Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Diğer
    Ana Sayfa Blog Sayfa 2008

    Buzdolabım internette sörf yapıyor

    Şeylerin İnterneti (Internet of Things /IoT)

    1999 yılında Kevin Ashton “Nesnelerin İnterneti” ( Internet of Things /IoT) terimini ilk kullandığında, eminim kimse neyden bahsettiğini anlayamamıştı. Bu terim ile Ashton; bilgisayar, cep telefonu ve tabletler dışında internete bağlanabilen “şeylerden”  bahsediyordu. Günümüzde “Nesnelerin İnterneti” olarak da ifade edilebilecek olan bu terim ile internete bağlanan buzdolabı, televizyon, futbol topu, giyilebilir cihazlar hatta bir ağaçtan bahsediyoruz.

    Günümüzde kullanılmaya başlayan ve gelecekte de hayatımızın tam anlamı ile bir parçası olacak şeylerin interneti ile cep telefonlarımızdan televizyonumuzu kontrol edeceğimiz, arabamızı yönetebileceğimiz, evimize girerken kapıyı açabileceğimiz bir çağı yaşamaya başladık.

    Şeylerin interneti’nin genel tanımı;

    Çevremizde gördüğümüz fiziksel nesnelerin, üzerinde ya da içinde gömülü olan teknolojiler ile  aralarında iletişim içinde olması olarak tanımlayabiliriz.

    Şeylerin interneti ile internete bağlanan cihazlarla birlikte, çevremizdeki neredeyse bütün eşyaların, veri üretip çevirimiçi olduğu ve sadece hayal gücümüz ile sınırlı dijital bir dünyanın eşiğinde olduğumuzdan bahsediyorum. Tüm elektronik ve dijital aletlerin birbirine bağlandığı ve etkileşime geçtiği günler oldukça yakın. Belki de gelecekte “akıllı telefon” dediğimiz cihazların o kadarda akıllı olmadıklarını, onların yerini nesnelerin interneti kapsamına giren cihazların alacağını söyleyebiliriz. Gelecekte insanlar, her an ve her yerden etrafındaki eşyalarla dijital etkileşimde olacak, hatta üzerine giydiği kıyafetler veya derilerinin altına yerleştirilmiş aletler sayesinde çevresindeki her şeyle sürekli bağlantı halinde olacak.

    Çevremizde gördüğümüz ya da göremediğimiz neredeyse bütün cihazların akıllı sensörler ile donatıldığı, bu cihazların birbirleri ya da sahipleri ile bağlantılı oldukları günler çok yakın diyebiliriz.

    Düşünsenize deri altına yerleştirilen bir alet, kan şekerinizi ölçüyor, nabzınızı kontrol ediyor, ne kadar yürüdüğünüzü size düzenli olarak raporluyor. Buzdolabınız internete bağlanıp yazılımını güncelliyor, içindeki besinlerin tazelik durumu hakkında siz bilgi veriyor. Akıllı arabanız internete bağlanıp, ne zaman bakım yaptıracağınızı, en yakın benzin istasyonunun nerede olduğunu söylüyor.

    Bütün bu şeylerin oluşturduğu verilerin büyüklüğünü düşünün. Bunları değerlendirip size en uygun olanların gönderilmesi için yapılacak analizi. Bütün bunları daha yaşamadan, ne kadar büyük bir potansiyele sahip oldukları konusunda fikir yürütmek bile oldukça güçleşiyor.

    Günümüzde, dünyada bulunan fiziksel öğelerin %99’unun internete bağlı olmadığı bilgisinden yola çıkarak, daha fazla insanın, süreçlerin, yeni verilerin ve en önemlisi daha ismini bile koyamadığımız şeylerin internete bağlandığı düşünündükce, inanılmaz şeylerin olacağı ve inanılmaz deneyimlerin yaşanacağı kaçınılmaz oluyor.

    Dünyada internet veri trafiği hızla büyümekte. Yapılan istatistiksel çalışmalar sonucunda 2016’nın sonuna kadar, veri merkezi trafiği yaklaşık 6.6 ZetaBayt’a ulaşacak.

    Milyarlarca akıllı “şey” birbiriyle iletişime geçip, veri alışverişi yapmaya başladığında artık tek sınır, hayal gücümüz olacak.

    Şeylerin interneti ile yakın gelecekte aklımızı gelen hemen her şeyin internete bağlanacak olması, beraberinde üretilecek büyük miktardaki veri, ekonomik güç ve belki de sorunlar getirecek. İnsanoğlu, bu süreçte sorunlara çözümler bulup hayatı daha yaşanılır hale getirecektir.

    “Şeylerin interneti” ile birlikte, çoğunlukla bilgisayar veya telefon ile erişilebilen internet ağlarında, daha basit ve özel işler yapan cihazların oranı da artacak.

    2020 yılına gelindiğinde dünya genelinde şeylerin interneti konusunda istatistiksel verileri paylaştığımızda aslında daha yolun çok başında olduğumuzu görüyoruz.

    Gartner verilerine göre: 2020’ye kadar “şeylerin interneti”  dünya genelinde yaklaşık 1.9 Trilyon dolarlık bir ekonomi oluşturacak. Yine 2020’ye kadar 30 Milyar “şey” internete bağlı olarak birbirleri ile iletişime geçiyor olacak. 2020’ye kadar internete bağlanabilecek insan sayısının 5 Milyar olacağı tahmininden yol çıkarak, insanların dışında internet bağlantısı olan “şeylerin” oldukça fazla olduğunu söyleyebiliriz.

     

     

    Mobil oyunculuk gelişiyor

    0

    Yılanlarla başlayan mobil oyunculuk tarihimiz, gitgide daha gelişmiş cihazlarla devam ediyor. Tabi bunları sadece cep telefonu ile sınırlamak mümkün değil. Tablet, el konsoları ya da fablet (cep telefonu özelliği olan, tablet kadar büyük, telefon kadar küçük olmayan cihazlar) gibi ürünlerle de ile ister evde, ister yolda hatta istersek sahilde, deniz kıyısında bile oyunlarımız ile baş başayız.

    2112839-169_future_of_mobile_gaming_au_vf_112311

    Çok değil, bundan sadece birkaç yıl önce bir çoğumuz “Cep telefonunda oyun oynanır mı?” diyorduk. Bilgisayar dışında oyun için elimizi konsollara bile sürmeyen bizler, öyle bir hale geldik ki cep telefonumuzdan kafamızı kaldıramaz olduk. Akıllı telefonlar ve tabletlerin teknolojik olarak gelişmesi ile günden güne birçok büyük firma da bu cihazlara yapımlar üretmeye başladı. Başlarda çok kaliteli olmayan birçok oyun vardı. Daha çok bulmaca tarzında, otobüste giderken oynanabilecek tarzda ürünlerde bir çoğu. Ancak bunlar gitgide gelişti. Çok daha kompleks yapıdaki oyunlar ile karşılaşmaya başladık. Hatta yeni gelenler arasında öyleleri var ki MOBA dediğimiz türde. Yani aynı anda 5vs5 kişilik karşılaşmaların yapılabildiği savaş oyunları. Elbette her akıllı telefon ya da tablet bunları çalıştırmıyor. Ama sistemleri güçlü olanlarda, hardcore dediğimiz, iyi oyuncuları tatmin edecek ürünler var. (Adipex)

    Fates_P

    Artık herkes potansiyel oyuncu

    Durum böyle olunca ister istemez nerede ise hepimiz potansiyel bir oyuncu olduk. Şöyle otobüste giderken bir çevrenizi inceleyin. Birçok kişinin elinde cep telefonu, başını eğmiş birşeyler oynadığını göreceksiniz. Elbette bunların birçoğu, az önce bahsettiğim bulmaca tarzında oyunları oynuyorlar hala. Ancak yakın gelecekte öyle bir hal alacak ki oyun turnuvalarında tabletler ile kapıştığımızı göreceksiniz. Gerçi ülkemizde henüz gerçekleşmese de dünyada birçok tablet turnuvası da yapılıyor. Geçtiğimiz ay Los Angeles’ta gerçekleşen Blizzcon etkinliğinde bütün Blizzard oyunlarının turnuvası yapıldı. Bunlar içinde bir de Hearthstone turnuvası vardı ki en çok seyirciyi de o topladı.

    Tabi bu gelişmeler devam ederken ortam bağımsız olunduğu için çok farklı yapımlar ile karşılaşmak da mümkün. Geçtiğimiz günlerde Kickstarter üzerinden açılan bir proje, hayal gücünüzün sınırları doğrultusunda ne kadar farklı çalışmalar yapılabileceğinin kanıtı niteliğinde. Baen: A adı verilen bu proje oldukça ilginç. Arabanızın beynine bir adaptör ile bağlanan tablet aracılığı ile yolda giderken yanınızdan geçen arabalara nişan alıyor, onları vurarak puan topluyorsunuz. Tabi bu öyle her arabaya ateş ederek olmuyor. Yapımcılar oyunun sadece kendi ağı içinde bulunan kişiler ile savaşmanıza izin veriyor. Ekranda yakınınızda bulunan araçları gösteriyor, gittikleri yönleri görüyorsunuz. Hatta isterseniz onları takip edip savaşa bile girebilirsiniz. Elbette yolda giderken oyun oynamak tehlikeli olsa da tabletin kamerasından sizin bakışınızı takip edip, gözünüzü yoldan ayırmamanız için de uyarı veriyor.

    We-never-look-up-phone-3-e13577046851091

    Mobil oyunların yaygınlaşmasının bir diğer sebebi ise bir çok yapıma ücretsiz (Free2Play) olarak ulaşabiliyor olmanız. Bu tarz oyunlar başta bedava gibi görünse de zaman içinde sizi alıştırdıktan sonra ilerki seviyelere geçebilmeniz için ya çok fazla başarı elde etmenizi ya da para harcayıp daha güçlü oyun içi eşyalar satın almanızı gerektiriyor. Aslında bu modelde alan da karlı satan da. Ancak günün sonunda biz oyuncular kazanıyor, zira yapım firmaları bize oyunda para harcatabilmek için daha kaliteli ürünleri ortaya koymak zorunda kalıyorlar.

    Hearthstone: Goblins vs Gnomes

    Bu kadar mobilden bahsetmişken bir de son günlerin en popüler oyunlarından biri olan Hearthstone’u kısaca tanıyalım. Diablo, World of Warcraft gibi yapımlardan tanıdığımız Blizzard, bu oyun ile ilk defa Free2Play pazarına girdi. 90’lı yıllarda oynadığımız Magic The Gathering türünü bilgisayara taşıdı. Gözünüzün önünde canlanması için eskiden elimizden düşürmediğimiz futbolcu kartlarını hatırlamanız yeterli olacaktır. Amacımız elimizdeki kartları kullanarak, rakibimizin sağlık puanlarını tüketmek. Ancak bu göründüğü kadar kolay olmuyor. Oyun bedava. Ancak kaliteli kartlara sahip olabilmek için ya çılgınca oynayıp çok puan toplamamız ya da kart paketleri satın alarak iyi bir el düzmeye çalışmamız gerekiyor. Ancak nasıl bir çılgınlık olduysa bu, Blizzard’a inanılmaz paralar kazandırıyor. Tabi böyle olunca mahalledeki videocu mantığı ile onlarca Hearthstone klonu oyun çıktı. Eğer bir IOS ya da Android tabletiniz varsa mutlaka denemenizi tavsiye ederim.

    650px-Goblins_vs_Gnomes_banner

    Yerçekimine karşı spor yapmanın sırrı Antigravity

    0

    Antigravity ismini bir kenara not alın. Spor alanında gerçek bir devrim ile karşı karşıyayız. Amerikalı olimpik jimnastikçi ve Broadway koreografı Christhoper Harrison tarafından geliştirilmiş yoga, fitness, pilates, jimnastik gibi temel spor branşlarını içeren Antigravity’de temel prensip başta omurga olmak üzere bedenimizi oluşturan tüm parçaları 0 baskı (yerçekimsiz) ile çalıştırmak. Bunun için yapmamız gereken C.Harrison’un geliştirdiği özel hamakları kullanarak baş aşağı durmak! Evet doğru duydunuz. Egzersizi yaparken birçok teknikle havada süzülecek, yeri gelip baş aşağı dönecek ve tüm ağrılarınızdan kurtulduğunuzu hissedeceksiniz. Bu alanda sertifika sahibi ender eğitmenlerden Ertan Aydoğdu’ya işin detaylarını sorduk.

    antigravity6

    Siz sertifikanızı C. Harrison’dan aldınız. Bu nasıl bir duygu?
    C.Harrisondan yani Antigravity®nin yaratıcısında bu metodu öğrenmek harika bir duygu. Kendisi yüksek iletişim becerilerine sahip çok iyi bir insan ve süper bir hoca! Onun öğrencisi olmak bana gurur veriyor.

    O nasıl geliştirmiş Antigravity’i?
    Brezilyaya yaptığı bir seyahatte yerel bir gösteride hamak benzeri bir materyalle yapılan danstan çok etkilenmiş ve bunu kullanarak fiziksel becerilerini ilerletebileceğini düşünerek Antigravity’nin temelleri üzerinde çalışmaya başlamış. Yaklaşık 20 yıllık bir geçmişe sahip Antigravity ancak son yıllarda dünyada ilgi görmeye başladı.

    Tam olarak fark nedir?antigravity5antigravity4
    Yerçekiminin beden üzerindeki güçlendirici etkisinin aksine yerçekiminden aksi yönde bedeni baskı altına almadan açarak ve uzatarak da çalıştırıp verim elde etmeyi öngörmekte. Açıkça söyleyebilirim ki önemli omurga sorunları olan insanlarla birlikte kan dolaşımını tersine çevirerek beden üzerinde harika işler yapmakta. Teknik olarak ifade etmem gerekirse enzim aktivitelerinde artış lenfotik sistemde yenilenme gibi bir çok önemli yararı var. Ayrıca şu anda tıp dünyasında devrim niteliğinde önemli gelişmeler var,bedenimizi aynen Antigravity hamağı gibi saran fasya dokusunun verimli çalıştırılabilmesi için harika bir metot.

    Antigravity’nin sizin gibi profesyonel bir sporcuda etkileri nasıl oldu?
    Eski bir milli atletim. 110 metre engelli branşında uzun yıllar başarılı bir profesyonel sporcu olarak yarıştım ancak yıllarca güçlenmek için yaptığımız başta ağırlık çalışmaları olmak üzere birçok kuvvet ve teknik antrenman omurgamı yıprattı ve 3 yıl önce omurga cerrahisi geçirdim. Mesleğim ve en çok sevdiğim şey spor. Antigravity tam bu noktada önemli bir ışık yaktı ve omurgamı hiç baskı yüklemeden tüm kaslarımı çalıştırıp esnetip sağlıklı ve formda tutmamı sağladı.

    Fasya nedir?
    İnsan bedeni “Biointensigrty” yani gerilimli bütünsellik olarak adlandırılan bir mimari ve mühendislik harikası. Öyle ki birçok mühendislik bilimler insan bedeninden etkileniyor ve yeni tasarımlar ortaya koyuyor. Fasya bu gerilimli bütünsellik modelini sağlayan ana elemanın Fasya dokusu olduğunu ispatladı. Tıp bilimi için yepyeni bir buluş bu. Şu anda tıp ve biomekanik bilimciler fasya dokusunun daha iyi nasıl çalıştırılıp önemli sağlık sorunlarına çare olabileceğini araştırıyor.

    Antigravity ve fasya arasındaki bağlantı nasıl?
    Antigravity ise tam bu noktada devreye giriyor. Muhteşem bir tasarım ve mühendislik yapısı olan insan bedeninin gerilimli bütünsellik olmasını sağlayan fasya dokusunun en iyi çalıştırıldığı egzersiz metotlarından biri.

    Baş aşağı durmak bedene gerçekten iyi geliyor mu?
    Antigravity insan bedeninin üzerine bir yük yüklemeden de spor yapılabileceğini gösterdi bize. Ayrıca yapılan yüklemelerin beden üzerinde yaratacağı olası sorunları da çözme noktasında oldukça başarılı. Düşünsenize bir kere, baskı altında her gün yorulan omurganızı sıfır baskı altında açıyor ve uzatıyorsunuz. Aslında tam da omurgamızın ihtiyaç duyduğu şey bu. Bazen hayatı baş aşağı çevirmek bütün sorunları çözebiliyor.

    Bilim ve teknolojinin spora katkılarını nasıl yorumluyorsunuz?
    Bilim spora yardımcı oluyor kesinlikle. İnsan bedeninin hareket analizi bir mühendislik alanı. Tıp, mühendislik çalışmaları sayesinde hızla ilerliyor. Özellikle ileri teknoloji görüntüleme ve analiz sistemleri en basitinden fasya dokusunu aslında içeriğini ve fonksiyonunu gösterdi. Bilimsel çalışmalar ile insan bedeninin özelliklerini öğrendikçe hangi metotları kullanarak spor yaparsak insanın sağlık ve performansını artırırız sorusuna daha iyi cevaplar verebiliyoruz.
    antigravity2

    Basit bir soru ile bitirelim. Antigravity ile kilo vermek ya da kas yapmam mümkün mü?
    Antigravity tamamen güvenli bir metot. Tüm otoriteler tarafında tescilli bir sistem ve kesinlikle kilo verdiriyor. Kas yapmak mı istediniz buna da “Evet!” diyeceğim. Ancak uçmak için büyük kaslara ihtiyaç yok. İnce çizgi çizgi ve güçlü kaslara ihtiyaç var ve Antigravity, emin olun bunu çok başarılı şekilde sağlıyor.

    Not: Ertan Aydoğdu, İstanbul Marriott Hotel Asia’nın içinde yer alan Palestra Fitness SPA’nın (www.palestra.com.tr) baş eğitmeni olarak eğitim ve çalışmalarına devam etmekte.

    Çocuğunuzdan tablet bilgisayarı esirgemeyin

    Son yıllarda teknolojinin gelişmesiyle birlikte yeni teknolojik alışkanlıklar kazanmaya başladık. Cep telefonuyla başlayan bu alışkanlıklardan bir diğeri ise tablet bilgisayarlar oldu. Taşınabilirliği, ekran boyutunun iş ya da eğlence için uygun bir boyuta sahip olması, masaüstü bilgisayarlarda kullanılan birçok uygulamayı çalıştırabilecek yeterli kapasiteye sahip olmaları tabletlerin yaygınlaşmasında büyük rol oynadı.

    Eğlencenin ve iş hayatının dışında tabletlerin en önemli özelliği eğitim ve öğretim açısından çok önemli birer cihaz olmaları. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de artık birçok okulda tabletlerle eğitim verilmeye başlandı. Hatta tüm öğrencilere tablet bilgisayar verilmesi ve her sınıfta akıllı tahta kullanılması gibi özellikleriyle Fatih Projesi birçok ülkede konuşulan ve örnek verilen bir uygulama oldu.

    Şu an oğlumun okuduğu okulda da eğitim için tablet bilgisayarlar kullanılıyor. Oğlum dersleri tablet bilgisayardan takip ediyor, öğretmenleri tablet bilgisayarla ödev verebiliyor, test çözdürebiliyor, arkadaşlarıyla çeşitli konular üzerinde tartışabiliyor. Yani çok uzak olmayan bir gelecekte biz istesek de istemesek de çocuklarımız bu tablet bilgisayarları kullanmak zorunda olacak. Bu yüzden çocuklarımızın tablet bilgisayara küçük yaşlardan itibaren hazır olması gerekecek.

    tablet_2

    Tablet bilgisayarları hem oyun hem de eğitim aracı olarak görmeli

    Çocukların 3 – 4 yaşından itibaren(küçük yaştaki çocuklar için kesinlikle bir yetişkin eşliğinde) sınırlı sürelerde tablet bilgisayar kullanmalarında bence hiçbir sakınca yok. Özellikle kişisel gelişimlerine destek olacak doğru uygulamalar kullanıldığında büyük faydalar sağlayacağına inanıyorum. Örneğin yapbozlar, strateji oyunları, kelime oyunları, refleksleri artıran hareketli oyunlar çocuklar için büyük faydalar sağlıyor.

    Yapılan araştırmalar da açıkçası bu yönde. Harvard-Smithsonian tarafından yapılan bir araştırmada (http://www.cfa.harvard.edu/news/2013-29) iPad kullanılan sınıflarda öğrencilerin geleneksel yöntemlere göre dersleri çok daha iyi anladıkları ortaya çıkmış. Öğrencilere geleneksel yöntemler yerine iPad’lerde üç boyutlu simülasyonlar, videolar ve diğer materyaller kullanılarak ders anlatılmış. Sonuç olarak çocukların anlatılan konuları çok daha iyi anladıkları ve kavradıkları ortaya çıkmış.

    Bu arada benim kızım 3 yaşında ve otizmli. Otizmli çocuklar için geliştirilen eğitim programları, uygulamaları ve oyunlar sayesinde kızımda inanılmaz gelişimler gördük. Örneğin motor becerileri ve refleksleri büyük ölçüde arttı. Odaklanma becerisi gelişti. Daha önce birkaç kelime olan kelime haznesi genişledi ve cümleler kurmaya başladı.

    Dil öğrenimi açısından da faydalı

    Tablet bilgisayarlar için geliştirilmiş yabancı dil öğrenmeye yönelik birçok uygulama bulunuyor. Açıkçası bu uygulamaların fiyatları da çok yüksek değil. İngilizceden Çinceye kadar birçok dil için uygulama bulunuyor.

    Tablet bilgisayarda dil öğrenimi ile oğlumla başımdan geçen bir olayı anlatayım. Geçtiğimiz hafta oğlumu tabletin başında hararetli bir şekilde bir şeyler yaparken buldum. Kendinden geçmiş bir şeyler konuşuyordu.  Yanına gittim bir de baktım tabletine Korece öğreten bir uygulama indirmiş. Çok sık seyrettiği Korece dizi ve filmleri daha iyi anlamak istiyormuş. Bu arada adres tarif edecek kadar öğrendiğini görünce de şaşırdım.

    Çocuklar için tablet alırken nelere dikkat etmeli

    Çocuklar için tablet alırken dikkat edilmesi gereken çeşitli noktalar var. Bunlardan en önemlisi ve ilki tabletle beraber  düşmelere ve diğer darbelere karşı koruyacak bir kılıf almak. Çocuklar bazen çok heyecanlanabiliyor ve tableti ellerinden düşürebiliyorlar. Bu hem kızım hem de oğlum üç tane tabletin ekranını kırdıktan sonra aldığım en önemli ders oldu. Bu arada çocuklar için özel olarak geliştirilmiş darbelere ve suya dayanıklı tabletler de var.

    Çocuğun yaşına ve ihtiyaçlara göre alınacak tabletin özellikleri değişiyor. Oyunlar ve uygulamalar genelde basit olduğu için küçük yaşta çocuklar için çok güçlü bir tablet almaya gerek yok. Ekranın çok büyük olmasına da gerek yok. Hem ekran küçük olunca çocuk tableti daha kolay tutabiliyor ve düşme riski azalıyor. Ama çocuk yaşı biraz daha büyüdüğü zaman güç gerektiren uygulamalar ve oyunlar devreye giriyor. Bu yüzden biraz daha güçlü ve ekranı büyük tabletleri tercih etmekte fayda var.

    Siber saldırılardan korunmak

    0

    gorsel7

    İnternette online olduğunuz andan itibaren risk almaya başlarsınız. Eğer bir güvenlik ve virüs yazılımı kullanmıyorsanız bu bilgisayarınızda kapınızı aralık bırakarak evden çıkıp gitmenizle eşdeğer bir güvenlik açığı oluşturacaktır. İşin kurumsal tarafında ise riskler çok daha büyüktür. Önlemini alamadığımız en ufak bir siber güvenlik açığı bile bir anda hem kurumsal prestijinizi yerle bir ederken büyük maddi kayıplara da maruz kalabilirsiniz. Bilgisayarınızı aşırı yavaş hale getiren, bilgisayarınızda bulunan dosyalarınızı şifreleyerek kilitleyen ve daha da önemlisi mevcut kişisel verilerinizi ele geçirmeye çalışanlara karşı durabilmeniz için siber güvenlik konusunda en az onlar kadar bilgi sahibi olmanız gerekiyor.

    Birlikte düşünelim. Borsaya kote olmuş tanınan büyük bir şirketsiniz veya Türkiye’nin saygın bir kamu kuruluşu. Stratejik bilgilerinizin, finansal durumunuzun veya gizli kurum içi bilgilerinizin tek tek ele geçirildiğini hayal edin. Üstelik bütün bunların olma ihtimalinin sadece internet üzerinden yapılan saldırılarla değil, aynı zamanda kurum içindeki güvenlik politikalarının yetersizliği, bilgiye erişim haklarındaki ihlaller ve yetkisiz personele verilen erişim hakları gibi güvenlik açıklarından kaynaklandığını varsayarsak, önlem olarak ne çok şeyin yapılması gerektiğinin daha iyi farkına varabiliriz.

    Özellikle kurumların dikkat etmesi gereken en önemli hususları sıraladım.

    1- Kurumlar öncelikle kendi içlerinde sıkı bir güvenlik politikası oluşturmalı: İlk olarak kurumlar kendi içinde güvenlik politikası oluşturarak her bir personelin bilgisayara erişim haklarını net bir biçimde belirtmeliler. Özellikle de işe yeni alınacak personelin yetkilendirilmesi çok dikkatli yapılmalı.

    2- Mobil cihazlara dikkat: Çalışan personelinin her ortamdan kurumun bilgisayar ağında bulunan bilgiye ulaşmaya çalışması güvenlik tehdidi oluşturur. Bu aşamada yüksek güvenlik ve takip çok önemlidir.

    3- Kurum içi personel eğitimi: İlk işe girişte ve sonrasında rutin olarak yapılacak ve katılımın zorunlu olacağı güvenlik eğitimleri kurumun gelecekdeki siber tehlikelerden korunması için çok önemlidir. Elbette burada en büyük görev Bilgi İşlem ekibine düşüyor. Hem kendilerini güncel tutmaları hem de kurum personelini yönlendirmeleri gerekiyor.

    4- Basit şifrelerden kaçının: Günümüzde hala en büyük güvenlik zaafı çok basit kombinasyonlardan oluşan adımızın ve doğum tarihimizin vs. olduğu şifreler. Buna çare olacak sistem kesinlikle kullanıcılarına zayıf şifreleri üretmelerine engel olacak biçimde kurgulanmalı. Üretilen şifre mutlaka sayısal ve büyük – küçük harf alfanümerik çeşitlemelerden oluşmalı ve minimum ayda bir değiştirilmeli. Aynı zamanda sistem benzer şifrelerin tekrar kullanılmasını da engelliyor olmalı.

    5- Yedekleme olmazsa olmaz: Bilgisayar ağınızdaki tüm veri ve yazılımların düzenli olarak yedeğinin alınması ve bu yedeklerin test edilmesi güvenlik politikasının olmazsa olmazıdır.

    6- Güçlü bir güvenlik yazılımı kullanılmalı: Kurum içi bilgisayar ağında mutlaka lisanslı ve sürekli güncel tutulan yazılımların kullanılması gerekir. Özellikle korsan ve güncel olmayan yazılımlar ciddi güvenlik açıkları oluşturabilirler.

    7- Otomatik çalışan uygulamaları kullanmayın: Bir siteye erişildiğinde müzik veya video dosyasını otomatik olarak çalıştırma seçeneğini devre dışı bırakmanız önerilir.

    8- Aldığınız e-postalara dikkat edin: Posta kutunuza düşen e-postaların gerçekte kim tarafından gönderildiğini sürekli kontrol edin. Özellikle de gönderenin kimliği belirli olmayan bağlantılara tıklama yapmadan ve dosya indirmeden önce güvenilir bir kaynak olmasına dikkat edin.

    9- Sosyal ağlar risk taşıyor: Facebook, Twitter, Google+, Linked-in vb. gibi sosyal ağları kullanırken tedbirli olmayı unutmayın. Karşınızda yazıştığınız veya sohbet ettiğiniz kişi aslında o kişi olmayabilir. Özel ve kişisel bilgilerinizi bu tür ortamlarda kesinlikle paylaşmayın ve şüpheli gördüğünüz her kişiyi engelleyin.

    10- Doğru sitede olduğunuzdan emin olun: Web üzerinde çeşitli uygulama ve farklı portal yapıları kullanırken bu sitelerin tarayıcınızdaki adres satırlarında bulunan güvenlik simgelerini iyice kontrol edin ki farklı bir siteye yönlendirilmiş olmayın.

    Yılbaşı hindinize fırın seçin

    Acısıyla, tatlısıyla bir yılı daha geride bırakıyoruz. Yılbaşına günler kala şimdiden planlarımızı yapmaya başladık. Yılbaşında nereye gideceğiz, ne giyeceğiz, yeni yıla kiminle gireceğiz? Peki bu yıl yılbaşı hindimizi nasıl pişireceğiz?

    Yılbaşı sofralarının vazgeçilmez lezzeti hindi, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yeni yıl sofralarının baş tacı. Yeni yıl öncesi yılbaşının simgelerinden olan hindi eti, yeni yıla evinde girmek isteyenlerle birlikte, restoran ve otel sahiplerinin de ilk tercihi. Benim gibi yılbaşını evde geçirmeyi tercih edenlerdenseniz, sizler için misafirlerinize lezzet şöleni sunabileceğiniz ve hindi pişirebileceğiniz fırınları listeleledim.

    image

    Vestel AFB 601 MT Ankastre Fırın: Fırının piliç çevirme aparatı sayesinde tavuk ve hindi gibi etleri rahatça pişirebilirsiniz. Turbo fan sayesinde daha iyi et ve börek pişirebilirsiniz. Bu özellik tepsinin her yerine eşit sıcaklık dağıtıp, daha iyi bir pişirme sağlayabilirsiniz. Ayrıca bu fırında yoğurt da yapabiliyorsunuz. Ankastre değil de solo fırına ihtiyacınız varsa “Vestel Gurme 9400 CX Solo Fırın”ı da tercih edebilirsiniz. Tavauk çevirme ve kebapçı özelliği bu modelde de mevcut. Vestel Gurme Fırın, evde sebze kurumatmanıza, kendi ekmeğinizi kendizin yapmasına ve birbirinden lezzetli pizzalar pişirmenize de olanak sağlıyor.

    image

    Bosch HBN539E1T Ankastre Fırın: Fırının 9 farklı pişirme programı var. Bu özelliklerden 3’ü ızgara yapmak için. Fanlı ızgara ayarında ısıyı eşit dağıtırken, hindinizin nar gibi kızarmasını sağlarsınız. Ekstra olarak pizza pişirme ve mikro dalgalarda kullanılan buz çözme özelliği var. Yemeğin yanmasını istemiyorsanız, zaman ayağıyla yapmayan yemekler pişirebilirsiniz. En önemli özelliklerinden birisi de evinizin güvenliği için çocuk kilidi ve alarm özelliği mevcut.

    image

    Luxell LX 3590: Piliç çevirme özelliği ve aparatı var. Özel ızgara aparatları sayesinde ızgara da yapabiliyor. Rezisdansı gizli ve bu da fırının kolay temizlenmesi ve uzun ömürlü olmasını sağlıyor. Turbo fanı sayesinde ısıyı eşit dağıtıyor ve yemeği kurutmuyor.1 tane yuvarlak , 1 tane de kare tepsisi var. Markanın Börekçi serisinde yer alan bu fırını aynı zamanda börek pişirmek için de kullanabilirsiniz..

    image

    Samsung Dual Cook: Samsung Dual Cook Fırın, tasarımı ile geleneksel fırınlardaki her zaman aynı boyutlar tüm yemeklere uyar yaklaşımını değiştirerek, kendi tasarım standartlarını oluşturuyor. Tek bir tepsi ile ufak bir kek pişirecekken, 9 kg.lık bir hindiyi almaya yetecek kadar geniş bir alan hem zaman hem de enerji kaybına neden oluyor. Samsung’un Dual Cook’un tasarımı bu sorunu çözmüşse benziyor. Çıkarılabilir bir raf, geniş kapasiteli fırını, her biri kendi sıcaklığına ve zaman ayarına sahip iki bağımsız kontrollü odaya bölmenizi sağlıyor. Dual Cook teknolojisi, fırınınızın bir yarısında güvenle özel yılbaşı hindinizi yapabilirken, diğer yarısında ise leziz sıcak çikolatalı kekinizi yavaşça pişirebilmeniz anlamına geliyor. Bu sayede zaman ve enerjiden de tasarruf edebiliyorsunuz.

    Hindi pişirmenin püf noktaları

    firinda-hindi

    Birçoğunuz fırında hindi pişirmenin zor ve zahmeti bir iş olduğunuz düşünür. Halbukı işin püf noktalarını öğrendiğinizde hindi pişirmek hiç de zor değil. Sizler için Master Chef Kadir Yüksel’den yılbaşına özel lezzetli bir fırında hindi tarifi ve hindi pişirmenin püf noktalarını aldım.

    Hindi pişirmenin püf noktalarını şu şekilde sıralayabiliriz;

    – Hindi pişirilmeden önce zeytinyağı, süt, soya sosu ve limon , tuz, biber ve baharatlarla marine edilirse daha lezzetli olur. Marine edilmiş hindi 2 gün boyunca fırın poşetinde bekletiyoruz.

    Hindinin zeytinyağı, asit (sirke, limon) ve baharatlardan oluşan karışımda bekletilmesinin yararı nedir?

    – Hindi bu karışımda bekletildiğinde asit ve yağ karışımı, baharatın hindi etine işlemesini sağlar. Az miktarda sirke ve limon suyu eti dirileştirir, çok miktarda asit ise lifli ve pürüzlü duruma getirir. Bu nedenle denge iyi sağlanmalıdır.

    Hindi tereyağı ile ne sıklıkta yağlanmalıdır?

    – Hindinin tereyağı ile yağlanması iyi bir kızarmanın sağlanması içindir. Hindinin iç bölümlerinin lezzetini ya da nemini etkilemez. Çok sık yağlandığında fırın sıcaklığının kaybına neden olur ve hindinin pişme süresini uzatır. Bu nedenle yağlamanın daha çok fırında pişirmenin son bir saatinde seyrek olarak yapılması daha iyi olacaktır.Böylece hindi parlak,nar ve özel lezzetli bir hale gelir.içi doldurulmuş hindi daha uzun sürede pişer

    – Hindi etinin içine biberiye, defne yaprağı, havuç, kuru soğan, sarımsak, kereviz sapı ve patatesle dolduruyoruz. Böylelikle hindimiz daha lezzetli olur.

    – Hindinin pişirileceği kabın büyüklüğü ve pişirilecek fırın oldukça önemlidir. Piliç çevirme özelliği olan, Turbo fanlı fırınlar hindinin her tarafının eşit olarak pişmesini sağlar.

    – Hindiyi fırına göğüs kısmı yukarıya gelecek şekilde yerleştirilir.

    – Hindi en düşük 160 derece sıcaklıkta pişirilir. Hindi pişirmek için fırını daha önce ısıtmak gerekli değildir.

    Fırında Sebzeli Hindi:

    Sebzeler: 

    500gr brokoli
    500gr brüksel lahanasıkadir-sef-hindi-firinda
    500gr mantar
    500gr baby patates
    500gr baby havuç
    500gr üç renk biber

    Marine için:

    1bardak süt
    1bardak soya sosu
    1bardak zeytinyağı
    2adet linin
    Bir tutam tuz bir tutam karabiber
    İçini doldurmak için
    Maydanoz
    Soğan
    Defne yaprağı
    Patates

    Hindi seçimi: Mevcut misafir sayımıza göre hindi seçimimizi yapmamız lazım. Şefin tavsiyesi 5-7 kg arasında bir hindi satın almanız yönünde.

    Tarifimiz:

    Soslamak: Öncelikle süt, zeytinyağı, soya sosu, tuz ve karabiberi bir kapta karıştırmak. Daha sonra hindiyi yıkayıp, fırın torbasının içine koyuyoruz sonra sosumuzu torbanın içine döküp ağzını sıkıca baglayıp iki gün buzdolabında bekletiyoruz.

    Pişirme: Fırınımızı 180 dereceye ayarlıyoruz. Marine ettiğimiz hindinin içini dolduruyoruz (şogan, kereviz sapı,patates,sarımsak,havuç,maydanoz,defne yaprağı ve biberiye ) malzemelerle doldurduğumuz hindiyi fırına atıyoruz. Yaklaşık 4,5 saat içerisinde arada bir fırından çıkartıp, tereyağı sürerek nar gibi kızarmasini sağlıyoruz. Sebzeleri önceden az suyla ön haşlama yapıyoruz. Haşladığımız sebzeleri daha sonra az yağda soteliyoruz. Sotelediğimiz sebzeleri borcama koyup, üstüne de hindiyi yerleştirecek servis ediyoruz.

    Hepinize ailenizde birlikte geçirebileceğiniz sağlıklı, mutlu ve yüzünüzden gülümsemenin eksik olmayacağı bir yıl dilerim. Afiyet olsun.

    Sevdiğiniz kadına teknolojik yılbaşı hediyeleri

    Mahiyeti ne olursa olsun; bir hediyeyle hayatınızdaki özel kişinin yeni yıla daha mutlu girmesini sağlayabilirsiniz. Üstelik; Mediamarkt’ın 1 milyon TL’lik toplam indirimi, hem en iyi hem de en hesaplı hediyeyi seçmenizi kolaylaştıracak. Sevdiğiniz kişinin hayatını kolaylaştıracak ve tarzına uyum sağlayacak teknolojik hediyeler aşağıda…

    Karda iyi fotoğraf çekmenin yolları

    kar

    Karlı havalarda fotoğraf çekmek normal zamanlara göre biraz daha dikkat isteyen bir uğraş. Fotoğraf makinesini yanıltan ve kötü fotoğraf çekmenize neden olan bu durumu alacağınız birkaç önlemle avantaja çevirebilirsiniz.

    Hava şartları fotoğrafı etkileyen önemli konulardan biridir. Sis, kar, yağmur ve benzeri kış şartlarında açık havada fotoğraf çekmek normal zamanlara göre daha fazla uğraş gerektirir. Özellikle kar yağarken ya da karlı bir mekanda fotoğraf çekmek ek bilgi ve tecrübe gerektiren bir konudur.

    Pozlama meselesi

    Karlı ortamları fotoğraflarken karşılaşılabilecek ilk sorun yanlış pozlamadır. Fotoğraf çekebilen her türlü cihazda bir pozometre vardır ve ışığın doğru bir şekilde sensöre ulaşmasını bu pozometrenin vereceği değerler belirler. Pozlama otomatik ya da manuel olarak yapılabilir. Otomatik olarak yapılan pozlamada makine önceden belirlenmiş değerlere göre ortamın ışığını ölçerek uygun bir enstantane/diyafram değeri yani kombinasyon belirler.

    Ancak kadrajda kar gibi beyaz bir nesnenin ağırlığı fazla olacağı için fotoğraf makinesi ortamı çok aydınlıkmış gibi pozlayabilir. Bu da fotoğrafın karanlık çıkmasına yol açar. Genelde kar fotoğraflarında otomatik pozlama kullanıldığında karanlık fotoğraflar elde edilir. Bu sorunun üstesinden gelmenin birkaç yolu vardır:

    1-Manuel pozlama kullanmak

    Fotoğraftan biraz anlayan kullanıcılar M çekim modunu tercih edip, ensantane ve diyafram değerlerini kendileri vererek çekim yapabilirler. Burada doğru değeri deneme/yanılma yolu ile bulabilirsiniz. Birkaç çekim yapıp sonuçları gördükten sonra doğru kombinasyon bulunabilir. Ancak bu yöntem her kadraj değiştiğinde müdahale etmeyi gerektirir. Bu bakımdan biraz emek ister ve zahmetlidir.

    2-Pozlama yöntemini değiştirmek

    Fotoğraf makinelerinin birçoğunda temelde 3 farklı pozlama yöntemi vardır: Multi, Merkez ağırlıklı, Spot. Multi yönteminde kadraj 256 alana bölünür ve her alandan gelen ışık miktarı toplanıp ortalaması alınır. Merkez ağırlıklı pozlama modunda ise merkezdeki küçük bir dairenin etrafındaki ışık miktarı baz alınır. Spot yönteminde ise sadece tam ortadaki bir noktaya göre ışık ölçümü yapılır.

    kar_poz

    Birçok fotoğraf makinesinde pozlama yöntemi fabrika ayarı olarak Multi olarak belirlenmiştir. Karlı ortamlarda bu ölçüm yöntemini Spot ya da Merkez ağırlıklı olarak (hangisi daha iyi sonuç veriyorsa) değiştirmenizi öneririz. Bu yöntemde de doğru pozlama bulunana kadar deneme yapılabilir.

    3-Poz telafisi

    Makineyi otomatik pozlama modunda bırakıp fazla karanlık görünen bir fotoğraf elde edince poz telafisi ile +1, +2 ya da +3 gibi değerler vererek fotoğrafı aydınlatmaya çalışabilirsiniz. Burada da doğru pozlamayı deneme yanılma yolu ile bulabilirsiniz.

    Yukarıdaki temel yöntemleri bir ya da birkaçını bir arada kullanarak da karlı ortamlarda güzel fotoğraflar çekebilirsiniz. Önemli olan çekimden sonra fotoğraflara hemen bakıp olası sorunlara karşı gerekli düzeltmeleri yapmaktan geçiyor.

    Kar gibi beyazın ağırlıkta olduğu ortamlarda yaşanan bu sorunların benzeri koyu rengin hakim olduğu ortamlarda da yaşanabilir. Örneğin koyu zeminli bir sahnede insan fotoğrafı çekmek istediğinizde benzer sorunları yaşayabilirsiniz. Yukarıdaki 1 ve 2 numaralı önlemi almak ve poz telafisini eksi değere getirmek bu sorunu çözecektir.

    Soğuğa dikkat

    Karda fotoğraf çekmek beraberinde soğuk ortamda bulunma riskini de getirir. Kar yağdığında hava genelde sıfır derece ya da altında olur. Bu da fotoğraf makinesinin zor şartlar altında çalışacağı anlamına gelir. Soğuk havalarda pil normal sıcaklıktakine göre daha çabuk biteceği için bu konuda önlem almak gerekebilir. Ayrıca sıcak ortamdan soğuğa geçişte objektif buğulanma yapabilir. Bu da fotoğraf çekimlerine olumsuz yönde etki eder.

    Ayrıca soğuk sadece makinemiz için değil bizim içinde zararlı olabilir. Uzun süre açık havada çekim yapacaksak ona göre giyinmeli, ayakkabıdan monta kadar iklim şartlarına uygun kıyafetler seçmeliyiz.

    Anlattıklarımı uygular ve gerekli hazırlıkları yaparsanız karlı havalarda çok güzel fotoğraflar çekebilirsiniz. Biraz emek, biraz dikkat ve biraz da tecrübe size yardımcı olacaktır.

    Işığınız bol olsun…

    Yeni Nesil TV Satın Alma Rehberi

    Plazma, LCD, LED, Curved, OLED, SMART ve 4K gibi kavramlar Televizyon satın alma işini inanılmaz derecede zorlaştırıyor. Bununla birlikte üreticilerin sunduğu farklı görüntü teknolojileri de kafa karıştırıyor. Yeni bir TV satın almadan önce, sizin için hazırladığımız tavsiyelere mutlaka dikkat edin.

    Eskiden Televizyon almak çok kolaydı. Tüplü televizyonlar vardı ve fazla seçeneğiniz yoktu. Renkli yayınlara geçilmesi ile birlikte boyutlar da büyümeye başladı. Büyük boyutlu bir televizyonlar oturma odalarında oldukça hoş duruyordu. Fakat bir sorun vardı. Bu ürünler oldukça ağır ve hantaldı. Yeni bir teknolojinin gelmesi gerekiyordu.

    led tv 1

    Plazma teknolojinin gelmesi ile birlikte istenilen inceliğe ve ağırlığa ulaşıldı. Ama üreticiler telif konusunda anlaşamadılar. Bir grup üretici Plazma teknolojisini geliştirirken, diğer bir grup LCD teknolojisine ağırlık verdi ve o günden sonra Televizyon teknolojisi sürekli değişti. Ekranlar büyüdü, yüksek bant genişliğine sahip yeni bağlantılar keşfedildi ve çözünürlük arttı.

    Günümüzde birçok kullanıcı, Televizyon satın alırken kararsız kalıyor. Çok fazla terim var ve ürünler fiyat segmentine göre sınıflandırılır. Yüksek fiyatlı ürünler daha kaliteli ürünler olarak görülür. Bu durum genelde doğrudur. Fakat buradaki esas konu ihtiyacınıza göre bir ürün satın almak.

    ledtv5

    Plazma, LCD, LED veya OLED

    İlk kafa karışıklığı bu soruda başlıyor. Hangi tür bir televizyon tercih edilmeli. Plazma televizyonlar ilk piyasaya çıktıklarında müthiş avantajlıydılar. Bu teknolojiye sahip ürünler, geniş bir izleme açısı, daha yüksek kontrast oranı, renk doğruluğu ve LCD televizyonlarla kıyasla daha iyi bir tepki süresi ile fark yaratıyorlardı. Siyah rengini tam veren tek televizyonlardı.

    Kumlama ve karıncalama efekti bu ürünlerde çok görülüyordu. Isı yayılımı LCD ürünlerine göre daha fazlaydı ve %50’ye kadar daha çok güç tüketiyordu. Bununla birlikte kullanım ömrü LCD ürünlerle kıyasla daha kısa.

    LCD Televizyonlar daha çok canlı ve parlak renklerle puan topluyorlardı. 42 inç ve daha düşük ekranlarda, daha kaliteli görüntüler sunuyorlardı. Ayrıca aydınlık bir ortamda çok daha az yansıma yapıyorlardı.

    Günümüzde Plazma televizyon sayısı inanılmaz derecede azaldı. LCD ve LED televizyonların teknolojileri Plazma teknolojisini geçti. Bu da Plazma üreticilerin azalmasına neden oldu. Yine de çok büyük ekranlı ürünlerde Plazma bir fiyat avantajı sunduğunu söylemeliyiz. Onun dışında LCD ve LED teknolojileri özellikle ev kullanımı için daha avantajlı.

    led tv 2

    Elbette LCD teknolojisinin de bazı dezavantajları yok değil. Örneğin kontrast oranı Plazma ürünlerle kıyasla daha düşük. 100 Hz’den düşük modellerde hareketli görüntülerde netlik bozuluyor, yüksek ışıklı ortamlarda yansıma yapıyor ve ekranda ölü piksel oluşma riski daha fazla. LCD teknolojisi, birçok uzmana göre bir LED teknolojisinin zeminini hazırlayan bir geçiş teknolojisi.

    Peki LED teknolojisi çok mu farklı? Hemen söyleyelim. Piyasada bulunan LED TV’ler esasında LCD TV’lerden çok farklı değil. Esas fark, aydınlatmada. LCD TV’ler görüntü panelin kenarlarında bulunan LCD ışıklarla aydınlatma yapıyorken, LED TV’ler aydınlatmayı görüntü panelin arkasında yer alan LED’lerle yapıyor. Bunun avantajı LCD ve Plazma TV’lere oranla %50 ila %200 arasında enerji tasarrufu sağlamaları. Daha hafif ve inceler. Renk skalası daha geniştir ve çok daha fazla bir kullanım ömrü sunuyorlar. Bu ürünler yeni nesil görüntü teknolojileri ile birlikte çok iyi bir kalite sunduklarını söylemeliyiz.

    OLED teknolojisi ise çok daha iyi teknik özelliklere sahip. Fakat çok pahalı olması, Televizyon üreticilerin uzak durduğu bir teknoloji.

    led tv 4

    Ekran Ne Kadar Büyük Olmalı

    Bu sorunun cevabı esasında çok basit. Ekranın büyüklüğü oturma odasının büyüklüğü ve izlenme mesafesinin uzaklığı ile değişiyor. 1-2 metrelik bir izlenme mesafesi için 32-37 inç televizyonlar yeterli. Küçük bir oturma odasında 42 inç ürünlere de göz atılabilir. Büyük oturma odaları 47, 55 ve 60 inç ürünleri de tercih edilebilir.

    En doğrusu ise, ekran büyüklüğünü mağazalarda test etmeniz. Mağazaya gidin ve beğendiğiniz televizyona evinizdeki izlenme mesafesine göre önünde durun. Burada dikkat etmeniz gereken şey, görüntüye baktığınızda pikselleri görmemeniz. Yani ekran size noktalı görünüyorsa daha küçük bir ekran tercih etmelisiniz. Tabi bu FullHD çözünürlüğe sahip ürünler için geçerli.

    Bu durum 4K çözünürlüğüne sahip ürünlerde çok farklı olduğunu söylemeliyiz. 2-3 metrede 55 inç büyüklüğünde 4K televizyon ile müthiş bir deneyim yaşamanız mümkün. Bu ürünlerle oturma odasını bir sinema salonuna dönüştürebilirsiniz. Ama şunu da hatırlayın. Birçok kişi, tüm detaylarını yakalamak için, filmi sinema salonunun en önünde izlemez.

    led tv 5

    HD Ready, Full HD ve 4K

    Televizyon satın alırken, çözünürlük büyük bir rol oynuyor. Geçtiğimiz yıllarda kullanıcılara en azından HD Ready özelliğine sahip bir televizyon satın alın derdik. HD Ready, 720P (1366×768) çözünürlüğü temsil ediyor ve yavaş yavaş tarihe gömülüyor.

    Özellikle ucuz televizyonlara dikkat edin. Bu ürünler genelde HD Ready teknolojisine sahip. Bugünlerde en azında 1080p yani FullHD çözünürlüğüne ulaşan Televizyonları tercih edin. Bir çok istasyon HD (1920×1080) yayına başladı ve bu çözünürlük inanılmaz fark ediyor. 4K (3840×2160) ise FullHD’nin iki kat daha iyi bir çözünürlük sunuyor.

    ledtv3

    Çözünürlük değerini şöyle düşünün. Ekranın satır bölümünde 1366 adet nokta yer alıyor. Sütün bölümünde de 768 nokta. 1366×768 nokta görüntüyü oluşturuyor. 4K televizyonlarda ise 3840 satır noktası ve 2160 sütün noktası yer alıyor. Aynı görüntü alanına sahip bu iki televizyonda, 4K televizyonlar HDReady’ye göre 4 kat daha net görüntüler oluşturur.

    4K için günümüzde yeterli derecede içerik bulunmaması ve bu çözünürlüğe sahip TV’lerin fiyatları fazlasıyla yüksek olması tercihleri Full HD televizyonlara çeviriyor. Maddi açıdan bir sorununuz yok ise ve geleceğe yatırım yapmak istiyorsanız, elbette 4K tercihi sizi hayal kırıklığa uğratmaz.

    3D ve Smart

    3D teknolojisi ilk çıktığında herkes müthiş etkilenmişti. Fakat zamanla bu popülerlik önemli derecede azaldı. Yeni nesil üst seviye televizyonlarda bu teknoloji standart olarak yer alıyor. Kullanmak kullanmamak kullanıcıya bağlı. Burada dikkat edilmesi gereken televizyonlarla birlikte verilen gözlükler. Pasif gözlüklerde sorun yok.

    Çünkü bu gözlükler çok ucuz ve üreticiler televizyonlarla birlikte en az 4 pasif gözlük veriyorlar. Aktif gözlük kullanan ürünlerde, genelde 2 adet gözlük veriliyor ve bu gözlüklerin maliyeti oldukça pahalı. Kalabalık bir aile, 3D yayınını pasif gözlük ile seyredilebilen bir ürün tercih etmeleri daha mantıklı olur. Yinede hatırlatalım. Bu teknoloji kullanıcılar için olmazsa olmazlar arasında değil. Bu sebepten de, TV seçiminde baş rol oynamasına kesinlikle gerek yok.

    led tv 5

    Curved TV için de benzer bir şey söylemek mümkün. Bu kavisli TV’ler kullanıcıya farklı bir deneyim sunuyorlar. Bir filmin içindeymişçesine hissettiriyor. Esasında oldukça hoş bir teknoloji ve film deneyimini bir basamak atlatıyor. Ama bu durum iki kişilik bir aile için geçerli. Çünkü Curved TV’lerde bu deneyimi kazanmak için ürüne dik bakılmalı. Kalabalık bir ailede herkes televizyonun tam karşısına geçemeyeceği için bu teknoloji oldukça kısıtlı olduğunu söylemeliyiz. Bu ürünlere farklı bir açıdan bakıldığında esprisini yitiriyor.

    Smart teknolojisi çok daha büyük bir öneme sahip. Geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde geniş ekran TV’ler üzerinde farklı işlevler yapabileceğiniz uygulamalar yapılandırılmaya başladı. Bu tarz TV’lere Akıllı TV’ler (Smart TV) deniyor. Akıllı TV’ler üzerinde sosyal medya işlevlerinden tutun da tarayıcı kullanımına, Skype ile görüşmeler yapmaya ve hatta Youtube videolarını dahi izleyebiliyorsunuz.

    Peki bu özellikler satın almayı etkiliyor mu? Kullanıcıya göre değişiyor. Ama klasik bir akıllı TV ürününde çok bir şey kaybetmediğinizi söylemeliyiz. Sonuçta her üreticinin Akıllı TV uygulamaları farklı. Fakat Android işletim sistemli TV’lerde durum çok değişik. Android sayesinde mobil cihazlar üzerinde yaptığınız her şeyi Televizyonlarda yapabiliyorsunuz.

    Dolaysıyla akıllı bir TV almaya karar verdiyseniz, onun en azından Android işletim sistemine sahip bir ürün olduğuna emin olun.

    ledtv 6

    Genişleme Yuvalarına Dikkat

    Geniş Ekran TV seçerken dikkat etmeniz gereken bir diğer konu ise genişleme yuvaları. Bu yuvalar USB, VGA, DVI, HDMI vs. gibi karşımıza çıkıyor. Son dönemde en popüler görüntü aktarma yuvalarından biri HDMI ve nerdeyse HDMI desteği olmayan geniş ekran TV yok. Fakat bu konuda HDMI (HDMI 1.4 desteği çok önemli) yuvalarının sayısı önemli. Geniş ekran TV’nize kaç adet HDMI bağlantısına sahip cihaz bağlayacaksınız. Bu konudaki cevabınız tercihinizde büyük bir rol oynayacak. Fakat unutmayın fazladan HDMI (en az 4 adet) yuvası göz çıkarmaz.

    Unutmayalım. En azından bir Scart girişi, eski tip kaynakların bağlanması için önemli. Farklı ses çıkışları, ses sistemini TV’ye bağlamak isteyen kişiler için büyük bir avantaj. Bunun dışında kablosuz görüntü aktarım olanağı sunan DLNA, Wifi veya WiDi gibi özellikler bulunuyor. Eğer bu tarz bir kurulum yapacaksanız bu özelliklere sahip TV’leri seçmenizde fayda var.

    Bununla birlikte uydu alıcısına sahip ürünler sizi ekstra kablo salatasından kurtarıyor. Böyle bir ürün seçerken uydu alıcısının FullHD olmasına dikkat edin. Bazı ürünlerde iki adet uydu alıcısı yer alıyor. Hatta bazı modellerde uydu kartı girişi de yer alıyor.

    led7

    USB girişinin olması da önemli. Yeni nesil ürünler aynı zamanda bir medya oynatıcısı olarak da görev yapıyor. Yani USB’deki medya dosyalarını oynatabiliyor. Bu özellik sizin için önemli TV seçiminde DTS desteğinin ve .mkv formatındaki dosyaları oynattığına emin olun. Hatta USB girişine harici disk bağlanıp bağlanamayacağını öğrenin.

    Diğer Özellikler

    Üreticiler, kullanıcıların gözlerini farklı teknoloji terimleri ile boyuyorlar. TruMotion, MotionFlow v.b.gibi terimler, üreticilerin görüntüleri iyileştirmek için kullandıkları teknolojiler. Burada hangi teknolojinin daha iyi olduğunu söyleyemeyiz. Teorik olarak hepsi farklı, ama gerçek hayatta hepsi aynı şeyi yapıyor. Bu yüzden bu tarz şeylere pek kanmayın.

    Buna ek olarak kontrast oranlarını dikkatlice inceleyin. 10 000:1 dinamik kontrast oranı tamolarak doğru değil. Buradaki gerçek kontrast oranına bakın. Bu oran ne kadar yüksek ise, özellikle ışıklı ortamlarda daha iyi bir görüntü almanızı sağlar.

    Televizyonlarda 120Hz, 240Hz ve 600Hz gibi değerler veriliyor. Bu değer esasında saniyedeki görüntü hızını gösterir. Eskiden LCD TV’ler saniyede 60 görüntü oluşturuyorlardı (60 Hz). Günümüzde bu değer 120 ve 240 Hz’e kadar çıkmış durumda. Bu değerin yüksek olması daha kaliteli bir görüntü anlamına geliyor. 600 Hz sadece plazma ürünlerinde geçerli ve tamamen bir pazarlama stratejisi. Plazma TV’lerde görüntüyü oluşturma LCD’lere göre çok daha farklı. Buradaki 600 Hz, saniyede 600 kare anlamına gelmiyor.

     

    IBM Verse ile meydan okuyor

    Have a new message on mobile phoneResmi olmayan açıklamalara göre Google’ın Gmail eposta hizmetini aktif kullananların sayısı 550 milyonu geçmiş durumda… Ve bu sayı her hafta ortalama 1 milyon artıyor. Microsoft, 1997 yılında Hotmail’i 400 milyon dolar gibi bir rakama satın aldığında, Hotmail kullanıcılarının sayısı 9 milyon kadardı. Adı önce MSN Hotmail olan bu hizmet, daha sonra Windows Live Hotmail adını aldı ve bugün yaklaşık 500 milyon civarında kullanıcısı bulunuyor.

    25 yıl önce Lotus Notes ile başladı
    Aslında ortada daha Google yokken, IBM bu mail hizmeti dünyasına efsanevi Lotus Notes adlı yazılımıyla 1989 yılında, yani tam 25 yıl önce girmişti. O günlerin teknolojisi düşünülecek olursa, şirket içinde kurulan bir Notes sunucusu sayesinde çalışanlar kendi aralarında birbirlerine mesajlar yollayabiliyor, ortak tartışmalar yapabiliyor takvim, adres ve telefon defteri paylaşabiliyorlardı. Çıktığı yıl 35 bin kadar kullanıcıya ulaşan Lotus Notes, 1993 yılında piyasaya üçüncü sürümü çıktığında 2000 şirkette 500 bin çalışan tarafından kullanılan bir yazılım haline gelmişti. 1999’da piyasaya çıkartılan Lotus Notes 5.0 sürümü web entegrasyonuna sahipti. Lotus Notes’un son sürümü 8.0 çıktığında takvimler 2007’yi gösteriyordu.

    İşte bu noktada, IBM yöneticileri “Bulut” kavramıyla işleri büyütmeleri gerektiği kararını aldılar. Emektar Lotus’un adını “LotusLive iNotes” olarak parlatan IBM, 2009 yılında bulut tabanlı eposta hizmetine balıklama daldı. Yalnız küçücük bir sorun vardı. Kullanıcıların 1 GB alan için ayda 3,75$ ödemesi gerekiyordu. O dönemlerde IBM yetkilileri, özellikle iş dünyasındakilerin Lotus alışkanlığına sahip olduğunu söylüyorlar, ayrıca rakiplerinden çok daha fazla güvenli olduklarını iddia ediyorlardı. 2012 yılında “Lotus” markası IBM tarafından terk edildi…

    Sosyal medya ile entegre çalışıyor
    Ancak IBM, eposta hizmeti yarışını asla bırakmadı. IBM Yazılım Grubu Başkan Yardımcısı Jeff Schick, geçtiğimiz günlerde kendi blogunda IBM’in yeni eposta hizmeti IBM Verse ile ilgili ilk bilgileri verdi. 1988 yılından beri IBM’in değişik kademelerinde görev yapan Schick, epostanın 30 yıllık geçmişinde artık tekdüzeleştiğinden şikayet ediyor ve her gün yüzlerce eposta arasında vaktimizin çoğunu boş yere harcadığımıza dikkat çekiyor. Oysa, postalarımızı önem sırasına göre bizim için düzenleyen bir sistem olsa, zaman içinde öğrense ve işimizi kolaylaştırsa, daha iyi olmaz mı diye soruyor. Hele bir de sosyal medya ile ful entegre olursa tadından yenmez…

    Aslında bu atak, Google’ın Gmail’i dönüştürmeye çalıştığı Inbox hizmetiyle neredeyse birebir aynı… Şu anda yalnızca davetlilere deneme olarak eposta hizmeti veren Inbox’ı ben de kullanıyorum ve çok da memnunum… IBM Verse’te de eposta, sosyal medya, ortak çalışma, analitikler, güvenlik, bulut bilişim ve mobil birleştirilerek ürün haline getirilmiş. Kullanıcılar doğru kişilere ve doğru bilgiye çok daha hızlı ve güvenli bir şekilde ulaşıyorlar.

    Yeni bir ekran düzeni
    IBM Verse’i yükledikten sonra, ekranda ilk dikkat çeken üst çubukta yer alan bir dizi fotoğraf oluyor. Bu fotoğraflarda gerek mail ortamında, gerekse sosyal medya ortamında sizinle mesaj alış verişinde bulunan çevrenizdeki kişiler bulunuyor. Herhangi bir fotoğrafa tıkladığınızda o kişiyle yapmış olduğunuz mesajlara göz atabiliyorsunuz. O resimlerin üzerinde kırmızı bir nokta bulunuyorsa bilin ki, o kişi sizin dikkatinizi çekmek istiyor, dolayısıyla önce o resimlere tıklıyorsunuz.

    Ekranın hemen sol tarafında küçük bir yapılacaklar listesi bulunuyor. Unutmamanız gerekenleri burada buluyor, bitirdiğiniz görevlerin üzerini çiziyorsunuz. Sağ tarafta ise IBM Verse’in sizin için analitik yöntemler kullanarak önemli olduğuna karar verdiği mesajları görüyorsunuz. Aslında ekranı dilediğiniz gibi değiştirmek sizin elinizde. Zevkinize ve keyfinize göre ekranı dilediğinizce değiştirebiliyorsunuz da… İstenmeyen mailler için geliştirilmiş olan “mute” düğmesiyle sizi rahatsız eden mailin üzerine tıkladığınızda o göndericiden bir daha mail almıyorsunuz.

    IBM Verse için 100 milyon doların üzerinde bir yatırım yapıldı. Jeff Schick, Google ve Microsoft’tan en önemli farklarının, analitik değerlendirme, ve mobil sosyal medya gibi kavramları, öğrenebilir yapay zeka ile bir araya getirdikleri olduğunu iddia ediyor ve “2015’te IBM Verse uygulamasını indirmeye hazır olun” diyor.