Son yıllarda bilim kurgu romanlarında, filmlerinde ve dizilerinde gördüğümüz birçok teknoloji gerçeğe dönüşüyor. Sanal gerçeklik, otonom otomobiller, nesnelerin interneti ve üç boyutlu yazıcılar bu teknolojilerden sadece birkaçı. Yine filmlerden, dizilerden çıkıp hayatımıza giren bir başka teknoloji ise biohack teknolojisi. Göz yerine takılan optik cihazlar, vücuda takılıp kapıları açan, para yerine geçen cihazlar yıllardır bilim kurgunun en önemli parçalarından biri. Bir zamanlar belki olur dediğimiz bazı teknolojiler hayatımıza giriyor.
Bunun en güzel örneklerinden biri insan derisinin altına yerleştirilen bir mikroçipler. Şu an ABD’de bazı şirketlerde uygulanan bu teknolojide, yerleştirilen çip sayesinde iş yerinde bulunan tüm kapılar açılabiliyor, bilgisayara giriş yapılabiliyor, yazıcıdan çıktı alınabiliyor hatta şirket kafeteryasında bu çip sayesinde ödeme yapılabiliyor. Ancak bazı kesimler böyle bir teknolojinin kullanımına çalışanların aşırı baskı altında olacağı nedeniyle karşı çıkıyorlar. Örneğin şirket içinde kullanılan bir kart istenirse masa başında bırakılabiliyor ancak vücuda takılmış bir çipi bırakmak mümkün değil. Henüz tüm ayrıntılar belli değil, belki devre dışı bırakma özelliği olursa bu gibi itirazları ortadan kaldırabilir. Belki de bu tarz işlemler için daha geç kalınmadan şimdiden yasal düzenlemelere gitmek gerek. Aksi takdirde hem işveren hem de çalışan açısından sorunlar ortaya çıkabilir. Elbette bu teknolojinin sınırı yok, vücudun tıbbi olarak takip edilmesini (kan şekeri, kalp atış hızı vb.) sağlayan cihazlardan günlük hayatı kolaylaştıran cihazlara kadar kullanılabilir. Şu an geliştirme aşamasında olan bazı biohacking cihazlarına şimdi birlikte bakalım.
İğneden korkanlara müjde
Bu cihazlardan biri EPFL’nin geliştirdiği insan vücuduna yerleştirilebilen kan testi cihazı. Cihaz, üzerinde yer alan sensörler sayesinde kan analizi yapıyor ve kablosuz bağlantı aracılığı ile sonuçları sürekli olarak aktarabiliyor. Dolayısıyla sürekli kanında test yapılması gereken insanların iğneden korkmasına gerek kalmıyor. Cihaz deri üstünden herhangi bir kabloya gerek kalmadan şarj edilebiliyor. Cihaz hala prototip aşamasında, insan sağlığı ile alakalı olduğu için bu tarz teknolojilerin onay alması çok uzun sürebiliyor. Bu cihaz gerçeğe dönüştüğünde başta şeker hastaları olmak üzere birçok kişinin hayatı kolaylaşacak gibi gözüküyor.
EyeBorg
Bir film yapımcısı olan Rob Spence, küçük yaştayken gözünün tekini kaybetmiş. Geçtiğimiz yılarda kaybettiği gözünün yerine protez olarak kamera kullanmaya karar vererek bu projeye başlamış. Etrafındaki herkes artık onu EyeBorg olarak biliyor. Protez göz beyne bağlı değil, ama Spence’in gözünden etrafını kablosuz olarak başka bir cihaza aktarabiliyor.
RFID ve NFC Protezler
Biraz önce bahsettiğimiz şirkette kullanılan cihazların arkasında RFID ve NFC teknolojileri yatıyor. Deri altına yerleştirilen bu etiketler özellikle ABD’de çok popüler. Aydınlatmadan ısıtmaya kadar evlerindeki birçok cihazı kontrol etmek için bu cihazları kullanıyorlar. Bu protezlerin yetenekleri bu kadarla sınırlı değil, otomobillerin kapısını açmadan çalıştırmaya, bilgisayarların giriş şifresini almaya kadar birçok alanda kullanılabiliyor.
WiFi sinyallerini duyan adam
İşitme sorunları yaşayan İngiliz gazeteci Frank Swain, kulağına akıllı telefonuyla Bluetooth üzerinden iletişim kurabilen bir işitme cihazı kullanıyor. Frank Swain için bu yetmemiş, işitme cihazı ile bulunduğu yerdeki kablosuz ağ sinyallerini de duyacak şekilde arkadaşıyla birlikte akıllı telefonunda çeşitli düzenlemeler yapmış. Swain, artık sokakta yürürken kablosuz ağ sinyallerini farklı melodiler şeklinde duyuyor. Duyduğu ağda kullanılan modemin ne marka olduğunu, sinyal gücünün şiddetini, servis sağlayıcısının kim olduğunu hatta ağa bağlanmak için parola gerekip gerekmediğini dahi anlayabiliyor.
Yakın bir gelecekte yukarıdaki örneklere benzer teknolojileri kullanan kişiler karşımıza oldukça sık çıkmaya başlayacak. Şimdiden alışmak lazım…