Eğer kullandığınız donanım internete bağlanıyorsa cihazınız ne türde olursa olsun, bunun sağlanması için iki farklı kimliğe ihtiyacınız var: MAC adresi ve IP adresi. MAC Adresi bir cihazın yerel ağdaki kimliğini belirtirken, IP Adresi ise cihazın global adresini belirtir. IP adreslerini genel olarak biliyoruz veya kolayca tahmin edebiliyoruz. Peki, MAC Address nedir?
Günümüzde internetli cihazlar ya ethernet kablolarıyla ya da Wi-Fi üzerinden internete bağlanabiliyor. Modemlerimiz, internete bağlanan cihazları MAC Adresleriyle tanımlayarak kaydeder ve sonraki internet bağlantı isteğinde kullanır. Örneğin akıllı telefonunuzla kablosuz ağa bağlanırken yapılan denetim gibi.
Onaltılık sayı sistemi ile belirtilen MAC Adresi, 6 adet çiftten oluşan 12 haneli sayılardır. IP adresleri gibi MAC Adresleri için de bir limit mevcuttur ve bu limit 00-00-00-00-00-00 ile FF-FF-FF-FF-FF-FF arasındadır. Numaranın ilk yarısı genellikle üretici kimliği olarak kullanılırken, ikinci yarısı cihazın tanımlayıcı bilgilerini içerir. Bugün neredeyse tüm kurumsal ağ cihazlarında, ister Wi-Fi ister Ethernet olsun, bu numara üretim sürecinde cihaza sabit kodlanmıştır (modemler üzerinde yapılan MAC adresi değiştirme gibi istisnalar dışında).
Her MAC Adresi, bir cihazın internet çipine özeldir, ancak cihazı tanımlayan bitlerin sayısı sınırlıdır, bu da üreticilerin bunları yeniden kullandığı anlamına gelmekte. Her üreticinin yaklaşık 1.68 milyon adet kullanılabilir adresi mevcut. Bu nedenle MAC adresi FF-FF-FF ile bittiğinde, 00-00-00’da yeniden başlar. Bu zorunlu senaryo, aynı adrese sahip iki cihazın aynı yerel ağda bulunma olasılığının çok düşük olmasından dolayı mecburen kullanılıyor.
Ancak bu düşük ihtimalin gerçek olması durumunda her iki cihaz da internete bağlanma noktasında problem yaşayacak ve bağlı oldukları modemin DHCP sunucusunu (kısaca yerel ağ IP adres tanımlayıcı) etkileyecektir.
IPv6’nın benimsenmesi, özel IP adreslerini alan ve bunları genel IP adreslerine dönüştüren Network address translation (Ağ adresi çevirisi – NAT) nedeniyle kısmen ertelendi. Bu şekilde, özel bir IP adresine sahip bir şirket makinesi, genel IP adreslerine sahip özel ağın dışında bulunan makinelere paket gönderip alabiliyor.
NAT olmadan, binlerce veya on binlerce bilgisayara sahip büyük şirketler, dış dünyayla iletişim kurmak isterlerse, çok büyük miktarlarda genele açık IPv4 adresini tüketmek zorunda kalabiliyor. Ancak bu IPv4 adreslerinin bir sınırı var ve o sınıra yaklaşmış durumdayız. Bu noktada NAT, sorunu halletmeye büyük ölçüde yardımcı oluyor. NAT ile özel adresli binlerce bilgisayar, güvenlik duvarı veya yönlendirici gibi belirli bir NAT makinesi tarafından genel internete sunulabiliyor.
Taşıyıcı ağlar ve İSS’ler, IPv6’yı ağlarına entegre etmeye başlayan ilk grup olmuştu. Daha sonrasında bu grubu mobil ağlar takip etti ve ilginç bir şekilde, mobil ağlar başı çeken grup haline geldi. Örneğin, T-Mobile ABD trafiğinin %90’ından fazlasına IPv6 protokolü üzerinden erişmekte. Bunu %82 gibi bir rakamla Verizon Wireless takip ediyor. World IPv6 Launch endüstri grubunun verilerine göre, Comcast ve AT&T ağları sırasıyla %63 ve %65 oranında IPv6 bağlantısına sahipler.