Geleneksel habercilik kavramını yıkıcı bir şekilde değiştirdiği için, vatandaş gazeteciliği son yıllarda önemli bir yükselişe geçti. Artık mesleği gazetecilik olmayan vatandaşlar kaos, savaş, ihtiyaç ve felaket zamanlarında haber oluşumuna katkıda bulunmak için dijital medyanın sunduğu imkanlardan yararlanıyor ve geçici olarak gazetecilerin rolünü üstleniyorlar. Peki bu durum beraberinde hangi tehlikeleri getiriyor? Vatandaşın gazetecilik yapması ne kadar etik? Bu hafta “vatandaş gazeteciliği” kavramını masaya yatırdık.
Basın tarihinde bir ilk: Haber ajansları teknolojinin hızına yetişemiyor!
Her gün gelişen teknoloji adeta dipsiz kuyu. Bunun bize her anlamda faydası var. Mesela internet ve kameralı cep telefonlarının son 10 yılda geldiği nokta ortada. Teknoloji sadece cihazları geliştirmedi. İnsanların da günlük hayatına yeni kavramlar ekledi. Vatandaş gazeteciliği de bunlardan biri. İnternetin ve kameralı cep telefonlarının faydasını erken keşfeden ve vatandaşların gönderdiği fotoğraf ve videoları ilk kullananlar Norveç ve Finlandiya gazeteleri oldu. Endonezya’nın Aceh bölgesinde meydana gelen depremden sonra ortaya çıkan tsunami fotoğrafları ilk olarak Norveç’te yayın yapan Verdens Gang gazetesinde yayınlandı. Bu sırada o bölgede bulunan dünyanın en hızlı haber ajansları dahi henüz fotoğraf paylaşmamıştı. Bu olayın dünya basın tarihinde ilk olduğu söyleniyor.
Vatandaşlar medyanın gönüllü muhabiri oldular
Vatandaş gazeteciliğinden yararlanan basın kuruluşlarının sayısı bugün binlerle ifade ediliyor. Türkiye’de yayın yapan gazete ve televizyon kuruluşları da kurdukları özel hatlarla, vatandaşların bulundukları yerlerden, tanık oldukları olaylardan video ve fotoğraf paylaşmalarını teşvik ediyor. Böylece, bir çok gazeteci daha olay yerine ulaşmadan internet medyası, görüntüleri yayınlamaya başlıyor. Böylece hiç bir masraf yapmadan ve en hızlı şekilde video ve fotoğraflara ulaşmış oluyorlar. Medya kuruluşları için bu durum, çöl ortasında soğuk su bulmak gibi..
Burada sorgulanması gereken, vatandaşların medya kuruluşlarına gönderdiği görüntüler, yayınlanmadan önce bir filtreden geçiyor mu, hukuksal ve etik açıdan sıkıntıları var mı? Yoksa olayın sıcaklığı ve herkesten önce yayınlama isteği sorgulamayı erteliyor mu? Bu soruları çoğaltmak kolay. Ancak, medya kuruluşları bu durumu ne kadar dikkate alacak bunu zaman gösterecek.
Uzmanlar ne diyor?
Konu ile ilgili görüştüğüm uzmanlar vatandaş gazeteciliğinin beraberinde getirdiği risk ve tehditlere vurgu yapıyorlar.
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Murat Kırık: Amerikalı medya eleştirmeni Jay Rosen tarafından ortaya atılan “vatandaş gazeteciliği” kavramı günümüzde oldukça önemli bir potansiyele sahiptir. Özellikle sosyal paylaşım ağlarının hızlı bir ivme kazanmasıyla birlikte bu kavram artık hayatımızın merkezinde yer almaya başlamıştır. Bilindiği üzere vatandaş gazeteciliği dünya genelindeki büyük medya devlerinin oluşturmuş olduğu sorunları aşabilmek ve alternatif seslere yer verebilmek için ortaya çıkmış yeni nesil gazetecilik anlayışıdır. İçinde yaşadığımız modern toplumda kültür ve kültürel unsurlar bireylere hızlı bir şekilde sunulurken, birbirinden farklı kaynaklar aracılığıyla farklı türden bilgiler üretilmekte ve yayılmaktadır. Web siteleri, bloglar ve sosyal paylaşım ağları aracılığıyla artık her birey potansiyel bir haberci halini almıştır. Akıllı telefon teknolojisinin etkisiyle birlikte çekilen ve kaydedilen videolar bir haber materyali olarak kullanılmaya başlanmıştır. Vatandaş gazeteciliği, konvansiyonel olarak tabir edilen geleneksel mecraların da içeriksel olarak değişim yaşamalarına neden olmuştur. Ancak haberin doğruluğu ve kaynağın güvenilirliği konusu vatandaş gazeteciliği aracılığıyla büyük tartışmalara sahne olmuştur. Özellikle kullanıcıların etik kaygıdan uzak; beğeni ve paylaşım kaygısıyla gelişigüzel bir şekilde paylaşımlarda bulunması dezenformatif ve spekülatif içeriklerin sanal ortamda virüs gibi yayılmasına neden olmaktadır. Medya etiğine dikkat edilmeden yapılan bu paylaşımlar önüne geçilmeyecek ölçüde hasarların yaşanmasına adeta zemin hazırlamaktadır. Görüş farklılıklarının açık bir şekilde yansıtılması vatandaş gazeteciliği adına bir kazanımken, bazı kasıtlı paylaşımların çarpıtılarak sunulması ise bir o denli ahlaki sorun oluşturmaktadır. Medyadaki editoryal sorumluluk vatandaş gazeteciliğiyle birlikte etkisini yitirmiş olsa da bu konu asla ikinci plana atılmamalı ve medya okuryazarlığı konusunda gerekli adımlar mutlaka atılarak, toplumsal bilinç her yaştan her bireye kazandırılmalıdır.
İhlas Haber Ajansı Muhabiri Mustafa Esen: Sokak gazetecileri dediğimiz genelini meraklı vatandaşların oluşturduğu kitle son zamanlarda özellikle TV’lerin kullandığı WhatsApp hatları ile sosyal medya kanallarının kullanılması ile birlikte maalesef daha da arttı. Gazeteciler olarak zaman zaman bu durumu ekranlara taşırken, yaşadıklarımızı da üzülerek anlatıyoruz. Genellikle olayların yaşandığı yerlerde sıklıkla karşılaştığımız sokak gazetecileri, ellerinde telefon ve tablet gibi cihazları kullanarak yaşananları görüntülemeye çalışıyorlar. Bunu yaparken de öncelikli vatandaşlık görevini unutuyorlar. Dizi ya da sinema izler gibi görüntüleri kaydeden bu vatandaşlarımız, öyle olaylar oluyor ki hem kendi canlarını hiçe sayıyor, hem de başkalarının canını. Hatta öyle durumlar oluyor ki bazen itfaiyenin, bazen ambulansın, bazen de polisin görevini yapmasına engel oluyorlar. Dilerim bu yozlaşmış anlayışa bir son verir ve öncelikle vatandaşlık görevlerimizi yapar, ardından da görevlilerin işlerini kolaylaştırırız. Zira biz medya mensupları olarak önceliğimiz görüntü çekmek değil, vatandaşlık görevimizi yapmak olduğu gibi; sokak gazetecileri olarak adlandırdığımız meraklı kitlenin de önceliği vatandaşlık görevini yerine getirmek olmalıdır.