Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Diğer
    Ana Sayfa Blog Sayfa 1602

    GTA Online’a Yeni Araç: Pegassi Torero ve Yeni Mod: Power Mad

    0

    Son güncellemesinde GTA: Online, yeni araç ve heyecan verici yeni bir mod sunarak oyun severlerin yüzünü güldürmeye devam ediyor.  İşte detaylar…

    Türkiye’de uzun yıllardır en çok oynanan oyunlardan biri olan GTA 5’in online çok oyunculu moduna yeni bir üst düzey otomobil eklendi. Pegassi Torero adıyla bilinen araç, artık GTA Online’da satın alınmaya hazır. Gerçek hayatta gördüğünüzün aynısı olan otomobili satın almak için yeterli sanal paranızın bulunması gerekiyor. Eğer oyuna harcama yapan biriyseniz gerçek parayla da söz konusu aracı satın alabilmeniz mümkün elbette.

    [vsw id=”4jAs30ekYWc” source=”youtube” width=”425″ height=”344″ autoplay=”no”]

    Yeni mod: Power Mad

    GTA Online’a ayrıca yeni bir mod geldi. Power Mad adıyla tanıtılan mod, puan toplamak adına en uzun süre yaşayan olmanın esas alındığı bir senaryolar bütünü sunuyor. Power Mad oynayarak bir süre oyun içi nakitleri ve deneyim puanı kazanılabilecek.

    Bir fenomen

    2013’te ilk kez oyun meraklılarıyla buluşan online moduyla GTA 5, adeta bitmek bilmeyen bir fenomen. PlayStation, Xbox One ve PC satışlarına bakıldığında hala ‘olmazsa olmazlar’ arasında yer alıyor. Bu noktadaki istatistikler bir hayli çarpıcı; son resmi açıklamalara göre GTA 5, Avrupa’da en çok satan 4., ABD’de ise 3. oyun. Elbette GTA 5’i satın almakla sınırlı kalmayan milyonlarca oyuncu var ve oyun içi satın alımlara başvurarak diledikleri eşya, araç, vb. ürünleri kolaylıkla edinebiliyorlar. Ülkemizde de oyun içi satın alımların oldukça yaygın olduğu biliniyor.

    Microsoft’tan Fotoğrafı Değiştirecek Kavisli Sensör

    Çağımız görsel iletişim üzerine kurulu. Dolayısıyla bir iletişim klasiği olan fotoğraf, her zamankinden daha fazla revaçta. Sosyal medyada da fotoğrafın yansımasını ne kadar yoğun kullanıldığından anlayabiliyoruz. Fotoğrafın dili ve ilettiği mesaj günden güne değişirken piyasadaki fotoğraf makineleri üreticileri arasında geçen rekabet asla bitmiyor. Birçok farklı model ve markayı görsek de temel olarak fotoğraf makinelerinin kalbi diyebileceğimiz sensör / algılayıcı bir elin parmaklarını geçmiyor. En yaygın kullanımı açısından ayırdığımızda fotoğraf makinelerindeki işlemcilerin CCD ve Canon, Nikon gibi markaların tercihi CMOS olmak üzere ikiye ayrıldıklarını görüyoruz. Bunların da altında renk işlemleri açısından Sigma markasının öne çıkardığı Foveon X3 ve Fujifilm’in geliştirdiği X-Trans ve yine piyasada yaygın olan Bayer filtreli işlemciler yer alıyor. Ancak işletim sistemleri ile öne çıkan dünya devi Microsoft, farklı bir sensör ile ezber bozmaya geliyor.

    Sensör geliştirilirken gözümüzdeki kavisli yapıdan ilham alındı

    Microsoft’un geliştirdiği sensörün en büyük farkı Curved yani kavisli olması. Diğer tüm işlemcilerin düz yapıda olduğu düşünülürse Microsoft’un ciddi anlamda değişik bir formatla karşımıza çıktığını görmüş oluyoruz. İddialara göre çok pahalı olmayan standart bir CMOS işlemcisi, Microsoft’un geliştirdiği sistemle kavisli bir şekilde tasarlanarak kendinden kat be kat daha maliyetli sensörlerden daha iyi sonuçlar elde edebiliyor. Bu iddianın arkasındaki gerçek ne? Öncelikle Microsoft yetkilileri sensör geliştirme sürecinde gözümüzden ilham aldıklarını belirtiyorlar. Gözümüzün ışığı geçiren ön ve arka kısımlarının küresel yapısı, yeni işlemcinin çıkış noktası olmuş. Peki, bunun avantajı ne? Öncelikle alan hesabıyla başlayalım. Aynı boyutlarda bir düz bir de kavisli işlemci düşünün. Alanlarını hesapladığınızda yeni tarz işlemcinin daha yüksek olduğunu göreceksiniz. Bu da küçük bir sensörle neredeyse Full Frame makinelere yakın veri / görüntü yakalama potansiyelini ortaya çıkarıyor.

    Kavisli işlemci küçük boyutlarına rağmen yüksek alan derinliğiyle Full Frame işlemciler kadar veri yakalayabiliyor

    Hemen fotoğraf makinelerinde kullanılan lenslere bakın. Onların da kavisli yapıya sahip olduğunu göreceksiniz. İşte kavisli lense gelen görüntü ,klasik anlamdaki düz sensöre düştüğünde bir çevirim süreci yaşanmakta. Bu da işlemci ısınması ve işlemcinin gücünün önemli bir kısımının bu dönüşüme harcanması gibi çeşitli sorunlara neden oluyorken Microsoft, lens ve sensör yapısı arasındaki iletişimi en üst düzeye çekiyor. Bu hızlanma netleme sorunları başta olmak üzere, (gözünüzü düşünün; fotoğraf makinelerindeki gibi netleyemediğiniz flu gördüğünüz oluyor mu?) daha yüksek ISO ve daha düşük gren / leke olarak fotoğrafta kendini belli ediyor. Başka bir ifadeyle düşük ışıklı bir ortamda çok daha iyi fotoğraf çekmemiz mümkün olacak. İşler biraz daha kolaylaşacak ve bu dönüşüm maliyet açısından da uygun olacak.

    Neden kimse bugüne kadar düz yapıda işlemci üretmenin dışında çıkmadı diyecek olursanız da cevap Ar-Ge yatırımında saklı. Aslında herkes kavisli sensörün teorik olarak avantajlarını biliyordu ancak monokristal silikon malzemeden üretilen sensörleri bükmek teknik açıdan çok zordu. Microsoft ise basınçlı hava kullanan özel bir teknikle lensi kullanılacağa yere / sokete göre bükerek yerleştirmeyi başardı.

    Sonuç olarak Microsoft, kendini tekrar etmeye başlayan CMOS sensörlerine büyük bir yorum katarak daha önce kimsenin başaramadığı bir işin üstesinden geldi. Fotoğrafta devrim olarak nitelendirebileceğimiz bu gelişme fotoğraf makinesi üreticileri tarafından nasıl kullanılacak merakla izleyeceğiz. Bir diğer olası proje de yıllardır Intel ile dostluğu devam eden Microsoft’un (90’larda Windows işletim sistemi ve Intel işlemcili sistemlere Wintel denirdi) bir fotoğraf makinesi üretebilme ihtimali. Intel, RealSense R200 gibi fotoğraf çözümleriyle özellikle mobil alanda arayışlarını sürdürürken belki de Microsoft ile birleşir. Son olarak da yeni sensörün ne kadar başarılı olacağının nihai kararını kullanıcılar, daha çok da profesyonel fotoğrafçılar verecek. Sensör yapısı nedeniyle çekilen fotoğrafın da klasik makinelere göre biraz farklı olacağı düşünülürse, üst düzey fotoğrafçılar bu değişimi sahiplenecek mi bekleyip göreceğiz. Eğer cevaplar olumlu olursa fotoğraf dünyasını köklü bir değişim bekliyor demektir.

    GTA 5’in devamında gözler Red Dead Redemption 2’de!

    0

    GTA 5, tüm zamanların en popüler video oyunlarından biri. Bu ikonik serinin başarısında elbette iki büyük marka yatıyor;  Take-Two ile birlikte elbette Rockstar (Rockstar, Take-Two’nun bünyesindedir). Ancak elde edilen yüksek segmentli başarınının ilginç bir yönü de var…

    Gelen son bilgilere göre yılın merakla beklenen Rockstar yapımı video oyunu Red Dead Redemption 2, 2018’den önce çıkışını gerçekleştiremeyecek. Bunun arkasında yatan neden ise Take-Two’nun istekleri…

    Take-Two, tıpkı GTA 5’teki -GTA Online- tarafında olduğu gibi online tarafı güçlü bir yapım istiyor. Ayrıca iddialara göre GTA 5’in potansiyelinin hala çok yüksek oluşu, Red Dead Redemption 2’nin çıkış tarihinin geciktirilmesine etki ediyor. GTA 5 varken aynı firma tarafından çıkarılacak bir başka oyunun gelirleri düşürmesinden endişe ediliyor. Daha önce GTA Online’ın, Red Dead Redemption 2’nin takvimlerinin değişmesine neden olduğu konusu en üst düzey isimler (Take-Two CEO’su Strauss Zelnick gibi) tarafından da dile getirilmişti.

    Hedef GTA 5 sonrasında, bu güçlü yapımın uzun yıllar boyunca sağladığı güçlü para akışının, artık Red Dead Redemption 2 ile devam ettirilmek istenmesi. Eğer GTA’nın azalan ilgisinin Red Dead Redemption 2’ye kaydırılması başarılabilirse Take-Two, sonraki yıllarda da aynı zamanda hedefi olan önü alınmaz bir gelir akışı ile karşı karşıya kalabilir.

    Gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz…

    Google Arama ve Haritalar’a “SOS Uyarıları” özelliği geldi

    0

    Kriz anlarında, bilgiye anlık ve hızlı erişim çok önemli. Yaşanılan olay sonrasında; kriz noktasında gönüllü bilgiler paylaşılanlar ile teknolojiyi buluşturmak ve sevdiklerimizin güvenli olduklarına dair anlık bilgilere erişebilmek herkes için çok değerli.

    Bu ihtiyaçtan yola çıkan Google, çok kısa bir süre önce Arama ve Haritalar hizmetlerindeki bir dizi yeni özelliği ifade eden “Google SOS Uyarıları” uygulamasını hayata geçirdi. Dileriz krize yönelik bu özellikleri hiçbir zaman kullanmanız gerekmez. Bununla birlikte eğer gerekirse, bu ürünler böyle durumlarda sizi ve sevdiklerinizi güvende ve haberdar tutmak için geliştirildi.

    Google açıklamasına göre SOS Uyarısı nedir?

    SOS Uyarıları, doğal ya da doğal olmayan felaketlerden kaynaklanan krizlerde acil durum bilgilerini daha erişilebilir kılmayı amaçlar. Web, sosyal medya ve Google ürünlerinden alınan ilgili ve yetkili içerikleri bir araya getirip daha sonra bu bilgileri Arama ve Haritalar gibi Google ürünlerinde vurgulanır.

    Krizin yapısına ve konumunuza bağlı olarak yerel, ulusal veya uluslararası makamların güncellemelerini görürsünüz. Bu güncellemeler kapsamında acil durum telefon numaraları ve web siteleri, haritalar, faydalı olabilecek ifadelerin çevirileri, bağış fırsatları ve daha fazlası yer alabilir.

    Google’ın SOS Uyarıları’na ek olarak Google Kişi Bulucu, Google Kriz Haritası ve Google Acil Durum Uyarıları gibi krize yönelik başka uygulamaları da uygulamalar bulunuyor.

    Google’ın yardım alanında faaliyet gösteren kolu olan Google.org da bu kapsamda krizden etkilenen toplulukları hibeler ve gönüllüler sağlayarak destekliyor.

    Google, ne zaman SOS Uyarısı göstereceğine nasıl karar veriyor?

    Google, etkilenen bölgedeki İnternet bağlantısı, devlet yönetimlerinden ve diğer yetkili kuruluşlardan alınan resmi içeriklerin kullanılabilirliği ve olay yerinin etkilenme derecesi gibi pek çok unsuru inceliyor.

    USB 3.2 ile tanışın

    USB 3.1’e yeni yeni alışmaya başlamışken ‘daha da hızlısı’ geliyor. USB 3.2, öncülü 3.1’e kıyasla tam 2 kat daha yüksek hız vaat ediyor. İşte konuya ilişkin ilk bilgiler…

    USB 3.2 için çalışmalara başlandığı duyuruldu. Söz konusu standart, USB aktarım hızlarında artış gibi oldukça doğal bir özellikle gelecek. Bilindiği üzere her yeni USS standardı, önceki nesillere göre daha fazla hız sundu.

    Günümüzde USB 3.1 ile 10 Gbps veri yükü taşınabiliyor, USB 3.2 ise bu veriyi çok daha ileri seviyeye taşıyor. Çift şeritli 5 Gbps veya 10 Gbps aktarım gündeme geliyor. Söz konusu standart, USB 3.0 ve altı standartlarla uyumluluk özelliği taşıyor. Ayrıca mevcut USB 3.1 kabloları, 3.2 için yeterlilik taşıyor.

    Özetle USB 3.2 standardından yararlanmak için USB 3.1 kabloları yeterli olacak. Tek ‘yeni’ gereklilik ise USB 3.2’yi destekleyen aygıtlar. Bu anlamda yakın zamanda ilgili teknolojiyi destekleyecek notebook, PC, TV, vb ürünler sunulabilir.

    Şimdilik USB 3.2 standardını desteklediği kaydedilen bir teknoloji ürünü bulunmuyor. Ancak büyük olasılıkla teknoloji şirketleri nezdinde bu yönde çalışmalar sürdürülüyordur. Bu yeni nesil standarda dair ilk bilgiler bu şekilde, ve eylül ayında resmi olarak, tüm detayları ile birlikte duyurulmasının beklendiğini belirtelim.

    Gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz…

    Adobe, Flash’ın fişini 2020’den sonra çekeceğini resmi olarak açıkladı

    0

    Flash temelde; animasyonlar, web uygulamaları, masaüstü ve mobil uygulamalar ile mobil oyunlar oluşturmak için kullanılan video ve ses akışı da içeren yazılım platformu olarak tanımlanabilir. Ve son açıklamalara göre bu oldukça kapsamlı platform, resmi olarak üç yıl sonra ölüyor.

    Flash’ın arkasındaki şirket Adobe, 2020 yılında platforma dair desteğini sonlandıracağını ve dağıtımı işini de bırakacağını açıkladı. Adobe, HTML5, WebGL ve WebAssembly gibi açık platformların son birkaç yıldır olgunlaştıklarını savunuyor.

    Ayrıca Adobe, içerik oluşturuculardan mevcut Flash içerikleri ile stratejilerini buna göre değiştirmelerini istedi. Kökeni 1996 yılına kadar dayanan Flash’ın sonlandırılmasına Apple, Facebook, Google, Microsoft ve Mozilla’nın da kendi planları var ve bunları resmi olarak kamuoyuyla paylaştıklarını da belirtelim.

    Herhangi bir teknolojiden vazgeçiyorsanız üç yıl önemli bir süredir. Oyun, eğitim, video gibi Flash teknolojisinin etrafında işleyen birkaç endüstri var ve bu nedenle sürdürülecek hazırlıklar ve bu yöndeki firmalar açısından 2020’ye kadar alınacak kararlar önem taşıyor.

    Facebook’ta 360 derece videolar otomatik olarak dengelenecek

    Facebook, platformuna yüklenen canlı 360 derece videolar için otomatik stabilizasyon da dahil olmak bir dizi özelliği duyurdu. Bir video titrediğinde otomatik olarak düzeltme fonksiyonu devreye girecek. Bunu algoritmik bir şekilde sağlayacak olan Facebook, kullanıcı kaynaklı hataları da dahil olmak üzere her şeyi en iyi hale getirerek kullanıcılarına sunmaya kararlı görünüyor. Video yapımcıları için önemli olacağına kesin gözüyle bakılan yeni bir diğer özellik daha var.

    Facebook’ta canlı 360 derece videolar, 4K çözünürlükte izlenebilecek. Ayrıca canlı videolarda Bağış butonu görüntülenebilecek.

    Diğer gelişme de Facebook’un Live 360 videoları için onaylı kameralara dair Ready programı hakkında. Facebook tarafından onaylanan ürünler, Facebook Live logosu ile tanınacaklar. Bu kameralardan bazıları Garmin VIRB 360, Orah 4i, 360fly 4K Pro ve ION360 U.

    Gelişim devam ediyor…

    360 derece yayın konusunda YouTube ile yarışan Facebook, özelliği ilk kez 2015’te tanıtmıştı, devam eden süreçte güncellemelerle daha iyi hale getirilen canlı 360 derece video yayın deneyimi, izleyiciler için artık heyecan dolu bir deneyim halini almış durumda. Bilindiği üzere canlı videolar için altyazı seçeneği de geçtiğimiz ay kullanıma sunulmuştu.

    Sosyal medya ve teknoloji dünyasına dair öne çıkan gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz. Takipte kalınız…

    Sağlıkta teknolojik dönüşüm

    0

    Teknoloji pek çok alanda hayatımızı kolaylaştırdığı gibi sağlık sektöründe de önemli bir rol oynuyor. 3 boyutlu yazıcılarla organ basılabiliyor, yapay zeka sayesinde birtakım hastalıkların önüne geçilebiliyor. Gelecek dönemde ise doktorların ve hemşirelerin yerini yavaş yavaş robotların alması bekleniyor. Peki, gelişen teknoloji sağlık sektörünü nasıl etkiliyor?

    Yapılan araştırmalara göre dünya çapında tüketicilerin yüzde 55’i doktorların yerini yapay zeka ve robotların alması konusunda istekli. Bu oran İngiltere’de yüzde 39, Nijerya’da ise yüzde 94 olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’de ise tüketicilerin yüzde 85’i sağlık hizmetlerinde robotlara hazır. Dünyadaki başarılı örneklere bakacak olursak şunları söyleyebiliriz; Open Bionics, 3D yazıcı kullanarak 42 saatte akıllı biyonik el üretmeyi başardı. Biyonik eller, İngiltere Ulusal Sağlık Servisi tarafından gerçekleştirilen 6 aylık deneme sürecinin ardından güvenli ve etkili olduğu sonucuna varılırsa ücretsiz olarak temin edilebilecek. Melbourne Üniversitesi araştırmacıları, ‘artırılmış stüdyo’ adında bir girişim başlattı. Bu girişimde fizyoterapi öğrencilerinin, derinin altında yer alan kasların nasıl çalıştığını kafalarında canlandırarak öğrenmeye çalışmaları hedefleniyor. Minnesota Üniversitesi’ndeki mühendisler, robotlar için 3 boyutlu yazıcılarla dokunma duyusuna sahip cilt üretti. Hollanda’da kafatası sürekli büyüyen ve beynine baskı yapan bir kadın, 3D baskı teknolojisiyle sağlığına kavuştu. Medical Center Üniversitesi’nden Dr. Bon Verweij ve ekibinin gerçekleştirdiği ameliyatta 22 yaşındaki kadının kafatası tamamen çıkarıldı ve plastik protezle değiştirildi. ABD’nin Stanford ve Chicago üniversitelerinin tıp fakülteleriyle ortak çalışma yürüten Google, hastaların tıbbi geçmişlerini bilgisayarlara yükledi. Bu veriler analiz edilerek insanların gelecekte ne zaman hasta olacakları tahmin edilebilecek.

    Başarılı bir örnek…
    Geçmişte yaşadığı bir dağcılık kazası sonrası iki bacağını kaybeden ve kendisi de biyonik bacaklara sahip olan biyonik çağın lideri Hugh Herr, “Gelecekte insanlar yeni nesil sentetik motorlar kullanarak gücünü ve hızını artırabilecek. Bu sayede biyolojik kaslarımız daha hızlı ve güçlü hareket edebilecek. Bir ya da 100 yıl sonra İstanbul ya da Paris sokaklarında dolaşan bu tür kişiler göreceksiniz.” Biyonik teknoloji ile yıllar içinde yeni kimliklerin oluşacağını aktaran Hugh Herr, “Ben kendi kimlik değişimimi biyonik sayesinde yaşadım. Biyonik bacakla herkes bana ‘topal olacaksın’ dedi. Söylenenlerin aksine kimsenin çıkamayacağı yüksekliklerdeki dağlara çıktım” diyor…

    Mikro robotlar geliyor
    Carnegie Mellon University Öğretim Üyesi Metin Sitti’nin, mikro robotların sağlık sektöründe nasıl kullanılacağıyla ilgili yapmış olduğu şu açıklamalara bir göz atalım: “Son 20 yıldır sağlık alanındaki en büyük başarılardan biri insanları kesmeden ameliyat yapan sistemler. Robotlar tedavi süresini ve riski azaltmak üzere doktorlara yardımcı olacak şekilde tasarlanıyor. Şu ana kadar 300 milyondan fazla operasyon bu robotlarla yapıldı. İnsanların midesinde, bağırsağında gezebilen bu robotlar doktorların ulaşamadığı bölgelere ulaşabiliyor ve insanlara zarar vermeden işlem yapabiliyor. Amacımız, gözle görülmeyecek kadar küçük, zarar vermeden vücudun çok küçük alanlarına girebilecek robotlar geliştirmek…”

    Gelecekte bizi neler bekliyor?
    En başta yapay zekanın sağlık alanında önemli bir rol oynaması öngörülüyor. IBM’in sağlık bakımı için geliştirdiği yapay zeka teknolojisi olan IBM Watson Health, kanser alanında yaptığı araştırma sonuçlarına göre, kanser tedavilerinin yüzde 96’sında doktorlarla aynı kararı verme başarısını elde etti. Bu teknoloji, hekimlerin tedaviyle ilgili kritik kararları daha hızlı ve güvenli almasını sağlayacak. Sağlık alanında kullanılmaya başlanan bir diğer dijital teknoloji de 3D yazıcılar. Bu teknoloji sayesinde hayat kurtaran cihazlara erişim çok daha hızlı ve maliyet açısından ulaşılabilir olacak. Bu teknolojiyi kullanarak, organ üretilmeye başlanması tek başına devrim niteliğinde. Nesnelerin İnterneti ve Giyilebilir Teknolojiler gibi dijital araçlar ise, biyolojik verilerin uzaktan izlenmesine, ilaç alımının takibine ve uzaktan hasta takibine imkan sağlıyor. Kronik hastalıkları olan hastalar bu teknolojiler ile uyumlu aplikasyonları akıllı telefonlarına indirerek hastalıklarını kendileri takip edebiliyorlar.

    Teknolojiyi daha çevreci nasıl kullanabiliriz?

    0

     

    İklim değişikliklerin etkilerini hepimiz hissediyoruz ve yaşam alanlarımız son hızla kirleniyor. Dünyada daha sağlıklı yaşam alanlarına sahip olmak istiyorsak temiz üretilen teknolojileri hayatımıza daha fazla kullanmamız gerekiyor. Aslında teknolojiyi kullananların büyük çoğunluğu kullandıkları teknoloji ne olursa olsun onu daha çevreci nasıl kullanacağını pek düşünmezler ama artık bu anlayışın biraz olsun değişmesi ve çevre konusunda daha fazla bilinçli olmak gerekiyor. Artık günümüzde karbon ayak izimizi daha az seviyelere indirmek çok önemli hale geldi.

    Bu yazımızda teknolojiyi daha çevreci kullanarak küresel ısınmayı nasıl azaltabileceğimizi anlatmaya çalışacağım.

    Yenilenebilir Kaynakları Kullanarak

    Teknolojinin daha çevreci kullanımını anlatmadan önce yenilenebilir enerjiyi tanımlamak konuya iyi bir başlangıç olabilir. Yenilenebilir enerji, doğada bulunan kaynaklardan sağlanabilen ve doğa tarafından sürekli olarak devam ettirilebilen enerjiye verilen isimdir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

    – Güneşten sağlanan Güneş Enerjisi

    – Okyanus ve denizlerden sağlanan Dalga Enerjisi

    – Rüzgardan sağlanan Rüzgar Enerjisi

    – Nehirlerden sağlanan Hidrolik Enerji

    – Yeraltı sularından sağlanan Jeotermal Enerji

    – Su ve hidroksitlerden sağlanan Hidrojen Enerjisi

    – Biyolojik atıklardan sağlanan Biyokütler Enerji

    Yenilenebilir enerjinin ne olduğu hakkında bir fikir sahibi olduktan sonra teknoloji kullanarak çevreye daha saygılı nasıl olunur konusuna gelirsek;

    İş Süreçlerinizi Buluta Taşıyın

    Eğer aldığınız hizmetleri buluta taşırsanız kendi kaynak kullanımınızı  azaltarak enerji tasarrufu yapabilirsiniz. Mesela uygulama, program ve verilerinizi sanal bir sunucuda tutarak ya da kullandığınız servislere internet ve elektronik cihazlarınız aracılığı ile ulaşarak daha çevreci olabilirsiniz.

    Yeşil Veri Merkezlerini Tercih Etmeye Çalışın

    Yeşil veri merkezlerinin en belirgin özelliklerinden bir tanesi cihaz başına tüketilen enerjiyi takip etmeleridir.  Yeşil veri merkezleri daha çok çevre dostu akıllı binaları tercih eder, daha fazla enerji verimliliği sağlaması için de veri merkezlerinde enerji kullanımını nasıl azaltacaklarının yollarını ararlar.

    Bu konudaki en önemli standart kısaca LEED (Leadership in Energy and Environmental Design) olarak tanımlanan uluslar arası yeşil bina sertifikasyon sistemidir. Bu sertifikayı hak edebilmek için veri merkezinin enerji verimliliğine çok dikkat etmesi ve bulunduğu binanın çevreci özellikler içeren türden olmasıdır.

    Bu özelliklerde tasarlanan veri merkezlerinde  geri dönüşümlü malzeme kullanıldığı gibi enerji tasarrufu ve karbondioksit emisyonlarında azalma sağlanırken iç ortamlarda hava kalitesini artıracak önlemler alınır. Temiz enerji kaynaklarından enerji sağlanarak tüm personelin çevre bilincine sahip olmasını sağlayacak eğitimler verilir.

    Kullanmadığınız Cihazları Ya Kapatın Ya da Uyku Moduna Alın

    Kullandığınız cihazlarınızda enerji tasarrufu sağlamak için onları açık bırakmak yerine ya kapatın ya da uyku moduna getirin. Bunu bir alışkanlık haline getirerek çok büyük olmasa bile yıllık bazda düşünüldüğünde bir miktar enerji tasarrufu sağlanmış olursunuz  Örnek vermek gerekirse; gereksiz yanan ışıkları söndürün, seyretmiyorsanız televizyonu kapatın, gereksizse kaloriferi kısın veya kapatın.

    Çok Fonksiyonlu Akıllı Cihazlar İle Daha Çevreci Olun

    Eğer yeni bir cihaz satın alacaksanız seçiminizi çok fonksiyonlu cihazlar üzerinde yoğunlaştırın. Mesela sadece fotokopi makinesi almak yerine hem yazıcı, hem tarayıcı hem de fotokopi makinesinin aynı cihaz üzerinde olduğu seçimler yapabilirsiniz.

    Online Toplantılar İle Seyahatleri Azaltın

    Özellikle iş için yaptığınız yurtdışı seyahatleri azaltırsanız karbon ayak izinizi arttırmamış olursunuz. Artık toplantılar çok rahat bir biçimde video konferans olarak Dünyanın her yerinden yapılabiliyor. Böylece zaman, bütçe ve performans kaybını da önlemiş olursunuz.

    Kağıda Baskı Yapmadan Önce Bir Kez Daha Düşünün

    Yazıcınıza bir baskı göndermeden önce bu basacağınız kağıda gerçekten ihtiyacınız olup olmadığını düşünün. Eğer çok gerekmiyorsa kağıda baskı yapmayın. Doküman yönetim programlarını kullanarak kağıtsız dijital çözümlere sahip olabilirsiniz.

     

    PlayStation’da muhtemelen hala oynamadığınız 25 oyun

    0

    Sony, resmi blogunda yer alan makale ile 25 adet PS4 ve PS VR yapımını, oyun severlere ‘oynamadıysanız kaçırmayın’ maiyetinde tavsiye ediyor. Çünkü oyunların çoğu indirimde veya ücretsiz! İşte o yapımlar…

    2017, oyun dünyası açısından patlama yapması beklenen ama bunu gerçekleştiremeyen çok sayıda yapımın da yılı oldu. Elbette bunu gerçekleştirmelerini isterdik, ancak bazı teknik sorunlar, belki de mali sorunlar nedeniyle tanıtım çalışmalarının yeterince yapılmaması nedeniyle hayal kırıklıkları oldu. Şu bir gerçek ki ortada çok sayıda önemli oyunun yeterince ilgi görmemesi şeklinde bir durum var. Sony PlayStation resmi blogunda bu durumun kısmen konu edildiğini gördük. Fiyatları indirilen veya tamamen ücretsiz hale getirilen oyunlar, elbette bu yaz döneminde altın değerinde birer fırsat.

    Haberin devamında 2017 için ‘bunları da deneyin’ maiyetinde 25 oyunun tavsiye listesi yer alıyor. İşte o liste…

       PlayStation 4

    The Flame in the Flood: Complete Edition

    Malicious Fallen

    Snake Pass

    Night in the Woods

    Styx: Shards of Darkness

    Momodora: Reverie Under the Moonlight

    Kona

    Yakuza 0

    The Turing Test

    PaRappa the Rapper Remastered

    The Sexy Brutale

    Torment: Tides of Numenera

    Shadow Warrior 2

    Wonder Boy: The Dragon’s Trap

    Outlast 2

    Tales of Berseria

    What Remains of Edith Finch

    Little Nightmares

    LocoRoco Remastered

    RiME

    Final Fantasy XII: The Zodiac Age

       PlayStation VR

           Holoball

    I Expect You to Die

    Statik

    Star Trek Bridge Crew