Gartner’ın raporuna göre 2025 yılında bir trilyon cihazın internete bağlanacak ve bugünün çocukları dijital dönüşümü şekillendirecek. Bu nedenle son yıllarda Dünyada ciddi bir kodlama seferberliği başlamış durumda. Ülkemizde de bu trend son hızla devam ediyor. Ancak akıllara şu soru geliyor: Kodlama dersleri her çocuk için gerekli mi?
Eğitimde dijital dönüşüm dönemi
İleri teknolojiye yönelik yeni bir dünya düzeni kuruluyor. Bu anlamda teknolojiyi tüketen değil, artık üreten konumunda olmamız gerekiyor. Eğitim metotlarının kapsamını geliştirmek, dünya standartlarına ulaşan sistematikler içeren bir programla yola devam etmek önemli. Nitekim çocuklarımız ne dil, ne bilim, ne de sayısal bilimler alanında kayda değer başarılar gösteremiyorlar. Bu yüzden çocukların özellikle dil, matematik ve tarih derslerini öğrenmelerini kolaylaştıracak, dijital çağın gerekliliklerine ve dünya standartlarına uygun, ilgi çekici bilişim eğitim programları hazırlamak gerekiyor. Bu noktada devamı olmayan kodlama dersleri, çocuklara faydadan ziyade yük gibi geliyor.
Yazılarımı takip edenler hatırlayacaktır. Geçtiğimiz ay da eğitim alanında kullanılabilecek teknolojileri yazmış, öğrenmeyi kolaylaştırıcı teknolojilerden bahsetmiştim. Özellikle AR ve VR alanında yapılan çalışmalar eğitim alanında fırsat eşitliği sağlıyor ve öğrenme açısından oldukça zengin fırsatlar sunuyor. Kodlama derslerinin yanı sıra bu tarz teknolojilerden de yararlanılabilir ve çocukların teknoloji geliştirmelerini olanak sağlayan eğitim ortamları oluşturabiliriz.
Her çocuk kodlama öğrenmek zorunda mı?
Son yıllarda kodlama öğretme hedefiyle bir bilişim seferliği başlatılmış durumda. Ancak burada unutmamak gerekir ki her çocuk için kodlama dersleri uygun değil. Hali hazırda yoğun ders programları, ödevler ve sınavlarla çocuklar üzerinde zaten ciddi bir baskı var. Buna bir de kurslar ve kodlama dersleri eklenince çocuklara oyun oynayacakları ve dinlenecekleri bir zaman dilimi kalmıyor.
Çağın getirdiği değişimlerle birlikte ders müfredatları aynı paralelde güncellenmediği için bu durum öğrencilerde kafa karışıklığı yaratabiliyor. Ayrıca ders ve sınav odaklı çalışma sistemi bazen öğrencilerde stres ve sıkılma yönlü dönüşlere sebebiyet verebiliyor. Bu noktaları yakalayarak çocuklarımızın ilgi alanlarına ve yeteneklerine göre programlar oluşturmak gerekiyor. Keza her öğrencinin yeteneği ve ilgisi farklı alanlara yönelik olabiliyor. Örneğin resim yapmayı seven, müziğe ilgi duyan veya sözel alanlarda daha başarılı olan bir çocuk kodlama derslerine ilgi duymayabilir. Bu durum oldukça normaldir. Normal şartlarda okullarda verilen, çocukların ilgi ve yeteneklerine göre oluşturulmayan yoğun eğitim ve sürekli sınav stresi çocukların üretkenliğini azaltır. Öğrenciler, ezbere dayalı eğitim sistemiyle öğrendikleri bilgileri sosyal hayatlarında kullanamaz hale gelirler. Bu durumu tıpkı binlerce parçadan oluşan bir puzzle’a benzetiyorum. Eğitim sisteminin amacı bu puzzle’ın parçalarını bir araya getirerek, yaratıcılığı ortaya çıkararak büyük resmi tamamlamak olmalıdır.
Geleceğin yıldız meslekleri için programlama dillerini bilmek şart
Aslında kodlama hareketinin bu kadar popüler olmasının nedenini dünyanın en zenginlerinin küçük yaşta kodlama öğrenmeye başlamasına yorabiliriz. Keza Steve Jobs, Bill Gates, Mark Zuckerberg ve bilgisayar alanında daha birçok ismin küçük yaşta programlama öğrenip, dünyanın en büyük teknoloji şirketlerini kurmuşlar, cirolarıyla üretime ve sanayiye dayalı faaliyet gösteren pek çok şirketi geride bırakmışlardır. Nitekim Mark Zuckerberg’in 9 yaşında kod yazmayı öğrendiğini, Bill Gates’in ilk programını 13 yaşında yazdığını ve 15 yaşında BASIC dilinin yeni bir versiyonunu tasarlayıp yazdığını da unutmamak lazım.
Eğitim hayat boyu sürer
Eğitim işi uzun süreli bir yolculuktur ve hayat boyu öğrenme prensibine göre eğitim programları tasarlanmalıdır. Üzülerek söylemeliyim ki yarım yamalak hazırlanmış, devamı gelmeyen kodlama dersleri öğrenciler için herhangi bir fayda sağlamıyor. Keza öğrendiği bilgi ile ne yapacağını bilemeyen çocuklar, bu konuda kendilerini geliştirebilecekleri kaynaklar ve eğitimciler konusunda da sıkıntı yaşamaktalar. Ayrıca sadece teknolojiye dayalı bir eğitim sistemi benimsemek, son derece hatalı bir yaklaşım olacaktır. Teknoloji ile sanat ve bilimi buluşturan eğitim programları hazırlanmalı, öğrenciler için dijital teknolojileri kullanarak yeni ürünler ve teknolojiler geliştirebilecekleri bir eğitim ortamı sağlanmalıdır.
Türkiye’den bir Google ve Facebook çıkabilmesi için çocuklarımızı şimdiden dünyaca kabul görmüş eğitim programlarıyla eğitmemiz şart. Hatta, gelecekte uluslar arası şirketlerde yönetici olarak çalışacak kişileri de bugünün teknoloji eğitimleri almış çocukları olacak. Bu nedenle ezbere dayalı eğitimden ziyade, dijital dünyanın olanaklarını faydalı bir şekilde değerlendirebilen bir nesil yetiştirmemiz gerekiyor.