elbette dar açılı tele ya da zoom objektifler de iş görür ama onlar perspektif yığılması yapacağı için genelde tercih edilmez.

    Arazide yapacağınız çekimlerde akarsu ile karşılaşma ihtimaliniz fazladır. Su olunca da uzun süreli pozlama kaçınılmaz olacağı için yanınızda fazla ağır olmayan bir tripod taşımanız da işinize faydalı olacaktır. Ancak bu tripodun fazla ağır olmamasına ve yapacağınız yolculuklarda size külfet getirmemesine dikkat edin.

    Son tavsiyem ise özellikle şehir merkezlerinden uzak gezilerinizde mutlaka yanınızda birisi bulunması yönünde olacaktır. Zira arazide başınıza gelebilecek kaza ve benzeri bir durumda en az 2 kişi olmak önemli bir avantaj olacaktır.

    Mevsimler bize fotoğrafik anlamda bir çok imkan sunuyor. Bu mevsimler içinde farklı bir yeri olan sonbaharı güzel değerlendirmeniz temennisi ile.

    Işığınız bol olsun…

    Sonbaharda fotoğraf çekmenin incelikleri

    sonbahar_foto_01

    Yapraklar dökülür, havalar soğur ve yağmurlar yağmaya başlar. Sonbahar aylarının bu tipik özellikleri fotoğraf çekmek isteyenlere çok güzel ortamlar sunar.

    Konu fotoğraf olunca mevsim ya da ışık şartları mutlaka çekeceğiniz karelere etkileyecektir. Hal böyle olunca bu dış etkenleri göz önüne almadan fotoğrafa niyetlenmemek gerekiyor.

    Mevsimler etkiler fotoğrafı çok ciddi anlamda etkiler ve farklı sonuçlar almanızı sağlar. Ne demek istediğimi aynı manzarayı bir kış bir de yaz mevsiminde çekerseniz daha iyi anlarsanız. Sonbahar ise mevsimler içinde en farklı sonuçların alınabileceği dönemlerden biridir. Sonbaharın etkilerini temelde iki şekilde görürüz:

    Hava şartları

    Sonbahar aylarında yazın o sıcak etkisi yavaş yavaş kaybolmaya başlar. Bu da sıcaklığın düşmesi, yağmurların başlaması ve en önemlisi ağaçların yapraklarının dökülmesi olarak gözlemlenir. Fotoğraf çekecek kişi ise bu etkileri lehine çevirmeyi bilmelidir.

    Duygusal şartlar

    Sonbaharda özellikle açık havada yapılan çekimlerde yaprakların sarı tonları, çıplak ağa dalları, hafif sis ve pus romantik bir etki oluşturur. Bu tarz fotoğraflarda kadraja eklenecek parlak renkler (şemsiye, yağmurluk vs) çok dikkat çekici fotoğrafların oluşmasını sağlar.

    Yukarıdaki iki şartı kullanarak güzel fotoğraflar elde edebiliriz. Sonbaharın olmazsa olmazı olan dökülen yaprakları karelerimizde sıklıkla kullanarak güzel etkiler oluşturabiliriz. Ayrıca sarının tonlarının bulunduğu ormanlar, ağaçlar da bizim için güzel bir fon olacaktır.

    Sonbahar dökülen ağaç yaprakları bir yandan romantik duyguların zeminde bize gösterirken aynı zamanda ağaçların yapraksız görüntüleriyle yalnızlık, terk edilmişlik ve boşluk gibi hislerimizi harekete geçirir. Fotoğraf çeken kişinin yapacağı ise bu hisleri en güzel şekilde kendi üslubunca hissettirmek olacaktır.

    Sonbahar fotoğrafları için pratik tavsiyeler

    Işın romantik ve sanat yönü bir tarafa bazı pratik tavsiyeler de sonbaharda fotoğraf çekerken işinize yarayacaktır. Öncelikle sonbaharda çektiğiniz fotoğraflarda mutlaka mevsimler etkileri gösteren nesneler kullanmaya dikkat edin. Yani bir ağaç, yapraklar, şemsiyeli biri, yağmur, sis vs gibi sonbaharı çağrıştıran nesneleri fotoğraflarınızda bol bol kullanmaya çalışın.

    Bir diğer tavsiye ise özellikle araziye çıktığınızda hem fotoğraf makineniz hem kendiniz için uygun kıyafet ya da korumaları yanınıza almayı unutmayın. Bu hem sizi hem de makinenizi koruyacaktır. Zira sonbahar, hava şartlarının çok hızlı değiştiği bir dönemdir. Sabah güneşli olan hava öğleden sonra sağanak yağmura çevirebilir.

    sonbahar_foto_02

    Sonbahar aylarında gökyüzü yavaş yavaş gri tonlar vermeye başlar. Bu yüzden fotoğraf makinenizin renk ayarlarında muhtemelen bulunan renk seçeneklerinden Vivid’i zaman zaman kullanabilirsiniz. Bu renk seçeneği fotoğrafı manipüle etmeden sıcak tonlarla çekim yapmanızı sağlar. Deneme yanılma yöntemi ile bu rengi kullanın. Beğenirsen kullanmaya devam edersiniz.

    Bu aylarda genelde manzara fotoğrafı çekeceğiniz için eğer objektif olarak geniş açılı çözümlere yönelmeniz daha mantıklı olacaktır. Elbette dar açılı tele ya da zoom objektifler de iş görür ama onlar perspektif yığılması yapacağı için genelde tercih edilmez.

    Arazide yapacağınız çekimlerde akarsu ile karşılaşma ihtimaliniz fazladır. Su olunca da uzun süreli pozlama kaçınılmaz olacağı için yanınızda fazla ağır olmayan bir tripod taşımanız da işinize faydalı olacaktır. Ancak bu tripodun fazla ağır olmamasına ve yapacağınız yolculuklarda size külfet getirmemesine dikkat edin.

    Son tavsiyem ise özellikle şehir merkezlerinden uzak gezilerinizde mutlaka yanınızda birisi bulunması yönünde olacaktır. Zira arazide başınıza gelebilecek kaza ve benzeri bir durumda en az 2 kişi olmak önemli bir avantaj olacaktır.

    Mevsimler bize fotoğrafik anlamda bir çok imkan sunuyor. Bu mevsimler içinde farklı bir yeri olan sonbaharı güzel değerlendirmeniz temennisi ile.

    Işığınız bol olsun…

    Susadığınızı hatırlatan akıllı termos ile tanışın

    smart

    Susadığınızda gidip bir bardak su içmek en iyisi ama kimi durumlarda bu basit eylem, sağlıklı yaşamın gerektirdiği seviyenin çok altında gerçekleştirilebiliyor. Yoğun çalışma atmosferi, günlük koşuşturmacalar derken su tüketimi gereğinden daha az seyirde gerçekleşiyor. İşte bu konuya odaklanan ilginç bir aygıtın satışlarına başlandı: Thermos Smart Lid.

    Thermos Smart Lid, basit bir cam termosun üzerindeki teknolojik kapak sayesinde ilginç bir fonksiyon sunuyor. Su içmeyi unutmanın önüne geçiyor. Bunun için de sensörler ve akıllı telefon eşleşmesini, elbette bir mobil uygulama ile birlikte çalışıyor. Çalışma prensibi son derece basit; mobil uygulama iOS cihazına (Android uygulaması da yolda) yükleniyor. Ardından akıllı termosla eşleştirildikten sonra uygulama size su içeceğiniz zamanları hatırlatıcı bildirimler gönderiyor. Termosunuzda ne kadar su kaldığı görülüyor, vb…

    Ekran_Resmi_2015-10-26_11_44_45

    Bu ilginç aygıtın en önemli özelliği ise ‘günlük 8 bardak su yeterlidir’ önermesine kesinlikle uymaması. Thermos, beslenme konusunda uzmanlaşmış bir danışmanlık şirketi olan Exos ile işbirliği çerçevesinde kullanıcıya özel su programı sunuyor. Bunun için uygulamaya kilo, yaş, aktivite sıklığı gibi bilgiler giriliyor ve ne kadar su içmeniz gerektiği bilgisi ekrana geliyor.

    Bu noktada hatırlatılması gereken bir diğer unsur da ‘su içmenin önemi.’ Yaygın bir kanı olan suyun içecekler ve çorba gibi besinlerden de temin edildiği, bardak bardak su içmenin o kadar da önemli olmadığı bilgisi uzmanlara göre yanlış bir bilgi. Saf su içmek vücut için kritik önem taşıyor. Bu nedenle de bol su içmek gerekiyor. Bol su içilmek suretiyle daha iyi bir cilt, toksinlerin atılması ve hatta aşırı yeme isteğinin önlenmesi gibi artıları da cabası.

    Thermos Smart Lid’in Kasım ayında ABD için yaklaşık 60 dolar fiyat etiketi ile satışlarına başlanacağı açıklandı. Haberin devamında ürünle ilgili tanıtım videosunu da görebilirsiniz. İyi seyirler.

    [vsw id=”quFYnvzxtHw” source=”youtube” width=”425″ height=”344″ autoplay=”no”]

    Nintendo’nun ilk mobil oyunu bu hafta açıklanacak

    nintendoOyun dünyasının en köklü şirketlerinden biri de Nintendo. Sayısız oyunun ve oyun aygıtının geliştiricisi, adeta oyun endüstrisinin mihenk taşlarından. Ayrıca mobil oyunların küresel düzeyde gördüğü devasa ilgi ile birlikte konuya kayıtsız kalamayanlar arasında aynı zamanda. Japon teknoloji şirketi, 2015 yılının başında ‘yıl sonuna kadar yayınlanacak bir mobil oyun’ üzerinde çalışıldığına dair işaretler vermişti. Ünlü bir medya organının haberine göre ise beklenen zaman tahminlerden çok daha yakın…

    ABD’nin önde gelen yayın organlarından The Wall Street Journal’da çıkan bir habere göre Nintendo, birkaç gün içinde yeni oyununu mobil uygulama pazarına sunabilir. Analistlerin tahminlerinin kaynağı ise şirketin 28 Ekim Çarşamba günü açıklayacağı finansal bilanço açıklamaları. Tahminlere göre bu mali gidişat odaklı duyurunun devamında –tahminlere göre bir gün sonrasında- ilk mobil platform oyunu hakkında detaylar açıklanacak. Hatta oyun, iOS ve Android arenasında indirilmeye hazır formda sunulabilir.

    Uzun ve detaylı bir süreç

    Daha önce konuşan önde gelen Nintendo yetkilileri, geliştirilecek oyunların detaylı ve uzun bir süreçten sonra hazır hale geleceğini, bu alanda acele etmeyeceklerini dile getirmişlerdi. Kalitenin ön planda tutulduğu yeni bir mobil oyun deneyiminin sinyalleri olarak yorumlanan bu açıklamaların vücut bulmuş hali heyecan uyandırıyor.

    Japon oyun şirketi Nintendo’nun gizemli oyunu, mobil platformlara önümüzde günlerde gelebilir. Bu yöndeki detayları izlemeye ve sizlere çeşitli ‘indirme linkleri’ eşliğinde sunmayı sürdüreceğiz. Bizi izlemeye devam edin.

    Samsung’un bükülebilir bataryaları ilginç cihazların habercisi

    samsung-stripe

    Tüketici elektroniği pazarının öncü şirketlerinden biri de Samsung. Güney Kore merkezli akıllı telefon, TV, ses sistemleri, giyilebilir cihazlar, vb üreticisinin son dönemde en çok dikkat çeken yeniliklerinden biri de hüç şüphesiz bükülebilir özellikli bataryalar.

    Günümüz tüketici elektroniği cihazlarındaki piller esnek olmamalarının yanı sıra yeterince sağlam da değiller. Sıvı piller ise gelecekte adından çok daha fazla söz ettireceğe benziyor. Samsung, bu alanda en çok ses getiren şirketlerden biri konumunda yer alıyor. Samsung’un son dönemde duyurduğu Stripe ve Band adlı iki prototip pili bu alandaki en önemli göstergeler arasında.

    Stripe’ın özelliği sadece 0.3mm kalınlığa sahip olması. Esnek formunu başarıyla taşıyan prototip pilin yanı sıra Samsung’un geliştirdiği diğer ürün Band de dikkate değer; Band için iddialar bir hayli yüksek, örneğin günümüz akıllı saatlerindeki pil ömrünü yüzde 50 artıracağı ifade ediliyor. Bir miktar kalın ama temelde akıllı saatler için geliştirildi.

    Öte yandan esnek tasarımlı bu donanım yapı taşlarının gelecekte akıllı saatten çok daha fazlasına işaret ettiği düşünülüyor. Yakın zaman içinde çok daha ilgi çekici tasarımlar söz konusu olabilir. Birkaç örnek vermek gerekirse saç bantları, kolyeler ve akıllı giysiler için yine akıllı aksesuarlar. Hatta düğmeler ve çok daha fazlası…

    Samsung’un Band ve Stripe’ı geleceğin teknolojilerine dair önemli bir sinyal. Üstelik Koreli şirketin AR-GE yatırımlarına ne denli önem verdiği düşünülürse çok daha büyük sürprizler olası görünüyor. Gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz…

    Saati Google’a sorduk

    smartwatch-828786_1920

    Çok sayıda ülkede 25 Ekim’de gerçekleşen Kış Saati uygulaması Türkiye’de 8 Kasım’a ertelenince, telefon ve bilgisayar gibi cihazların saatleri otomatik olarak geriye alması kafaları karıştırdı. Kullanıcılar otomatik saat ayarı gibi iOS özellikleri nedeniyle akıllı cihazlarındaki saatleri düzeltmede bile zorlandı. Bunun için kimi kullanıcılar ayrı bir internet araştırmasına başvurmak durumunda kaldı. Ancak işin ilginç yanı saat konusundaki kuşkulardı…

    Saat kaç?

    Kullanıcılar doğru bilgi için Google’a başvurunca “Saatler ne zaman geri alınacak ve Saat Kaç” soruları son bir haftanın Google Arama Trendleri’nde en üst sıraya oturdu. Bu alanda önde gelen internet platformlarında özel haberler bile üretildi…

    Google Arama Trendleri, insanların ilgisini en çok çeken ve belli bir dönem içerisinde yapılan aramalarda popülerliği belirgin şekilde artış gösteren konuları öne çıkarıyor…

    19-26 Ekim 2015 tarihleri arası Google Arama Trendleri 

    1.Saatler ne zaman geri alınacak – Saat kaç

    2.Aşure Günü

    3.Yılmaz Köksal

    4.Çetin Altan

    5.Tolga Sarıtaş

    6.29 Ekim tatili, 28 Ekim tatil mi, 30 Ekim tatil mi

    7.Aziz Kiraz

    8.Geleceğe Dönüş

    9.Cihan Araçman

    10.Muhammed Ali

    11.Google Street View

    12.Justin Trudeau

    13.İrem Derici

    14.Yunus Emre Alagöz

    15.Hande Erçel

    16.Sinan Şamil Sam

    17.Beyaz Toros

    18.Mehmet Aslan, Orhan Miroğlu

    19.Alaattin Çakıcı

    20.Bilal Erdoğan

    21.Aliya İzzetbegoviç

    22.Fatma Girik

    23.Tahir Elçi

    24.Fatih Ürek

    25.Berk Atan

    26.Sinem Kobal

    27.Ankaralı Namık

    28.NASA

    29.Adele

    30.Bülent Arınç

    YouTube rekoru daha da geliştirildi

    Video izleme ve paylaşım ağı YouTube’da en çok aboneye sahip kanal PewDiePie. İsveçli YouTuber ’in kanalı, 40 milyonuncu abonesini de geride bırakmayı başararak 2013 yılından beri elinde bulundurduğu rekorunu ulaşılması çok daha zor bir noktaya taşıdı. 40 milyon abone, Kjellberg’in kendi ülkesininin nüfusundan dahi daha fazla. Bulgaristan, Portekiz, Yunanistan, Norveç, Polonya gibi ülkelerin nüfusları da 40 milyonun altında.

    Ünlü isim geçtiğimiz aylarda da 10 milyar video görüntülenme sayısını geride bırakarak bu alanda da rekor kırmayı başarmıştı. 26 Ekim 2015 tarihi itibarıyla 40 milyon 46 bin aboneye sahip olan kanalın istatistikleri bir hayli çarpıcı. Örneğin günde 20 binin üzerinde yeni abone tarafından takip ediliyor…

    youtube-multimillionaire-pewdiepie-im-tired-of-talking-about-how-much-money-i-make

    YouTube’un en çok kazanan isimlerinden Felix Kjellberg, daha çok let’s play tarzı videoları ile tanınıyor. Videolarında prodüksiyona büyük önem veren namı diğer PewDiePie, eğlenceli anlatımı, pozitif enerjisi ve karakteristik ses tonu (ve hatta çok daha yaratıcı ses tonları) ile dikkat çekiyor. Dünya üzerinde birçok YouTuber’ın rol model olarak aldığı Kjellberg, oyun sektörüne dair gelişimin ve artan ilginin de önemli bir noktası.

    Ünlü YouTube kanalının sahibi yeteneklerini farklı alanlarda da sergilemeyi planlıyor. Bunlar arasında The Walking Dead’in yapımcıları tarafından geliştirilen bir internet dizisinde rol alacak olması öne çıkan gelişmeler arasında. Söz konusu internet dizisi YouTube Red üzerinden takip edilebilecek. YouTuber’ın videolarından birini haberin devamında izleyebilirsiniz.

    Oyun ve YouTube dünyasına dair gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz.

    [vsw id=”IrZm1CUydzo” source=”youtube” width=”425″ height=”344″ autoplay=”no”]

    Google’la direksiyon ve pedallara veda…

    Google Car

    Robert Zemeckis, 1985’te yönettiği “Back to Future” (Geleceğe Dönüş) filminde Marty McFly ile Çılgın Profesör Dr. Brown’ı 30 yıl sonraya yani 2015 yılına göndermişti. Profesörün otomobilindeki tarih sayacı 21 Ekim 2015 tarihini gösteriyordu. Filmde 2015 bambaşka anlatılmıştı. Uçan otomobiller, havada süzülen kaykaylar, kendiliğinden bağlanan spor ayakkabılar, ıslanınca kendini kurutan ceketler vs… 21 Ekim 2015 tarihini geride bıraktık ancak, o filmde gösterilen birçok şey hala hayatımızın bir parçası değil… Her ne kadar filmde yer almasa da artık herkesin cebinde birbirinden yetenekli akıllı telefonlar var… Ve otomobiller henüz uçmuyorsa da artık sürücüsüz olarak kendi kendine gidiyor.

    Sebastian Thrun: Projenin arkasındaki dahi

    Google’ın kısaca SDC denen (Self Driving Car – Kendi kendine giden otomobil) projesi artık iyice olgunlaştı. Bugün, bir zamanlar Stanford Yapay Zeka Laboratuarı eski yöneticisi olan Sebastian Thrun’un liderliğinde yürütülen otomobil projesinin birkaç yıl içinde ticarileştirilerek ürün haline geleceği söyleniyor. Thrun, aynı zamanda Google’ın “Street View” uygulamasının da mucitlerinden biri… Aslında, Google’a gelmeden önce Stanford’da “Stanley” adlı robotik bir aracın üretimini gerçekleştiren Thrun bu projesiyle, 2005 yılında Savunma Bakanlığı’nın DARPA Grand Challenge yarışmasını kazanmış ve 2 milyon dolarlık bir ödülün sahibi olmuştu.

    Amerika’da dört eyalette sürücüsüz otomobillerin trafiğe çıkmasıyla ilgili kanuni düzenlemeler yapıldı bile… Google, bu konuda ciddi lobi faaliyetleri gösteriyor. Nitekim, Nevada’da 29 Haziran 2011 tarihinde gereken kanuni düzenleme yapıldıktan sonra Mayıs 2012’de Nevada Motorlu Araçlar Bölümü tarafından Google’ın ilk sürücüsüz otomobil prototipine trafiğe çıkış izni verildi. Nevada’yı, Florida, Kaliforniya ve Michigan izledi… Şimdi sırada Idaho bulunuyor.

    car-frontDireksiyonu ve pedalları yok ama çok güvenli…

    Google “sürücüsüz otomobil” projesine modifiye edilmiş Toyota Prius, Audi TT ve Lexus RX450h marka araçlarla başlamıştı. Ağustos 2012’de Google yetkilileri, herhangi bir kazaya mahal vermeden 500 bin kilometrelik bir sürüşü tamamladıklarını açıkladılar. Nisan 2014’te 1 milyon kilometreyi geçmişlerdi bile… Hemen bir sonraki ay, direksiyonu ve pedalları olmayan Google otomobillerini duyurdular.

    Peki, Google’ın sürücüsüz otomobilleri ne kadar güvenli? Her gün yüzlerce insanın hayatını kaybettiği trafikte, sürücüsü bile olmayan otomobillerin başına ne gelebilir? Haziran 2015’te Google kurucusu Sergey Brin, o güne kadar trafikteki 23 prototip aracın 12 kazaya karışmış olduğunu söyledi. Bu kazaların sekizi trafik ışıklarında, ya da dur işaretinde arkadan çarpmalar sonucu meydana gelmiş, ikisi karşıdaki sürücülerin yandan sürtmesi sonucu oluşmuş, bir tanesi dur işaretinde durmayan bir sürücü tarafından yapılmış ve yine bir tanesi Google çalışanı otomobili kendi kullanırken gerçekleşmişti. Yani, Google’ın sürücüsüz otomobili aslında bir kazaya neden olmamıştı…

    Pazar günü sürücüsü gibi

    Geçtiğimiz günlerde Google, sürücüsüz otomobillerini göstermek amacıyla dünyanın çeşitli teknoloji editörlerini konuk etti. Bu ilginç deneyimini köşesinde paylaşan bir gazeteci, otomobili “çok sıkıcı” bulduğunu yazmış. Prius ve Lexus modellerini beğendiğini söyleyen editör, direksiyon ve pedal olmayan bir otomobil fikrine hala alışamadığını itiraf ediyor. Otomobilin adeta bir “Pazar günü sürücüsü” rehavetinde, çok yavaş ve aşırı dikkatli seyrettiğini yazan gazeteci, bazen otomobilin karşı kaldırımda koşan birini dahi tehlike olarak tanımlayıp yolda ani fren yaptığını belirtmiş. Bu da muhtemelen arkadaki dikkatsiz sürücülerin trafik kazası yapmalarına neden oluyor. Ancak toplamda 1,7 milyon milden fazla yapan bu otomobillerin güvenliği konusunda Google yetkilileri son derece emin… Onlar hataların insan kaynaklı olduğu konusunda ısrarlı…

    sample-3Sergey Brin, proje konusunda son derece heyecanlı… Her ne kadar 2017’de otomobillerin piyasaya çıkacağını açıklamış olsa da, bu o kadar kolay gözükmüyor. Nitekim, bölüm direktörü Chris Urmson daha temkinli bir açıklama yaparak, “2017 ile 2020 arası…” diyor.

    Google, seri üretim konusunda önemli bir adım daha atarak geçtiğimiz günlerde John Krafcik’i otomobil işinin CEO’su olarak işe aldı. Krafcik, otomobil sanayisinin önemli yüzlerinden biri… Daha önce Hyundai Kuzey Amerika bölgesinin CEO’luğunu yapıyordu. Ayrıca Google’ın amaçlarından biri yalnızca otomobil üretmek değil… “Sürücüsüz otomobil” teknolojisini öteki araçlarla da paylaşarak, geleceğin otomobillerine yeni özellikler katmak da hedefler arasında. Örneğin Volkswagen, bazı Audi ürünlerinde, muhtemelen Q7’de trafik sıkışıklığı sırasında sürücüyü direksiyon sallamaktan kurtaracak teknolojik özellikleri bir seçenek olarak müşterilerine sunmak istiyor. Çok değil, 3-5 yıl içinde direksiyon ve pedala elveda diyebiliriz…

    Asus Zenfone 2 Laser : Otofokus hızı ile fark yaratacak

    Asus, Zenfone ailesini üzerinde bulunan kameraları ön plana çıkaran Zenfone 2 Laser ile genişletti. Dikkatli ve yüksek bir otofokus hızı ile farklılaşan Zenfone 2 Laser’a akından bakıyoruz.

    Asus, Zenfone akıllı telefon ailesi ile büyük sükse toplamıştı. Zenfone, kısa sürede benimsenmişti ve birçok kullanıcı tarafından tercih edilen bir ürün oldu. Bunu gören Asus, Zenfone ailesini genişletmeye karar verdi. Buraya kadar her şey çok güzel. Fakat bu ailenin genişlemesi ile birlikte ciddi kafa karışıklıklar olmaya başladı. Ailenin üyeleri farklı işlemci, bellek miktarı, ekran çözünürlükleri ve kapasiteleri ile kullanıcıların satın alma kararlarını ciddi anlamda zorlaştırıyor. Zenfone ailesini satın almak isteyen herhangi biri bu modellerin özelliklerini çok iyi öğrenmesi şart. Tıpkı inceleme fırsatı bulduğumuz Zenfone 2 Laser gibi.

    1

    Ergonomi

    Zenfone 2 Laser kendi içinde ikiye ayrılıyor. Bizim inceleme fırsatı bulduğumuz 5.5 inç ekranlı, Qualcomm Snapdragon 410 işlemcili ve 2 GByte belleğe sahip olan ZE550KL modeli. Aldığımız bilgiye göre bir de Snapdragon 615 işlemcili ve 3 GByte bellekli bir Zenfone 2 Laser modeli var. İşin daha da kafa karıştırıcı tarafı ise 140 gr ağırlığındaki Zenfone 2 Laser’in aynı keskin hatlar ve aynı boyuta sahip olan Asus Zenfone 2’ye neredeyse birebir benzemesi.

    Kenarlarında tıpkı LG G4 gibi herhangi bir düğme yer almıyor. Ses açma kapama arka tarafta bulunan kameranın altında yer alıyor. Ürünün alt kısmında Micro USB yuvası bulunuyor. Ele oldukça iyi oturan Asus Zenfone 2 Laser, sadece 10 mm kalınlığında. 2 Adet SIM yuvası kapağın altında bulunuyor. Bu SIM yuvalarından biri aynı zamanda MicroSD kart yuvası olarak da görev yapıyor. Dolaysıyla cihazın kapasitesini arttırmak isteyen kullanıcılar tek bir SIM yuvasını kullanmaları gerekiyor. Unutmadan söyleyelim. Kapağın altında buluna 2400 mAh’lik pil’in çıkartılabilmesi önemli bir özellik. Bu pil sayesinde Asus Zenfone 2 Laser, yaklaşık 1.5 gün boyunca şarj edilmeden kullanılabiliyor.

    5

    Performans

    Asus Zenfone 2 Laser’in donanım birleşenlerine baktığımızda onun daha çok giriş ve orta sınıf bir ürün olduğunu anlamak mümkün. 1.2 GHz hızında dört çekirdekli Snapdragon 410 işlemcinin yanı sıra 2 GByte bellek ve 16 GByte’lık bir kapasiteye sahip. Dolaysıyla müthiş bir performans beklemek yanlış olur. Yine de şunu söylemeden edemeyeceğiz. Yaptığımız testlerde birçok oyunu rahatlıkla çalıştırabildik. Bununla birlikte sıkıştırılmış videoların oynatılmasında da iyi bir performans gösterdi. Asus Zenfone 2 Laser, sayfalar arası geçişlerde herhangi bir takılma göstermedi. Bununla birlikte cihazda bir ısınmanın olmaması da beğendiğimiz özellikler arasına girdi.

    2

    Kamera Performansı

    Asus Zenfone 2 Laser’in en önemli özelliklerinden biri Lazer otofokus sistemi. Arka tarafta bulunan f/2.0 13 MP’lik kamera, çift taraflı flaş ve odaklamaya yardımcı olan hızlı ve keskin fotoğraflar çekmeyi sağlayan lazer ile donatılmış. Ürünün sahip olduğu süper çözünürlük modu sayesinde, teorik olarak 52 MP’lik fotoğraflar oluşturulabiliyor. Loş ve karanlık ortamlarda yeterli bir performans sunan Asus Zenfone 2 Laser, gün ışığında zaman zaman hafif solgun fotoğraflar çekiyor. Bu her ne kadar küçük bir sorun gibi görünse de HDR modu ile başarılı fotoğraflar çektiğini söylemeliyiz. Lazerli otofokus sistemi daha çok kısa mesafeli görüntü çekimleri için etkili. Bir manzara çekmek istediğinizde, Lazer özelliği çok etkin olamadığını söylemeliyiz. Ön tarafta bulunan 5 MP’lik kamera ise birçok iş için fazlasıyla yeterli. Selfie tutkunları bu konuda bir hayal kırıklığı yaşayamayacağı kesin. Bununla birlikte kameraları çalıştıran uygulamaların oldukça basit bir kullanıma sahip olduğunu söylemeden edemeyeceğiz. Birçok ayara anında ulaşılabiliyor ve bununla birlikte zengin kamera modlarının olması da önemli bir avantaj.

    3

    Uzun lafın kısası. Asus Zenfone 2 Laser, sahip olduğu donanım birleşenleri sayesinde giriş ve orta seviyeye hitap ediyor. Bu alanda iyi bir kameraya sahip olmak isteyen kişiler için geliştirilen Asus Zenfone 2 Laser, Fotoğraf çekmeyi seven kişiler tarafından tercih edilmeli.

    Fotoğraf çekimlerinde beklentileri yüksek olan kişiler başka bir ürüne bakmalarına tavsiye ederiz.

    Ultra HD ya da 4K TV seçerken nelere dikkat etmeli?

    TV ultra HD. 4K television resolution technologyTV teknolojilerinde yeni bir dönemi başlatan Ultra HD ya da 4K olarak adlandırılan televizyonlar hızla yaygınlaşıyor. Peki UHD ya da 4K diye isimlendirdiğimiz bu görüntüleme teknolojisinin halihazırda kullandığımız HD TV’lerden farkı ne? Öncelikle bilmeniz gereken en temel şey, 4K’nın daha fazla piksel demek olduğu. Peki ne kadar fazla pikselden bahsediyoruz? Yaklaşık olarak 8 milyon, ki bu 1080p TV’nizdekinin yaklaşık dört katı oluyor.

    Ultra HD ve 4K farkı
    TV’nizin ekranını, satırları ve sütunları olan bir kareli defter gibi düşünün. Buna göre bir Full HD 1080p görüntü 1080 satır yükseklikte ve 1920 sütun genişlikte. 4K bir görüntüde bu iki sayı da ikiye katlanıyor ve toplamda yaklaşık dört kata yakın daha fazla piksel gösteriliyor. Başka bir deyişle, 1080p bir TV’deki tüm piksellerle, 4K bir TV’nin ancak dörtte birini doldurabilirsiniz. Tüm bunlar görüntü kalitesi açısından daha fazla detay ve pürüzsüz görüntü demek. 4K’nın yüksek çözünürlüklü ekranı sayesinde ekranda çizgiler görmeden çok daha yakından bakmak mümkün. Bu sayede Full HD TV ile aynı seviyeden daha büyük bir ekranı izleyebiliyoruz. Teknik olarak Ultra High çözünürlük 4K’nın bir versiyonu. Aralarındaki fark ise çözünürlük dereceleri. 4K, 4096 x 2160 çözünürlüğe sahipken, Ultra HD’nin çözünürlüğü 3840 X 2160 piksel yani bir miktar daha düşük.

    Fiyatlar düştükçe UHD’ye talep artıyor
    Danışmanlık firması IHS verileri 2015 2Ç küresel TV satışlarının geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 8 düştüğünü ortaya koyuyor. TV satışlarındaki düşüşe karşılık UHD TV satışları göz dolduruyor. Geçen yılın ilk yarısıyla kıyasladığımızda yüzde 197’lik bir artış söz konusu. Bu yılın ilk yarısında 6,2 milyon UHD TV satışı gerçekleştirilmiş durumda. GfK verilerine göre Türkiye’de 2015 yılında şu ana kadar satılan televizyonların adet olarak yüzde 9, ciro olarak ise yüzde 18’i UHD/4K TV oldu. Bu da ilk 8 ayda 192 bin ve 582 milyon TL’lik UHD hacminin ülkemizde gerçekleştiği anlamına geliyor. Bu artışın en ardındaki en önemli neden ise UHD TV fiyatlarında görülen düşüş ve yeni modellerin ortaya çıkması. Ultra HD’nin gelişimini sağlayan dinamikler olan talep, ekranlar, içerik ve yayın teknikleri son dönemde daha fazla uyum içerisinde. Şartların iyileşmesiyle UHD’nin yaygınlaşmasının önündeki en büyük bariyer olan içerik tarafında da başarılı denemeler gelmeye başladı. Dünyada ilk Ultra HD kanallarının yayına geçmesiyle birlikte bu yenilikçi teknoloji, özellikle, Avrupa’da, Kuzey Amerika’da ve Asya’da çekiş gücü kazanıyor. Zorlayıcı içeriklerin aksamadan deneysel canlı yayınları yapılıyor, spor ve yaşam tarzı içerik sunan daha fazla kanal yayına geçiyor, en son Hollywood filmleri Ultra HD çekiliyor ve ayrıca UHD Blu-ray disk formatı da yolda.

    4K içeriklerin oldukça sınırlı olması ve yayınların istenen yaygınlığa erişmemesi pazarın büyümesini sınırlayan temel faktör demiştik. Yukarıda bahsettiğim istisna bölgeler dışında şu anda daha çok internet üzerinden yapılan (IPTV) yayınlarla UHD içerik izleme imkânı olmakla beraber, 2016’dan itibaren yeni yayın standartları (HEVC) ile uydu ve karasal yayınların başlaması ile tüketicinin daha fazla ilgi göstermesi bekleniyor. UHD’ye geçişte bir diğer handikapın ise SD-HD geçişi ile kıyaslandığında aradaki farkın daha az fark edilebilir oluşu.
    ????????????????????????????????????????????????

    4K’da şu an ne izleyebiliriz?

    4K ya da Ultra HD yayınlar için henüz bir çok anlamda yolun başında olduğunu söylememiz gerek. Yayıncılar 4K üzerinde yapılabilecek geliştirmeler konusunda halen çalışıyorlar. İngiltere daha fazla kontrast, daha geniş bir renk spektrumu ve yüksek kare hızları konusunda çalışıyor. Video endüstrisinin önemli isimleri Samsung, LG ve Sony’de 4K TV konusunda çalışmalarını sürdüren diğer büyük şirketler. Ancak 4K üzerindeki çalışmaların halen devam ediyor olması sizin bu mükemmel görüntü kalitesine sahip olmak için beklemeniz gerektiği anlamına gelmiyor. Eutelsat Communications, Ultra HD’ye özel ilk Avrupa kanalını 2013 yılının başında yayınladı. Uydu üzerinden yayınlanan sinyal, 4K çözünürlükte ve saniyede 50 kare ile yayın yapıyor. MPEG-4 formatında kodlanan yayın akışı, 40 Mbps oranda alıcıya iletiliyor. Temmuz 2014’te DVB Yönetim Kurulu tarafından 3840×2160 çözünürlükte görüntünün iletimine izin veren DVB-UHDTV Faz 1 şartnamesi onaylandı. Yine 2014 yılı içerisinde Netflix evde 4K içerik sağlayan ilk firma oldu. İzlemek için Netflix uyugulamasını 4K TV’de açmanız yeterli. YouTube’un 4K desteğine başlamasının ardından geçtiğimiz günlerde Sony YouTube üzerinde 4K Ultra HD çözünürlüklü videolardan oluşan yeni bir kanal açtı.

    Bununla birlikte Türkiye’de de 4K konusunda ilklere son birkaç yıldır şahit oluyoruz. 2013 yılında Digiturk tarafından gerçekleştirilen ilk 4K test yayınının ardından, 2014 yılında Galatasaray-Beşiktaş arasındali ilk 4K canlı maç yayını gerçekleştirildi. 2015 yılı içinde ise İz TV aracılığıyla LG ve Samsung markalı televizyonlar için ilk 4K belgesel prodüksiyonlarına imza atan şirket yine Digiturk oldu. Geçtiğimiz Perşembe UEFA Avrupa Kupası’nda Fenerbahçe ve Hollanda’nın Ajax takımları arasında oynanan futbol maçı Samsung ve TRT işbirliği ile 4K olarak yayınlandı.
    4K television display

    Gerçekten de bir UHD TV’ye ihtiyacınız var mı?

    50 inç’ten 85’inç’e kadar uzanan boyut seçenekleri olan bu TV’lerin fiyatı 80.000TL’ye kadar uzanıyor. Her zamanki gibi yeni bir teknoloji ortaya çıktığında ortaya beklenmedik sorular ve tehlikeler çıkıyor elbette. Mesela, bir UHD TV, HD bile olmayan normal bir TV yayınını nasıl gösteriyor? Full HD TV’ye göre gerçekten bir avantajı var mı? Yoksa UHD teknolojisi için henüz erken mi? Daha çok çözünürlüğün görüntüde daha çok detay demek olduğunu biliyoruz. Şimdiye kadarki tecrübemizde UHD TV’lerin normal TV yayınlarını iyi bir şekilde UHD ekrana uyarladığını (upscale yöntemi ile) gördük. Tabii normalden biraz uzakta oturmakta fayda var, yoksa detay düşüklüğü çok göze çarpabiliyor. UHD kalitesinde bir görüntü izlerken ise tam tersine, tüm detayları görebilmek için normalden biraz daha yakında oturmak gerekiyor. UHD ile dört kat Full HD çözünürlüğü sayesinde artık pasif polarizasyon 3D içeriği Full HD’de izleyebiliyoruz. Normal Full HD televizyonlarda ancak Full HD’nin yarısı çözünürlükte bu teknoloji kullanılabiliyordu. Samsung kendi UHD TV’lerinin bağlantı panelini TV’den ayrı bir kutu haline getirdi. Bu sayede bu panel kolaylıkla değiştirilebiliyor. Hal böyleyken bugünlerde bir UHD TV satın almak akıl kârı mı?

    UHD kanalların yaygınlaşması çok yakın değil
    Birçok HD kanalın yalnızca 720p sunduğunu düşünürsek, UHD kanalların yaygınlaşması epey uzak görünüyor. UHD yayın olmasa da, Full HD ve SD yayınlarda bir avantajımız var mı? Yapılan testlere göre, evet var. Yüksek kaliteli yayınlar UHD TV’lerde, Full HD bir TV’de olduğundan biraz daha canlı ve detaylı görünüyor.”Upscale” konusunda Toshiba’nın kendine has bir tekniği var. Blu-ray çaları (BDX6400KE) ve UHD televizyonu, gelen görüntü verilerini birlikte 3,840 x 2,160 piksele genişletiyorlar. Toshiba’nın dediğine göre, Blu-ray oynatıcı görüntünün düşük frekanslarını işlerken, UHD TV ise yüksek frekanslarını işliyor ve sonuçta çok iyi bir görüntü kalitesi ortaya çıkıyor.
    mediamarkt tvs
    UHD cihaz alırken nelere dikkat etmeli?
    İçerik zayıf da olsa, fiyatlar henüz istenilen seviyeye gelmese bile etrafınızda UHD ya da 4K TV alan arkadaş eş dost gördükçe sizin de canınız çekmiyor değildir. Kanınıza girmek olmasın, TRT Fenerbahçe-Ajax maçıyla testlere başladığına göre gelecek yaz evlerimizi şenlendirecek Euro 2016’yı evlerimize 4K olarak getirecek gibi duruyor. Peki 4K UHD bir cihaz alma gazına geldiyseniz nelere dikkat etmelisiniz?

    UHD yayınları seyredebilmek için öncelikle TV’lerin belli standartları karşılaması şart. Dünyada bu standartları Digital Europe (DE) ve Digital Video Broadcasting (DVB) şirketleri belirliyor. Buna göre, sahip olduğunuz UHD TV saniyede 60p’ye kadar olan resim sayısını işleyebiliyorsa, daha düşük olan 24p/30p ve 50p gibi diğer bütün yayınları seyredebiliyorsunuz. 30p’ye kadar olan resim sayısını destekliyorsa ise 60p/50p olan programları seyretmeniz mümkün değil. Bu bağlamda UHD televizyon satın alırken televizyonda bulunan panelin RGB olmasına ve UHD sertifikasyonuna sahip olmasına dikkat edilmesi gerekiyor. Ürün ambalajında UHD logosunun olup olmadığını kontrol ederek bunu kolaylıkla anlamak mümkün. Bu cihazların performansını 50 inç ve üzeri büyük ekranlarda daha iyi gözlemleyebiliyoruz. Tabii cihazı kullanacağınız mesafe aralığı da önemli. Yaklaşık 2 metrelik bir mesafeden televizyon izliyorsanız en az 50 inç, 3 metreden fazlaysa 60 inç ve üstü olabilir. Hatırlarsınız, 4K TV’lerin ilk versiyonları oldukça büyüktü. Sony ve LG’nin ürünleri 84 inç boyutunda idi. Bu nedenle de fiyatları oldukça yüksekti. Ancak ekran boyutunun küçülmesi ile birlikte fiyatlar da düştü. Şu anda 3000 TL’den az bir fiyata 4K TV bulmak mümkün. Ancak panel elektroniklerinin kötü olması durumunda görüntü kalitesi yeterince iyi olmayacağından dolayı dikkatli olunmasında fayda var. Kısa süre içinde ekran boyutunun 55 inç ve yukarsında olacak şekilde dengelenmesi bekleniyor.Ekran boyutlarının küçülmesi ile birlikte bu yoğunlukta bir çözünürlüğe sahip olmanın da avantajı azalmış olacak.

    Ben tüyoları verdim, şimdi sıra sizde. UHD ya da 4K bir TV’niz olsun istiyorsanız sizi şu linkten bir mağaza turuna çıkartalım.