Mert Başaran ekonomiye ilgili ve dünyadaki gelişmeleri yakından takip eden radarları açık bir kişi. Yeni kitabı, Küçük İşler Büyük Özgürlükler ise taze taze raflarda… Yoğun tempo içerisinde onu yakalayıp biraz umut topladık. İşte Mert Başaran ve onun özgürlük reçetesi…
Kitabın para kazanma üzerine… Mert Başaran bize kendini tanıtır mısın? Kitabından yararlanmamız için ne kadar ekonomi bilmemiz gerekiyor?
Öncelikle bu güzel soru için teşekkür ederim. Kitabımın en iyi yanı bu bence. Kitaptan yararlanmak için ekonomi bilmeniz gerekmiyor. Hatta hiçbir şey bilmeniz gerekmiyor. Okumayı bilin yeter. Çünkü en basit haliyle para nedir onu anlatıyorum. Para nasıl büyür nasıl elinizden uçup gider. Neyi niye satın alıyoruz niye almalıyız niye almamalıyız… Onlu yaşlardaki küçük bir kardeşim de okuyup anlayabilir, yaşlı bir teyzemiz de… Yani ben aslında paranın ne olduğunu anlatıyorum. Ve pekçok okurumdan gelen “paraya bakışımı değiştirdin” mesajları da beni çok mutlu ediyor.
Eğitimime gelince: Evet İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde İşletme okudum ama ekonomiyi ya da bildiklerimi okulda öğrendim diyemem. Zaten kitapta sık sık “Bu bilgileri size okullarda öğretmezler” diyorum.
Paraya, paranın temsil ettiği şeye olan ilgim çok küçük yaşlarda başladı. Kitabımı okuyanlar biliyor Zengin Baba Yoksul Baba misali varlıklı, parayı kazanmayı da büyütmeyi de bilen bir dede ile bunları hiç bilmeyen bir baba arasında büyüdüm.
“Bildiklerimin çoğunu üniversitede öğrenmedim. Hayatın içinde öğrendim.”
Daha 13, 14 yaşlarındayken borsa nedir, sermaye piyasası nedir biliyordum. Annemin banka hesabı üzerinden ilk hisse senedimi böyle aldım. Daha o yaşlarda al sat yapmayı biliyordum. İstanbullu bir aileyiz. Dedemin iyi ekonomi yönetimi sayesinde çok gayrimenkulümüz vardı. O gayrimenkullerin dedemden sonra birer birer erimesini izledim. Hepsinin kayıtları dururdu. Bunları incelerdim. İstatistiki olarak bakardım. Evet bir eğitimim var ama bildiklerimin çoğunu üniversitede öğrenmedim. Hayatın içinde öğrendim. Hayatın içinde öğrendim. Zaten kitabımda da bunun üzerinde çok duruyorum. Koca koca okulları bitirmiş, masterlar yapmış, deha seviyesinde insanlar belki orta okul mezunu bile olmayan ama ticari zekasıyla, para yönetimiyle holdingler kurmuş insanların yanında maaşla çalışıyor. Yani ben ekonomiyi sahada öğrendim. Varlıklı insanları gözlemleyerek öğrendim. Ama bunda aile hikayemden gelen, paranın ne olduğuna duyduğum ilgi çok etkili olmuştur.
Kitabının ismini gerçekten ironik buluyorum. “Küçük işler büyük özgürlükler”, tersten baktığımızda bir şekilde paranın kölesi miyiz? Öyleysek efendiler kim?
Kitabın ismini ben de çok seviyorum. Öncelikle küçük işler kısmını anlatayım. Ben çok küçük yaştan beri küçük paraları biriktirmeyi sevdim. Onlarla küçük küçük şeyler almayı sevdim. Hatta akrabalarımdan benimle dalga geçenler olurdu. “Küçük işlerin adamısın” diyerek. Şimdi gelelim büyük özgürlüklere. Aslında bu kitabımın da vaadi. Yaptığım küçük küçük yatırımlarla şu an en büyük özgürlüğe sahibim. Finansal özgürlüğe. Sabah sekizde kalkıp işe gitmem gerekmiyor. Şirketin birinci çeyrek karlılık raporları niye böyle diye kimse bana hesap sormuyor. Küçük birikimler büyük özgürlükleri inşa etmemi sağladı çünkü.
“Küçük paraları küçümsemeyin…”
Bu kadar paradan ne olur diyenler de bunu öğrensin istiyorum. Kitabımda anlattığım güzel bir anekdot var. Henüz kurumsal şirketlerde çalışırken birlikte çalıştığımız bir hanım arkadaşım vardı. Şirketten ayrıldı. Tazminatıyla kendine adını vermeyeyim marka bir çanta almak istedi. Onu ikna etmeyi başardım ve bir arsa almasını sağladım. Yıllar sonra o çanta parasına aldığı arsa için “ailemizin hayatı kurtuldu” diyerek beni aradı. Çok da büyük olmayan bir para ama büyük bir özgürlüğün kapısını açtı. Kimse bir şey satın almasın demiyorum elbette ama parayı doğru kullanmayı önemsiyorum. Yatırım yapmayı, küçük paraları küçümsemeden yatırıma kullanmayı önemsiyorum.
Köleler ve efendiler meselesine gelirsek. En basit ifadeyle borçluysan kölesin. Sabah altıda kalkıp bir saat yol gidiyorsan, eve dokuzda varıyorsan, gittiğin şirketin CEO’su bile olsan, villada oturuyor bile olsan bir tür kölesin. Karın tokluğuna çalışmak ile trilyonluk arabaya binmek, villada oturup sabah altıda şirkete gitmek için yola çıkmak arasında bence çok fark yok, kölelik açısından bakıyorsak.
“Parayı özgürlüğünüzü satın almak için kullanın.”
Finansal özgürlüğün varsa köle değilsin. İstediğin biçimde çalışırsın, istediğin saatte çalışırsın. Maaşlı çalışan, beyaz yaka, mavi yaka fark etmez. Efendiler ise bunları yapmazsak bizi işten kovan, aç bırakan kişiler oluyor. Kitabım bu yüzden önemli. Çalışalım, para kazanalım ama o parayı belli bir zaman sonra özgürlüğümüzü satın almak için kullanalım. Eski Roma’da köleler çalışarak özgürlüklerini satın alıyorlarmış. Biz de çalışıyorsak ve para kazanıyorsak bari kendi finansal özgürlüğümüzü satın alalım. Bunun yolu da parayı doğru anlamaktan, doğru harcamaktan doğru biçimde büyütmekten geçiyor.
Açıkçası kitap yazmanı önemsiyorum ama TikTok videosu ve Instagram filtresi yanında kitap oldukça “analog” kalıyor. Dijital çağda neden kitap?
45 yaşındayım. Bir anlamda yaşlıyım. Bizim için ne diyorlardı, dijital mülteciler mi? Biz kuşak olarak yirmili yaşlardan sonra cep telefonuyla, zaman içinde dijital dünya ile tanıştık. Aslında analog bir kuşağız. Ev telefonuyla, çevirmeli telefonla büyüdük. Telesekreter çıkınca heyecanlandık. Çağrı cihazı taşıyan abilerimize hayranlıkla baktık. Sonra cep telefonu çıktı… Uzunca bir zaman sonra bizim de oldu. Yani bugün yirmili yaşlarını süren kuşaktan farklı bir yerden geliyoruz. Onlar doğduğunda annelerinin babalarının cep telefonu vardı.
Kitap belki kimileri için retro. Hatta yayıncımla, editörümle kitabın geleceği üzerine konuşuyoruz. Acaba 100 yıl sonra kitap ne olacak fikir jimnastiği yapıyoruz. Ama ben kitabı, basılı halini seviyorum. Hakiki bir yanı var sanki. Elinde tutabiliyorsun. Somut bir şey. Hediye edebiliyorsun. Kindle’da kitap okuyup çok hızlı okuyorum tamam ama sanki bitince bitti mi emin olamıyorum diyen arkadaşlarım var. Daha kalıcı geliyor basılı kitap. Hem zaten ben kendi kitabımın da bir kez okunup bırakılacak bir kitap olmadığını düşünüyorum. Bana gelen feedbackler de hep bu şekilde. Başucu kitabım oldu. Okuyorum sonra tekrar dönüp bakıyorum diyorlar. Her yeni krizde, işsiz kalınca, kredi kartı ekstreniz kabarınca bir doz yeniden okuyun diyorum.
Tweetlerinde ekonomik düzenin değişeceğine dair paylaşımlar var. Pandemi bu düzenin bir parçası mı sence? Bizi ve ülkemizi yeni düzende neler bekliyor?
Maalesef değişmek zorunda. Gidişat oraya doğru bence. Çünkü neoliberal politikalar insanları 1945’ten, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri gitgide daha da fakirleştirdi. Para birilerinin elinde toplandıkça uçurum büyüdü. Bu daha da devam edecek ve bir noktada başka bir yöne gitmek gerekecek. Ters bir şey var çünkü. Otuz yıl önce bir memur emekli olduğunda ikramiyesiyle bir ev alıyordu. Bugün aynı memur o evin dörtte birini alabiliyor. Belki on yıl sonra hiçbir şey yapamayacak o ikramiye ile. Hatta emekli ikramiyesi diye bir şey de olmayacak. Teknolojideki inanılmaz ivme de emek, çalışan hayatı gibi alanlarda radikal değişimlere neden olacak. Pek çok insan belki işsiz kalacak. Yapay zeka birçok çalışanın işini elinden alacak. Çalışma hayatı insanı devreden çıkardıkça, paranın sınırlı sayıda insanın elinde toplanmasıyla yeni bir formül bulmak kaçınılmaz olacak. Hepimiz yaşayıp göreceğiz.
“Büyük reset” komplo teorisyenlerin dilinden düşmüyor. Sen bu konuda ne düşünüyorsun? Parayı yönetenler zaten bu kadar güçlüyse neden bir format atmaya ihtiyaç var?
Evet büyük reset benim de ilgimi çeken bir kavram. Buna komplo teorisi diyen de var elbette ama benim gidişatta gözlemlediğim ciddi bir mülkiyetsizleştirmeye doğru gidiyoruz. Hiçbir şeye sahip olmama empoze ediliyor. Bunun sonucunda hedeflenen insanların hiçbir şeye sahip olmadıkları bir dünya bence. Kelebekler gibi özgür ama hiçbir şeyin sahibi değil. Belki yaşamını sürdürmek için bir dünya vatandaşlık maaşı ile yaşayan insanlar.
Sahip olmamak, bunun empoze edilmesi de köleleştirmenin bir başka versiyonu bence. Köle olduğunu fark etmeyen, mutlu olduğuna inanan insanlarla bir düzen yaratmak. Buradaki amaç belki paranın tanımını da değiştirmek. Paranın değeri, özellikle basılı paraların değeri git gide eridiği için buna doğru gidişat var. Bu erimeyi enflasyonla sağlıyorlar. Enflasyonla basılı paraların değerini iyice eritiyorlar. Geleceğin temaları biraz da bunlar olacak gibi. Mert Başaran olarak tam tersini söylüyorum. Buna tedbir alın. Malınız mülkünüz olsun, yatırımlarınız olsun, güçlü hissedeceksiniz diyorum.
Geldik BitCoin’e… Bill Gates gibi birçok teknoloji gurusu BitCoin’e mesafeli duruyor. Sen ne düşünüyorsun?
Waren Buffet’tan Bill Gates’e bunu saçma bulan, balon olduğunu söyleyenler çok var, evet. Ben de 45 yaşında biraz eski kafalı bir adam olduğum için biraz mesafeli hissediyorum. Tedbirli ve korkuyla bakıyorum diyeyim. Kendim bitcoin yatırımı yapıyor muyum? Evet, yapıyorum. Çok düşük fiyatlarda çok küçük miktarlarda yapıyorum. Ama her zaman içimde bir korku ve inançsızlık olduğunu itiraf edeyim. Bitcoin’i hisse senetleriyle karşılaştırıyorum. Hisse senedi daha somut hissettiriyor bana. Arazi alırken hiç korkmuyorum, ev alırken hiç korkmuyorum. Somut bir şey çünkü. Evde bir kiracı oturur sana kira öder. Araziye belki buğday belki lavanta ekilir. Veya o arazi imara girer evler yapılır üzerine. Ortada somut, gerçek bir şey var. Hisse senedi alıyorsunuz. Şirketin varlıkları var, uçakları var, atıyorum arabaları var. Temettü geliri var.
Bitcoin veya diğer coinler ise ortada. Şu an kullanımı sınırlı, alışverişte kullanımı yaygın değil. Çok volatil. Hızla yükselip hızla düşebiliyor. Evet ben de ilgileniyorum ama temkinle. Yıllar önce bir lale spekülasyonu vardı. Merak edenler internete girip bakabilir. Binlerce dolara el değiştiren bir lale soğanı. Sonra herkesin elinde patlamıştı.
Bitcoin için olmasa bile sonradan çıkan coinler, tokenlar için bu risk var bence. Bazıları bir ayda ortadan kayboluyor. Paralar uçup gidiyor. Elbette portföyünüzde Bitcoin de olabilir ama ben daha somut varlıklara yatırım yapmayı seviyorum.
Teknoloji ile aran nasıl? Vazgeçemediğin aletler, ilgini çeken konular var mı?
Elbette şimdilerde 15 yaşında 20 yaşında olan kardeşlerim gibi değil. Ne de olsa teknoloji biz analog kuşağa sonradan gelen bir şey oldu. Tabii ki aletlerim var. İki cep telefonum var. Biri özel biri iş için. Çünkü hayatımın çoğu telefonda geçiyor. Kapasitesi yüksek fiyatı makul olanları tercih ediyorum. Laptopum var. Netflix izlemeyi sevdiğim için güzel bir televizyonum var. Ama teknoloji delisi değilim. Arabaya da cep telefonuna da fonksiyon bazlı bakıyorum. İşimi iyi görmesi temel tercih nedenim oluyor.
İşlemci krizi konusunda neler öngörüyorsun? Eğlence, sağlık ve otomobil gibi birçok sektör bu konuda zarar görüyor.
Çok önemli işlemci krizi. Bir sürü sektör tabii ki bundan etkilenecek. Ama yakın vadede çözüleceğini düşünüyorum. Çünkü sistem hadi adını da söyleyelim kapitalist sistem kendine zarar verecek büyük yaralar açacak sorunları mutlaka çözer. En büyük devletler arasında savaş çıksa gider iki dakikada çözer isterse. Dolayısıyla işlemci krizi de çok uzun sürmeden çözülecek gibi düşünüyorum. Çünkü büyük şirketlerin menfaati var burada ve bu menfaatleri riske atmazlar.
Son olarak… Mert Başaran gelecekten umutlu bir birey mi?
Elbette umutluyum. Sağlığın yerindeyse umutlu olmamak için hiçbir neden yok. Ben biraz böyle bakıyorum. Bir ekonomi, piyasalar şunlar bunlar var bir de hayat var. İnsan trilyonların sahibi olsa da ciddi bir sağlık sorununda gözü hiçbir şeyi görmüyor. O zaman makro bir yerden bakıyorsun hayata. Krizler, ekonomik sarsıntılar, global sarsıntılar… Her şey önceliğini yitiriyor. Bu yüzden diyorum ki sağlıklıysak umutlu da olalım. Çalışalım, kazanalım, ama kazandığımızı varlığa dönüştürmek konusunda akıllı olalım.
Hani Amerika için derler ya fırsatlar ülkesi diye. Bence Türkiye de fırsatlar ülkesi. Enseyi karartmadan ilerleyelim. Siyasi fanatizmle yapılan kötümser haberlere çok da kulak asmayalım. Ülke olarak da birey olarak da kendi finansal özgürlüğümüze yatırım yapalım. Evet dünyada büyük çalkalanmalar olacak, biz daha kırılgan ekonomilerden olduğumuz için bundan etkileneceğiz, zorlanacağız belki ama her krizin de fırsatlar barındırdığını biliyorum.
Mesela bir yıl bir buçuk yıl önce emlak almış olanlar için yaşanan şey fırsat oldu. Hem de dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir fırsat. Birileri çok büyük paralar kazandı. Demek ki krizlerin böyle yönleri de var.
Ben umudu her daim diri tutmaktan yanayım.