Pandeminin etkilerini yaşamaya devam ediyoruz. Hayatımız da buna paralel olarak hızlı bir şekilde değişiyor. Örneğin sağlık alanında teletıp devreye giriyor. Hastaların verileri doktorla paylaşılıyor ve uzaktan teşhis konabiliyor. Perakende sektöründe de dijital dönüşüm hız kazanıyor. E-ticaret artık en geleneksel şirketlerin bile gündeminde. Eğitim alanı ise bu dönüşüme en hızlı uyum sağlayan alanların başında geliyor. Hatırlayacağınız üzere özellikle pandeminin başındaki belirsizlik döneminde yüz yüze eğitime ara verilmişti. Bu süreçte yeni çözümler gün yüzüne çıktı. Zoom üzerinden verilen derslerin verimliliği tartışılsa da günü kurtardığı kesin. Şimdi ise uzaktan eğitim MOOC kavramı ile yeni bir boyutta karşımıza çıkıyor.
MOOC nedir?
Massive Open Online Courses açılımına sahip MOOC, Yüksek Katılımlı Açık Çevrimiçi Programlar olarak tanımlanabilir. Biraz daha açmak gerekirse yüksek katılımı aslında katılım sayısını sınırsız olarak ifade edebiliriz. Programların açık ve ücretsiz olması sayesinde isteyen herkes programa kayıt olma hakkına sahip. Oxford, Londra, Munich ve Zurich gibi İngiltere ve Almanya’nın revaçta üniversiteleri bu sisteme geçmeye başladı. Bilişim alanında zirve ülkelerden Hindistan da pilot uygulamalara başladı. Fransa da sırada… ABD ise Harvard, MIT, Boston gibi rüya üniversitelerden ders alabilirsiniz. Daha fazla bilgiye www.mooc.org ve www.edx.org adreslerinden ulaşabilirsiniz.
Fazla özgürlük yeni sorunlara neden oluyor
Bankacılıktan nanoteknolojiye, uluslararası ilişkilerden sanata her alanda programa yazılabilirsiniz. Sistem genellikle önceden kaydedilmiş videoların izlenmesiyle başlıyor. Ardından haftalık olarak çalışma kağıtları ve kaynakları e-posta üzerinden alıyorsunuz. Yalnız sistemin görece rahat oluşu MOOC’ların yeterince kabul görmesinin önüne geçiyor. Bugün MOOC’nun en büyük dezavantajı nedir derseniz muhtemelen devamlılık sorunu olduğunu göreceksiniz. Dersler bir süre sonra YouTube havasına büründüğü için motivasyon düşüyor. Çok fazla sayıda öğrenci ya da katılımcı olması nedeniyle bireysel ihtiyaçlar geri planda kalıyor. Bunun yerine eğitim modelinin daha öğrenci merkezli ve etkileşimi yüksek bir dijital platforma ihtiyacı var. Elbette bazı kurumlar işi daha sıkı tutuyor. Çevrimiçi katılım zorunluluğu gibi kriterler ve diplomaya eşdeğer sertifikalar MOOC’nun doğru kullanıldığında etkili olduğunu kanıtlıyor. Böyle kurumların sınavları da doğal olarak bir hayli çetin geçiyor. Bu tarz sertifikaların geçerliliği de daha yüksek oluyor.
Fırsat eşitliği
MOOC gelecekte eğitim dünyasında daha önem kazanacaktır. Özellikle yapay zekanın entegrasyonu ile çok daha öğrenci odaklı bir modele sahip olabiliriz. Eksiklerine rağmen birçok kişinin bu oluşumdan yaralandığını görüyoruz. www.edsurge.com verisine göre sadece 2020 ve 2021 yılında toplam 100 milyondan fazla kişi programlara katılmış. Bu sayının eğitimde fırsat eşitliği açısından ne derece önemli olduğunu hatırlatmak isterim. Zira MOOC, gelişmekte olan ve fakir dünya ülkelerinde önemli bir fırsata dönüşüyor. Birçok öğrenci potansiyelini sergileyebiliyor.