Shadow of the Colossus‘ta devasa boyuttaki devlere karşı mücadele ediyoruz. yapım ekibi hikaye hakkında çok fazla detay vermese de karakter ile özdeşleşmemizi sağlamış. Bu karakterin neden hayatını kaybettiğini bilmiyoruz. Oyunu açtığımız anda bu detay adeta gözümüze sokuluyor ve uzun süren bir yolculuktan sonra bir o kadar uzun duran devasa bir köprüyü geçiyor ve Kadimler’in Tapınağı‘na adım atıyoruz. Kısacası bu kızı canlandırmak için 16 devi öldürmemiz gerekiyor.
Shadow of the Colossus‘un ana teması daha tapınaktan çıktığınız anda yüzünüze çarpıyor. Firmanın diğer oyunlarının aksine olabildiğince uzanan geniş alanların bizi beklediğini söylemeliyim. Üstelik bu alanlar doğanın bütün güzelliklerini de karşımıza çıkartmış vaziyette. ilerledikçe karşılaştığınız detaylar ve manzara karşısında mest oluyorsunuz. tabi tüm bu güzellikler karşısında oyunun sade yapısı size büyük bir masalın içindeymiş hissiyatı yaşatıyor.
Bu masalsı atmosferde en büyük yardımcımız ise sadık atımız Agro. her seslendiğimizde kayıtsız kalamayan, bizi en zor anlarımızda bile yanlız bırakmayan Agro kısa sürede oyuna olan bağımızın en önemli unsurlarından biri haline geliyor. Zaten firmanın oyunlarında kullandığı ikili karakter olgusu bu oyunda Agro üzerine yüklenmiş. Yani Ico’da Yorda, The Last Guardian’da trico neyse, bu oyunda da Agro’nun o olduğunu söyleyebilirim.
Oyundaki 16 devi öldürmek ise gözüktüğü kadar kolay değil. Öncelikle bu devleri bulmanız gerekiyor. Kılıcımızı havaya kaldırdığımızda sıradaki hedefimizin hangi yönde olduğunu anlıyoruz. Sonrasında ise iş o tarafa doğru ilerleyip hedefimizi bulmaya bakıyor. Yine aynı şekilde devlerin zayıf noktalarını da bu kılıç sayesinde saptayabiliyorsunuz. Ayrıca devlerin dikkatini çekme ya da taktik gereği kullanmamız gereken bir ok, yay ikilisine de sahibiz. karşılaştığınız her devin öldürme şekli ise birbirinden farklı resmedilmiş. Yani kimi zaman topuklarından tırmanıyor, kimi zaman ise size bakmaya çalışan bir devin sakalına yapışıveriyorsunuz. Yerden metrelerce yükseklikte süzülen devler olduğu gibi, sizi suyun metrelerce altına sürükleyen devler de bulunmakta.
Türkçe dil desteği olan PS4 sürümünün en önemli noktalarından birisi de oyunun tamamen yeniden yapılmış olması. Yani alıştığımız remaster oyunlardan birisi değil Shadow of the Colossus. Bigpoint Games aynı hikayeyi, orjinaline sadık kalarak tamamen yeniden elden geçirmiş diyebiliriz. Hal böyle olunca oyunun zaten etkileyici olan sanat yönetimi, yeniden yapılan grafikler ile birlikte muazzam duruyor. Açıkçası oyunun görsel yönünü beklediğimden çok daha iyi bulduğumuz itiraf etmeliyim. Karşılaştığınız her yapıdaki detayları incelemekten, şahane manzaralar eşliğinde kaybolmaktan kendinizi alamıyorsunuz.
Mekana göre değişen atmosfer oyuna çok iyi bir şekilde yedirilmiş. yani sulak bir alana gittiğinizde oradaki kasvetli havayı iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Ağaçlık alanlar, çöl bölümleri ya da uzaktan oldukça etkileyici duran şelaleleri saymıyorum bile.. Zaten bu güzel manzaraları en iyi şekilde resmedebilmek için oyunun içerisine bir fotoğraf modu da konulmuş. Burada açılardan tutun da filtrelere kadar dilediğiniz açılarda, dilediğiniz görselleri yakalamanız mümkün. Ayrıca oyunda 4K, HDR ve 60 FPS desteği de bulunmakta. tabi 60 FPS’ye performans modunda, yani 1080P olarak açtığınızda ulaşabiliyorsunuz. tabi oyunun grafiksel bazı hataları da bulunuyor.
Sonuç olarak Shadow of the Colossus zaten rüştünü ispat etmiş ve yıllarca aklınızdan çıkmayacak bir macera sunuyor. Oyunun masalsı atmosferinde kaybolurken bazı sahneler geliyor ki ağlamamak için adeta kendinizi zor tutuyorsunuz. Daha önce Last Guardian incelemesinde de belirttiğim gibi Team ICO oyunlarını oynamış ve sevmemişseniz Shadow of the Colosus’tan da beklediğiniz hazzı almanız oldukça zor. Çünkü oyun size ne büyük bir aksiyon ne de komplike bir oynanış sunuyor. Aksine son derece naif bir hikaye ve oynanış ile karşılaşıyorsunuz. Zaten oyunun en güzel, daha doğrusu diğer yapımlardan ayrılan tarafı da bu.