Assassin’s Creed serisi artık hayatımızın uzun bir dönemini kapsıyor diyebiliriz. Her oyunda yeni olaylar görüyor, serinin içinde yer alan farklı zaman dilimlerine gidiyor ve çeşitli gizemleri açığa kavuşturuyoruz.
Son üçleme ile kendimizi gizemli Mısır topraklarında, Antik Yunan bölgesinde ve son olarak Valhalla ile kuzeyin soğuk topraklarında dolanırken bulduk. Seri bu üçleme ile fantastik olmanın dibine kadar vurdu. Mitolojik Tanrıları, özel güçleri ve ikonik karakterleri iyice konunun etrafına serpiştirdi. Tam merkeze ise merakla oynayacağımız bir oyun bıraktı.
Assassin’s Creed Valhalla sezonlar halinde bize değişik içerikler sundu. Wrath of the Druids ve The Siege of Paris ile DLC bazında büyük içeriklerle de karşılaştık. Fakat Önümüzde öyle bir DLC duruyor ki, Valhalla’yı baştan sona alıp silkeleyip yerine koyacak kadar güçlü bir çizgide hazırlanmış.
Yeni güçler, silahlar ve daha da önemlisi Odin olarak olaya müdahil oluyoruz. Evet iş bu kadar kontrolden çıkıyor, yaklaşan felaketi engellemek için ilk adımı atıyoruz. Felaket senaryosu ile birlikte Odin’in oğlu Baldr esir olarak bulunmaktadır.
Burada kazanılan güçler ile oyunun gidişatında bazı büyük yenilikler kazanıyoruz. Örneğin artık bir kuzguna dönüşebilmek gibi yeniliğimiz var. Odin olarak kuzguna dönüşüp uzun uzadıya bir seyahat gerçekleştirebiliyoruz. Hatta uçarken gözümüze kestirdiğimiz bir düşmana da aniden dalarak ölümcül bir saldırı imkanımız var.
Benzer şekilde vücudunun lav ile kaplanması, silahına dondurucu etki yükleyerek saldırma gibi avantajların yanında artık kendi yanımızda savaşacak ölülerden oluşan bir grup da toparlayabiliyor olacağız.
Yeni eklenti ile gelen silahlar arasında en dikkatimizi çeken Vikinglerin kullandığı uzun bir bıçağa sahip Polearm. Yüksek hasar verebilen bu silahı iki farklı saldırı moduyla da kullanabileceğiz. Hatta bu silahı envanter üzerinden Eivor’a da aktarabileceğiz.
Düşman dalgaları ile yüzleşmeyi seviyorsanız Dawn of Ragnarök içerisinde Valkyrie Trials adıyla bir arena modu da bulunuyor. Serüven boyunca geride bıraktığınız yüzleri hatırlıyor musunuz? Hatırlamıyorsanız sorun değil, burada onlarla tekrar karşılaşma fırsatına sahip olacaksınız.
Bütün bu bahsettiklerimden öte önümüze elbette birçok şey daha çıkacak. Bunları deneyimleyeceğiz. Fakat en önemli kısım Asgard odaklı hikaye serüveni ve İskandinav mitolojisindeki yolculuğumuzda artık Isu arasındaki bağı görmeye ve öğrenmeye sıra geldi. Aynı zamanda Eivor’un Odin ile olan anılarını da görüyor olacağız.
Peki ne bekliyorum?
Beni tanıyanlar Assassin’s Creed konusunda ne kadar fanatik olduğumu biliyor. Kollarıma “Nothing is true, everything is permitted” dövmesi yaptıracak kadar bu külliyata kafayı kırmış biriyim. Özellikle dünya tarihinde geçen dönemlerini, komplolar ve farklı tarihi olaylar ile bağlarını çevremdeki meraklı arkadaşlar ile defalarca tartışmışımdır.
Seri mitolojik dönemlere adım attığından beri “Assassin” olmanın dışında farklı bir serüven izlediğimizi, olayların oluşumunu ve günümüze nasıl temas edeceğini anlamaya odaklandığımızdan bahsettim. Valhalla’da da benzer bir çizgi ile günümüzde zihnimizde yer etmiş çoğu ikonik ismin aslında Assassin’s Creed dünyasında nasıl vücut bulduğunu öğreniyor olacağız. Açıkçası heyecanlıyım. Son üçlemenin bence en iyi oyunu Origins idi. Karanlık mistik yapısı ile Mısır, AC konseptine harika uymuştu. Valhalla benim için biraz daha sönüktü. Fakat şimdi Dawn of Ragnarök bütün bildiklerimizi yerinden sarsmaya geliyor gibi hissediyorum!