Aynasız fotoğraf makineler arasında Fuji’nin 2012 yılında büyük sükse yaratan modeli X-Pro1’in merakla beklenen yeni modeli X-Pro2 nihayet piyasada. Aynasız fotoğraf makinelere dikkatleri çekmeyi başaran X-Pro’yu istatistiksel verilerden çok bir fotoğraf makinesi yorumu olarak ele almak doğru olur. İlk bakışta tam bir retro tarza sahip olduğunu belli eden X-Pro2, Sony A7 II, Panasonic Lumix GX8 ve Olympus OM-D E-M5 II ile Fuji’nin kendi modeli XT-1’e rakip olarak piyasada yer alacak. X-Pro2’nin bu modellere göre en büyük farkı DSLR tarzından uzak olması. Hem tasarıma hem de kullanıma yansıyan bu özellik kendini hibrit vizörle gösteriyor. Hibrit vizör diğer aynasız modellerde bulunan elektronik vizörle Leica Rangefinder serisinden tanıdığımız optik vizörü bir araya getiriyor. İki sistemin de kendine göre artıları ve eksileri var. Dilerseniz kullanım tarzına göre bunlara bir bakalım.
Hibrit farkı…
X-Pro1 modeline göre bir hayli geliştirilen ve çözünürlük ve tazeleme hızı olarak neredeyse iki kat artan 2.36M OLED X-Pro2’nin en güçlü yanlarından biri. Öyle ki X-Pro2 mühendisleri birçok optik meraklısının elektroniğe geçeceğini düşünüyor. Aynasızlardan alıştığımız elektronik vizörün en büyük artısı fotoğrafı çekerken aslında nasıl bir sonuç alacağımızı o an görüyor olmak. Elektronik vizörde gördüğümüz görüntüye çok yakın bir fotoğraf çekiyor oluruz. İşte bu hem bir artı hem de bir eksi. Çünkü bazen DSLR’deki gibi optik olarak “dünyayı” görüp çekmek isteyebilirsiniz. DSLR’de de gözümüz kullandığınız objektifle sınırlı. Fuji bu çerçeveyi kırmak için optik vizörü kullanıyor. Siz objektifinizden bağımsız olarak geniş bir camdan dünyaya bakıyorsunuz ve bu da size daha özgür bir kadraj olanağı sunuyor. Aslında bu ekol Ara Güler’in de karelerinden aşina olduğumuz sokak fotoğrafçılığı kadar eskilere dayanıyor. Leica gibi köklü markalar yıllar öncesine dayanan modellerde biraz da teknolojinin kısıtlılığı nedeniyle bu tarz modelleri kullanıyordu. Hatırlarsanız makinenin sağ veya sol tarafında yer alan bir camdan bakarak çekilen fotoğraflar… Bunların da en büyük sorunu paralaks hatasıdır. Paralaks hatası vizörden baktığımızda gördüğümüz kadraj ve açı ile çekilen fotoğraf arasındaki farktır. Bunu düzeltmek ve kullanıcıya yardımı olmak için de X-Pro2 o çıplak ve ham görüntü üzerine bir sürü yardımcı öğe kullanıyor. Bunları da dikkate alarak fotoğraf çekmeye başladığınızda aslında tekniğinizin de geliştiğini ve değiştiğini hissediyorsunuz. X-Pro1’de başlayan bu ruhun fazlasıyla X-Pro2’ye taşındığını söylemek mümkün.
Bir makineyi bu tarz yorumlamak her zaman kolay değil. Hibrit yapısı ve üretiminin arkasındaki felsefe X-Pro2’ye hakkı veriyor. Fotoğraf kalitesi de son derece tatmin edici ve çok daha büyük makinelerle boy ölçüşecek seviyede. 24MP çözünürlükteki yeni X-Trans CMOS III sensör renk doygunluğu, detay yakalama ve yüksek ISO performansı ile göz dolduruyor. Ancak Full Frame sevdalısı iseniz X-Pro2’nin APS-C boyutunda olduğunu söyleyelim. Body olarak 5000 lira civarında satışı bulunan X-Pro2 büyük ihtimal Full Frame olmadığı için bazı kişilere hitap etmeyecektir. Bunun dışında arka ekranın dokunmatik olmasını ve XT-1’deki gibi belli bir açıda hareket etmesini beklerdik. Özellikle eğilerek yapılan çekimlerde bu tarz dönen ekranlar çok yararlı oluyor. Bu tarz bir makinenin önceliği video değil zaten video performansı olarak da X-Pro2 4K çözünürlük sunmak yerine 60FPS FullHD ile yetiniyor.
X-Pro1 modeline göre boyut anlamında çok az daha küçülen ve biraz ağırlaşan X-Pro1’in gövdesi oldukça sağlam his veriyor. Yağmura karşı da dayanıklı gövde uyumlu objektiflerle tam bir sokak sanatçısının vazgeçilmezi olabilir. Eskiye göre geliştirilmiş otomatik netleme hızı, çift SD kart yuvası ve dahili Wi-Fi ile telefona aktarım yapabilme önemli gelişmeler. Özetlemek gerekirse X-Pro fotoğrafa yorum katan bir aile. X-Pro2 de hissedilip fotoğrafçı tarafından yorumlanması gereken özel bir model. Ancak Full Frame sensör olmaması ve görece yüksek fiyatı düşündürücü.