Yaz sıcaklarını en ufak zerresine kadar hissettiğimiz günler yaşıyoruz. Böyle koşullarda fırsatını bulanlar yıllık izinlerini kullanıp, iş hayatından uzakta kalmaya çalışıyorlar. Buna fırsatı olmayanlar da bir-iki günlük ufak kaçamaklarla bu sıcak yaz günlerine serinlik getirmeye çalışıyorlar. Özellikle İstanbul’da yaşayanlar biliyordur: Yaz mevsimi olunca, bir “adalar” turu yapmak, her vatandaş için günübirlik keyifler sıralamasının daima en üstlerinde yer alır. Bizler için oldukça güzel görünen bu adalar manzarasının bir de görünmeyen yüzü vardır. Aslında görünmeyen demek pek doğru değil, zira “görmeyi tercih etmediğimiz” ifadesi bu duruma daha uygun. Böyle yumuşak bir girişten sonra asıl konumuzda başlayabiliriz. Hepinizin de tahmin ettiği üzere bugün konumuz faytonlar, faytonlarımız ve tabii teknolojinin bize sunduğu alternatif üzerine olacak. Elbette, elektrikli ulaşım metotlarına da yer vereceğiz.
Adalarda yapılan faytonculuk, dar sokaklarda trafik karmaşasına sebep olmadan ada içi ulaşımın vazgeçilmezi konumunu almıştır. Gürültüsüz, kornasız, karbon salınımı yaratmayan bu çözüm, belki yıllar önce iyi bir fikirdi… Fakat bugün, faytonculuğun ticari taksicilikten hiçbir farkı kalmamıştır. Ada içindeki ulaşımın bel kemiği halini alan faytonların tüm yükünü çeken, ne yazık ki atlar oluyor. 21. yüzyıl koşullarında, nostaljik özelliğini tamamen yitirmiş ve ticari taksi olarak çalışan faytonların son teknolojiye uygun olarak modernizasyonu ihtiyacı doğmuştur. Bu konuda hayvan hakları mücadelecilerinin uzun yıllardır teşebbüs ettiği birçok çalışma olmuştur. Nihayet bu konuda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin de atılımıyla, elektrikli faytonlar denenmeye başlanıyor. Deneme süreci başarılı olursa, elektrikli faytonlar yaygınlaşacak ve atların çektiği eziyetin ortadan kaldırılması sağlanacak. Tabii hep en iyi senaryoların tecelli etmesini ve sürecin sorunsuz işlemesini ummaktan başka bir şey gelmiyor elimizden… Peki bu süreç niçin bu kadar yavaş ilerliyor? Elbette bu işin faytoncular ve belediye yönünden değerlendirilmesi mümkün ama biz bunu teknoloji üzerinden değerlendireceğiz.
Elektrikli fayton olarak adlandırdığımız taşıtların aslında elektrikli bir otomobilden ciddi bir farkı yoktur. Batarya hücrelerinde depoladığı elektrikle belirli bir mesafeyi sıfır emisyonla kateden, sessiz ve çevreci taşıtlardan bahsediyoruz. Şüphesiz ki, elektrikli taşıtlar bizim geleceğimizi oluşturuyor. Pek çok Avrupa ülkesinde yapılan çalışmalar, 2025-2030 yılları arasındaki periyotta elektrikli araç kullanımı konusunda ciddi gelişmeleri (hatta kanunları) bizlere gösterecek. Ülkemizde ise bu atılımların oldukça yavaş ilerlediğini görmekteyiz. Elektrikli fayton ya da elektrikli otomobiller konusunda halkımızın kafasındaki “akülü araba” küçümseyişi bir türlü giderilemedi. Burada çeşitli etmenler de var tabii… En başta gelen konu “menzil” olarak dikkatleri çekiyor. Tesla gibi ciddi üreticiler, elektrikli araçların menzili konusunda oldukça önemli Ar-Ge çalışmalarını sürdürmelerine karşın, bazı üreticiler bunu bir pazarlama stratejisi olarak mı görüyor bilmiyorum; oldukça geride kalıyorlar. Özellikle toplu taşıma ve ticari maksatlı kullanılacak fayton gibi, minibüs gibi taşıtların iyi bir sürüş menziline sahip olması önem arz ediyor.
İkinci husus da elbette şarj süresi olarak dikkatleri çekiyor. Elektrikli otomobillerin şarj süreleri maalesef bir standarda oturtulabilmiş değil ve yanıltıcı rakamlar dolaşıyor; kaldı ki elektrikli faytonlar için bu standart oluşsun… Tesla gibi üreticiler, belki tek fazlı ev elektriğinden bile aracı şarj etmeyi mümkün kılarken, daha hızlı şarj için en kötü 3 fazlı elektrik hattı ya da çok daha yüksek kapasiteli süper şarj istasyonları gerekiyor. Süper şarj istasyonları konusu ülkemiz için oldukça yeni bir kavram ve yavaş ilerliyor. Yerli otobüs üreticisi Bozankaya’nın bir elektrikli otobüs modeliyle 400km menzil vaadi sunduğunu belirtmeliyim. Bir diğer perspektiften bakacak olursak, adalarda fayton ulaşımını azaltarak elektrikli minibüslere de terfi edilebilir. BredaMenarinibus Zeus gibi, oldukça küçük boyutlarıyla dar sokaklara girmek üzere tasarlanmış elektrikli minibüsler oldukça kullanışlı olacaktır. İnanıyorum ki, UKOME yetkilileri bu tip değerlendirmeleri mutlaka yapacaklar ve en iyisine karar vereceklerdir.
Buraya kadar okuduysanız, belki elektrikli ulaşımı kötülediğimi düşünebilirsiniz fakat yanılıyorsunuz. Bir hayvansever olarak, hayvan haklarını gözetmekten ve adalarda yaşanan eziyetin bir an evvel kökünün kazınmasından yanayım. Ne yöneticilerimiz ne de faytoncular, bu gerçeğin önünde direnmemelidir. Fakat aynı zamanda, aksak işleyen bir sisteme paldır küldür atlamayı da doğru bulmuyorum. Bir standart oluşturulması ve atılımların öncesinde önemli bir hazırlık etüdü yapılması gerekmektedir. Örneğin: Elektrikli faytonların bekleyeceği yerde hareket sıraları gelene kadar hızla şarj edilebilecekleri istasyonlar bulundurulmalıdır. Bunlar, sağlayacakları yüksek akım gücü itibariyle ciddi elektrik altyapısı istemektedir. Bununla beraber, elektrik trafolarının modernizasyonu ve yüksek gerilim hatlarının elden geçirilmesi de gerekmektedir. Elektrikli taşıtlarla gelecek yeni elektrik yükünü taşıyacak altyapılara ihtiyaç duyuyoruz. Bu gerçeği atlarsak, adaları elektriksiz bırakmaya gidebilecek ciddi bir aksaklığın da önünü açmış olacağız.
Saygıdeğer elektrikli otomobil, fayton, otobüs ve motosiklet üreticileri… Şarj teknolojileri konusunda mevcut olan standartları daha da ortak haline getirecek teknolojilere yönelmeniz benim naçizane fikrimdir. “Compatible” yani uyumluluk konusuna ne kadar pozitif ölçüde gidilirse, insanların teknolojiye yönelik endişeleri azalacaktır. Elbette yerel yöneticilerimize de seslenmeliyiz. Doğru altyapıların kurulduğundan ve elektrikli ulaşıma hazır olduğumuzdan emin olmalıyız. Milenyum çağının Türkiye’si, hiç şüphesiz ki çağın gerektirdiği en yeni teknolojiye layıktır…
Önce elektrikli faytona, gelecekte de elektrikli ulaşıma… İsteğimiz ve dileğimiz, daima modern teknolojiden yana…