Bir efsanenin 30. yıl dönümünde
O hep özlediğimiz 80’lerdeyiz. Commodore 64’ümün kasetçalarına yeni bir kaset koyuyorum. Tabii önce dikkatlice kafa ayarını yaparak. Ekranda görünen iki çizgi iyice belirginleştiğinde kafa ayarı tamam oluyor. Ekranda göz kırpan renkli çizgiler sona erince, o sinir bozucu Rus Halk şarkısının melodisi duyulmaya başlıyor. Adını yıllar sonra öğreniyorum, Korobushka imiş. Albay Boris’inden “Kalinka” dinlediğimiz Kızıl Ordu Korosu da seslendirmiş bu şarkıyı ama onlar “Karabeiniki” demişler adına. Şarkı bir süre sonra sizi alıp gidiyor ama daha beteri var… Gözlerinizi ekrandan alamıyorsunuz… Aradan saatler geçiyor, oyun çubuğuna yapışmış avuçlarınız sırılsıklam… Ekrandaki şekiller birer birer salınarak düşerken, bir sıra daha yapabilmek için ter döküyorsunuz.
16 yaşında bir çocuk söylentisi
Adı Tetris oyunun… O günlerde Rusya’da 16 yaşında bir çocuğun yapmış olduğuna dair söylentiler duyuyoruz ama topu topu bu kadar şey biliyoruz hakkında. Bilgisayarlardan sonra, Nintendo’da karşılaşıyoruz daha sonra… Amiga’da, PC’de, her yerde Tetris çıkıyor karşımıza… En sonunda işportada birkaç liraya satılan Çin malı el cihazlarına kadar sağımız, solumuz her yanımız Tetris…
Tetris’in öyküsü o dönem adı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği olan ülkenin Moskova kentinde başlıyor. Henüz 26 yaşında genç bir bilgisayar programcısı olan Alexey Pajitnov, Sovyet Bilimler Akademisi’nin Sovyet Hükümeti tarafından Ar-Ge merkezi olarak desteklenen Dorodnitsyn Bilişim Merkezi’nde çalışıyordu. Pajitnov boş vakitlerinde oyun programlamaya bayılıyordu. Bir gün akademideki iş arkadaşı Dmitry Pavlovsky, onu daha 16’unda bir lise öğrencisi olan Vadim Gerasimov ile tanıştırdı. Öğretmeniyle birlikte okul gezisine gelen Vadim, burada bulunan IBM’lerde program yazabilecek kadar yetenekliydi ve bu yeteneği Dmitry’nin gözünden kaçmamıştı. Üçü bir araya gelerek, Pajitnov’un oyun projeleri üzerine çalışmaya başladılar. Pajitnov, Tetris’e gelinceye kadar Elektronika 60 bilgisayarında bir çok oyun yazmıştı. Bu oyunların PC’ye uyumlu hale getirilmesi görevini Vadim yapıyordu.
Pentamino’dan Tetris’e
Alexey, yap-boz türü bulmacalara bayılıyordu. Özellikle hemen her yerde 1 Ruble’ye satılan tahtadan yapılmış, Pentamino’ları çok seviyordu. Beş küpün birleşmesinden oluşan bu şekillere, Eski Yunan dilinde “beş” yani “penta”dan yola çıkarak Pentamino deniliyordu. Alexey, bu oyunu bilgisayara uygulamaya çalıştı ama beşli küpler ekranda zorluk çıkartıyordu. Sonra “Neden dörtlü olmasın?” diye düşündü. Birkaç saat sonra bilgisayarda şekiller belirdi. Eski Yunan dilinde dört olan “Tetra”yı aldı ve sonuna en sevdiği spor olan tenisi ekledi: Tetris… Dünyayı sallayacak oyunun adı bulunmuştu.
O günlerin Sovyetleri’nde “kişisel” bir şey yoktu ne yazık ki? Her şey hükümete aitti… Oyunun PC sürümleri Macaristan üzerinden neredeyse tüm dünyaya yayılmıştı. Perestroika daha yeni başlıyordu. Sovyet dış ticaret müsteşarlığının yazılım donanım ithalat ve ihracatını yapmakta olan Electronorgtechnika, kısa adıyla ELORG, Pajitnov’un haklarını 10 yıllığına kullanacaktı.
Henk Rogers: Moskova’da yalnız bir adam
Ocak 1988’de Japonya pazarı için bilgisayar oyunu pazarlayan Henk Rogers, Las Vegas’ta düzenlenen CES fuarında dolaşırken, kendi deyimiyle çakıldı, kaldı. Çünkü Robert Maxwell’in Mirrorsoft şirketi de telif Atari’nin olmasına rağmen Tetris’i yayınlamıştı. Henk, tehlikeyi sezince Game Boy’un haklarını garanti altına almak için o günlerde ELORG’la görüşmek üzere Moskova’ya gitti. Ne iz, ne yol biliyordu. O dönemin Moskovalıları, pek de arkadaşça yaklaşmıyorlardı. Kimse İngilizce bilmiyor, bilse de başının belaya gireceği korkusuyla bu “kapitalist” Amerikalı ile konuşmuyordu.
Yalnızca bir pardesü ile Moskova’ya giden Henk, sırtına sağlam bir kürk palto almak istiyordu ama bir şey satın almak o günlerde neredeyse imkansızdı. Neredeyse donmak üzereyken, Samurayların oynadığı bir Japon masa oyunu olan Go ile ilgili bir kulübün kapısına geldi. Kendi de bu oyunu iyi oynuyordu. Belki burada bir arkadaş edinebilirdi. Sovyetler Birliği’nin en güçlü üçüncü oyuncusunu yendi. Ancak rakibi tek kelime İngilizce konuşmuyordu.
Sonra otelin lobisinden kendine bir çevirmen buldu. Hemen herkes KGB casusuydu. Muhtemelen çevirmeni de öyle… Çevirmen Henk’i ELORG’a götürdü ama binaya giremediler, çünkü resmi olarak davetli değillerdi. Turist vizesiyle gelmişti ve iş yapmaya çalışıyordu. Ancak elleri boş geri dönmeye de niyeti yoktu. ELORG’un direktörü Belikov ile bir randevu kaptı. Belikov’un dediğine göre telif haklarını kimselere vermemişlerdi. Henk’in başı dönmeye başladı, çünkü Japonya’da tanesi 10 dolardan üretilmiş 200 bin kartuş vardı ve zararı karşılamak için kayınpederinin evini ipotek etmişti. Toplantı ertesi güne ertelendi. Ertesi gün Henk’in karşısında 10 kişi vardı. KGB, iş adamları, hukukçular ve Alexey ki, ona iki saat mangal yapmıştı. Sonradan öğrendiğine göre Ruslar aynı zamanda Maxwell’in oğlu Kevin’le de görüşüyorlardı. Japonya’daki ofisindeki personeli kendisinden haber alamadığı için KGB’nin iki elemanı Tokyo’da bir ziyaret gerçekleştirerek her şeyin yolunda gittiği mesajını iletmişti.
Henk, Ruslar’a çok net, açık ve endüstrinin en iyi anlaşmalarından birini sununca, Elorg Henk’e konsol haklarını vermeyi kabul etti. Açıkçası bu dünyanın en büyük patronlarından biri olan Robert Maxwell’i çılgına çevirmişti. Hayat hikayesini basmış olduğu Gorbachev’i arayarak devreye sokmak istedi. Ama nafile… Bu sayede Tetris, Gameboy gibi efsanevi bir ürünün büyük bir başarı kazanmasına neden oldu.
Alexey ve Henk soğuk bir Moskova akşamında bir mangal sohbetinde ilerlettikleri arkadaşlıklarını ortaklığa taşıdılar. Alexey Amerika’ya taşındı ve Henk’le Tetris Inc. adında bir şirket kurdu. Nice 30 yıllara Tetris.