Burning Shores, Horizon Forbidden West’te yaşananlardan hemen sonrasında başlıyor. Elimizdeki şey büyük ölçüde bir oyun sonrası ek bölüm gibi hissettiriyor, ancak hikayesiyle Horizon serisinin gelecek oyunlarına dair ipuçları veriyor.
Burning Shores başladığında, Horizon Forbidden West’te kapatamadığımız birkaç safa olduğunu biliyorduk. Ölümsüz savaşçılardan oluşan bir koloni olan Far Zenith’in tehdidi devam ederken, bu sefer Zenith kaçkını Walter Londra oyundaki baş düşman olarak karşımıza çıkıyor.
Londra, tiyatro ve sanata düşkün eski bir ünlü karakter ve kayıp insanların bir kültü tarafından desteklenen Dünya’yı yönetme hırsı, Burning Shores hikayesinin temelini oluşturuyor. Sam Witwer tarafından seslendirilen Londra, bir DLC, bir ek paket için fazla iyi baş düşman olmuş. Bunu net söyleyebilirim.
Zorla kurulan barışı korumak düşündüğünüzden çok daha zor bir iş ve dünyada kaybolmuş durumda olan Far Zenith üyeleri gerçek bir tehdit. İşte bu tehdidin peşine düşüyor ve yaklaşık 6 saat süren yepyeni bir hikayenin içine atlıyoruz.
Londra tek başına Burning Shores’un temposunu yüksek tutacak kadar karizmatik bir kötü karakter olsa da, DLC’nin yıldızı başka bir yeni karakter oluyor: Seyka. Aloy gibi kalbinde acı olan, kendine güvenen bir Quen savaşçı yeni yol arkadaşımız oluyor. Geçmişi açısından Aloy ile benzerlikler taşıyan Seyka, kız kardeşi ve Quen kabilesinin yarısı gizemli bir şekilde kaybolduğunda kendini kanıtlama çabasına giriyor.
Londra’nın dünyayı bozmadan önce onu alaşağı etmek için Burning Shores’a iniş yapan Aloy, Seyka ile karşılaşıyor ve Quen’leri kurtarma görevinde ona katılıyor. Bu noktadan itibaren Aloy ve Seyka güçlerini birleştirir ve Londra’nın kötücül amaçlarını engellemeye çalışırlar. Horizon oyunlarında Aloy genellikle yalnız dolaşırken, Burning Shores DLC içeriği çoğunlukla ikili görevlere odaklanıyor. Hikaye ve ilerleyiş boyunca Aloy ve Seyka becerilerini çift olarak keşif ve savaşta kullanırlar.
Bu hikaye bölümünün gerçekleştiği küçük adalar ve Los Angeles tek kelimeyle nefes kesici resmedilmiş. Kumlu plajların kıyılarına vuran gerçekçi sulardan tutun da volkanik dağ zirvelerine, yükseltilmiş dinozor tema parklarından geçerek, Burning Shores geniş, harika manzaralarına bakmaya doyamıyorsunuz.
İkilimiz ise çöken bir mağara içinden yürürken, birbirleri için yollar ve basamaklar açabiliyor, makinelerin saldırılarına karşı sırayla savunma yapabiliyorlar. Uyumları hikaye ilerledikçe her bölümüyle birlikte artıyor ve tempolu bir hikayeye rağmen ilişkileri anlamlı bir şekilde gelişiyor. Burning Shores, kısa süresine rağmen devasa bir macerayı içinde barındırmayı başarıyor. Güçlü ve lineer bir hikayesiyle, ne olduğunu anlamadan senaryo görevlerini tamamlamaya çalışıyorsunuz.
Ama böyle yapmayın. Ana hikaye ve keşif odaklı giderseniz biraz önce bahsettiğim Los Angeles detaylarına çok daha fazla hakim olabileceksiniz. Diğer türlü Guerilla Games’in sizin için oluşturduğu muhteşem dünyayı yeterince keşfetmemiş olacaksınız.
Horizon Forbidden West, sizi ortama yabancılaştıran bir gelecek kurgusu üzerinde yoğunlaşırken, Burning Shores, baştan sona kadar inatla insan odaklı bir hikaye anlatıyor. Eğer Horizon Forbidden West’i beğendiyseniz Burning Shores’a kesinlikle bayılacaksınız.