Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Diğer
    Ana Sayfa Blog Sayfa 1449

    Podcast’lerin önlenemez yükselişi

    ABD’de 100 milyonun üzerinde bir takipçi kitlesine sahip podcast’ler son zamanların en popüler uygulamalarından biri. Türkiye’de hatırı sayılır bir kitle podcast’leri takip ediyor, dinliyor. Peki ne oldu da podcast’ler kısa bir süre içerisinde bu popülerliğe ulaştı? İlk kez 2004 yılında Guardian gazetesinde bir yazıda Ben Hammersley tarafından kullanılan Podcast kelimesi, pratik kullanımda aslında 10 yıldan fazladır hayatımızda. Online’da belli formatlar özelinde süregelen tüketim çılgınlığı podcast’leri bugün karşımıza yeniden keşfettiğimiz bir uygulama gibi bırakıverdi. Nasıl mı?
     
    Ekranların tükenmesi
    Online’da tükettiğimiz içerikler tarihsel olarak diz üstü bilgisayar, tablet ve akıllı telefon ekranlarına kısıtlanmış durumda. Video içerikler son yıllarda popülerleşmiş olsa da pek çok kişi için internet ekrana bakmak ve bitmek bilmeyen haber güncellemelerini okumaktan ibaret. Başta heyecan verici olsa da şimdilerde sürekli ekrana bakmak pek çoğumuz için yorucu olmaya başladı. Ekranlardan yorulanlar için podcast’ler güzel bir alternatif her şeyden önce. Öte yandan podcast’leri rahat bir şekilde farklı aktiviteler yaparken eş zamanlı olarak da tüketebiliyorsunuz. Mesela spor yaparken ya da yemek yerken podcast dinlemek son derece popüler.
     
    Üretim maliyeti
    Video tüketimindeki çılgınca artış ile birlikte kısa bir zaman içerisinde tüketiciler tarafında teknik açıdan kaliteli içeriklerin ayırt edilebilmeye başlanması üreticileri ekipmana daha fazla para harcamaya mecbur kıldı. İlk başlarda ışıksız, kalitesiz ses ekipmanları ile video üreten YouTuber tayfasını kaliteli video beklentisi zorlamaya başladı desek abartmış olmayız. Youtuber’lar markalarla daha büyük prodüksiyonlu işlere giren ve zaman içerisinde bu büyük bütçelerin de piyasayı kıran alternatif isimler sayesinde aşağı çekilmesiyle bazı işlerde ışığı, sesi, farklı aksesuarları derken astarı yüzünden pahalıya gelen durumlarla karşı karşıya kaldılar. Buna karşın podcast üretimine baktığımız video prodüksiyon işine nazaran çok daha küçük maliyelerle karşılaşıyoruz. İçeriğiniz ya da hikayeniz iyi ise, başarılı bir podcast işi üretmek için tek ihtiyacınız yüksek kalitede bir mikrofon. Türkiye’de piyasası henüz çok fazla olmadığı için işin pazarlama tarafında ABD’den örnek vermek gerekirse; başarılı bir podcast için ortalama CPM 20-45 dolar arasında değişiyor. Buna karşın internet reklamları 1-20 dolar arasında, TV reklamları ise 5-20 dolar arasında değişiyor. Bu da üretmesi ucuz olan podcast’leri aynı zamanda ciddi bir kazanç kapısı haline de getiriyor.
     
    Mobilite ve uzun video içerikler
    Mobil cihazların hızlı gelişimi ve internetin mobilin gücü ile hızlanması podcast’lerin popülerliğini artıran diğer etkenler oldu. Artık hemen her yerde yeni içerikler indirmek ve ara vermeden dinlemek mümkün. Aynı durumu TV programları ya da diziler için ise söylemek mümkün değil. Video içerik tüketiminde akıllı telefonların küçük ekranları herkesin için yeterli olmayabiliyor. Diğer yandan video içerik formatlarında her gün yepyeni formatlar bularak videoların bir köşesinden çıkan ve tüketicileri canından bezdiren internet reklamları da açıkçası video içerikten kullanıcıları soğutmaya başlamış durumda. Öte yandan video üretiminde genelde tüketicilerin herhangi bir içerik tükettiği süreçteki dikkatinin giderek azaldığının üreticilerce çok fazla önemsenmediği söylenebilir. Genelde hiç birimiz birkaç dakikadan uzun videoları izlemiyoruz. Hızlıca sonuna gelmek istiyoruz ya da çoğu zaman tamamlamadan sayfayı terk ediyoruz. Dinleme konusunda ise dikkat kabiliyetimiz gözümüze göre çok daha gelişmiş durumda. Mesela kitap okumak ve video izlemek genellikle tam zamanlı bir konsantrasyon gerektirirken, bir şeyleri dinlerken çalışabilmek mümkün. İnsan doğasıyla ilgili bu durum podcast’leri kıymetli kılan bir diğer etken.
     
    Podcast birkaç yıl önce onu ilk keşfeden bir grup sayesinde patlama yaşadı. Bu sayede podcast’lerin iyi bir fırsat olabileceği fark edildi ve içerik üreticileri de bu alana yöneldiler. Apple, iTunes ile önde gelen podcast yayın platformu olarak başı çekiyor. Yayıncılar tarafındaysa Statista’nın Ocak 2018 rakamlarına göre küresel bazda NPR, 121,5 milyon indirme ile bu alandaki lider yayıncı konumunda. Peki podcast’lere artan bu ilgi konusunda içerik üreticilerinin çıkarması gereken dersler neler?
     
    I.Öncelikle tüketici tercihlerinin lineer bir doğrultuda gitmediğini kabul etmek gerek. Podcast’ler 8-10 yıl önce kısa süreliğine bir popülerlik yaşadı ancak tüketicilerin sosyal medyaya yönelmesi ile arka plana atıldı. Ancak şimdi yeniden popüler. Dolayısıyla hızlı değişen tüketici tercihlerinden ötürü tek bir alana çok fazla yatırım yapmak doğru bir adım değil.
    II.Bir şeyin üretiminin pahalı olması onun markaya çok fazla katkı sağlayacağı anlamına gelmez. Önemli olan az bütçe ile ilgi çekici içerikleri üretmek. Podcast’ler de buna çok uygun aslında.
    III.Mobil cihazların gelişmesi ve 4G podcast’lerin popülerleşmesinde önemli bir yere sahip. Çünkü bu sayede podcast’ler kolayca indirilebilir ve dinlenebilir hale geldi. Bu işin geleceğini ise AR ve VR gibi teknolojilerin belirleyeceğini söyleyebiliriz.

    Görsel kaynak: sportscasterlife.com

    Windows Bilgisayarımın Diski Doldu, Ne Yapmalıyım?

          Masaüstü ve dizüstü bilgisayarların kullanım oranları düşmeye devam etse de, uzunca bir süre daha günlük hayatta kullanılacağını söyleyebilirim. Günümüzde Windows işletim sistemi yüklenmiş bir bilgisayar alındığında, sabit disk kapasiteleri terabyte (TB) mertebelerinde geliyor. İnternet dünyasının bu denli yoğun kullanıldığı bir ortamda yeri geliyor bu boyutlardaki sabit diskler de yetmeyebiliyor. Bazen işletim sisteminin bulunduğu disklerin daha performanslı çalışması için fiyatının yüksek olması sebebiyle daha düşük kapasiteli SSD disklerin kullanılması tercih edilebiliyor. SSD disklerin disk alanlarının nispeten daha düşük olmasından dolayı, belli bir zaman sonra diskte yer kalmama sorunu yaşanabiliyor.

          Bu haftaki yazımda, bilgisayardaki sabit diskte kullanılacak alanın azalması sorunu yaşandığında nelerin yapılması gerektiğinden bahsedeceğim. Bu yöntemlerin oldukça işe yaradığını söylemeliyim.

    Geçici Dosya ve Dizinleri Silme

          Bilgisayarda geçici dosya ve dizinlerin silinmesi, sabit disk alanın artmasında yardımcı olur. Sabit diskteki boş alanın artırılması, Windows’un sabit sürücülere erişim zamanını da azaltır. Bu durum, bilgisayarın performansının artmasına da neden olur. Windows işletim sistemi, belli süre kullanmak için oluşturulan dosyaları TEMP klasöründe saklar. Bu klasör altındaki dosyalar zamanla oldukça fazla yer kaplayabilir.

          Dikkat: Bilgisayarda geçici dosya ve dizinlerin silinmesine başlamadan önce, herhangi bir olumsuz etki ile karşılaşmamak için hangi öğelerin silinmesi gerektiğinden emin olmakta yarar var.

          Bilgisayardaki geçici olarak oluşturulan dosya ve dizinlerin silinmesi için klavyeden  ” Windows + R”  tuşlarına aynı anda basıldığında gelen “çalıştır” penceresine ” cleanmgr ” yazıldığında, disk temizleme aracı ile karşılaşılır.

    Bu ekranda “tamam” seçildiğinde,

          Disk temizleme ekranında hangi klasörün geçici olarak ne kadarlık bir alan kullandığı ve silindiğinde ne kadar alan kazanılabileceği gösteriliyor. Bu ekranda  “sistem dosyalarını temizle” seçildiğinde, aynı disk temizleme uygulaması yeniden başlayarak, daha önceki ekranda gösterilen toplam geçici disk alanından daha fazla bilgiyi gösterecektir.

          Bu ekranda da görülebileceği gibi örneğin; “Windows Update Temizleme” kısmında daha önce kullanılmış fakat halen bilgisayarda bulunan 7.85 GB’lık bir dosya bloğunun olduğu görülüyor. Eğer daha önce güncelleme yapılmaya başlandı ve halen devam ediyorsa, bu bilgiler bilgisayarın halen kullandığı dosyalar olduğu için silinmemelidir. Güncelleme bitirilmiş ve bilgisayar sorunsuz çalışıyorsa bu bilgiler de bilgisayardan kaldırılabilir.

          Yine aynı pencerede “Diğer Seçenekler” seçildiğinde,

          Bilgisayarda daha önceden yüklenmiş fakat kullanılmayan uygulamaları kaldırabileceğiniz ” Programlar ve Özellikler”  kısmını veya ” Sistem Geri Yükleme ve Gölge Kopyalar” ‘ı seçerek, en son geri yükleme dışındaki diğer tüm geri yükleme noktalarını silebilirsiniz.

    Sistem Geri Yükleme Ayarları

          Sistem geri yükleme: Windows işletim sisteminde yapılan bir değişik sorun yarattığında veya herhangi bir sebeple daha önceki belli bir zaman geri dönmek için kullanılabilecek bir özelliktir. Eğer bu ayar daha önce yapılmış ise, geri yükleme noktaları sabit diskte büyük alanlar kullanıyor olabilir. Bun pencerede, geri yükleme noktalarının oluşturulup oluşturulmayacağı veya eğer oluşturmak isteniyorsa ne kadarlık bir disk alanın kullanılması istendiği gibi bilgileri ayarlanabiliyor.

          Klavyeden  “ Windows + R”  tuşlarına aynı anda basıldığında gelen “çalıştır” penceresine “sysdm.cpl ” yazıldığında “Sistem Özellikleri” nin olduğu pencere ile karşılaşılır. Bu pencerenin üst tarafındaki “Sistem Koruması” ‘ndan,

          “Geri Yükleme ayarlarını yapılandırın, disk alanını yönetin ve geri yükleme noktalarını silin” kısmındaki “Yapılandır” seçildiğinde, sistem korumasının etkinleştirilip etkinleştirilmediğini ve ne kadarlık bir alanı bu iş için kullanmak istediğinizi tanımlayabilirsiniz.

    Sabit diskte hangi uygulama ne kadar yer kaplıyor?

          Windows 10’da  sol altta bulunan “Windows’u ara” penceresinde “depolama” kelimesi arandığında,

          Bilgisayardaki sabit sürücülerin listesinin olduğu ekran ile karşılaşılır. Hangi sürücüde depolama alanı sorunu yaşanıyorsa, o sürücü seçildiğinde,hangi uygulamanın ne kadar disk alanı kullandığı görülebilir. Bu ekranda bilgisayarda artık kullanmadığınız uygulamalar hakkında bilgi alabilir, gerekirse kaldırarak, sabit disk kapasitesini artırabilirsiniz.

     

          Yeni bir notebook almak istiyorsanız bu linki kullanabilirsiniz.

    Grey market ürünlerin riskleri nelerdir?

    0

    Ülkemizde resmi yollarla ve distribütör garantisi ile satılan teknoloji ürünlerine ek olarak, ithalat yoluyla getirilen ve satılan ürünler de mevcut. Peki bu ürünleri satın almak ne kadar mantıklı? Riskleri var mı?

    Grey market ürünlerin riskleri nelerdir?

    Öncelikli olarak, grey market ürünleri, satın alan kişileri fiyat avantajı ile cezbetse de, ileriye dönük potansiyelde daha da masraflı hale gelebiliyor. İthalatçı garantili bir ürün, resmi garanti kapsamında olmayacağı için, ülkemizdeki teknik servislerden faydalanmanıza engel olacak.

    Bir diğer önemli husus ise yedek parça konusu. Tamir görecek olan cihazınızın yedek parçası orjinal olmayabilir ve yan sanayi ürün kullanımı ileriye dönük sorunlar çıkartabilir.

    Önemli bir konu da yazılım servisleri ve güncelleme konusu. Ülkemize resmi kanallarla giriş yapmayan ve satılmayan ürünlerin, yazılım güncellemesi konusunda da sorunlar çıkartacağını unutmamak gerekiyor.

    Philips TV 2018 koleksiyonu tanıtıldı

    Philips TV, gerçekleştirdiği özel bir etkinlikle yeni Ambilight televizyon modellerini görücüye çıkardı. İşte detaylar…

    Philips TV, İstanbul’da özel bir etkinlikte gözler önüne serdiği yeni Ambilight serisi ile tüm tüketicileri, cesur ve güzel bir seyre davet ediyor. Eşsiz bir renk odağıyla görkemli Ambilight deneyimi sunan Philips TV, 2018 koleksiyonundan OLED 873, 7503 ve 8503 serileriyle dikkat çekti. Yeni Philips TV modelleri, ilhamını tasarım tutkusundan alıyor…

    “Gösterişten uzak, modern ve şık bir bir tasarımı esas aldık”

    Hem manuel ayarlanabilen, hem de ekrandaki görüntüye uyum sağlayan Ambilight özelliğiyle konuklardan büyük ilgi gören yeni koleksiyon için TP Vision Pazarlama Direktörü Can Göver; “Philips TV’nin ilhamı, tasarıma olan tutkusundan geliyor. Kaliteli malzemeler aracılığıyla dayanıklılığı temsil eden ürünlerimizde, gösterişten uzak bir tasarım ihtiyacı esas alındı. Ürünler, moda ve trendlerin üstünde olan bir tasarım ve kalite anlayışını ifade ediyor” dedi.

    “2018 elegan bir tasarımın yılı”

    Philips TV etkinliğinde trendsetter Alexander Kokoskeriya da 2018 trendlerine dikkat çeken bir konuşma yaptı. 2018’de parlak renklerin öne çıktığını, kırmızıların, turuncuların, sarıların evleri aydınlattığını vurgulayan Kokoskeriya, “Philips TV’nin gösterişten uzak, elegan tasarımı 2018 trendleriyle birebir örtüşüyor. Philips TV gözlere, ruha ve beyne hitap eden özellikleriyle bir televizyondan çok daha fazlasını sunuyor” dedi.

    Samsung’un çift arka kameralı gizemli telefonu göründü

    Samsung, çift arka kameraya sahip büyük ekranlı bir diğer akıllı telefon tanıtmak üzere. İşte gizemli telefona dair ilk detaylar…

    Kore merkezli tüketici elektroniği şirketi Samsung’un akıllı telefon modellerine bir yenisi daha ekleniyor. Geçtiğimiz günlerde SM- G8750 ürün koduyla gelen modele ilişkin ayrıntılar kamuoyunda yer edinmişti, söz konusu cihazın Galaxy S9 Mini olabileceği konuşuluyordu; bu kez de SM-G8850 kodlu farklı bir model ortaya çıktı.

    Büyük ekranlı bir diğer model…

    Samsung’un gizemli modeli SM-G8750 kodu haricinde bir dizi teknik detayını da bilgi dahilinde sunuyor. Resmi olmayan detaylara göre cihaz, 5.8 inçlik bir ekrana sahip olacak. Super AMOLED özellikli ekran çözünürlüğü ise Quad HD+ şeklinde.

    Çift arka kamera ve iki RAM seçeneği…

    Arka kısmında çift kamera olduğu anlaşılan SM-G8750’de çözünürlük değerleri ise 12 MP + 12 MP. Önde ise 8 MP’lik selfie kamerası bulunuyor. Diğer donanım özellikleri arasında ise 4 ve 6 GB olmak üzere iki RAM seçeneği, Mali G72MP18 grafikler, Exynos 9810 işlemci, microSD desteği sayılabilir. Renk alternatiflerinin siyah ve mavi olmak üzere iki adet olduğu görülen modelin kısa süre içerisinde tam ismi ve diğer ayrıntılarıyla netlik kazanma olasılığı hayli yüksek.

    Teknoloji dünyasına dair öne çıkan gelişmeleri aktarmayı sürdüreceğiz…

    NOT: Görsel temsilidir.

    LinkedIn’de mesajlara GIF özelliği geliyor

    İş odaklı sosyal ağ LinkedIn’de mesajlaşmalar daha da ‘hareketli’ bir hal alacak. İşte detaylar…

    LinkedIn, her ne kadar iş odaklı bir sosyal ağ olsa da açılımını genişletmeye dönük stratejilere de uzak durmadığı biliniyor. Bu kapsamda daha çok ‘standart’ sosyal ağlarda görülen GIF formatlı görüntüler, LinkedIn’deki mesajlaşma bölümünde kullanıma sunulmaya hazırlanıyor.

    Google tarafından satın alınan GIF kütüphanesi Tenor tarafından yapılan duyuruya göre durum tam olarak mesajlaşmalarda işlev sağlayacak bir dizi GIF’in kullanımı şeklinde kullanıcıları karşılayacak.

    LinkedIn’de GIF özelliği sürpriz bir özellik oldu.Bazı teknoloji uzmanları ise LinkedIn’in daha ‘profesyonel’ bir ağ olduğunu, GIF formatının gerekli olmadığını savunarak çeşitli görüşlerini öne sürdüler.

    Özetle LinkedIn kullanıcıları iş odaklı platformda mesajlaşırken Tenor tarafından sağlanacak hareketli resimleri de birbirlerine gönderebilecekler. Bu şekilde daha samimi bir iletişimin kurulabileceğini öngörmek zor değil. Bununla birlikte gelişmenin LinkedIn için Facebook ya da Twitter benzeri bir ağa dönüşümü yönündeki ilginç adımlar arasında gösterilebilir.

    GIF’in altın dönemi…

    Öte yandan GIF formatı adeta altın çağını yaşıyor. Instagram’dan mobil cihazların kendi arayüzüne kadar hemen her yerde kullanılmaya başlanan GIF’ler, popüler iletişim araçları arasında kendine haklı bir ün edinmiş durumda.

    HP, ‘oyuna’ mütevazı fiyatlarla dahil oluyor!

    HP, segment açısından nispeten ekonomik fiyatlara sahip modelleri ile dikkat çeken oyuncu bilgisayarı serisi Pavilion Gaming’in en yeni üyelerini duyurdu.

    Dünyanın en çok bilgisayar satışı gerçekleştiren şirketlerinden HP, oyun odağındaki bilgisayar serisi Pavilion Gaming’in yeni modellerini lanse etti. Yeni oyuncu bilgisayarı serisi modellerinde teknik özellikler ve tasarım öne çıkarken, ilgi çekici seviyede ‘bütçe dostu’ fiyatlar da dikkat çekti.

    Masaüstü bilgisayar yapısından yeni Pavilion Gaming modellerinde açıklanan ABD fiyatları 549 dolardan başlıyor. Sunulan donanım özellikleri ise 3.5GHz Ryzem 3 işlemci, Radeon RX550 ekran kartı, 8GB RAM ve 1 TB HDD şeklinde. Beklenileceği üzere çeşitli yapılandırmalarla tercih edilen bu segment modellerinde Nvidia GTX 1070 ekran kartı, 3.2GHz’lik maksimum saat hızlarında çalışabilen Intel Core i7 işlemci, 32GB RAM, 256GB SSD ve 2TB depolama alanı yapısı da 1699 dolar fiyat etiketi ile tercih edilebiliyor. Ayrıca RX580 ve GTX 1080 gibi daha üst seviye ekran kartı opsiyonları da söz konusu.

    Yeni Pavilion Gaming dizüstü bilgisayar modelleri ise potansiyel kullanıcılara 799 dolar fiyat etiketi ile geliyor. Bu mütevazı fiyatlı bilgisayar; 2.3GHz saat hızında çalışabilen Core i5 işlemci, Radeon RX560X ekran kartı, 1080p çözünürlüklü ekran, 8GB RAM, 1TB HDD ve 16 GB RAM ile geliyor. Burada da GTX 1060 ekran kartı, Intel Core i7 işlemci, 128GB SSD ve 1 TB HDD seçeneği mevcut.

    Modellerin Mayıs-Haziran aylarında satışlarına başlanacağı kaydediliyor.

    İddia: Huawei katlanabilir ekranlı akıllı telefon planlıyor

    Samsung’tan sonra Huawei’nin de ekranı katlanabilen telefonlar üzerinde çalıştığı iddia ediliyor.

    Huawei P20, P20 Pro ve P20 Lite ile hatrı sayılır başarı yakalayan, kamuoyunda ilgileri üzerinde toplamaya başaran teknoloji şirketinin bu kez de katlanabilen bir model üzerinde çalışmalarını sürdürdüğü iddia ediliyor. Bu yönde basına yansınyan bazı görüntüler dikkat çekiyor.

    Oppo, Samsung, Lenovo, ZTE ve LG gibi markaların da bu yönde çalışmalar yürüttüğü biliniyor, bu bağlamda Huawei’nin yarışa dahil olma planları ihtimali yüksek bir olasılık gibi görünüyor.

    Huawei’nin, Samsung’un Galaxy X adıyla sunacağı kaydedilen katlanabilir ekranlı modelinden önce, kasım ayında model duyurusu yapacağı belirtiliyor. Ayrıca teknoloji şirketinin ekran konusunda LG Display’le iş birliği gerçekleştirmeye hazırlandığı da kamuoyunda yer bulan iddialar arasında yer alıyor.

    İlk modeller 2018 sonunda gelebilir…

    Basında yer bulan haberlere göre katlanabilir ekranlı ilk telefonlar 2018’in sonuna doğru duyurulabilir. Samsung’un yanı sıra Huawei’nin de bu alanda üretim bandını harekete geçirmeye hazırlandığı iddiaları şimdilik yüksek boyutlarda görünmese de, önceki dönemlerde hemen hemen tüm modellerinin tanıtımlarından önce bazen fotoğraf, bazense lisans bilgileri ile basında yer bulduğu hatırlandığında, önümüzdeki süreçte daha fazla detayın açıklık kazanması ihtimali hiç de az değil.

    Teknoloji dünyasına dair öne çıkan gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz. Takipte kalınız…

    Sürücüsüz otomobiller ve güvenlik riskleri

    Sürücüsüz otomobiller ya da bugün kulağa daha hoş gelen tabiriyle otonom araçlar, geleceğin önemli devrimlerinden bir tanesi olarak görülüyorlar. Bilim kurgu filmlerinde sıklıkla gördüğümüz gibi; kara, hava ya da deniz taşıtlarının herhangi bir sürücünün müdahalesine ihtiyaç duymadan, programlandığı şekilde sorunsuzca hareket edebilmesidir. Hareket sözcüğü burada olanı ifade etmek için aslında yeterli değildir. Çünkü otonom bir aracın, içerisinde bulunduğu trafiğe tam anlamıyla adapte olabilmesi ve hiçbir sorunla karşılaşmadan A noktasından B noktasına ulaşabilmesi gerekiyor. Teknolojinin geliştiği ve imkân verdiği ölçüde bu güzergâha C, D, E… gibi yan hedefler de ilave edilebilmelidir. En azından ben bu şekilde düşünüyorum.

    Bu yazımda sizlere uzun uzun otonom araçların tarihçesini elbette anlatmayacağım. Ancak bu alandaki test sürecinin 2010 itibariyle gözler önünde yürütülmeye başlandığını söylemem yeterli olacaktır. Günümüzde adı daha çok Tesla ile anılmasına karşın gerek otomobil, gerekse teknoloji devi şirketlerin kendi sürücüsüz araç denemeleri olduğunu söylemeliyiz. En bilinenlerin arasında Tesla, Honda, Acura, Lexus, Google, Apple ve UBER geliyor. Şu an için Google ve UBER’in sürücüsüz araçlarının trafikte yolculuk etmeye devam ettiğini ve açık bir test sürecinin sürdüğünü biliyoruz. Diğer taraftan elektrikli otomobilleri ve teknolojiye yön veren atılımlarıyla ünlü Tesla ise, hâlihazırda araçlarındaki otonom sürüş özelliğini kısıtlı da olsa kullanıcılarına sunuyor. Kısıtlı diyorum… Çünkü dünya yollarının birbirine entegre olmayışı, belli standartlarının bir türlü oturmayışı ve lokal sürücü davranışları ortaya konulduğunda, kısıtlamalar kaçınılmaz hâle geliyor.

    Sürücüsüz araçlar için güvenlik tehditleri bulunuyor mu?

    Teknolojinin olduğu yerde bu soruyu sormanın gereğini duymuyorum. Kendi ekosistemi içerisinde otonom araçların güvenlik tehlikeleri kesinlikle var. Ancak otomotiv endüstrisi ve bilişim teknolojisinin hibrit ürünü olmaları nedeniyle, otonom araçların hem otomotiv endüstrisi yönünden, hem de teknoloji yönünden güvenlik riskleri olabileceğini bilmeliyiz. Riskler önlenebilir, zaman içerisinde yazılımsal ve teknik iyileştirmelerle çok daha iyi sonuçlar elbette alınabilir. Zaten teknolojinin doğası da bunu gerektirir.

    Gündemde yer yer sürücüsüz araçların karıştığı kazaları duymaktayız. Yazılımsal yetersizliklere bağlı olarak kazalar gerçekleşebildiği gibi, donanımsal etkenlerin de burada yol oynadığı görülüyor. Örneğin: Tesla otomobillerde otonom sürüş özelliğinin çalışmasını olumsuz yönde etkileyen faktörler arasında, sensörlerin kirli olması geliyor. Temiz tutulmayan bir araçta sensör ya da kameraların daha fazla kör nokta yaratacağı ya da aslında var olmayan engellere karşı yanlış hesaplamalar yaparak karar verebileceği aşikârdır.  Şu durumda elektronik komponentlerin güvenliği ve bakımı, otonom araç sahipleri için önemli hususlardan bir tanesidir.

    Diğer bir konu ise trafikte yaşanan anlık değişimlerdir. Yolda o an oluşan çukurlar, kazalar, kapatılan yollar ve geçici güzergâh değişimleri bir sorun olmaya devam edecektir. Bu tip değişiklikler bir şekilde otonom araçlara nakledilemediğinden, yolculuğun devam etmesi imkânsız hâle gelmektedir. Elbette sürücüsüz otomobillerin kurallara uymakta insana kıyasla çok daha kusursuz olması, aslında kaza riskini de maalesef beraberinde getiriyor. Takip mesafesini koruyan otonom araçlar, sağdan veya soldan önlerine girecek araçlara karşı elbette frenleme ile cevap verebiliyorlar. Ancak o sırada arkada yakın takip mesafesinde olan bir aracı da hesaba katabiliyorlar mı? Ya da çarpışma alanından uzaklaşmak için manevra yaptıklarında, ilgili algoritmalar anlık saha analizini yeniden yapabiliyorlar mı? Burada yapay zekânın işleyiş yetkinliğinden bahsediyorum. Otonom araçların sahip olduğu yapay zekâ, sadece kurallara bağlı kalmak yerine ekstrem durumlarda ne kadar sağlıklı kararlar alabiliyor?  Bunun, güvenliği tehdit eden unsurlar arasında yer aldığı kanaatindeyim.

    Sürücüsüz araçlar ve hacklenmeye dair…

    Otonom hareket özelliği, beraberinde hacklenme endişesini de getiriyor. Kulağa biraz komplo teorisi gibi geliyor olsa da, yapay zekâ ve teknolojinin olduğu her yerde hacklenme tehdidini ortaya koymak durumundayız. İşlerin elbette bir Hızlı ve Öfkeli 8 filmindeki gibi “zombi otomobiller” kıvamına dönüşmesi son derece güç. Ancak önemli isimlerin (mesela devlet büyüklerinin) kullanacakları otonom araçlara yönelik sabotaj tehditlerine dikkat edilmelidir. Dışarıdan müdahalelere karşı jammer sistemleri, içeriden yapılacak müdahaleler için fiziksel ve yazılımsal koruyucu önlemlere ihtiyaç duyuluyor.

    Biliyorsunuz, yakın bir tarihte ülkemizin ilk sürücüsüz metro hattı İstanbul’da devreye girdi. Bu metro hattını kullandığım süre zarfında insanların, olası bir hacklenme durumunda neler olacağına ilişkin konuşmalarını kulak kabartarak dinledim. Toplumsal olarak bir farkındalığımızın olmasına sevinmekle beraber; sürücüsüz araç, sürücüsüz metro ve gelecekte devreye girmesi muhtemel sürücüsüz otobüsler için saldırganlara karşı koruma özelliğinin pas geçilmemesi gerekiyor. Son dönemlerde IoT ( nesnelerin interneti) cihazlarının, siber güvenlikte en zayıf halka olduklarını ve antvirüs yazılımı üreticilerinin var güçleriyle bu açığı kapamak için iyileştirmeler yaptıklarını biliyoruz. Benzer bir durumun sürücüsüz araçlarda oluşmaması, en büyük temennimizdir. Gelişmeleri ben de sizlerle beraber takip etmeye devam edeceğim.  

     

    WhatsApp verilerinizin güvende olduğunu iddia ediyor!

    0

    Facebook, son zamanlarda veri skandalları ile ilgili sorunlarla uğraşıyor ve yan kuruluşları da bundan etkileniyor. Sonuç olarak, veri skandalları ile ilgili,  yaşanılan sorunları gidermek adına, bir takım geliştirmeler de yapıyor. Bu sebeple, Facebook’un yan kuruluşu olan WhatsApp güvenliği için, uygulaması hakkında bir takım bilgileri, kullanıcılarına paylaştı. WhatsApp, kullanıcı verilerini ve iletişimin özel olduğunu bildiren, yeni bir SSS bölümü yayınladı. Yayınlanan SSS bölümü, bakalım bizlere neler sunacak?

    WhatsApp güvenliği ne kadar mümkün?

    Facebook’un yaşadığı sorunu göz önünde bulundurursak, yapılan bu açıklama, kullanıcılar için sürpriz olmadı. Asıl dikkat çeken konu ise, WhatsApp’ın eski kurucuları, “Facebook’u silin” sözlerinden sonra, bu açıklamanın gelmemesi olarak, söylenebilir.

    Gizliliğin bizim için öneli olduğunu bildiren uygulama, tüm WhatsApp mesajları ve aramaları uçtan uca şifreleme ile güvence altına alındığı söyleniyor. Bu şifreleme ile, sadece siz ve iletişim kurduğunuz kişinin altını çizen uygulama, siz izin vermediğiniz sürece, kimsenin bunlara erişemeyeceğini dile getirdi.

    Bununla birlikte, bir işletmeye iletişim kurduğunuzda, o kurumda birden fazla kişi, sizin mesajlarınızı görebilir.  Ek olarak şirketler, WhatsApp Business’ını başkalarının yönetimine verebilir ve buradaki kişiler de sizin mesajlarınızı saklayabilir, okuyabilir veya yanıtlayabilir.

    İletişim kurduğunuz kurum, mesajlarınızı gizlilik politikasına uygun bir şekilde işleme koymaktan sorumlu olduğunu bildiren WhatsApp, daha fazla bilgi için doğrudan o işletmeyle iletişime geçmeniz gerektiğini söylüyor.