Dünya nüfusu her geçen gün hızla artıyor. Bu artışla birlikte şehirler iyiden iyiye kalabalıklaşıyor ve ulaşım kaotik bir problem olmaya başladı.Teknoloji dünyası bugünlerde ulaşım problemlerini çözecek yeni teknolojiler geliştiriyor ve akıllı şehirler inşa etmeye başlandı. Yakın bir zamanda sürücüsüz otomobilleri ve drone taksileri kullanabileceğiz. Yollar enerji üretecek ve biyoyakıtlarla araçlarımızı kullanabileceğiz. Bu gelişmeler dışında Elon Musk’ın çılgın projesi “Hyperloop”la ulaşımda çağ atlayabiliriz.
Devir elektrikli otomobillerin devri
Tesla ile başlayan elektrikli otomobil dönemi gün geçtikçe daha da popüler hale gelmeye başladı. Bu yarışa en son pazarı Tesla’ya bırakmak istemeyen Ferrari de katıldı. Lüks otomobil markasının bu kararı Tesla Roadster 2.0’ı lanse etmesinden sonra verdiğini düşünüyorum. Çünkü daha önce markanın üreticileri elektrikli araç üretimi ile ilgili “tamamen akıl dışı” şeklinde yorumlar yapıyorlardı. Ancak BMW, Jaguar ve Mercedes gibi lüks sınıf otomobil markalarının da yarışta olması Ferrari’yi elektrikli araç üretimi konusunda mecbur bıraktı diyebiliriz.
Diğer taraftan kullanımı giderek artan elektrikli otomobiller ilk kez benzinli ve dizel araçları solladı. Şu anda Norveç’te yeni satılan araçların %52’si hibrit ve elektrikli araçlardan oluşuyor. Hindistan hükümeti ise işi bir adım daha ileriye götürerek 2030 yılından itibaren ülkede yalnızca elektrikli otomobil satılması için harekete geçti. Bu sayede ülkede çevre kirliliği de azalacak ve bu nedenle görülen ölümlerde önemli bir düşüş bekleniyor. Diğer devletler de elektrikli araçlar bu gelişime kayıtsız kalamadılar ve bu otomobiller için belirli noktalara şarj istasyonları yerleştirmeye başladılar. Artık AVM, otel ve otoparklar gibi pek çok noktada AC ve DC şarj istasyonları bulabilirsiniz. Yakın zamanda petrol istasyonları da bu hizmeti vermeye başlayabilirler. Hatta Petrol Ofisi bu konu ile ilgili çalışmalara başlamış ve e-Power projesini başlatmış. Diğer petrol istasyonlarından da bu yönde girişimler bekliyoruz.
Sürücüsüz araçlarla insan kaynaklı kaza oranları azalacak
Dünya otomotiv sektöründe şu sıralar cidden bir dönüşüm söz konusu. Yüz yıllık otomobil şirketleri teknoloji şirketi olma yolunda evrim geçiriyor. Keza teknoloji şirketlerinin getirmiş olduğu yenilikler kayıtsız kalınabilecek gibi değil. Sürücü hatalarına bağlı oluşan kazalar da otonom araçlarla birlikte tarihe karışacak gibi görünüyor. Ancak bu teknolojiye geçiş en az 10 yılı alabilir. Çünkü yolların da sürücüsüz araçlara göre akıllandırılması gerekiyor. Diğer taraftan araçların hacklenme tehlikesi de yolcular için hayati bir risk doğuruyor. Hukuksal olarak bu teknolojiye uygun düzenlemelerin yapılması ve gerekli altyapıların şimdiden oluşturulmaya başlanması gerek.
Drone taksilerle ayağınız yerden kesilecek
Çocukluğumuzda Jetgiller’i izler, gelecekte acaba biz de böyle bir dünyada mı yaşayacağız diye hayaller kurardık. Gelecek nihayet geldi ve drone taksiler hayatımıza girdi. Her ne kadar henüz bu teknolojiyi deneyimleme imkânımız olmasa da, birkaç yıl içerisinde genel kullanıma sunulduğunda pek çok kişi bu araçları kullanmaya başlayacak. Diğer taraftan bu konuda yapılan çalışmalar ve girişimleri de es geçmemek lazım. Özellikle UBER’in NASA ile iş birliği ve Bell Helicopter ortaklığında geliştirilen uçan taksi projesi dikkat çekiyor. Bu taksileri 2020 yılında havada ve sokaklarda görebileceğiz.
Uçan otomobillerle ilgili olarak pek çok şirket artık bu konuda çalışmaya başladı ve oldukça başarılı testler gerçekleştiriyorlar. UBER dışında Airbus, Volocopter, Passenger Drone gibi bir çok firma geleceğin taşımacılık teknolojisini inşa ediyor. Hatırlarsanız Volocopter geçtiğimiz yıl Dubai’de başarılı bir şekilde test uçuşlarını gerçekleştirmişti. 20 dakika boyunca havada kalabilen Volocopter, iki kişilik oturma düzenine sahip ve 450 kg ağırlık taşıyabiliyor. Dolayısı ile şehir içi kısa mesafelere yolculuk rahatlıkla yapılabilir.
Yüksek hızlı tren teknolojisi nereye gidiyor?
Hyperloop teknolojisi ile ilgili haberleri ilk olarak 2012 yılında duymaya başladık. Hayatını ulaşımla ilgili teknolojilere adayan çılgın girişimci Elon Musk, bu teknolojiyi “ulaşımın beşinci modu” olarak tanımlıyor. Virgin ve Hyperloop One ortaklığı ile hayata geçirilecek olan yeni sistem ile Londra ve Edinburgh arası 50 dakikaya düşecek. Normalde bu yolculuk, 4 saat civarında bir süreye sahip.. Üstelik bu teknoloji de Tesla gibi açık kaynak kodlu ve dileyen diğer şirketler de bu sayede ekosistemi ileriye götürecek geliştirmeler yapabilecek.
Nevada’da 500 metrelik test tünellerini inşa eden Hyperloop One ile vakumlu tünellerde saatte 1123 km hıza ulaşmak mümkün olacak. Günümüzün “hızlı trenleri”, magnev (magnetic levitation, Türkçesi manyetik yükseltme) olarak isimlendirilen sistem sayesinde tren raydan yükseliyor ve normalde ulaşabileceği hızdan çok daha fazlasına ulaşabiliyor. Hyperloop teknolojisinde manyetik yükseltme sistemine ek olarak, trenlerin ilerleyeceği özel tüneller yapılıyor. Bu tünellerde trenin ilerleyeceği hava vakumlanıyor ve vakumlu tüp içerisinde çok daha yüksek hızlara ulaşabilmek mümkün hale geliyor.
Bu teknoloji ile birlikte zaman ve hız kavramını tekrar sorgulamamız gerekiyor. Keza 2021 yılında ticari yolculuklara başlayacak olan Hyperloop, yolculuk sürelerini bir hayli azaltacak. Bu hızdan dolayı saat farklarını ve zamanın nasıl geçtiğini anlamakta zorlanacağız sanırım.
Kahve atıklarıyla çalışan otobüs
İngiltere’de bir biyoyakıt firması, topladığı kahve atıklarıyla biyodizel üretmeyi başardı ve şehir içi otobüslerde bu yakıtın kullanılabileceğini açıkladı. Daha önce biyoyakıtlarla ilgili farklı girişimler de olmuştu. Her geçen gün girişimciler alternatif kaynaklara bir yenisini ekliyor ve fosil yakıta ek olarak bu yakıtlar kullanılabiliyor. Düşünsenize son zamanlarda trend olan kahve dükkanları günlük ne kadar kahve atığı üretiyor? Bu atıkları işleyip pekala biyoyakıta dönüştürebiliriz. Bu sayede toplu taşımada karbon emisyonlarını kahve bazlı yakıtlar sayesinde bir nebze de olsun azaltabiliriz.
Yollar akıllanıyor, enerji üretiyor
Şehirlerin akıllanması ve elektrikli araçlarla birlikte yollarda da teknolojinin ayak izlerini görmeye başladık. Ancak bu araçları şarj etmek ve yeni enerji kaynakları bulmak gerekiyor. Bu yüzden tasarımcılar, mühendisler, mucitler yolları akıllandıracak teknolojiler geliştirmeye başladılar. Örneğin Çin, güneşten elektrik üreten geleceğin yolunu inşa ediyor. Güneş panellerinin bulunduğu yolda ilerlerken, aynı zamanda yolun kablosuz şarj özelliği sayesinde aracınızı şarj edebileceksiniz. Geleceğin yolu ayrıca kendi elektriğini de üretecek ve bu sayede elektrikli otomobiller ihtiyaç duydukları enerjiyi yoldan temin edebilecek, hatta enerji bile depolayabilecek.
Çin dışında ayrıca Hollanda, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa’da da benzer çalışmalar yürütülüyor. Yakın zamanda Fransa elektrik üreten 1000 kilometrelik yol inşa edeceğini duyurdu. Fransa’nın Normandiya bölgesindeki Tourouvre-au-Perche isimli kasabasına 1 km uzunluğunda dünyanın ilk güneş enerjili yolu yapılmıştı. Wattway olarak adlandırılan bu yollarda ışığı olduğu gibi elektriğe dönüştürebilen fotovoltaik teknolojisi kullanılacak. Kullanılan teknoloji sayesinde araçlar için iyi bir yol tutuşu sağlanacağından yolların kazaları da azaltması bekleniyor. Proje kapsamında mevcut yollar sökülmeyip, doğrudan güneş panelleri uygulanacak. Proje tamamlandığında 5 milyon insana elektrik sağlayacak.
Akıllı yol teknolojilerinin dışında geri dönüşüm teknolojisi de ulaşım sektörü için önemli olacak. Keza artan petrol fiyatları ile birlikte asfalt dökme işi oldukça maliyetli bir hale gelmeye başladı. Bu yüzden artık pek çok ülkede geri dönüştürülmüş asfalt kullanılıyor.