Transhümanizm, insanın yeteneklerini artırmak ve insan durumunu iyileştirmeyi hedefleyen bir felsefi ve bilimsel hareket. Tarihçiler ve bilim insanları bu terimin kökleri için ilginç bir kaynağı işaret ediyor: Gılgamış destanı. MÖ 1800 yılında yazılan epik şiir, sonsuz yaşamın sırrını arayışın hikayesidir. Gençlik pınarı, yaşlanmanın önüne geçme ve ölümsüzlük iksiri gibi ifadeler birçoklarına göre transhümanizmi çağrıştırır. Daha sonra bu terim, felsefi olarak da 15. Yüzyılda Rönesans döneminde anlamını derinleştirdi. O dönemde Filozof Pic de la Mirandole, eski metinlerdeki insan ögelerini araştırıp birçok çalışmaya imza attı. Tezi, insanın üstün bir varlık olduğuydu. “İnsandan daha harikulade görülecek hiçbir şey yoktur,” diyerek iddiasını tarihe kazıdı. Yarattığı etki çok geniş kitleleri sardı ve birçok heykeltıraş ve ressam tema olarak insanı seçmeye başladı. Aslında tüm bu girişimler sanat ve felsefe ile “insanın” ömrüme ömür katma çabalarıydı.
Transhümanizm konusunda önde gelen isimler
Sanattan sonra insana ömür katma görevine bu sefer de bilim dahil oldu. Önce Darwin’in iddiası heyecan yarattı. “Bildiğimiz gibi, insanlığın evrimi nihai aşamaya ulaşmadı. Henüz başlangıç evresindeyiz,” diyerek değişimin önünü açtı. Ardından 1957 yılına ünlü Biyolog ve Hümanist Julian Huxley’e geliyoruz. Kendisi Cesur Yeni Dünya romanına imza atan bilim kurgu yazarı Aldous Huxley’in erkek kardeşi. İşte Julian Huxley ilk kez 1957 yılında “Transhuman” terimini kullandı. Huxley bu terimi, insanın potansiyelini ortaya çıkaran evrimsel sentezin çatısı olarak ifade etti. Çalışmalarında insan ve evren bütünlüğü öne çıktı. Öz farkındalık ve bilinç gibi kavramların aslında kozmik bağları olduğunu belirtti.
Yeni bir felsefi temele ihtiyaç var
Transhümanizm konusunda 2000 yılından itibaren çok farklı gelişmeler yaşıyoruz. Öncelikle güçlenen işlemciler, yapay zeka, internet gibi kavramlar bu akımı yeniden gündeme getirdi. Eskiden teknolojiyle insan ömrünü ve yaşam kalitesini artırmak öncelikken son yıllarda insanı robotlaştırma söz konusu. Elon Musk dahil olmak üzere birçok kanaat önderinden insan vücuduna dair açıklamalar geliyor.
Vücudumuza, kaslarımıza, beynimize geliştirmeler ya da yükseltmeler eklemek gibi kavramlar tartışma konusu oluyor. Dolayısıyla transhümanizm konusunda ciddi bir kutuplaşma söz konusu. Kamuoyunun algısına göre taraflardan biri zengin, ayrıcalıklı ve elit bir tabaka. Bu zümreye ait olanlar yapay organlar ve yapay zekadan oluşan yeni bir bedende hayat arıyor. Diğer grup ise daha geleneksel ve dini görüşlerin etkisiyle bu konuya tamamen kapalı. Onlara göre transhümanizm, insanı yok edecek bir silah. Hatta bu gruptan aşılar ve sağlık sektörü üzerine türlü komplo teorileri duyuyoruz.
Sert bölünmenin nedeni bence teknolojinin hızlı değişimini hazmedemiyor oluşumuz. Gelişmeleri gerçek anlamda sindiremediğimiz için yorumlarda kayboluyoruz. Unutmamamız gereken insanın daha doğrusu doğa ve üzerindeki tüm canlıların kutsal olduğu gerçeği. Gezegenimizdeki uyumu bozmadan, insanı bir adım ileri taşıyacak her türlü girişim bana umut veriyor. Fakat tarih, bilimi arkasına alıp işi kitlesel imha noktasına vardıran sayısız örnekle dolu. Böyle olunca karanlığı da hatırlıyorum. İşte bu nedenle bilim, felsefe ve din başta olmak üzere aydınlık bir zemin üzerinde yürümemiz gerektiğine inanıyorum.