İnternet ve sosyal ağların hayatımıza girmesiyle beraber sosyal yaşantımızda bu yeniliklere paralel değişmeler başladı. Yeni gereksinimler yeni kavramların doğmasına yol açarken, yeni duyduğumuz bu kavramlar da yaşantımızı etkiler oldu. Bundan sadece birkaç sene öncesine kadar kim derdi ki; facebook’da paylaştığı bir fotoğrafı “like” (beğenme) tuşuna basarak beğen yapmadığımız için arkadaşımız bize küsecek veya bir arkadaşımıza poke (dürtme) tuşuna basarak yaptığımız sanal bir uyarı yüzünden potansiyel bir tacizci ilan edileceğiz. İnsanoğlu ne garip değil mi?
Öncelikle hayatımıza giren bu kavramların tam olarak ne olduklarını açıklamak, kavram karmaşasını önlemek için gerekli olacak. İlk olarak “Poke” yani dürtme kelimesinin ne anlama geldiğini kısaca “arkadaşlarınıza kendinizi hatırlatmak” olarak açıklayabiliriz. Günlük yaşantımızda da bazen bir arkadaşımızın yanında olsak bile söylemek istediğimiz bir şey olduğunda onu elimizle dürteriz. Aslında Facebook’daki sanal olarak gerçekleşen ve Poke (Dürt) tuşuna basarak yaptığınız sanal dürtme eylemi işte tam buna karşılık gelir. Fakat herkesin algısı ve kültür seviyesi çok farklılık gösterdiğinden bazi dürtmeler pek masum olmadığı gibi cinsellik içeren bir davranış olarak da algılanması muhtemeldir.
Dürtmek kelimesi biraz rahatsız edici
Dürtmenin Türkçemizde kelime anlamı olarak biraz rahatsız edici bir algısı var. O yüzden Türkiye’de özellikle de bir kadını sanal bile olsa dürtecekseniz bir kez daha düşünmenizi öneririm. Çok yakın arkadaş olsanız da bazen yapılan bu sanal eylemden ötürü ya kısıtlılar listesine atılıyor ya da engelleniyor olabilirsiniz. Siz arkadaşınızı selam vermek amacıyla dürtseniz bile karşı tarafın nasıl bir tepki verebileceğini kestirmeniz çok zor. Dürtülen biri olarak ya siz de sizi dürten kişiyi geri dürterek selamını almış olursunuz ya da bu dürtmenin rahatsız edici olduğunu düşünüyorsanız cevap bile vermezsiniz. Verilen tepki biraz da anlık ruh halimize göre değişebiliyor.
Aslında basması en zor tuş!
Gelelim şu meşhur “like” (beğen) tuşundaki keramete. Facebook’da canınızın istediği bir içeriği paylaşıyor, bir yorum yazıyor ve içerik hoşunuza giderse de beğeniyorsunuz. Aslına bakarsanız ne kadar masum ve basit bir tuş. Bu tuşa basmanın hiçbir ücreti yok ve istediğiniz her an bir saniyeden çok kısa bir sürede basabiliyorsunuz. Fakat zannetmeyin ki bu tuşa basmak öyle kolay. O anda kafalardan neler geçiyor neler? Kafada 40 tilki dolaşıyor ve kırkının da kuyruğu birbirine değmiyor. Gelin kafamızdan geçen düşünceleri şöyle bir dillendirelim:
– “Beğen” yapacağım fakat o benim gönderimi “beğen” yapmıyor ki…
– Şimdi “beğen” yapmazsam çok ayıp olacak. O bana hep “beğen” yapıyor.
– Şimdi “beğen” yapsam kocası/karısı da görecek. Yanlış anlar mı?
– Sen daha çok “beğen” yapmamı beklersin!
– Şimdi “beğen” yaparsam havalara girecek…
– Çok fazla paylaşımını “Beğen” yaptım. Acaba arkadaşları aramızda birşey olduğunu düşünürler mi?
– Herkesten daha çok “beğen” yapmalıyım.
– “Beğen” yaptım ama haketmiyor sanırım. Geri çekeyim….
– Şimdi “beğen” yapmasam alınacak.
– Bugün hiç keyfim yok “beğen” yapmak da neymiş…
– Vay ! hatun/adam da çok hoşmuş… Hemen “Beğen” yapayım….
Hepimizin aklından kim bilir daha neler geçiyordur. Sadece basit bir “beğen” tuşundan yola çıkarak işi kan davasına kadar götürenler bile çıkıyor. “Beğen” tuşuna basılmadı diye küsen, kızan hatta arkadaşlıktan çıkaran bile oluyor. Kafalardaki senaryolar çok farklı olsa da işin özü hepimizin insan oluşunda gizli. Bütün bunlara sebep ve basit birer tuşa bu kadar çok anlam yüklemek ancak egolarımız ile açıklanabilir.
Bakalım yazdığım bu yazı yayınlandığında kaç kişi “beğen” yapacak? Hatta bu kadar şey yazdıktan sonra Facebook’dan beni dürtmeye kalkan olacak mı? İnanın çok merak ediyorum.