Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Mediatrend Desktop Mediatrend Mobile
Diğer
    HaberlerOyunOynamanız gereken en keyifli 5 açık dünya oyunu

    Oynamanız gereken en keyifli 5 açık dünya oyunu

    Açık dünya oyunları tür olarak bize genellikle bolca aksiyon sunan ve bir oyundan daha fazlası olabildiklerinin işaretini veren yapımlardır. Geçmişten bugüne hafızalarda kalan en keyifli 5 açık dünya oyunu listeliyoruz.

    Bir açık dünya oyunundan ne beklemeliyiz? Bu soru genellikle iyi bir yapım çıktığı zaman doğrudan gündeme düşer ve her oyuncu için farklı yorumlanabilecek, günün sonunda ise ortak noktalarda buluşarak yapımın övüldüğü aşamaya geçilen durumlara evrilen bir konudur.

    Açık dünya oyunları bizlere genellikle iyi bir serüven sunmayı hedefleyen ve bu serüven etrafında sizi irili ufaklı inişler ve çıkışlar ile şaşırtmayı, bilgilendirmeyi, eğlendirmeyi ve yer yer düşündürmeyi tercih eden yapımlardır. Açık dünya olgusu özellikle tarihi veriler barındıran oyunlarda sizi hiç beklemediğiniz küçük bilgiler ile bir anda yükseltebilirken, aksiyon oyunlarında ise geçmiş ya da günümüzden ikonik bir konu ile bağlantılı anlatım sergileyebilmektedir.

    İsterseniz yavaş yavaş açık dünya konsepti ile sevgimizi kazanan oyun serilerine ve bu anlamda karşımıza çıkmış oyunlara geçelim.

    Fallout serisi

    Fallout tür olarak Post-Apokaliptik bir RPG oyunu. Görsel açıdan retrofuturistik bir çizgi ile sizi 1950’lerin ABD’sinin nükleer felaket senaryoları ile sarmalanmış kurgu dünyasına götürüyor.

    1997 yılında hayatımıza giren ilk Fallout oyunundan bugüne hikaye anlatım ve oynanış sunan 4 tane açık dünya konseptini temel alan yapım çıkarıldı. Toplamda daha fazla Fallout oyunu ile karşılaştık elbette. Sıra tabanlı strateji ve taktik strateji olanlarını burada rakama dahil etmiyoruz.

    Fallout 3 ile hayatımızda başlayan değişim, serinin devam eden oyunlarında inişli çıkışlı, zaman zaman bug’larla dolu deneyimlerle çevrelense bile hayranlarının konsepte olan tutkunluğu nedeniyle yıllar değişik bir aşk hikayesine dönüştü. Şu bir gerçek, piyasada her zaman Fallout kıvamında ve o tarz bir oyunu bulmak zor. Cyberpunk, Mad Max, Robocop ve Terminator gibi Dark Future konseptini merkeze alan kurgu serilerin hayranı olanlar için Fallout tam aranan kan aslında.

    Oynarken yaptığınız hareketlere, verdiğiniz kararlara dikkat etmeniz gereken ve gidişatın buna göre şekillendiği bir oyundur Fallout serisi. RPG temelinden gelmesi size çok farklı seçeneklerle yeniden oynanış sunabilirken, gidilip görülebilecek yerlerin fazlalığı ve bunlara bağlı olarak seçimlerinizin sunacakları ise benzersiz bir deneyimin kapısını açmaktadır.

    Assassin’s Creed Serisi

    Oyun dünyasının en fazla oyunu çıkan serilerinden biri olan Assassin’s Creed, açık dünya konsepti ile aksiyon-macera temellerini komplo teorileri ve heyecanlı bir anlatım ile birleştiren bir yapım. Altair’in hayatımıza adım attığı 2007 yılından günümüze tarihin ikonik dönemlerine seyahatler gerçekleştirdik. Haçlı Seferleri, Rönesans Dönemi, Koloni Çağı, Fransız Devrimi, Ming Hanedanı Dönemi, Büyük Britanya serüveni, Bolşevik Devrimi, Antik Mısır ve Antik Yunan ile birlikte Viking hikayeleri arkasından 9. Yüzyıl Bağdat’ına seyahatimiz yakında başlayacak.

    Yukarıda bir çırpıda anlattığım 20’ye yakın oyun var. Bu oyunlarda gözden kaçırdığınız ve açık dünya olmasının getirdiği farklı içerikleri öğrenebileceğiniz guide şeklinde kitaplar, detayları araştırabileceğiniz özel Wiki sayfaları ile birlikte AC serisi cidden keyifli ve dolu bir külliyat sunuyor. Oynanış açısından tek düze ve bir yerden sonra tekrar mekaniği artıyor mu derseniz size evet diyebilirim gönül rahatlığı ile. Ama bu zaten bizim için önemli değil. AC serisinin öte yandan Watch Dogs ile bağlı olduğunu ve aynı evrende geçen komplo teorilerini üst üste koyduğunuzda çok keyifli anlar yaşamanız olası.

    Grand Theft Auto Serisi

    Oyun dünyasında sivri fikirleri ile adından en çok söz ettiren yapımların başında gelen GTA serisi de açık dünya konseptini çok iyi uygulayan yapımlardan.

    1997 yılından günümüze kadar kendi çizgisini hiç bozmadan, her adımda kendinden beklenen derecede sivri fikirleri, yer yer esprili, bazen acımasız çoğu zaman ise toplum temelinde yatan birçok konuyu işlemektedir. Suç, organize işler, şiddet ve diğer yasadışı olaylar GTA’nın gündelik akışında olağan görevler olarak yer alır.

    Gerçek dünyadan esinlenilerek ortaya çıkartılan şehirler, araçlar, kişiler ve görevler oyunun oyuncular tarafından çok sevilmesini sağlayan en önemli noktalardan biri diyebiliriz. Oyunun görev çizgisi sizi ana hikaye içinde farklı yerlere savuran, yan görevler ve alan görevleri ile yaşayan bir şehirde bulunduğunuzu hissettirmeyi hedefliyor. GTA’nın oyuncuya en büyük hissettirdiği motivasyon tam olarak bu. Gerçekten varsınız ve suça karıştığınızda peşinize aynasızların düştüğü, biraz özgürlük ve biraz aksiyonun hemen köşe başında olduğunu hissetmenizi sağlayan bir Amerikan Rüyası izlenimi vermesi. Bu durumu ile genellikle oyunlarda şiddet unsurlarını eleştiren kesimdeki insanlar tarafından da acımasızca eleştirilen bir yapım GTA. Bu noktada insanların oyunu eleştirmesi doğal bir refleks olsa bile oyunun feyz aldığı noktanın hayatın ta kendisi olduğunu da düşündüğümüzde kafalarda düşünülmesi gereken bir noktaya parmak basılmış oluyor.

    Red Dead Redemption 2

    GTA’nın yapımcısından GTA’nın Vahşi Batı temalı, ata binip kovboy olduğunuz hali diye anlatsam çok da yanlış şeyler demiş olmam diye düşünüyorum. Çünkü tam olarak öyle! GTA’da hoşumuza giden ne varsa fazlasıyla burada karşımıza çıkıyor.

    Arthur Morgan’ın hikayesi televizyonda izlediğimiz klişe filmler gibi gelebilir kulağa. Fakat bu hikayenin karar veren noktasında koltuğa oturan kişi olmak, iç çatışmaları artan çetesinin beklentilerini karşılamak ile kendi kararlarının sonuçlarını görmek arasında gidip gelmek, bir yol çizmek ve buna bağlı olarak akışa kendinizi bırakmak oldukça eğlenceli bir deneyim sunuyor.

    Hiçbir şey olmasa bile oyunun sağladığı serbestlik içinde kaybolmanız bile olası. Kafanızdaki şapkanızı kaybetmemek için vereceğiniz mücadele bile başlı başına bir olay aslında. Girişi hızlı aksiyon isteyenler için biraz zorlayıcı ve yavaş kabul ediyoruz fakat tekerlek bir defa döndükten sonra RDR2’nin tadı damağınızda kalıyor ve dönüp dönüp “Acaba bakmadığım bir şey var mı?” sorusunu sorarak kendinizi oyunun başında bulmanız olası.

    Çevresel detaylar, hayatın gerçekliği, zaman kullanımı, etraftaki yaşayan her canlının yaşam döngüsünün bu düzene göre ilerlemesi oyunu gerçekçi kılan detaylar arasında. Vahşi Batı konseptini sevmeseniz bile ona bir şans verin, sizi bu detayları ile bağlayacağına eminim.

    The Witcher 3

    Geliyoruz listenin en kallavi üyesine. Açık dünya oyun dediğinizde onun adını duymayan yoktur. Çoğu oyuncunun yolu mutlaka 1 kez olsun kesişmiştir. En kötü yayınlarını yapan, videolarını çeken Youtuberlardan ya da yayıncılardan izlemişlerdir. Evet The Witcher 3’ten bahsediyorum. Görsel teknoloji olarak yıllardır Benchmark için kullanılan, farklı NVIDIA teknolojileri ile oyuncuların merakla oyun hamuru gibi oynadığı, derinliği, mekanikleri, romanları ve son olarak televizyon ekranlarına taşınan serüveni ile muazzam bir yapım olan The Witcher 3, açık dünya tanımının hakkını veren nadir oyunlardan biridir. Oyuncularla buluştuğu 2015 yılından beri gündemden düşmeyen oyun için yakın dönemde grafiksel olarak güncelleme bile gerçekleşti. 

    The Witcher 3’ü burada anlatmak ile vakit kaybetmemek gerektiğini düşünüyorum. Keşfedilmesi gereken onlarca yer, dinlenmesi gereken hikaye ve yaşanması gereken muazzam bir serüven varken beklemeniz hata!

    Haberler

    BUNLARI DA BEĞENEBİLİRSİN