Sosyal medyanın hayatımıza girmesi ile birlikte pek çok alışkanlığımız değişti. Gazetelerin, TV’lerin hatta mesajların yerini sosyal medya uygulamaları aldı. Artık çevremizde olan biten her şeyi ve hayatımızın tüm detaylarını sosyal medyada paylaşıyoruz. Peki bu kadar yoğun bir iletişim ortamında mutlu muyuz? Yoksa kalabalıklar içerisinde yalnızlaşıyor muyuz?!
Özel anlarınız ne kadar özel?
Sosyal medyada hayatımızın bütün detaylarını yaşamak, beraberinde özel anlarımızı yaşamayı da engelliyor. Örneğin sevdiğiniz insanlarla veya eşinizle özel bir kutlama için dışarıya çıktınız. Garson siparişinizi almaya geliyor ve menüden istediğiniz yemeği sipariş ediyorsunuz. Kısa bir süre sonra yemeğiniz şahane bir sunumla masaya geliyor ve siz o anın vermiş olduğu dürtüyle telefonunuzu çıkarıp, hemen yemeğin fotoğrafını çekiyorsunuz. (Fotoğrafı en iyi ihtimalle Instagram ve Facebook’ta paylaşacaksınız. Snapchat için özel filtreli fotoğraflar veya videolar çektiğinizi hayal bile etmek istemiyorum. ) Bu şık mekanda ve bu güzel masada fotoğraf çektirip, check-in yapmadan da olmaz herhalde… Bütün bu saydıklarımı en iyi ihtimalle yarım saatte bitirirsiniz. Ancak sosyal medya mesaini bitti mi? Kesinlikle hayır! Bunun bir de yorumları var, gelen like’lar var, eğer hikaye paylaşmışsanız hikayenize kimlerin baktığı var… Kalpler var, kalpli öpücükler var, dans eden kızlar var… Yani daha yapacak çok işiniz var. Ancak masada unuttuğunuz biri de var!
Yukarıda bahsettiğim sahnede kendiniz olduğunu düşünün. Değer verdiğiniz bir yakınınızla yemeğe çıkıyorsunuz ve o anda aslında orada değilsiniz. Karşınızdaki ne düşünür? Kendini nasıl hisseder? Hiç empati yaptınız mı? Şahsen ben o kişinin yerinde olmak istemezdim.
Bir de siz bütün bunları yaparken yanınızdaki kişinin ne yaptığını, nasıl oyalandığı konusu var. Muhtemelen o da sosyal medyada vakit geçirerek, sizin paylaşımlarınızın biteceği zamanı bekliyor. Bütün bunlar olurken haliyle arkadaşınızın yüzüne hiç bakmıyorsunuz. Sohbet açmak ve telefondan uzaklaşmanızı sağlamak için size yemeğinizi beğenip beğenmediğiniz sorulursa cevabınız hazır: “Instagram’da paylaştım, görmedin mi?”
Bu yazdıklarım dışarıdan bakıldığında abartılı görünebilir ancak çoğumuz benzer davranışları bu kadar ileri düzeyde olmasa da her gün farkında olmadan yapıyoruz.
Sosyal medyayı değil anı yaşayın…
Sosyal medya kullanırken aldığımız yorumlar, kalpler ve etkileşimler vücudumuzda dopamini serbest bırakarak bizleri mutlu ediyor. Ancak paylaşımlarımız beğenilmediğinde ve istediğimiz geri dönüşleri alamadığımızda mutsuz oluyoruz ve kendimizi ispat etmeye, daha fazla paylaşım yaparak dikkat çekmeye çalışıyoruz. Akıllı telefonlarımız ve sosyal medya hesaplarımız her geçen gün bizi kendisine daha fazla bağımlı kılmak için yeni özellikler geliştiriyor. Bağımlı olduğumuzda ise sosyalleşmek için kullandığımız bu araçlar, başkalarının hayatlarını stalklamaya ve asosyalleşmeye dönüşüyor. Daha da vahimi kendimizi başkaları ile kıyaslayıp, “herkes ne kadar da mutlu acaba sorun bende mi?” şeklinde sorgulamalara bile dönüşebiliyor. Böylesi bir durum yaşamamak ve bağımlı hale gelmemek aslında sizin elinizde. Sosyal medyayı değil, anı yaşarsanız sosyal medyanın olumsuz etkilerinden kendinizi bir nebze de olsa korumuş olursunuz.