Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Diğer
    Ana Sayfa Blog Sayfa 1282

    Sanal gerçeklik yatırımlarında azalma

    Teknoloji üssü Silikon Vadisi’nde yürütülen araştırmaya göre sanal gerçeklik alanındaki yatırımlarda yüzde 80’in üzerinde azalma kaydedildi. İşte detaylar…

    Sanal gerçekliğin uzun yıllardır teknoloji dünyasında ana aktör olmasa da her zaman çıkışı beklenen ‘yetenekli’ bir yüz olduğu konuşulur. Apple’ın bu alanda yönelme ihtimalleri, oyun endüstrisinin artan ilgisi derken gündemdeki yerini bir şekilde koruyan bu ilginç teknolojinin geleceği ise birçok soru işaretine açık. Bu bağlamdaki en yeni bilgi ise Silikon Vadisi kaynaklı oldukça detaylı bir rapora dayanıyor.

    Teknoloji üssü Silikon Vadisi’nde yürütülen araştırmaya göre sanal gerçeklik alanındaki yatırımlarda yüzde 80’in üzerinde ciddi bir azalma kaydedildi. Bu son derece çarpıcı veri, çeşitli argümanlarla desteklenirken endüstrideki değişime de değinildi. Çok sayıda sanal gerçeklik şirketinin kapandığı, işten çıkarımların olduğu belirtildi. Öte yandan sanal gerçeklik alanındaki gidişatın ne zaman farklı yönlere evrileceği konusu henüz net değil. Bilindiği üzere sanal gerçeklik teknolojisinin kullanım alanları gün geçtikçe artıyor.

    Buna karşın…

    İlk etapta oyun ve endüstriyel alanlarda kullanımı özelinde çalışmaların yürütüldüğü teknoloji günümüzde tıp, uzay, bilim gibi konularda da inovatif sonuçlarıyla gündeme geliyor. Son kullanıcı açısından da akıllı telefon ya da PC bağlantısına gerek duyulmaksızın kullanım gibi metotlarla daha fonksiyonel donanım ürünlerinin sunulduğu dikkatlerden kaçmıyor.

    En nihayetinde ise sanal gerçeklik teknolojisinin geleceğinin hala çok parlak olduğu, bu alandaki teknolojinin henüz ‘emekleme’ döneminde olduğu gibi argümanlar da yok değil.

    Gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz…

    Toshiba’dan bir ilk

    Japon teknoloji şirketi Toshiba, sektördeki ilk UFS 3.0 belleği tanıttı. İşte detaylar…

    Toshiba, bir ilk olan UFS 3.0 belleğini duyurdu. Söz konusu teknoloji mobil cihazlar için daha hızlı veri aktarımının önünü açıyor. Entegre belleklerde 2.9 GB/s veri aktarım hızı vaat eden yeni UFS 3.0 belleği, böylelikle standartlara dair çizgiyi bir aşama daha ileriye çekmiş oldu.

    Geçtiğimiz sene geliştirme çalışmalarında sona gelinen 3.0 standardı, mevcut standart olan UFS 2.1’e kıyasla önemli ölçüde hız farkı sunuyor. Aralarındaki farkın iki kata yakın veri aktarım hızı şeklinde olduğu kaydedilirken aynı zamanda enerji verimliliğinin de optimize edilmesine yönelik daha fazla seçeneğin sunulacağı ifade ediliyor.

    Teknik detaylara göz atıldığında UFS 2.1 standardının 1.2 GBps şeklinde veri transfer hızı sunabildiği biliniyordu. Bu veri, 900 MB/s okuma, 180 MB/s yazma hızı anlamı da taşıyordu. UFS 3.0 ise 2.9 GBps seviyesi sağlarken pratikteki okuma ve yazma hızlarına yansımalarında fark iyiden iyiye hissediliyor; UFS’in en yeni standardı ile 1.9 GB/s okuma ile 400 MB/s yazma hızı elde ediliyor. Enerji tasarrufu konusu ise bir diğer dikkat çeken ayrıntı durumunda, daha düşük tüketim bu alanda ön planda.

    Öte yandan UFS 3.0 cihazlarının en yüksek hızlar için belli kod destekleri sunması gerekiyor. Bu noktada HS-G4 ve HS-G3 kodlarının desteklenmesi lazım. Bununla birlikte G3 ile daha düşük hızlara sahip bellekler söz konusu olabilir.

    RAID nedir, ne işe yarar, hangisi en iyi?

    0

    Depolama birimleri, bugün sıradan bir teknoloji kullanıcısının hayatımızda görünmez olacak noktaya gelmiş olabilir, ancak yarı-profesyonel ve üzeri seviyede kullanıcılar ile oyuncuların hayatında önem taşımayı sürdürüyor.

    Başlangıçta dönemin çok pahalı depolama birimlerine alternatif olan bir teknoloji olarak doğan RAID, bugün mâliyet avantajından ziyade, performans, yedekleme gibi konularda öne çıkıyor. Basit anlatımla, RAID, birden çok diskin bir araya geldiği farklı kurulumlara verilen bir ad. Peki bu kısaltma nereden geliyor? Redundant Array of Inexpensive (ya da Independent) Disks’ten, yani yedekli ucuz (ya da bağımsız) diskler dizisi tabirinden.

    Gelin bu pahalılık meselesini de havada kalmaktan kurtaralım; 1980 yılında IBM’in 3380 modeli 2,5 GB kapasiteli sabit diski, 81 bin dolar fiyatla satılıyordu. Bu o zamanlar ABD için lüks bir otomobil ile denk bir fiyattı. Bu yüzden çok sayıda diski alıp birleştirerek bu kapasiteye ulaşmak, fiyat açısından mantıklı bir alternatifti.

    RAID, bazı anakart modelleri üzerindeki renk kodlarıyla kolayca kurulabiliyor. Bunun için anakartınızın kullanım kılavuzunu okumayı ihmal etmeyin.

    Aslında 1970’lerde bulunan RAID, önce yazılımsal olarak yapılıyordu ancak bu performansta çok ciddi bir fark yaratmadığından donanım üretimi için kollar sıvandı. Basit bir aynalama sistemi kuran donanım ise 1983 yılında piyasaya çıktı. RAID teriminin kullanımı 1987’ye, teknolojinin yaygınlaşmaya başlaması ise 1990’lara denk geldi.

    Son 10 yılda ise bu sistemleri kurabilmek için büyük bir kurum olmaya gerek kalmadı. 2000’lerin başında düşmeye başlayan disk fiyatları, RAID’i ev kullanımı için bile uygun hâle getirdi.

    Gelelim RAID konfigürasyonlarına…

    RAID 0

    Hız öncelikli bir kurulum olan RAID 0’da veri, bloklar hâlinde disklere paralel şekilde yazılır.  İki ya da daha çok, aynı kapasitedeki disk kullanan kurulum yapılan RAID 0’da kullanılan tüm diskler, sistem tarafından tek bir disk olarak görülür, ancak kapasite toplam disk sayısı x tek disk kapasitesi olarak hesaplanır. Yani üç adet 100 GB’lık disk kullanıldığında toplam 300 GB kapasiteniz olur.

    Ham veri aktarımında yaklaşık yüzde 50 hız artışı elde edilirken, pratikteki kazanç disklere, sisteme ve kuruluma göre değişebilir. Burada blok boyutu da etkilidir, 4 KB’tan 128 KB’a kadar değişir. Bu kurulumun en önemli eksiği, veri kaybı olduğunda kurtarmanın zorluğu ve disk arızası olduğunda tüm sistemin çökmesi…

    RAID 1

    Aynalama kullanan bu kurulumda, veriler eşit kapasitedeki iki ya da fazla diske aynı anda yazılır. Böylece veri güvenliği artar, ancak kapasite de tek diskin boyutuyla sınırlanır.

    Bir veri kaybı ya da disk arızası durumunda diğer disk ya da disklerdeki eş veri kullanılacağından daha güvenli bir depolama sistemi elde edilir.

    RAID 5

    Burada iş biraz karmaşıklaşmaya başlıyor. RAID 0 gibi paralel yazmayı kullanmanın yanı sıra, aynalamaya benzer bir yapı da eklenerek güvenlik artırılır. Böylece hız ve güvenilirlik isteyenlere hitap eden bir konfigürasyon ortaya çıkar.

    En az üç disk gerektiren kurulumda, kapasite ise en fazla iki katına çıkar. Zira bir disk büyüklüğündeki alan, yedek olarak görülmektedir. Ancak bu disklere dağıtılır. Bir arıza durumunda bu verileri bir araya getirmenin ise ağır bir şekilde gerçekleşmesi sistemin önemli bir dezavantajıdır.

    RAID 6

    RAID 5’i andıran bu kurulum, çift parite kullanır, yani yedekleme için bir yerine iki birimlik alan ayrılır. Bu sebeple en az dört disk gerektiren RAID 6 konfigürasyonu, bu durumda iki diskte verileri dizi yapar, yani iki disk kapasitesi toplam kapasite olarak görülür, diğer iki disk kapasitesindeki alan ise yedek olarak tutulur.

    Dörtten fazla disk kullansanız da, güvenlik için iki disklik alan kullanılır, bu sebeple RAID 5’teki gibi okuma hızları yüksek olurken, yazma hızından feda etmeniz gerekir. Arıza durumunda ise yine RAID 5’te olduğu gibi uzun süren bir kurtarma süreci sizi bekliyor demektir. Avantajı ise sistem çalışırken disk değiştirebilmektir, böylece hiçbir durumda kesinti yaşamadan çalışması beklenen bir RAID isteyenlere hitap eder.

    RAID 10

    RAID 1+0 olarak da bilinen kurulum, en başta bahsettiğimiz iki sistemi birleştirir. Böylece hız ve aynalamanın ideal kombinasyonunu oluşturur. İki gruba ayrılacak şekilde en az dört disk gerektirir. Veriler bir grupta disklere dağıtılırken, diğer grupta aynalanır. Bu sebeple kapasite, kaç disk eklerseniz ekleyin, her zaman ikiye bölünecektir.

    RAID 10, tek bir disk kaybettiğinde, hiçbir şey yapmaya gerek olmadan çalışmaya devam edebilir, ayrıca daha büyük arızalarda da veriyi toparlama hızı RAID 5 ve RAID 6’ya göre çok daha yüksektir.

    Diğerleri

    Tüm RAID kurulumları bununla sınırlı değil ama en tercih edilenler bunlardır. Ayrıca standart olmayan kurulumlar ya da sizin kurabileceğiniz kombinasyonlar da mevcuttur. Örneğin kimileri RAID 5+0 ya da RAID 1+0+0 gibi konfigürasyonlar kullanmaktadır.

    RAID kurulumu için BIOS ayarlarınızdan özelliği etkinleştirmelisiniz, yoksa yazılımsal RAID yaparak düşük bir performans artışıyla yetinmeniz gerekir.

    RAID 1+0 olarak bilinen RAID 10 gibi RAID 6+0 yaparak buna RAID 60 adı da verilmektedir. Bir de zaman içerisinde kullanılamayarak unutulduğunu söyleyebileceğimiz kurulumlar vardır. Bunlara RAID 2, RAID 3, RAID 4 ve RAID 7 örnek gösterilebilir.

    Gelecekte…

    Disklerin kapasitesi büyüdükçe bazı kurulumlarda RAID kullanmak eskisinden güç hâle geliyor. Veri kayıplarında, arızalarda sistemi yeniden ayağa kaldırmak günler sürebiliyor. Bu sebeple Google, Microsoft, Facebook gibi depolama ağırlıklı çalışan şirketler RAID kurulumlardan uzaklaşıyor. Ancak bu ev ya da ofis kullanımı için sizi durdurmasın.

    Yine de RAID’in üzerine ne koyabileceğinizi merak ediyorsanız, iki farklı yaklaşım olduğunu söylemeliyim. Üç parite eklemek ya da matematik fonksiyonlarından faydalanmak bunlardan birincisi. Rateless Erasure Coding adlı yöntem ile matematiksel fonksiyonlar veri bloklarını tanımlamada kullanılabiliyor. Böylece sınırsız potansiyelde bir dizilim kurabiliyorsunuz. Bunun avantajı şu, tüm veriler parite verisi olarak kullanılabiliyor, bu da güvenlik ya da hız arasında sabit bir oran yerine esnek bir oranda çalışmanızı sağlıyor. Bu alan, gelişmeye de müsait, bu sebeple ilk aşamada tam bir geçişten önce, ufak bir deneme yaparak ne kadar işinize yaradığınızı görmenizi tavsiye ederim. Microsoft, Erasure Coding’i Azure adlı bulut altyapısını oluşturan veri merkezlerinde kullanıyor.

    Ev kullanımı için bir alternatif de bulunuyor. İçerisinde RAID seviyesi veri güvenliği ve disk kullanım esnekliği sunan yeni dosya sistemleri ortaya çıkıyor.  Sun Microsystems’in gelişitirdiği, ancak sonradan açık kaynaklı olan ZFS (Zetabayt Dosya Sistemi), çok sayıda RAID işlevini bünyesinde taşıyor. Linux sistemlerde bu sistemi kullanabilmek mümkün.

    Oracle’ın Btrfs (B-ağacı dosya sistemi) adlı sistemi ise Linux’ta kullanılabiliyor. Bir diğer seçenek olan BeyondRAID ise NAS kutuları için benzer çözümü sunuyor.

    En çok dikkat çekici gelişme ise Microsoft’un Resilient File System (ReFS) adlı dosya sistemi. Windows Server 2012’de kullanılan bu sistem, şirketin güvenlikli sistemi NTFS’nin yerini alacağa benziyor. Ancak bunun için önümüzde hâlen yıllar olduğunu da unutmamalısınız.

    Işıklandırmalı SSD: HyperX Fury RGB

    Evet, artık SSD disklerin de bir aydınlatma sistemleri var.  Bu hafta HyperX ’in RGB aydınlatmalı SSD diski HyperX Fury RGB SSD’den söz edeceğiz.    

    İlk etapta cihazın tasarımından söz etmemiz gerekiyor. 2.5 inch’lik HyperX Fury RGB SSD, 165 gram ağırlığında ve 9.5mm kalınlıkta. Yani pek de hafif ve ince olduğunu söyleyemeyiz. Tabii burada ışıklandırma sistemi ve bu sistem çalışırken cihazın aşırı ısınmasını engellemek üzere tasarlanan soğutma sisteminin de payı var. Elimizdeki ürünün 240 GB’lık kapasitesi bulunurken, piyasada daha yüksek depolama kapasitesine sahip Fury RGB’leri de bulabileceğinizi ekleyelim.

    Şeffaf kasa şart

    Ve evet, bu SSD’yi almayı düşünüyorsanız, şeffaf bir PC kasanız olmalı ya da standartlardan uzak, açık bir PC sisteminiz olmalı. Zira bu ürünü diğerlerinden ayıran en önemli özelliği, RGB aydınlatma sistemine sahip oluşu. Dolayısıyla kapalı bir kasada kullanırsanız size bir faydası olmayacaktır.

    Şeffaf bir kasada kullandığınızda ise, RGB aydınlatma özelliği bulunan anakart, RAM’ler, ekran kartı ve soğutma sistemlerinizle birlikte oldukça uyumlu bir tablo ortaya çıkıyor ve tabii ki görsellik de etkileyici oluyor. HyperX, bu SSD’deki aydınlatma sisteminin renkleri üzerine düzenlemeler yapmanız için PC’nizde var olan RGB’li donanımların yazılımlarından yararlanabilme imkânı sunuyor. Örneğin Asus, Gigabyte ya da MSI’ın RGB’li bir ürününe sahipseniz, onların yazılımlarını kullanarak bu SSD’nin de renk profilini ayarlayabiliyorsunuz. Bu arada, kutudan RGB aydınlatma için gerekli güç bağlantısını yapmak adına bir kablo da çıkıyor. Güncel bir gaming anakartınız varsa sorun yaşamıyorsunuz.

    Isınıyor mu?

    Performanslı çalışmayı etkileyecek bir ısı değerine ulaşmadığını söylememiz gerekiyor. Üzerindeki led ışıklar sebebiyle normal SSD’lere kıyasla biraz daha ısınması normal düşünülebilir. Öte yandan, cihazın üzerindeki soğutma sistemi de uzun süreli kullanımlarda aşırı ısınmayı engelleyen en önemli etken. HyperX Fury RGB SSD, 60 derece civarlarında bir ısı değerine sahip.

    Performansı

    Saniyede 550MB’a kadar okuyan ve 480MB’a kadar yazma kabiliyeti bulunan SSD, normal sabit disklere kıyasla 10 kata kadar daha performanslı çalışıyor. Tabii işin içine 3D NAND teknolojisi de var. Böylece yüksek performansın yanında verimli çalışma ve dayanıklılık gibi unsurlar da ön plana çıkıyor.

    Sonuç

    2.5 inch’lik SSD’nin özellikle RGB aydınlatma sistemiyle fark yarattığını tekrarlamamız gerekiyor. Performanslı çalışıyor ve dayanıklı bir tasarıma sahip, ama eğer sergileme şansınız yoksa RGB’li bir SSD almanıza da gerek yok diyebiliriz. Eğer şeffaf bir kasa sisteminiz var ve RGB sistemleri üzerine özelleştirmeler yapmayı seviyorsanız, ekibe yeni üye olarak HyperX Fury RGB SSD’yi dahil edebilirsiniz. Tabii daha yüksek depolama seçeneklerinin olduğunu da ekleyelim.

    HyperX ürün ailesi hakkında detaylı bilgi ve satın almak için buraya tıklayın

    Sesli asistanların gelecekte yapabilecekleri ile ilgili 7 öngörü

    Sesli asistanlar ve sesli arayüzler artık çok sık karşımıza çıkıyor ve sağlıktan bankacılığa kadar tüm sektörlerde eksponansiyel oranda gelişmeye devam ediyor. Yükselen trendin farkında olan Amazon, Facebook ve Google gibi markalar bu alanda pazar payı için kıyasıya mücadeleye başladı bile. Apple Siri, Google Assistant, Microsoft Cortana ve Amazon Alexa. Bunlar büyük markaların sesli asistan alanındaki yatırımları. Akıllı evlerden akıllı telefonlara bu uygulamanın kullanıldığı sayısız uygulama mevcut. Sesli uygulamalar aynı zamanda günlük hayatımızın bir parçası haline geliyor. Markalar ve tüketicilerin etkileşimini değiştiriyor.Adobe Analytics’e göre Amazon Echo ve Google Home gibi akıllı cihaz sahiplerinin %71’i akıllı asistanı günde bir kere, yüzde 44’ü ise günde birkaç kez kullanıyorlar. Sesli ev asistanı sahiplerinin %76’sı son bir yılda kullanımını artırdı. Tüketici tarafında sesli asistan kullanma ihtiyacına yönelik sebepler her geçen gün artarken, ben de bu haftaki yazımda sesli asistanların yakın gelecekte yapabilecekleri ile ilgili 7 öngörüyü bir araya getirdim.

    Kişiselleştirilmiş cevaplar
    Geçtiğimiz yıllarda sesli asistanlar konusunda önemli olan kullanıcının asistana ne söylediği idi. Yakın gelecekte ise nerde ve ne için söylediği önemli olacak. İnsanlar teknoloji ile iletişim halindeyken kişiselleştirilmiş bir deneyim yaşamak istiyor. Özellikle de sesli iletişimde. Kişiselleştirme özellikle bu alanda oldukça önemli. Google Asistan ise bu alanda rakiplerinden önde. Kullanıcılar Google Asistan’a hava durumunu sorup ardından kar yağacak mi diye sorduklarında Google ikinci sorunun kişinin kendi yaşadığı bölge ile alakalı olduğunu biliyor ve ona göre cevap veriyor. Örneğin Alexa’nın henüz bu seviyede olmadığını biliyoruz.
    Kişisel deneyim
    Sesli asistanlar sesleri ayırt etmede oldukça kişiselleştirilmiş deneyimler sunmaya devam edecek. Geçtiğimiz yıl Google, Google Home’un 6 farklı kullanıcı hesabını destekleyebildiğini ve farklı sesleri ayırt edebildiğini açıkladı. Bu sayede Google Home kişiye özel hizmet verebilir hale geliyor. Kullanıcılar bugün takvimimde neler var sorusunu sorduklarında kendilerine özel cevapları alabiliyorlar. Ayrıca takma ad, çalışma yeri, ödeme bilgileri ve Google Play, Spotify, Netflix gibi bağlantılı hesap bilgileri de yer alıyor.
    Mobilin ötesinde
    Amazon’un amacı kullanıcıların Alexa’ya her zaman ve her yerden ulaşabiliyor olmalarını sağlamak. Bu sayede kullanıcılar araba, buzdolabı, lamba ve evdeki diğer eşyalarıyla istedikleri her yerden iletişim kurabilecekler.
    Sayısız sistemin işin içinde olduğu düşünülürse rekabetin her geçen gün arttığı ortamda uygulama geliştiriciler farklı kanal ve platformlar için geliştirme yapmak zorundalar. Ancak iş yalnızca geliştiricilerde bitmiyor. Markaların da her bir cihazı ve entegrasyonu anlaması ve markası ile bağlantı kurması gerekiyor. Ses ile kontrol edilebilir cihazların etkisini en çok hissedeceğimiz alanlardan biri otomotiv sektörü. 2018’de pek çok araçta standart özellik olan sesli sistemler 2019’da gelişerek artacak.
    Arama davranışları değişecek
    Sesli arama en popüler konulardan biri. Ancak ses asistanı ile görsel arayüz arasında bağlantı olmadığında bu oldukça zor. Kullanıcıların Google Asistan veya Alexa’ya bağlanmadan sesli ara yüzü görmeleri mümkün degil. Ancak araştırmalar arama davranışlarında önemli değişikliklerin olacağını söylüyor. Mobil cihazlardaki sesli arama uygulamalarındaki büyüme sayesinde  2022 yılında sesli reklam gelirleri 19 milyar dolara erişecek.
    Sesli bildirim
    Mobil uygulama pazarında ses kullanıcı bağlılığını sağlamada yeni bir özellik. Geliştiriciler kullanıcıların dikkatini çekmek ve uygulamaları kullanmaya devam etmelerini saglamak için yeni yollar bulmak zorundalar. Eylül ayında Amazon Voice sesli servise bildirim özelliği ekledi. Bu özellik sayesinde Alexa proaktif olarak yeni içerik bildirimlerini verebiliyor.
    Dokunma etkileşimi
    CES 2018’de ses ve görüntünün tek bir kesintisiz deneyim ile birleştirilebildiği sunulan ürünlerle ortaya konulmuştu. Örneğin Google kendi asistanını Lenovo ekranı ile tanıtmıştı. Aslında, Google’ın CES 2018 kurulumu, kullanıcıların asistanla daha fazla etkileşime girebilmeleri için birçoğu ekran görüntüsüne sahip olan Google Asistan’ını tanıtan yüzlerce başka cihaz da barındırıyordu.
    Güvenlik
    Malum evdeki akıllı cihazlarla ilgili en önemli noktalardan biri bilgiyi gizli tutabilmek. Bu bağlamda kullanıcıların akıllı ev cihazları ile ilgili benzer endişeleri hala mevcut. Ancak sunulan geliştirmeler ile bu yıl sesli ödemeler çok daha güvenli hale gelecek.

    Görsel kaynak: edelman.co.uk

    Onimusha: Warlords İnceleme

    0

    18 yıl önce PlayStation 2 platformunda baş gösteren aksiyon ve macera oyunu Onimusha: Warlords, yeni nesil oyuncular için piyasada yerini aldı. Capcom, aradan geçen zamana rağmen oyun hakkında konuşulmaya değer elementler sayesinde, Samanosuke Akechi’nin Prenses Yuki’yi kurtarma macerasında tekrar gün yüzüne çıktı. Hikaye anlamında oyunda hiçbir değişiklik yok yani daha önce oyunu oynadıysanız, beklentilerinizi belli noktalarda yükseltmemeniz önemli.

    Tabii söz konusu konsol ve yenilenmiş grafikler olunca, Onimusha ismini geride bırakmak büyük haksızlık olur. Onimusha: Warlords, remaster etiketinde düşünüldüğünde oldukça zor bir etiket. Açıkçası görsel anlamda, büyük televizyonlarda aynı keyfi tekrar verebilmesi de çok tatlı bir his. Karakter modelleri harika görünüyor ve aydınlatma da büyük ölçüde elden geçirilmiş, ancak bu her şeyi daha iyi hale geldiği anlamına gelmiyor. Dövüş dinamiklerine geldiğimizde Onimusha, yalnızca tek bir düşmana odaklanmanıza izin veriyor. Samanosuke’yi hazır savaş moduna getirmek ve kontrollere alışmak biraz zaman alabiliyor.

    Geri adım atma, düşmandan sıyrılma gibi kıurak hareketler sıkıntı yaratabiliyor. Hatta alışma sürecinde birkaç kere ölmeniz veya anlamsız fazla hasar almanız kaçınılmaz. Onimusha: Warlords, grafik dışında yeni hiçbir şey sunmuyor. Ekstra boss savaşı, yeni gizli bölümler veya oyun değişiklikleri namına elimizde neredeyse hiçbir farklı özellik yok. Remaster konusu olunca beklentiler doğal olarak biraz artıyor ve aradan geçen 18 yıl da bunu bayağı etkiliyor. Temelde popüler olan mekaniği daha temiz hale getirmek veya oynanışta ufak tefek değişikler yapmak, oyunu çok daha iyi hale getirebilirdi. Oyun, kesinlikle çok eski. Bu gerçeği kabul ederek Onimusha dünyasına dalmaya çalışmalısınız. Hızlı tempolu dövüşü, basit geliştirme sistemi ve eğlenceli bulmacaları ile türünü sevenlerin istediğini vermeyi başarıyor.

    Daha önce bu isme hayatınızda hiç yer vermediyseniz, denemek için tam zamanı. Müzik seçimleri, ambiyans ve eğlenceli dövüş dinamiği, karaktere kısa sürede bağlanmanızı sağlayacaktır. Artısıyla, eksisiyle zamanınızı hak ettiği bir gerçek.

    Sosyal Medya Algoritmalarında Neler Değişti?

    Sosyal Medya Algoritmalarında Neler Değişti dersiniz?

    Sosyal Mecralarda mevcut algoritmik değişimleri sizin için özetledim.

    Adrenalin bağımlıları için yarış oyunu önerileri

    Mobil cihazlarda özellikle de akıllı telefonlarda oyun oynamak bugün yükselen bir trend. Çoğunlukla dışarıda, özellikle de şehirde toplu taşıma araçlarında olduğumuz düşünülürse, biraz kafa dağıtmak için, oyundan daha ideal bir seçenek yok. Bu yazımda, akıllı telefonlarında oyun oynamayı sevenler için en popüler yarış oyunları öneriyorum.

    Asphalt 9 Legends

    Asphalt 9: Legends

    Size önereceğim ilk araba yarışı oyunu Asphalt 9: Legends. Kendi alanında bir efsane olan bu oyun, Ferrari, Porsche, Lamborghini ve W Motors gibi meşhur üreticilerin imzasını taşıyan arabalarla keyifli bir yarış deneyimi sunuyor. Yarışa başlamak için istediğiniz marka ve model otomobili seçmeniz ve dilediğiniz gibi özelleştirmeniz mümkün. Arabanızın rengi, lastikleri, jantları ve pek çok özelliklerini belirlemek size kalıyor.

    Uygulamayı Android için buradan, iOS içinse buradan cihazınıza indirebilirsiniz.

    Need for Speed No Limits

    Need for Speed No Limits

    Gerçek bir yarış hissini akıllı telefonunuzda yaşamanızı sağlayan Need for Speed No Limits, şehrin sokaklarında sürat yapmanın yaşamak isteyenler için ideal bir uygulama. Ferrari, Lamborghini, McLaren, Pagani, Koenigsegg ve Hennessey gibi pek çok otomobil marka ve modeli arasından seçim yaparak yola koyuluyoruz. Gerçekçi araba yarışı deneyimi ve akıcı kurgusuyla Need for Speed No Limits, yarışseverlerin popüler oyunlarından biri.

    Uygulamayı Android için buradan, iOS içinse buradan cihazınıza indirebilirsiniz.

    F1 Mobile Racing

    F1 Mobile Racing

    Araba yarışından söz etmişken F1’i es geçmek olmaz. Çünkü F1, dünya çapında milyarlarca insanı peşinden sürükleyen bir çılgınlık. F1 yarışı deneyimini akıllı telefonunda yaşamak isteyenler için, FIA Formula 1 World Championship’in resmi mobil oyunu olan F1 Mobile Racing mutlaka deneyimlenmeli. Kendi arabanızı yapılandırma ve zorlu pistlerde heyecan verici yarış deneyimi yaşamanızı sağlayan oyun, Lewis Hamilton, Sebastian Vettel, Max Verstappen ve Fernando Alonso gibi dünyadaki en iyi sürücülerle yarışma deneyimi sunuyor.

    Uygulamayı Android için buradan, iOS içinse buradan cihazınıza indirebilirsiniz.

    Horizon Chase World Tour

    Horizon Chase – World Tour

    Son önerim ise size klasik yarış deneyimi yaşatacak olan Horizon Chase – World Tour. Retro oyunları sevenlerin vazgeçilmezlerinden olan oyun, 80 ve 90’ların hazzını yaşatıyor. Onlarca şehirde farklı model ve tasarımda otomobille yarışabileceğiniz bu oyun, çok sayıda ödülün de sahibi. Başlangıçta bir süre ücretsiz olarak yararlanabileceğiniz uygulama, daha fazla fonksiyon isterseniz ödeme yapmanızı gerektiriyor.

    Uygulamayı Android için buradan, iOS içinse buradan cihazınıza indirebilirsiniz.

    Sorularınız olursa yorumlardan bana ulaştırabilirsiniz

    Bu yazıda size adrenalin bağımlıları için yarış oyunu önerilerinde bulunmaya çalıştım. Daha fazla yarış oyunu seçeneği görmek isterseniz buradan bilgi alabilirsiniz. Konuyla ilgili sorularınız olursa, aşağıdan yorum bırakarak bana ulaştırabilirsiniz. Şimdilik hoşça kalın.

    Twitter’da beni takip edin: https://twitter.com/melihbayramdede

    YouTube kanalıma abone olun: https://www.youtube.com/c/melihbayramdede


    MediaTrend’de yayınlanan diğer yazılarıma göz atmak ister misiniz?

    Sinema keyfinizi katlayacak ‘soundbar’ önerileri

    Sinema keyfinizi katlayacak ‘soundbar’ önerileri

    Sinema keyfinizi katlayacak ‘soundbar’ önerileri

    AirPods’a yeni rakip: Samsung Galaxy Buds geliyor!

    2019 yılı diğer tüm akıllı telefon üreticileri gibi Apple içinde oldukça hareketli geçecek. Yeni iPhone modellerini bir kenara bırakalım, Eylül 2017’den bu yana çıkışı beklenilen AirPower kablosuz şarj cihazı, başta iPad Mini 5 olmak üzere yeni tablet modelleri ve özellikle AirPods 2 kullanıcıların merakla beklediği ürünlerden bazıları.

    Her zaman açık Siri, suya karşı dayanıklılık, gelişmiş bir ses yongası gibi dikkat çekici özelliklere sahip olması beklenilen AirPods’un bu yılın ilk yarısında, analistlerin tahminleri doğru çıkarsa Mart’ta tanıtılması bekleniyor.

    Samsung Galaxy Buds sertifikasını aldı!

    Samsung’un Galaxy Fit akıllı bilekliklerinin yanı sıra tanıtımını gerçekleştireceği bir diğer giyilebilir ürününün Gear Buds olduğu ortaya çıktı. Bu kapsamda AirPods 2’ye rakip bir ürün sunmak için kolları sıvayan teknoloji devi, özellikle depolama tarafı ile soru işaretlerine neden oldu.

    Samsung Galaxy Buds geliyor!

    Zira, Samsung’un yeni kablosuz kulaklığı hakkında bilinenler oldukça kısıtlı. Ancak, SM-R710 model numarasına ve Bluetooth 5 desteğine sahip olan cihazın, 8 GB depolama alanı ile geleceği ortaya çıktı. Daha önce satışa sunulan Gear serisi ürünlerde böyle bir depolama alanına yer vermeyen Samsung’un, 8 GB’lık bir alana kulaklıkta neden ihtiyaç duyduğu bilinmiyor. İlk tahminler müziklerin bu alanda saklanabileceği yönünde.

    iOS kullanıcıları gündemi yakından takip edecek!

    Geçtiğimiz Eylül ayında yayınladığı iOS 12 sürümü ile iPhone ve iPad modellerini onlarca farklı yenilik ile buluşturan Apple bu kez iOS 12.2 sürümü ile bir müjdeli haber daha vermeye hazırlanıyor. Zira, iki gün önce yayınladığı iOS 12.2 Beta ile testlere başlayan Apple, News Magazines hizmetini kullanıma sunmaya hazırlanıyor.

    iPhone ve iPad ile gündem yakından takip edilecek!

    Geçtiğimiz ay dijital dergi hizmeti Texture‘ı satın alan teknoloji devinin, bu yeni servisi ile kullanıcılar istedikleri haber kaynaklarını bir arada toplayarak gündemden kopmayacak, önemli gelişmelerden anında haberdar olacak.

    Bu servisin kullanıma sunacağı iOS 12.2 Beta sürümünde keşfedilen açılış sayfası görselleri ile ortaya çıktı. Açılış sayfasına ait görsellerde, Shape, Vogue ve Bon Appetit dahil olmak üzere yüzlerce farklı servisten içerik sağlanacağı görülüyor.

    Kullanıcıların bu servisi kullanabilmek için Apple Music ile benzer şekilde iTunes Store hesabına ihtiyacı var. Ücretlendirmenin nasıl olacağı şu anda bilinmiyor. Ancak Apple’ın, Apple Music, TV şovları ve dergiler hizmetlerini kapsayan toplu bir abonelik paketini kullanıcılara sunmaya hazırlandığı ifade ediliyor.