Elektrikli otomobiller birçok ülke ve kullanıcı için henüz uzak bir hedef. Şarj istasyonları gibi harici etkenler elektrikli otomobilleri belirsiz kılıyor. Ancak üreticiler benzin ve elektriği birleştiren hibrit çözümlere yöneliyor. Sonuç olarak otomobil teknolojileri gelişiyor. Kullanıcılar da daha çevreci bu otomobilleri benimsiyor. 2021 yılında 10 milyon barajını geçen araç sayısı da bunu gösteriyor. Bu yazımızda hibrit otomobillerde kullanılan teknolojilere ve değişime yer vereceğiz.
Hibrit bataryalarda teknoloji değişimi
İlk hibrit araç dediğimizde aklınıza ne geliyor? Aslında 1900 yılında Alman Ferdinand Porsche tarafından geliştirilen Lohner–Porsche modelini anmadan geçmek olmaz. Porsche o kadar ileri bir teknoloji kullandı ki NASA, Ay araçları için benzer prensipleri benimsedi. Tabii yüz yıl içerisinde çok şey ilerledi ve değişti. Şu sıra hibrit araçlarda batarya tiplerinin değiştiğini görüyoruz. Uzun dönemdir araçlarda nikel-metal batarya kullanılıyordu. Şimdi bu bataryalar yeni nesil telefonlardan hatırlayacağımız lityum-iyona dönüşüyor. Lityum-iyon bataryalar daha hafif ve daha yüksek güç taşıma avantajına sahipler. Yani bu bataryayı kullanan görece yeni nesil araçların daha verimli olduğunu söyleyebiliriz. Ancak yüksek maliyetli olmaları ve nikel-metale göre uzun dönem sonuçları soru işareti oluşturuyor.
Tam ve yarı hibrit seçenekleri
Batarya farkı dışında tam ve yarı hibrit seçenekleri ile karşılaşıyoruz. Tam hibrit dediğimizde araç, düşük hızda elektrikli otomobil gibi davranıyor. Yani kapasitesi boyunca hiç benzin tüketmiyor. Mevcut elektrikli motor, aracı çalıştıracak kadar yeterli güç üretebiliyor. Trafiğin yoğun olduğu bölgelerde bu motorlar önemli katkı sağlıyor. Yarı hibrit dediğimizde ise elektrikli motor, adeta bir turbo gibi takviye görevi görüyor. Tek başına aracı yürütmeye gücü yetmiyor. Fakat yine de verimliliği büyük oranda artıyor. Özellikle geleneksel benzin ve dizele göre artık birçok üreticinin yarı hibrit modeller sunduğunu görüyoruz. Yarı hibrit, ortalama %20 yakın tasarrufu sağlayabiliyor. Tabii ki bu sayı marka ve modele göre değişiyor.
Plug-in ile yüksek performans
Özellikle Avrupa, elektrik kullanan otomobiller için büyük bir pazar. Avrupa Birliği, genel olarak karbon konusunda çok katı ve çevreci politikaları erken hayata sokuyor. Sonuç olarak Tesla’nın da Avrupa’da yaygınlaştığını görüyoruz. Tesla tabii ki %100 elektrikli araç üretiyor. Ancak önemli olan Tesla ile birlikte Avrupa’da şarj istasyonlarının artması. Otomobil üreticileri de bunu fırsat bilerek yeni ve daha yüksek performanslı bir çözüm ürettiler: Plug-in. Normalde hibrit araçları şarj etmiyorsunuz. Hatta bu özellik, elektrikli modellere göre önemli bir avantaj olarak lanse ediliyor. Çünkü her yerde şarj istasyonu yok. Fakat şarj sorunu olmayan bir bölgede yaşıyorsanız plug-in çözümlere bakabilirsiniz. Tam hibrite göre daha büyük batarya ile gelen bu araçlar, şarj ediliyor. Tam hibrite göre sadece elektrikli olarak çok daha uzun bir menzile sahip oluyorsunuz. Bu araçlarla Ortalama 100 km sadece elektrikli motor ile sürüş gerçekleştirebilirsiniz. Yani iş, okul, market ve ev rotasını hiç benzin harcamadan rahat rahat çıkabilirsiniz. Tabii ki garajınızda ya da yakınınızda bir şarj istasyonu varsa. Bazı elektrikli ve plug-in kullanıcıları bu nedenle AVM’leri durak ya da otopark olarak kullanıyor.